Poyraz ve Selin dışarı çıktıktan sonra Esin’le baş başa kaldık. Gözlerini kaçırmadan,
"Naz, bu kızı sevemiyorum," dedi.
Omuzlarımı silktim.
"Benim de çok ısındığım söylenemez, Esinciğim."
Gerçekten de... Selin resmen abime yapıştı.
"Ama abinin de bu durumdan şikayetçi olduğu yok," Esin, dudaklarını bükerek.
Kaşlarını çattı.
"Saçmalama. Bu kadına neden bu kadar alan tanıdığını bilmiyorum ama abimin ondan hoşlandığını sanmıyorum."
"Esin Ciddi olamazsın. Poyraz bir şeyler hissetmese, böyle davranışlara izin verir mi sence?"öfkelenmiştim ve bu sesime de yansımıştı.
Sakin ol naz "Besin alerjisi sinir yapıyor muydu?" diyerek dalga geçti. Esin
Konuyu çok uzatmadan kapattık. Annem, babam, abim, Neşe Abla, Gülay Teyze, Hilmi Amca, Tunç… herkesle telefonda konuştum. Sesimi duymadan iyi olduğuma inanmadılar. Konuşmak bile yormuştu beni. Ama Poyraz... Hâlâ ortalıkta yoktu.
Saat ilerlemişti. Esin, üçlü koltukta çoktan uykuya dalmıştı. Uykuya karşı zaafı vardı, kedi gibi nereye kıvrılsa hemen uyurdu. Canım arkadaşım…
Yatağa uzandım. Ama Poyraz’ın sözleri hâlâ kulaklarımda çınlıyordu.
"Senin saçının teline zarar gelse, Poyraz fırtına olup taş üstünde taş bırakır mı?"
Bu sözler... Çok gerçekti. Boğazıma düğümlendi.
Gerçekten mi? Onun için bu kadar mı değerliydim?
Bu kadar mı önemliydim?
Bunları düşünürken uyuya kalmışım. Sonra ağır ağır gözlerimi araladım. Gözlerini bana dikmiş bir Poyraz’la karşılaştım. Yüzü sakin, ama endişeliydi. Ellerim onun ellerinin içindeydi. Kalbim hızla atıyordu korkudan mı, yoksa ona duyduğum ilgiden mi, ayırt edemiyordum.
Gözlerime bakışı... Öyle derindi ki, sanki bana her şeyin sırrını verecekmiş gibi.
Bir yandan Esin’e baktım, hâlâ derin uykudaydı. Sonra gözlerimi tekrar Poyraz’a çevirdim.
Sonra birden “Senin için gerçekten çok değerli miyim?” diye sordum.
Zaman ya da yer doğru muydu, bilmiyordum ama bu sorunun cevabını ondan duymaya ihtiyacım vardı. Daha doğrusu… ona ihtiyacım vardı. Bu aşkı kalbimde taşımak her geçen gün daha da zorlaşıyordu.
— “Yeşilim…” dedi sesi buğulu. “Benim için çok değerlisin. Düşündüğünden, tahmin ettiğinden de çok. Gözlerin... nefes almama yardımcı oluyor.”
Sözleri bir tokat gibi çarptı yüzüme.
Afallamıştım. Ne düşüneceğimi bilemiyordum. Bu, hayatta en çok istediğim şeydi: Benim beslediğim duyguları onun da beslemesi... Bana karşı bir şeyler hissetmesi... Bu mümkün müydü? Bu karmaşadan çok yorulmuştum.
“Bana açık ol, Poyraz,” diye bağırmak geliyordu içimden.
Ama ona sadece gülümsedim.söyleyeceğim bütün o sözler cümleler bağımızda düğümlenmişti sanki.
Poyraz bir süre daha Gözlerime baktı, sonra fısıldadı:
"Hadi uyu güzelim… Zamanı geldiğinde her şeyi uzun uzun konuşuruz. Ama o gün, bugün değil."
İlaçların da etkisiyle bir süre sonra tekrar uykuya daldım.
Sabah, Esin’in neşeli sesiyle uyandım. Hemen hazırlanıp doktoru beklemeye başladık. Ama Poyraz yine yoktu ortalarda.
Bir süre sonra, uzun boylu, sporcu fiziğiyle yakışıklı bir doktor içeri girdi. Esin’le göz göze geldik.
Gerçekten yakışıklıydı… ama bir Poyraz değildi.
“Merhaba,” dedi ve dosyamı eline aldı.
“Naz Hanım, değerleriniz normal. Her şey yolunda, sizi taburcu edebiliriz.”
Güler yüzle konuşuyordu. Gözlerimin içine uzun uzun baktı.
“Bir sorun mu var?” diye sordum merakla.
Başını hafif eğdi.
“Evet,” dedi gözleriniz deyip sustu
Esin de dikkat kesildi.
“Ne olmuş neyi var Nazın?” diye sordu.
Tam paniklemeye başlamışken doktor gülümsedi.
“Pardon, yanlış anladınız. Daha önce böyle güzel gözler görmemiştim,” dedi, flörtöz bir şekilde.
Gülümsedim.
“Teşekkür ederim.”
“Ben Emre,” dedi elini uzatarak.
Tam elimi uzatacaktım ki... Poyraz kapıda belirdi. Gözleri önce bana, sonra doktorun eline takıldı. Elimi geri çektim.
“Bildiğiniz üzere, ben de Naz.”dedim
Esin de tokalaştı emreyle ve çaktırmadan bana göz kırptı.
Poyrazın hemen ardından Selin de içeri girdi.
“Evet Nazcığım, her şey yolunda galiba. Emre son muayeneni yaptı sanırım?”
“Evet, sıkıntı yok,” dedim.
“Seni daha sık görmek isterim,” dedi Emre, samimi bir tebessümle.
“Ama hasta olarak değil tabii ki.”
Selin araya girip atıldı:
“Elbette! Toplandığımızda sana haber veririz, Emre.”
Çok memmun olurum en kısa zamanda görüşmek üzere ozaman
Hepimize hoşça kalın diyerek odadan çıktı.
Ardından biz de çıkmak üzere hazırlandık.
“Hadi çıkalım,” dedim Poyraz’a.
“Ben de taksiyle gelmiştim,” dedi Selin, “Beni de eve bırakırsın değil mi, Poyraz?”
“Tabii Selin.”
“Harika! Siz inin, ben hazırlanıp hemen otoparka geliyorum.”
Esin’le birbirimize bakıp göz devirdik. Bunu fark eden Poyraz,
“Hadi cadılar,” diyerek yolu gösterdi.
Arabaya geçtiğimizde ben ve Esin arka koltukta, Selin ise Poyraz’ın yanında oturuyordu. Poyraz sık sık dikiz aynasından bana bakıyordu. Yine o soğuk modundaydı. Yol boyunca Selin’in sohbet çabaları can sıkıcıydı. Sonunda Selin’in evine vardık.
Arabadan inmeden önce Poyraz’ın yanağından öptü.
Bana dönüp,
“Geçmiş olsun tekrar,” dedi ve nihayet indi.
Yol onun yüzünden epey uzamıştı. Babamlar da sürekli arayıp gecikmemizi soruyorlardı. Durumu anlatınca rahatladılar.
Eve döndüğümüzde, Esin’le eve yürümeye başlamıştık ki, Poyraz kolumdan tutup beni durdurdu. Esin yürümeye devam etti. Bana döndü ve ciddiyetle konuştu:
“Kendine dikkat et. Özellikle yediklerine. Ve... seni tanımayan insanların sana pervasızca iltifat etmelerine izin verme.”
Kaşlarımı çatıp yüzüne baktım.
“O zaman sen de benim yanımda olman gereken zamanlarda başkalarının yanında olma! ‘Sadece arkadaş’ dediğin kadınların sana sürekli kur yapmasına, sana dokunmalarına neden izin veriyorsun? Bir sıcak, bir soğuk davranıp kafamı karıştırma! Anladın mı beni?”
Öfkeyle söylendim ve eve doğru yürümeye başladım.
Kendimi kaybetmiştim. Ne yaptım ben az önce?
Resmen sevgililer gibi kavga ettik…
Ona trip atıp uzaklaştım.
Şimdi ise pişmanlık ve utanç içinde eve doğru yürüyordum.
Bu adam... beni yavaş yavaş delirtiyordu.
Allah’ım... Ne yapacaktım ben?