4-Anlamak

1404 Words
O gece, kulübün kapısının dışında kalmıştım. İçeride müzik, kahkahalar ve ışıklar bir araya gelip zamanı unutturuyordu insanlara. Herkes eğleniyordu. Herkesin yüzünde bir gülümseme, bir sarhoşluk... Ama benim içimde yankılar vardı. Sessiz, ama acıtan. Poyrazın gidişiyle içimde açılan boşluk bir türlü dolmuyordu. Ne hissettiğimi, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bir adım ileri atmak bile ağır geliyordu ve tek istediğim artık bu gecenin sonlanmasıydı. Nihayet doğum günü partisi sona erdi. Herkese teşekkür edip vedalaştık. Ben, abim, Esin ve Tunç aynı arabayla eve dönmek üzere yola çıktık. Arka koltukta başımı Esinin dizlerine koymuştum. O saçlarımı usulca okşarken, zihnimde milyonlarca düşünce dolanıyordu. Kalbim, usul usul kanıyordu. “Canım, iyi misin? Durgunsun... Keyfin mi kaçtı? Sorun ne?” diye sordu Esin, kısık bir sesle. “Sadece yoruldum,” dedim, yalan söyleyerek. Ama gözlerinden kaçamadım. Şüpheyle baktı, gözlerini kıstı pek inandırıcı olamadım sanırım ve konuyu uzatmadan, “Yarın konuşacağız,” dedi. Beni tanıyordu; suskunluğumun ardında bir fırtına koptuğunu anlamıştı. Önde abim ve Tunç kahkahalarla konuşmaya devam ederken, ben sadece yolun bir an önce bitmesini, odama kapanıp kendi sessizliğime sığınmayı istiyordum. Arabayı otoparka çektik. Esin ve Tunçla vedalaşıp abimle birlikte eve girdik. Annemler çoktan uyumuştu. Odama geçecekken abim beni durdurdu. Hiç beklemediğim bir anda sarıldı. “İyi ki doğmuşsun. İyi ki varsın. Ve en önemlisi... iyi ki benim kardeşimsin,” dedi. Ona sarıldım. Ve o an, gözyaşlarım bana sormadan yanaklarıma süzüldü. Abim geri çekilip gözlerime baktı. “Ne oldu güzelim? Ne bu halin? Konuşmak ister misin? Bir problem mi var?” diye sordu. “Hayır abi... İyiyim. Sadece biraz duygusallaştım,” dedim. “Bak güzelim,” dedi. “Bana anlatamadığın şeyler varsa... Poyraz abin le konuşabilirsin. Çocukken de her şeyde ona giderdin. O senin dilinden benden daha iyi anlardı, ne yazık ki...” Sözleri canımı daha çok yaktı. Gözyaşlarım yeniden hızlandı. Abim hiçbir zaman tahmin edemezdi... Poyraza olan hislerimi. Kimse bilemezdi zaten. Çünkü onların ve en çok da Poyrazın gözünde ben, onun ‘küçük kardeşi Esinden farksız biriydim. Sarılıp abimi öptüm ve odama geçtim. Kapımı kapatıp arkamdan kilitledim. Yavaşça yere çöktüm. Bedenim, ruhum, kalbim... Hepsi çok yorulmuştu. Sevmek... ne kadar zor bir duyguydu. Ve ben, daha 18 yaşımda bu duyguyu öylesine güçlü hissediyordum ki... Bir insan, başka bir insan olmadan nasıl nefes alamazmış, nasıl gülemezmiş, nasıl her şey eksik ve anlamsız gelirmiş... bunları bütün ruhumla yaşıyordum. Bir süre öylece yerde oturup sessizce ağladım. Sonra, güçlükle kalktım. Bacaklarım beni taşımakta zorlanıyordu. Pencereme doğru gittim. Perdenin arkasından, Poyrazın odasına baktım. Işıkları sönüktü. O kadınlaydı. Bu gerçek, içimi dağ gibi yakıyordu. O kadın, Poyrazın yanındaydı. Ve bu düşünce... her aklıma gelişinde boğuluyormuş gibi hissediyordum. bu gün büyük bir sevinçle giydiğim Elbisemi çıkardım. Aynaya baktım. Karşımda yorgun ve mutsuz bir kadın vardı. Yeşil gözlerini bana dikmiş bakıyordu. Bu kadını tanıyordum. Ne kadar acı çekerse çeksin... Poyraza duyduğu sevdadan asla vazgeçmeyecek bir kadındı bu. Banyoya geçtim. Ilık suyun altına girdim. Su, vücudumdan akıp giderken, tüm sıkıntılarımın da onunla birlikte akmasını diledim. Duştan sonra kremlerimi sürdüm, saçımı kurutmadan yatağa girdim. Ama gözlerimi her kapattığımda, Poyrazla o kadının el ele görüntüsü gözümün önüne gelip durdu. Poyraza kızamıyordum bile. Çünkü duygularımdan haberi yoktu. Bana hiç umut vermemişti. Ben sevmiştim onu. Sessizce, gizlice, içimde. Bu sevda benim tercihimdi. Gönül, kimi seveceğine kendi karar veriyordu. Kimseyi dinlemiyordu. Benim de gönlüm, yolunu Poyrazdan yana çizmişti. İçimdeki pusula hep onu gösteriyordu. Bu yüzden kızamıyordum ona. Sadece bir kırgınlık vardı içimde. Hafif ama derin bir sızı. Gece boyunca onu düşündüm. Evet, hayatında kadınlar olmuştu. Ama hiçbirine “sevgilim” dememişti. Hiçbirinin elini sımsıkı tutmamış, hiçbirine çiçekler, hediyeler almamıştı. Onu bir kadın için acı çekerken hiç görmemiştim. Abim bir keresinde “Poyraz sevmez, kadınlarla sadece zaman geçirir.”demişti. tabi biz kapı arkasında kulak misafiri olmuştuk abimin bu sözlerine. Bütün bunlar dönerken zihnimde, gözlerim karanlığa ve yorgunluğa teslim oldu. Sabah saat 12’ye doğru uyandım. Ne kadar uzun uyumuştum. Hızla üzerimi giyinip hazırlandım. Çok makyaj yapmayı sevmezdim ama kırmızı ruj sürmeyi asla ihmal etmezdim. Aşağı indiğimde, annemle babam dışarı çıkmıştı. Abim de kız arkadaşıyla görüşmek için evden ayrılmıştı. Yardımcımız Fadik abla herkesle ilgili bilgi verdikten sonra, kahvaltı isteyip istemediğimi sordu. Ama bugün hiç iştahım yoktu. Pazartesi günü okul açılıyordu. ve sadece iki gün kalmıştı. Yepyeni bir dönem başlıyordu benim için. Ama içimdeki bu kargaşayla bu yeni döneme nasıl adapte oluncağımı düşünüp duruyordum. Telefonumu elime aldım. Esinden bir sürü arama ve mesaj vardı. Hemen onu aradım. “Canım kusura bakma, uyuya kalmışım. Şimdi uyandım,” dedim. Her zamanki enerjik sesiyle önce beni fırçaladı, sonra da eve çağırdı. El mahkum... gidilecekti. Esini kızdırmaya gelmezdi. Hazırlanıp evden çıktım. Zaten Esinlerle evlerimiz yan yanaydı. Kapının önünde durup zile bastım. kapıyı açanın Esin olmasını beklerken, ama hayat, bazen beklenmedik yerlerden vuruyordu insanı. Kapı açıldığında karşımda Poyraz’ı buldum. Spor yapmıştı belli ki… Terli tişörtü göğsüne yapışmış, omuz kasları belirginleşmişti. Saçları dağınıktı, çarpık bir gülümseme ise yüzünün tam ortasındaydı. O gülümseme… Gözlerim istemsizce gözlerine takıldı. Yutkundum. Yüzümdeki şaşkınlığı fark etti. Gülümsemesi daha da büyüdü. “Hoş geldin, Yeşil,” dedi kapıyı ardına kadar açarken. Dün gece olanlardan dolayı içimde ona karşı bir kırgınlık vardı. Gülümsemesine karşılık vermeden içeri geçtim. “Esin yok mu?” diye sordum. “Duşa girdi,” dedi omzunun üzerinden bakarak. Sonra gülerek, “Ben de bir duş alıp geliyorum. Bugün benimsin, Yeşil,” deyip uzaklaştı. Sonrasında Esin, Poyraz ve ben deniz kenarındaki harika bir kafeye gittik. Kahvaltı sofrası donatılmıştı ama karşımda Poyraz oturuyorken lokmalar boğazıma diziliyordu. Ne mümkün huzurla bir şeyler yemek her yediğim lokma boğazıma takılıyordu. Yine de güzeldi, özlemiştik onu. Ama ne yazık ki o hâlâ ikimizi de çocuk gibi görüyordu. Aramızda sekiz yaş vardı, evet. Ama bana sorarsan bu, aşkın önünde bir engel değildi. Yine de onun gözünde ben hâlâ çocuk kalmıştım. Esin, bir anda lafı ortaya bırakıverdi: “Abi, dün geceki kız kimdi?” Poyraz omzunu silkti, “Önemli biri değil. Sıradan bir arkadaş.” Kendimi tutamadım, kelimeler ağzımdan döküldü: “Ne zamandan beri sıradan arkadaşlarımızın elini tutup geceyi onlarla geçiriyoruz?” Poyraz Gözlerini üzerime dikti. O dipsiz kuyu gibi bakan gözlerini.Bir kaşını kaldırdı, sonra hafifçe tebessüm etti. “Akşam geç geldim, Yeşil,” dedi. Ve bugüne kadar ‘bu kadın hayatımda önemli’ dediğim biri oldu mu? Elini tutup karşınıza getirip tanıştırdım mı? Yada ben bu kadını seviyorum cümlesini duydunuz mu benden Demek ki neymiş sıradan biriymiş benim için dedi. Esinle göz göze geldik. Konuyu daha fazla uzatmamaya karar verdik. O sırada Esin lavaboya gitmek için kalktı. Masada yalnız kaldık. Poyraz, görünüşte hâlâ aynıydı ama bu defa bakışlarında başka bir şeyler vardı. Anlamlandıramadığım, saklı bir şeyler. Uzun uzun beni izledi. Gözlerinin içindeki gölgeler bile konuşuyordu sanki. “Her şey yolunda mı?” diye sordu sonunda. “İyi misin?” “İyiyim,” dedim. “Her şey aynı. Bildiğin gibi.” “Yok, sanki değişiklikler var. Mesela doğum gününde peşinden dolaşan çocuk kimdi?” “Taner,” dedim. “Spor kulübünden arkadaşım.” Kaşlarını hafifçe çattı. “Sadece arkadaşın olduğundan emin misin?” İçimden bir şeyler kımıldandı. “Sorguya mı çekiliyorum?” dedim, gülerek. “Hayır,” dedi sakince. “Sadece benden bir şey saklamanı istemem. Çocukluğundaki gibi...” “Ben artık çocuk değilim,” dedim. “Büyüdüm.” Elini masaya ritmik bir şekilde vurdu. Gülümsedi. Ah, o gülümseme… Bu adamın gülümsemesi kesinlikle yasaklanmalıydı. “Sen hep benim küçüğüm olarak kalacaksın,” dedi. “Aramızdaki ilişkinin değişmesini istemiyorum. Ben... benim Yeşilim olarak kalmanı istiyorum.” Dedi. İçimde yankılandı bu cümle. Ah, bilse... Zaten ben çoktan onun olmuştum. Kalbim, aklım, düşlerim... Hepsi ondaydı. Onun haberi bile olmadan. Ona sadece baktım. Gözlerine. Söyleyecek tek bir kelime bulamadım. Poyrazın bana karşı davranışları hep korumacıydı. Beni sürekli biri gibi değil, kendisi gibi görmek istiyordu sanki. Belki hayatıma yanlış birini alırım diye endişeleniyordu. Belki de sadece sahiplenmekti duygusu. Bilemiyorum... Ama tek bildiğim şey, o gün uzun zamandan sonra ilk defa onunla bu kadar uzun zaman geçirdik. Esin masaya geri döndüğünde sohbetimiz yarım kaldı. Hesabı ödemek üzereydik ki, Can geldi. “Merhaba komutanım,” diyerek masamıza yaklaştı. Poyraz gülümsedi. “Sivildeyiz Can, komutanlık yok,” dedi. Poyrazla can kucaklaştılar. Can önce Esinle selamlaştı, ardından gözlerini bana çevirdi. Benim gözlerime benzeyen yeşil gözleriyle kocaman gülümsedi.Son bir yıldır bana karsı davranışlarında ayrı bir samimiyet ve ilgi vardı ve bunu göstermekten kesinlikle çekinmiyordu. Merhaba naz dedi kocaman bir gülümsemeyle Ben de gülümsedim, başımı hafifçe eğerek selam verdim. Masaya yeniden oturduk ama o andan itibaren fark ettim: Poyraz her ne kadar Canı çok sevse de, ne zaman bir araya gelsek, içinde bir şeyler değişiyordu. Sanki keyfi kaçıyor, bir huzursuzluk gelip masaya yerleşiyordu.ve poyraz bunu ne kadar fark ettirmemeye çalışsa da bakışlarından anlıyordum onu rahatsız eden şeyler olduğunu…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD