PARAŞÜT

1007 Words
Yemeğimizi yerken Aslı ve Tuğberk arasındaki muhabbet koyulaşmıştı. Beraber çok iyi anlaşıyorlardı ve bakışlarındaki çekimi hissetmemek mümkün bile değildi. Ben onları tebessüm ederek izlerken Tuğkan'ın bakışları benim üzerimdeydi. Bıkkınlıkla ona döndüm. "Bakma o kadar, aşık olacaksın." "Senin de müptezel olduğundan şüpheleniyorum Hazal, değişik kafalar yaşıyorsun," dediğinde güldüm. "Bence bağımlı olan sensin ama bana." "Siz neden atışmadan konuşamıyorsunuz?" Tuğberk'in sitemine hak vermiştim. İki medeni insan gibi iletişim kuramıyorduk kesinlikle. Aramızda bir sorun vardı ve ne olduğunu bence kimse bilmiyordu. "Tuğkan'ın benimle ne derdi var bilmiyorum." "Derdim yok, sen aksi davranıyorsun," dediğinde gözlerimi devirdim. Sanki hak etmiyordu. Ceren ile yakın olan da babamdı zaten. Birden telefonum titrediğinde Tuğkan kaşlarını çatmıştı. "Hangisi?" Onu duymazlıktan gelip Barış'ın mesajını okudum. Seni tanımak için karşıma çıkan fırsatları değerlendiremedim. Bu sefer şans bizden yana olacak. Ne zaman görüşebiliriz? Bir tepki vermeden telefonu kapattığımda Tuğkan'ın bakışları bendeydi ve dişlerini sıkmıştı. Anlam veremiyordum, hem bana ilgisi varmış gibi davranıyordu hem de yokmuş gibi. Bir an kıskanırken bir anda da umursamıyordu. Yemeklerimiz bittiğinde arabaya yönelirken Tuğkan hepimizi durdurdu. "Yarın bir belaya bulaşmazsanız sizi güzel bir yere götürebilirim." "Ne belası ya," dediğimde Tuğkan bana dönüp burnumu sıktı. Yüzümü buruşturdum. "Alkol de almayacaksın, torbacılarla da buluşmayacaksın." "Nereye gideceğiz?" dedi Aslı heyecanla. Ona karşılık gözlerimi devirdim. Sanki ben onu güzel yerlere götürmüyordum. Tuğkan gözlerini gözlerimden çekmeden cevap verdi. "Görürsünüz." Yurda geldiğimizde odanın boşaltılmış olduğunu görünce kaşlarımı çattım. "Neler oluyor?" Kızların yatakları da masaları da bomboştu. Aslı hızlıca telefonunu çıkarıp Berra'yı aradı. Telefon uzun süre çalınca açmışlardı. "Efendim?" "Odayı neden boşalttınız?" dedim hemen konuya girerek. Berra bir süre sessiz kaldı. "Sene başında konuşuyorduk ya eve çıkmayı, bugün hallettik." "Neden habersiz böyle bir şey yaptınız?" dediğimde arkadan gelen gülüşme sesleri dikkatimden kaçmamıştı. "Ailelerimizle konuşurken hep birlikte karar verdik. Onlar da istiyordu zaten. Yarın konuşalım mı? Yerleşmeye devam ediyoruz hala." Cevabımı beklemeden telefonu kapattığında derin bir nefes aldım. "Bunlar beni korkutuyor Aslı." "Sakin ol, ailelerinin haberi varmış zaten," dediğinde çantamı masaya bıraktım ve boş yataklara mutsuzca baktım. Odayı bu kadar boş görmek kalbimde ağırlık yapmıştı. Sıcak bir duş alıp bakımlarımı yaptıktan sonra kendimi yatağa attım. O kadr yorgundum ki hemen bayılmıştım. * "Hazal uyan, derse geç kaldık!" Aslı'nın sesiyle yatağımdan fırlarken onun da koşturduğunu görmüştüm. Saate baktığımda on dakika kadarcık geç kaldığımızı görünce rahatlamıştım. Hızlıca yeşil bir elbise giyip saçlarımı salık bıraktım. Makyaj malzemelerimi de çantama attıktan sonra hemen yüzümü yıkadım. Aslı ile dolapta bulduğumuz pideleri adeta kemirerek hızlıca yurttan çıktık. Okula geldiğimizde hızlıca sınıfa koşmuştuk. Hoca bizi kabul edince yerlerimize geçtik ama kızların derse gelmemiş olması bizi tedirgin etmişti. Aslı ve Tuğberk aralarında sohbet ederlerken telefonumu çıkarıp bizim gruba mesaj attım. "Derse neden gelmediniz?" Ders bitene kadar cevap beklemiştim ama gelmemişti. Ders sonunda da Aslı, Tuğberk ve ben hep birlikte sınıftan çıkmıştık. Otoparka doğru ilerlerken Hande ve aptal arkadaşları karşımızda durmuşlardı. "Ucuz kız, hep okulun en yakışıklılarına oynamayı ne zaman bırakacaksın?" "Çok paha biçilmez olduğun için mi bir erkeğin ikinci sevgilisi oldun?" dedim sırıtarak. Kesinlikle sadece onu suçlamıyordum, Gökalp de suçluydu ama öteki kadından da ucuz damgası yemek çok trajikomikti. Hande memnuniyetsizce beni süzdü. "Seni, benimle aldattı. Ne kadar yetersiz olduğun ortada." "Bir çocuktan kurtuldum ve harika bir adam kazandım, ben olanlardan çok memnunum," dedim ve onu umursamadan yürümeye devam ettim. Diğerleri de arkamdan gelirlerken Tuğkan da arabasının yanına gelmişti. Aslı kulağıma eğildi. "Bu Hande, Tuğkan'a da asılmazsa hiçbir şey bilmiyorum." Buna karşılık istemsizce kahkaha atmıştım çünkü en doğru tespitti. Kahkahamla Tuğkan kaşlarını çatarken ona burun kıvırarak ön koltuğa geçtim. Diğerleri de arabaya geçtiklerinde yola koyulmuştuk. Tuğkan ısrarla gideceğimiz yeri söylemiyordu. Yol, beklediğimden uzun sürünce kestirmek için gözlerimi kapattım ama anında Tuğkan'ın elini saçımda hissettim. Kolunu aramızdaki kolluğa uzatıp kafamı tam da biceps kısmına yerleştirmişti. "Rahat uyu." Araba durduğunda istemsizce gözlerimi araladım. "Geldik mi?" Tuğkan onaylayan mırıltılar çıkardığında arabadan indim ve etrafa baktım. Bir uçuruma gelmiştik. Korkuyla ona döndüm. "Benden bıktığını söylerken ciddi miydin sen?" "Saçmalama Hazal. Paraşütle uçacağız," dediğinde gülümsedim. "Ben hiç uçmadım ki." "Emin ol seveceksin. Seninle beraber uçacağız. Aslı'yı da Tuğberk uçurur," dediğinde kafamı olumlu anlamda salladım. Beyler, arabanın bagajından paraşütleri getirirlerken biz de Aslı ile beraber heyecanla etrafa bakıyorduk. Harika bir deneyim olacaktı. Sonunda paraşütleri getirdiler. Tuğkan uzun bir çantayı takmama yardım etti. Hemen ardından da kaskı kafama taktı. O, kaska odaklanmışken benim gözlerim direkt onun dudaklarına kaymıştı, o kadar yakındık ki... Fark etmemesini umarak hızlıca bakışlarımı kaçırdım. O da kemerlerimi takmaya başlamıştı. Sonunda işi bittiğinde, beni arazinin ortasına çekti ve ikimize de paraşütün iplerini bağlamaya başladı. "Kalkana kadar ayakta kalıyorsun. Ben koşunca sen de koş." Arkamda onun hareketliliğini hissedince onunla beraber ben de koşmaya başladım. Tuğkan, paraşütü kaldırdığında ikimiz de havalanmıştık. Frenlerle oynayarak bizim daha da yükselmemizi sağladı. Biz havada süzülürken gülerek kollarımı yana doğru uzattım. Gerçekten de uçuyorduk ve bu çok güzeldi. Tuğkan biraz daha yükselmemizi sağladı. "Korkuyor musun?" "Sence?" dedim gülerek. Tuğkan meydan okuyan bir ifadeyle paraşütle sekiz çizdiğinde bir çığlık attım. Arkamdan güldüğünü hissedebiliyordum. Boynuma doğru eğildi ve kulağıma fısıldadı. "Hiç korkmuyorsun." "Pisliksin," diye tısladığımda güldü. Gülüşünün tınısı çok yumuşaktı. Bu kadar zıtlaşan karakterler olmasak aslında çok romantik bir an olabilirdi bizim için. Tuğkan geri çekildi. "Biraz uzaklara gidelim." O, paraşüte yön verirken bir ormanın üzerine gelmiştik. Tekrardan eğilip kulağıma fısıldadı. "Kuşların seslerini dinle şimdi." Dediğini yapıp kafamı sarkıttığımda, ormandan gelen kuşların sesleri kulağımı doldururken şefkatle gülümsedim. Cennet gibiydi, çok güzeldi. Kocaman ormandaki tüm kuşların sesini işitebiliyordum. Gülerek Tuğkan'a döndüm. "Tuğkan, çok güzel bu." Tepkim Tuğkan'ı mutlu etmişti. O da gülümsedi. "Biraz denize açılalım en iyisi." Paraşüte yön verip, denize ilerlememizi sağladığında yoğun rüzgar yediğim için hafif mayışmıştım. Denizi ve gökyüzünü izlerken ona döndüm. "Mavi en sevdiğim renklerden biri." Kafamı kendisine çevirip yeşil gözlerime baktı. "Benimki yeşil." Şaşkınca ve sessizce ona bakmayı sürdürürken çenemdeki parmağı, tenimi okşamaya başlamıştı. Gözleri dudaklarıma düşüp oyalanırken biraz yaklaşıp fısıldadı. "Ve kırmızı." Bir şey dememe izin vermeden, birden beni iyice kendisine çekip dudaklarını dudaklarıma bastırdığında şaşkınlıkla dudaklarımı aralamıştım. Tuğkan kontrolü eline alarak beni öperken istemsizce ben de dudaklarımı hareket ettirip karşılık vermiştim. Çünkü ne kadar çekinsem de onu daha önce öpmüştüm ve onu öpmeyi sevdiğimi fark etmiştim. Yumuşak dudakları bende bağımlılık yapıyordu. Biz hararetle birbirimizi öpmeye devam ederken çenemdeki elinin ve onun baskın hareketleri bende büyük bir hareketlilik uyandırıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD