16-Mesafe

1659 Words
Naz Arabadan inip eve doğru yürürken içim daralmış, kalbim parçalanmış gibiydi. Kendimi hem berbat hem de yapayalnız hissediyordum. Yine aynı şeyi yapmıştı… Önce beni göklere çıkarmış, bulutların üzerine taşımış, dünyanın en mutlu insanı yapmış, sonra da en yükseğe çıkarıp yere çakılmama sebep olmuştu. Ve bunu yaparken tek yaptığı şey, sadece seyretmek olmuştu. Poyraz, bu kısa zamanda ruhumu ve kalbimi o kadar çok yormuştu ki nefes almakta bile zorlanıyordum. Yüreğim paramparça, düşüncelerim karmakarışıktı. Eve ağır adımlarla yaklaştım. Anahtarımı çıkardım, kapıyı açacakken kapı aralandı. Karşımda babam vardı. Yüzünde sorgulayıcı bir ifade ile bana baktı. Hoş geldin, güzel kızım, dedi. Hoş bulduk, babacığım, dedim derin bir nefes alarak. Kendimi toparlamaya çalıştım. Birlikte içeri girdik. Babam hemen koltuğu işaret etti. Elini koltuğa vurarak, Gel, biraz konuşalım Naz, dedi. Yorgun düşmüştüm. Çok yorgunum baba, yarın konuşsak? Gözleriyle tekrar gel deyince gidip yanına oturdum. Yanına oturduğumda kollarını açtı ve sıkıca sarıldı bana. İyi misin, güzel kızım? diye sordu. Onun güvenli kollarında kısacık da olsa huzur buldum. İyiyim baba, dedim ama sesim titremişti. Naz, her şeyi konuşabilirsin benimle. Kimse anlamasa da ben seni anlarım. Mutsuzsun, dedi gözlerimin içine bakarak. Sözleri içime işledi. Gözlerim doldu, daha sıkı sarıldım ona. Çocukluğumdan beri güven bulduğum tek limandı babam. Babacığım… evet, kafamı karıştıran şeyler var. Ama çözeceğim. Söz veriyorum. Eğer kendi başıma üstesinden gelemezsem ilk sana geleceğim. Ama bu durumu kendi başıma halletmem gerekiyor, dedim güçlü görünmeye çalışarak. Babam gözlerime baktı, saçımı okşadı. O fazla konuşmazdı ama davranışlarıyla her şeyi anlatırdı. Bir süre onun çocukluğumdan beri güven veren kollarında dinlendim. Daha sonra odama çıktım. Üzerimi hızlıca değiştirip duşa girdim. Yorulana kadar sessizce ağladım. Vücudumdan süzülen su damlaları gibi, Poyrazın da kalbimden akıp gitmesini diledim. Yıllarca onu dilemiştim; şimdi ise ondan kurtulmayı diliyordum. Bu sondu. Artık onunla arama mesafe koyacaktım. Evet, onu sevmeye devam edecektim belki ama onsuz bir gelecek kurmaya bugünden başlayacaktım. Onun gelgitleri, uzaklığı, yakınlığı, bazen sevgi dolu, bazen buz gibi tavrı artık yeter. Belki de ben yanlış anlamıştım bana sıcak davranışlarını; bebekliğimden beri beni tanıyordu, bu bir koruma içgüdüsü veya kardeş sevgisiydi sadece. Ona hissettiklerimden dolayı onun da bana bir şeyler hissedeceğine inandırmıştım kendimi. Evet, olan tam olarak buydu. Adamın hayatında biri vardı. Gözümüze sokmuştu, daha neyi ümit ediyordum? Belki onunla aralarında problem vardı ve kafası dağılsın diye bana yakın davranıyordu. Hem kendi söylemişti, abimle konuşmasında yasak diye. Belki problemlerini halletmeye çalışıyorlardı. Sonuçta Poyraz bana gül bahçesi vaat etmedi, ben kendim ektim o bahçeyi ve bana gül uzatmadığı için onu suçlamanın bir anlamı yoktu. Banyonun buğulu camından kendime bakıp “Yeter artık, bitti. Yarın yeni bir gün olacak,” diye kendime söz verip odama geçip uyumaya karar verdim. Her yeni gün yeni bir başlangıçtır… Poyraz Yine yapmıştım… Yeşilimin kanatlarını kırmıştım. Onu mutlu etmeye çalışırken en çok ben mutsuz ediyordum. Bazen her şeyi anlatmak istiyordum, sonra da hemen vazgeçiyordum. Onu özgür bırakmalıydım. Çünkü bizden olmazdı. Bunca insanın kalbini kırıp sırf kendi mutluluğum için herkesi hiçe sayamazdım. Bu düşüncelerle eve döndüm. Anneme, bir süre askeriyede yoğun olacağımı söyleyip Yeşilimden olabildiğince uzak kalmayı planladım. Sabah annemin telefonu ile uyandım. Durumu anlattım, hazırlanıp evden çıktım. İki haftadır Nazı görmüyordum. Resmen köşe kapmaca oynuyorduk. Ama çok özlemiştim o yeşil gözleri… Kendime sürekli “Poyraz, yapabilirsin” diyerek teselli veriyordum. Ama bu kadar uzak kalmak tahminimden de zordu. Bu süreçte Selinle yakınlaştık. Onun istediği de buydu. Benim istediğim ise beni Nazdan uzak tutacak her şeydi. Bir akşam Selinle yemeğe çıktık. Çok şık bir mekanda sohbet ederken birkaç masa ötede Yeşilimi gördüm. Arkadaşlarıyla kahkahalar atıyordu, mutlu görünüyordu. Bu neden canımı sıkmıştı? İstediğim bu değil miydi? Sonra gözüm Taner’e takıldı. Nazın yanında oturuyor, omzuna, saçlarına dokunuyordu. İçimden öfke kabardı. Selin yanımdaki gerginliğimi fark etti. Neyin var, Poyraz? Yok bir şey Selin, sadece çok yoğunum, dedim geçiştirerek. Selin, bütün cazibesini kullanarak bana yaklaştı. Bu gece bütün stresini almak istiyorum. Çok özledim seni, dedi. Gülümsedim ama aklım bambaşka yerdeydi. O sırada Tunç bizi fark etti. Masadakilere bir şeyler söyledi, sonra Nazın elinden tutup bize doğru geldi. Naz, masaya yaklaşırken kalbim hızla atmaya başladı. Ergen delikanlı gibi heyecanlanmıştım. Bu kız üzerimdeki etkisini asla bilmiyordu. Yanımıza geldiklerinde Naz yüzüme bakmadı. Soğuk bir selam verdi. Tunç’un zoruyla gelmişti belli ki. Kısa bir sohbetin ardından geri döndüler. Arkalarından bakakaldım. Selin eğilip kulağıma fısıldadı: Naz sevgili yapmış, baksana. Çocuğun yanından ayrılınca yüzü düştü. Sözleri içimde öfke patlamasına sebep oldu. Dişlerimi sıktım. Selin sakinleştirmeye çalıştı: Ağabeylik damarların kabarmasın. Onlar genç, böyle heyecanlar yaşamaları normal. Bu konuşmalardan sonra onların bulunduğu masaya hiç bakmadım. Zaten Naz bir kere bile dönüp merak edip bakmamıştı ve bu durum canımın daha çok sıkılmasına sebep oldu. Yemekten sonra bara geçtik. İçmeye başladım. Kaç bardak viski içtiğimi hatırlamıyordum. Tek istediğim düşüncelerimi susturmaktı. Gece eve Selinle dönüyorduk. Arabayı Selin kullanıyordu. Bana gidiyoruz, dedi istekli sesiyle. İtiraz istemiyorum. Kafamı salladım. Yol boyunca yine aklıma düştü: yeşil gözleri, küçük burnu, dolgun kırmızı rujlu dudakları ve harika vücudu. Nazı hiç böyle düşünmemiştim, şimdi ise onu arzuluyordum. Kendimi pislik gibi hissettim ama ne duygularımın ne de düşüncelerimin önüne geçebiliyordum… Eve geldiğimde Selin koltuğumun altına girdi. İyiyim Selin, buna gerek yok. Ne kadar iyi olduğunu bana evde gösterirsin, dedi; dediğimi yanlış anlayarak. Birlikte asansöre bindik. Asansörde hiç zaman kaybetmeden dudaklarıma yapıştı. Aç bir şekilde öpmeye başladı. Selin her zaman bu konularda çok cesur bir kadın olmuştu ve bu durum eskiden çok hoşuma giderdi. Ne istediğini bilir ve karşısındaki erkeği tam anlamıyla tatmin ederdi. Her şeyi boş verip ona karşılık vermeye başladım. Asansörden hızlıca eve girip onu kapıya dayayıp dilimi ağzının içinde gezdirmeye başladım. O kadar serttim ki sanki kafamdakilerden bu şekilde kurtulabilirdim. Deli gibi onu öperken aynı şekilde bana karşılık vermesi, benim zincirlerimi kırmama sebep olmuştu. Üzerindeki elbiseyi tek hamlede çıkarıp attım. Sütyen giymemişti, üzerinde sadece küçük tangasıyla karşımdaydı. Selin güzel bir kadındı ve bu inkar edilemez bir gerçekti. Göğüslerini tutup uçlarını ısırmamla kapının önünde güçlü bir çığlık attı. Alkolün de etkisiyle bu çok hoşuma gitmişti. Ona hükmetmek, beni böyle deli gibi istemesi egomu okşuyordu. Ağzını kapatıp “Sessiz!” dedim. Birden önümde diz çöktü, gözlerime bakarak pantolonumun kemerini çözdü ve dudaklarını yalayarak fermuarımı aşağı doğru çekmeye başladı. Şu an tek istediğim hayvani yanımın tatmin olmasıydı. Elleriyle aletimi yavaşça çıkardı, önce birkaç kez sıvazlayıp büyük bir iştahla emmeye başlamıştı. Kendinden geçerek… Bu çok iyi gelmişti. Kafasının arkasını tutup kendimi ona ittim bir süre. Ama daha sonra hızlıca ayağa kaldırdım. Ne olduğunu anlamadan onu yüzü duvara gelecek şekilde dayadım ve eğilip pantolonumun cebinden prezervatifimi çıkarıp hızlıca taktım. Bugüne kadar korunmadan hiçbir kadınla birlikte olmamıştım. Ve daha sonra bütün sertliğimle içine girdim. Önce bir çığlık attı, bekledim. Çok ıslaktı ve durmadan inliyordu. Bu beni daha da ateşledi ve deli gibi gidip gelmeye başladım. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama Selin yorgunluktan düşmek üzereyken kollarımla tutup aynı anda boşalmamızı sağladım. Selinin arkasında nefes nefese kalmış, soluklanıyordum. Daha sonra koltuğa gidip uzandım. Selin memnun gülümsemesiyle yanıma gelip, Odaya gidelim, dedi yorgun ve bitik haliyle. Sen git, dedim. Omzunu silkip kendi odasına gitti. O da biliyordu, kimseyle uyumadığımı. Onunla defalarca seks yapmış ama onu kollarımda uyutmamıştım. Bugüne kadar hiçbir kadınla uyumadım. O yüzden benim ilişkilerim “al gülüm ver gülüm” mantığıyla ilerlemişti. Bugüne kadar… Alkolün etkisiyle dağılan kafamla uyuya kalmıştım. Sabah mutfaktan gelen seslerle uyandım. Başım patlamak üzereydi. Kendime gelmeye başladığımda akşamki her şeyi yavaş yavaş hatırladım: yemeği, Nazı, geceyi, Selini, yaşadıklarımızı… Her şeyi. Ve bunlar damağımda acı bir tat bıraktı. Sanki ihanet etmişim, güzel bir şeyi kirletmişim gibi… Kafamı salladım. “Kendine gel Poyraz, kimseye ihanet etmedin. Saçmalamayı kes,” diye kendime kızdım. Günaydın. Günaydın Selin. Yanına bıraktığım ilacı ve portakal suyunu iç. Dün gece çok içtin, tüm gün baş ağrısı çekmeni istemem, dedi düşünceli ses tonuyla. Uzanıp ilacı ve portakal suyunu içtim. Selin karşımda oturuyordu. Dün gece canını yakacak bir şey yapmadım değil mi? Kendimde değildim. Gülümseyip, Her şey harikaydı. Sık sık tekrarlayabiliriz, dedi göz kırparak. Saate baktığımda 12’ye geliyordu. Selin, gitmem gerekli, dedim. Ama kahvaltı hazırladım, beraber yapalım, diye. Uzanıp yanağımdan öptü. Bir dahaki sefere… Bugün çok önemli bir görüşmem var, ancak yetişirim, diye bahane uydurdum. Kapıya doğru yürürken arkamdan geliyordu. Görüşürüz, dediğim anda dudaklarıma yapıştı. Evet, görüşeceğiz, dedi imalı imalı. Kapıdan çıkıp asansörü çağırıp beklemeye başladım. Arabayla eve giderken alkolün etkisiyle yaptıklarımı düşündüm ve şu an çok da iyi hissetmiyordum. Direksiyona vurup, Lanet olsun! Kimseye ihanet etmedin çünkü kimse yok hayatında, diye kendime kızıyordum. Nazın yüzü gözümün önünden hiç gitmiyordu arabaya bindiğimden beri. Onunla aramda bir şey yok, bizim bir ilişkimiz yok. O yüzden ortada ihanet de yok. Alkolüyken kendimi ikna etmem daha kolay oluyordu ama şimdi tüm gerçekler önümdeydi ve Nazın o masum yüzü… Seline karşı ise suçluluk hissetmiyordum. Çünkü onunla ilişkimiz böyleydi. Birbirimizi tatmin etmek üzere… Ben ona istediğini, o da bana istediğimi verdi. Ciddi bir şey yok, herkes memnun bu durumdan. Ama ben ilk defa seks yaptığım için kendimi berbat hissediyordum. Oysa cinsel hayatım hep renkliydi. Küçük cadı, bütün dengemi alt üst etmişti… Naz Uzun bir aradan sonra onu görmek bana hiç iyi gelmemişti. İtiraf ediyorum, çok özlemiştim. Ama kendime bir söz vermiştim ve bu defa o sözü tutacaktım. Yine de… Takım elbisenin içinde çok yakışıklı görünüyordu. Masaya ilk oturdukları an fark etmiştim onları. Çünkü Poyrazın kokusunu kalabalığın içinde bile tanıyordum. Bu benim için çok özel bir histi. Ama belli etmemek için çabaladım. Tunç’un ısrarıyla masalarına gitmek zorunda kaldım. Mesafemi korudum, gözlerine bakmadım. Sadece soğuk bir selam verdim. İçim kan ağlıyordu ama belli etmedim. Zaten çok kısa kaldık masalarında, çifte kumruları daha fazla rahatsız etmek istemedik. O akşam Taner de yanımızdaydı. Son zamanlarda bize iyice yakınlaşmıştı. Bulduğu her boş zamanı bizimle geçiriyordu, arkadaşlarımla da arası gayet iyiydi. Bugün ise her zamankinden daha fazla bana yaklaşıyordu. Normalde tepki gösterirdim ama Poyraz ve Selini görünce sustum. Ben sustukça Taner daha da yaklaştı.Neyse uygun bir zamanda taner le bu konuyu konuşacaktım kişisel alanıma iznim dışında girilmesi beni çok rahatsız eden bir durumdu. Poyrazla Selinin arasındaki yakınlık iyice ilerlemişti. Uzaktan bile bu samimiyet dikkat çekiyordu. Belki de artık resmi olarak sevgiliydiler. Poyraz bir süredir eve gelmiyordu. Belki de Selin’de kalıyordu. “Beni ilgilendirmez,” diyordum kendi kendime. Ama kalbim sızlıyordu. Cuma akşamı Gülay teyzenin doğumu vardı ve onların bahçesinde mangal partisi yaparak kutlayacaktık. Ve tabii Poyraz da orada olacaktı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD