47-Anlaşılamayan

1180 Words
Naz Annem içeri girdikten sonra yatağımın kenarına oturdu. Gözlerime öyle bir baktı ki, saklayacak hiçbir yanım kalmadı. “Anne…” dedim fısıltıyla. Yutkundum. “Ne konuşacağız ki?” Annem derin bir nefes aldı, elimi usulca tuttu. “Naz, sen benim bir tanecik nazlı kızımsın. Ben seni bakışından, kalp atışından, yürüyüşünden bile tanırım. Son zamanlarda sendeki değişimleri fark etmediğimi sanma. Hayatında büyük şeyler oldu, seni mutlu eden değişimler… Farkındayım. Şimdi sana tek bir soru soracağım, ve bana dürüstçe cevap vereceğini biliyorum.” “Sor anneciğim. Bugüne kadar sana karşı hep dürüst oldum,” dedim kendimden emin bir sesle. “Poyraz’la beraber misiniz?” diye sordu. Yüzündeki ifade bir anda değişmişti; hüzünle karışık bir kabullenmişlik vardı. Hiç tereddüt etmeden cevap verdim: “Evet anne. Poyraz’ı seviyorum. Kısa bir süredir de olsa, artık ilişkimizin bir ismi var. Beraberiz.” Annemin yüzündeki hüzün daha da derinleşti. “Anne, buna mutlu olacağını düşünüyordum,” dedim şaşkınlıkla. “Poyraz da beni seviyor, hem bu kısa zamanda ne kadar mutlu olduğumu tahmin bile edemezsin.” “Naz, güzel kızım… Poyraz’ı çok severim. O iyi bir çocuktur, seninle birlikte büyüdü. Ama sen ve Poyraz… ne yazık ki olmaz.” Sesi kısılmış, kelimeler dudaklarından zorla dökülüyordu. “Evet, başta üzüleceksin ama daha çok yenisiniz. Alışırsınız, yeni başlangıçlar yaparsınız. Sizin için daha doğru olan insanlarla” “Anne beni anlamıyorsun!” dedim bir anda ayağa kalkarak. “Poyraz’ı seviyorum diyorum! Bu gelip geçici bir heves değil! Ben onu on beş yaşımdan beri seviyorum. İmkansız olduğunu düşündüğüm zamanlarda bile sevgimden vazgeçmedim. Şimdi ise o da beni seviyor. Ortada hiçbir sebep yokken benden vazgeçmemi nasıl istersin?” Annem derin bir nefes aldı, yüzüme dikkatle baktı. “Naz… Bu gece olanların sadece hırsızlık olmadığını çok iyi biliyorum.” Göğsüm daraldı. Dudaklarım titredi. “Anne…” “Sus ve beni dinle,” dedi kararlı bir sesle. “Selim’in o hali… yüzündeki öfke, içindeki kırgınlık. Belli ki mesele sadece bir kavga değil. Selim şu an hem öfkeli hem yıkılmış. Çünkü Poyraz’la seni öğrendi, değil mi? Poyraz’la kavga etti. Bu ilişkiyi asla kabul etmeyeceğini söyledi sana, değil mi?” Sustu, gözleri doldu. “Kızım konu sadece Selimin kabul etmemesi de değil. Baban da duysa aynı tepkiyi verir. Lütfen Naz… Ne Poyraz’ı, ne de kendini daha fazla üz. Bu ilişkiyi hemen bitir.” “Anne, anlamıyorsunuz,” dedim yutkunarak. “Abim bizden duymadığı için kızgın sadece. Sakinleşince onunla konuşacağız, ikna edeceğiz. Babam da Poyraz’ı sever, hatta mutlulukla karşılar bence. Neden karşı çıksın ki? Herkesin sevdiği Poyraz, benimle olunca mı kötü oldu?” “Naz… Ben Poyraz’ı oğlum gibi severim, çok da güvenirim,” dedi annem sessizce. “Öyleyse neden bu saçma konuşmayı yapıyoruz anne? Mutlu olmamı istemiyor musun?” Annem gözlerini kaçırdı. “Aranızda çok yaş farkı var kızım.” “Bu bahane anne!” dedim, gözlerim dolarak. “Bilmem gereken başka bir şey mi var?” “Baban asla onay vermez bu ilişkiye.” “Neden? Bana bir neden söyle!” “Bunu babanla konuşman gerek, Naz. Ben anlatamam sana.” Sesi kısıldı, sanki kelimeler boğazına düğümlenmişti. Bu tavrı, her zaman güçlü duran annemin çaresizliğiydi. O an içimdeki umut yerini derin bir korkuya bıraktı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ama tek bildiğim bir şey vardı: Ne olursa olsun, Poyraz’dan vazgeçmeyecektim. Annem gözyaşlarıma dayanamadı, gelip sarıldı bana. “Kızım,” dedi titreyen bir sesle. “Bu yolda yürümek istiyorsan, çok güçlü olman gerekecek. Ben hep yanındayım… ama” sustu. Kendimi toparlamaya çalışarak başımı salladım. “Anne… Poyraz benim hayatımın adamı. Onsuz bir gelecek düşünemiyorum.” Annem başını eğdi. Gözleri doldu ama sesindeki sertlik kaybolmuştu. “Tamam… Anladım kızım,” dedi yorgun bir gülümsemeyle. “Demek ki bu artık sadece sizin değil… bütün ailenin meselesi.” “Anne…” “Elimden geldiğince yanında olurum,” dedi usulca. “Ama önce Selim’in öfkesinin dinmesi gerek. Babanı ikna etmekse… çok zor olacak.” “Hazırım,” dedim kararlılıkla. “Bu aşk için savaşmaya da.” Annem derin bir nefes aldı, dudaklarının kenarı titreyerek gülümsedi. “Peki, Naz… Eğer kalbin bu kadar eminse… ben senin hep yanında olacağım, güzel kızım.” O an başımı annemin omzuna koyup sessizce ağladım. Gözyaşlarımın arasından küçük bir umut filizlendi içimde. Artık yalnız değildim. Ama bu savaşın yeni başladığını biliyordum. Sabah uyandığımda aynadaki halime inanamadım. Gözlerim şişmiş, yüzüm perişandı. Duş alıp hazırlandım, makyajla yüzümü toparladım. Aşağı indiğimde tüm aile kahvaltı masasındaydı. “Günaydın,” dedim kısık bir sesle. Herkes sessizdi. Sadece çatal sesleri… Abim yüzüme bile bakmadı. Babam bir şeylerin farkındaydı; gözleri sürekli benimle abim arasında gidip geliyordu. Ama her zamanki gibi, bizim konuşmamızı bekliyordu. Kahvaltı bittiğinde abim işe gitmek için kapıya yürüdü. “Abi, lütfen biraz konuşalım mı?” dedim ardından. Kafasını kaldırdı, gözlerinde hâlâ dinmeyen o öfke vardı. “Naz, biz dün gece konuşmamız gereken her şeyi konuştuk. Aynı şeyleri tekrarlamanın bir anlamı yok.” Cevap vermeme fırsat bırakmadan çıktı gitti. Neşe Abla yanıma gelip her zamanki şen sesiyle, “İyi misin güzelim?” diye sordu. “İyiyim Neşe Abla,” dedim kısaca. Sonra konuyu değiştirdim. “Ufaklıklara oda bakmaya başlamıştın, bana da gösterecektin ya hani?” Onu salona doğru çektim, konuyu kapattım. O gecenin üzerinden üç gün geçmişti. Poyraz’la sadece telefonda konuşabilmiştik. Görevine geri dönmüştü, çok yoğundu. Hem ben de abimin sakinleşmesini bekliyordum. Ama özlem… Poyraz’a dair her şey içimi yakıyordu. Kokusunu, sesini, gülüşünü özlüyordum. Sonunda dayanamayıp mesaj attım: “Seni çok özledim.” Birkaç dakika sonra cevap geldi: “Ben de orman gözlüm… Bugün abinle konuşacağım. Şu Selim efendiyi halledip diğerlerine geçeceğim.” Annemle yaptığımız konuşmayı ona anlatmadım. Onu daha fazla üzmek istemedim. Umarım, bu aşk için çıktığımız bu yolda büyük bedeller ödemeyiz. Poyraz Sabah erkenden Turgut’la konuşmuştum. “Akşama her zamanki meyhanede buluşalım,” dedim. “Selim’i de al, mutlaka gelsin.” Turgut benim ve Selim’in çocukluk arkadaşıydı. İkimiz de onu iyi tanırdık; delikanlıydı, mertti, ama aynı zamanda ortamın havasını yumuşatmayı bilen bir adamdı. Durumu anlatınca hemen anlamıştı meseleyi. “Tamam kardeşim,” demişti, “hallederiz şu keçi Selim’i. Senden iyisini mi bulacak Naz’a? Biraz aslan gibi konuş yeter, gerisini bana bırak.” Şaka yapıyordu ama sesindeki ciddiyetin farkındaydım. Bu işin şaka kaldırır tarafı yoktu. Çünkü mesele sadece bir aşk değil, bir aile meselesiydi artık. Akşam olduğunda meyhaneye erken gittim. Masanın en köşesinde, her zamanki yerimize oturup beklemeye başladım. Mekânın o eski rakı ve balık kokusu, fonda çalan hafif bir Zeki Müren şarkısı içimi burktu. Ahmet abi her zamanki güler yüzüyle yanıma geldi hoş geldin deli fırtına nasılsın bakalım. İyiyim abi sende durumlar nasıl gel otur. Yok poyrazım arka taraf biraz yoğun seni görünce bir selam vereyim dedim. Sağ olasın abi, Konuşuruz yine gitmeden yanına uğrarım deyip uzaklaştı. Bir süre masada tek başıma oturdum kısa bir süre sonra, Elleri cebinde Selim Yanında Turgut la içeri girdi. Beni görünce hemen dışarıya yöneldi ama Turgut onu durdurup sakin ol sadece konuşacak onca yıllık hukukunuz var o kadarda hakkı olsun deyip selimi ikna edip benim olduğum masaya getirip oturttu. Turgut, bu gece sakin sakin konuşacağız ikinize de söylüyorum diye bizi uyardı. Selim masaya gelip oturdu yüzüme bakınca yüzü gerildi. Gözlerinde o tanıdık öfke, kırgınlık ve hayal kırıklığı aynı anda parladı.Öfkesi, kırgınlığı azalacağına daha da artmıştı. Ama ben bu gece burada selimle olan bütün meseleyi çözmeden çıkmayacaktım…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD