Tunçla beraber okula gidiyorduk. Nihayet okul açılmış ve biz üçüncü sınıfa başlamıştık. Tunç'un arkadaşlığını, olgunluğunu, netliğini çok seviyordum. Abisine hiç benzemiyordu; sadece katran karası gözleri, Poyrazın gözlerinin kopyasıydı. Onun dışında çok farklı ve kolay biriydi. Tunç, insanı yormayan, huzur veren bir tarafı olan biriydi ve onun yanında kendimi çok iyi hissediyordum.
Dalmış bunları düşünürken, Tunç’un sesini duydum.
Naz, dünyaya dön!
Bir an irkildim.
Çıkartabildin mi, güzelim?
Şaşkın şaşkın:
Neyi, Tunç? diye sordum.
O kadar dalmışsın ki, kesin gemilerin battı, onları çıkarıyorsun diye düşündüm.
Of, Tunç, sadece uykusuzum, bir şey düşündüğüm yok.
Bir süre beni süzdü.
Emin misin? Bence kafana takılan ve bir türlü sonuca ulaştıramadığın bir durum var kafanda. Yanılıyor muyum?
Bunu da nereden çıkardın? Tunç, kafama takılan bir şey yok.
Bak, yeşilim... Aaa, pardon, abim yeşili bize yasaklamıştı, unuttum. Sen sadece onun yeşilisin, dedi imalı bir şekilde.
Genelde bu kelimeyi Poyraz kullanırdı bana. Ama ikizlere yasakladığını duyunca şaşırdım biraz.
Ne oldu, şaşırdın mı? Fark etmedin değil mi bunu? Daha birçok şeyi fark etmediğin gibi, dedi.
Bütün dikkatimi Tunca verdim.
Bak güzelim, hayatı kolaylaştıran da, zorlaştıran da biziz. Aslında hayat çok basit; içinden geldiği gibi yaşa, hissettiklerini yaşamaktan korkma, duygularını saklama. Açık ol, inan, o zaman her şeyin ne kadar kolay olduğunu göreceksin. Zaman telafisi olmayan tek şeydir. İnsan bazen kaçırdıklarının farkına varmıyor. Bence artık silkelen, bir şeyleri saklamak, yok saymak çözüm değil, dedi.
Seni anlamıyorum, Tunç. Ne demek istiyorsun?
Anlıyorsun beni, Naz, hem de çok iyi anlıyorsun. Bir gün anlatmak, konuşmak istersen buradayım, bunu bil. Ve sen benim çok kıymetlisin. Yaşanan veya yaşanmayan hiçbir şey bunu değiştirmez.dedi
Okula gelmiştik.
Tunç’a cevap vermek için ağzımı açtığımda, hızla arabadan indi.
Ben kaçar, Güzelimi dersten önce görmem gerekiyor, Elif’lenmem lazım, dedi ve koşarak uzaklaştı benden.
Kesinlikle Elif çok şanslı bir kız diye düşündüm.
Tunç, bir şeylerin kesinlikle farkındaydı; benim Poyraz’a olan duygularımı anlamıştı ama açık açık söylemiyordu. Bırakıyordu, konuşmak istersem burada olduğunu belirterek... Ahh, canım Tunç! Bir anlatabilsem ama daha Poyraz’la ilgili kendime anlatamadığım şeyler varken sana nasıl anlatabilirim ki? Bu düşüncelerle fakülteye gittim.
Ders ev koşuşturmaca derken, 5 gündür Poyraz’ı hiç görmedim. Daha doğrusu Can’la randevumuzdan sonra hiç denk gelmemiştik. Abimler henüz balayından dönmemişlerdi; uzun bir balayı ve arkasından seminer programları vardı. Abimi özledim, ona sığınmayı özledim. Telefon konuşmaları benim için yeterli olmuyordu ama artık onun kendi çekirdek ailesi vardı. Zaman su gibi akıyordu.
Bu dönemde Can’la ara ara telefonda görüştük. Onlar da çok yoğundu. Ama Taner sık sık arıyor, planlar yapıyordu. Bulduğu her fırsatta okula gelip beni alıyordu. Onun arkadaşlığını seviyordum, Esin’e göre bu işin sonu güzel bir aşkmış. Bunun olmayacağını söylesem de, Esin’i belli konularda ikna etmek çok zor.
Nihayet abimler döndü programlarında değişiklik yapıp erken dönme kararı almışlar.Ve biz, bu akşam onlara yemeğe davetliydik. Gülay teyze ve babamlarla hep birlikte güzel bir yemek yiyip zaman geçirecektik. Tabii yemeğe Poyraz da gelecekti. Allahtan Selin hanım yoktu. Gülay teyze çok ısrar etmişti ama nöbetçiymiş, öyle anlatıyordu anneme. Poyraz’ın ciddi bir ilişki olsun çok istiyordu; klasik anne durumları.
Yemek boyunca yine Poyraz’ın bakışlarına ve sözlü sataşmalarına maruz kaldım. Kesinlikle gel-gitliydi bu adam. Bu hafta yüzüme bakmaz, sonra hiçbir şey olmamış gibi sıcak davranırdı. Anlamıyordum, arası yoktu. Keyifle yemeğimizi yedik. Eğlenceli bir sohbetin içindeyken gözlerimin karardığını hissettim. Önce çok önemsemedim ama sonra midem bulanmaya başladı. Kendimi toparladığımda Poyraz’la göz göze geldik. Dikkatli bir şekilde bana baktı, yanıma yaklaşıp:
İyi misin, yeşilim? demesine kalmadan sendeledim. Hemen tuttu beni, kucağına aldı. Telaşla:
İyi misin? diye tekrarladı. Herkes başıma toplandı, annemle babam telaşlanmıştı.
İyiyim, diyebildim. Poyraz’ın kucağında, ama kendimi iyi hissetmiyordum. Kollarımda küçük kızarıklıklar oluşmaya başlayınca, Poyraz panikle Neşe ablama dönüp yemeklerde kimyon var mıydı diye sordu.
Evet, vardı, dedi Neşe abla. Panikle:
Neden? diye sordu.
Benim kimyona alerjim vardı ciddi bir alerji ama Neşe abla bunu bilmiyordu, hiç konusu geçmemişti.
Abim söze atıldı:
Alerjisi var?
Özür dilerim, güzelim, özür dilerim, dedi telaşla. Ben Neşe’ye hiç bahsetmedim bundan.
Neşe abla da üzgünce özür dilemeyi sürdürdü.
Önemli değil, nereden bilebilirdiniz ki? Dedim yorgun sesimle Neşe abla, üzülme lütfen.
Babamlar hemen hastaneye gidiyoruz, dedi.
Poyraz, herkesin gelmesine gerek yok, Murat amca. Ben Esin’le götürürüm, hemen. Erken müdahale edilirse sorun çıkmaz, dedi. Babam:
Olmaz, ben de geliyorum, dedi.
Poyraz beni kucağından indirmeden arabaya kadar taşıdı. Kulağıma:
İyi misin, güzelim? diye fısıldadı.
İyiyim, korkma, dedim baygın gözlerimle ona bakmaya çalışarak. Daha önce de buna benzer durumlar yaşamıştık ve çoğunlukla hep Poyraz’ın kucağında hastaneye götürülmüştüm. Yaşım büyüdükçe bu durumun ciddiyetini kavramış ve yediğime içtiğime daha çok dikkat etmeye başlamıştım.
Poyraz beni arabanın arka koltuğuna, Esin’i kucağına bıraktı. Babamla ikisi de öne geçip hızlıca arabayı çalıştırdı. Zaten 10 dakika içinde hastaneye varmıştık. Hemen özel odaya alınıp serumlar bağlandı, kan tahlili için kanım alındı. Bu süreçten sonra uyumuşum.
Gözlerimi açtığımda, yanımdaki sandalyede elimi sıkı sıkı tutan bir Poyraz gördüm. Hem şaşkın, hem de yorgun hissediyordum.
Selam, dedi, elimi bırakmadan.
Selam.
İyi misin?
İyiyim, sadece yorgun hissediyorum.
Babam, Esin nerede?
Babanı ikna etmek zor olsa da, Esin’le eve gönderdim. Esin birazdan gelir, sana elbise getirecek.
Bu arada, sonuçlarında bir sıkıntı yok. Sadece tedbir amaçlı, bu gece buradasın. Ve unutamadan, küçük hanım, bünyen çok zayıf düşmüş. Bundan sonra yediklerine, içtiklerine ve uykuna daha çok dikkat edeceksin, tamam mı? dedi. Birkaç vitamin takviyesi de eklendi serumuna.
Teşekkür ederim, iyiyim. İstersen gidebilirsin, dedim.
Yüzüme ters ters bakıp:
Sen bu halde hastanedeyken, seni bırakıp gideceğim öyle mi? Ne geçiyor o güzel aklından?
Beni ne kadar korkuttuğunun, benim için ne kadar değerli olduğunun gerçekten farkında değil misin? Bu kadar kör müsün, yeşilim? Bu kadar mı görmüyorsun gerçekten? Sana olacak en küçük şey, beni mahveder. Anlamıyorsun, senin saçının teline zarar gelse, Poyraz fırtına olup taş üstünde taş bırakır mı. Benim için çok değerlisin.
Sözlerini gözlerimin içine bakarak söyledi. Şaşkındım, ne zamandır ondan böyle bir yakınlık görmemiştim. Gözleri gözlerimde, ve hala ellerimi tutuyordu. Birden kafasını eğerek avucumun içini öptü ve ben şu an tekrar bayılabilirdim. Kafasını kaldırıp bana baktı:
Bir şeyleri fark etmek için bakmak değil, görmek lazım. Ve sen hala sadece bakıyorsun, yeşilim. Sadece benim yeşilim, dedi. Kalbim artık atmayı tamamen bıraktı. Öyle bir tonda "benim yeşilim" dedi ki, o an dünya durdu.
Bir süre sadece birbirimizi izledik. Nutkum tutulmuştu. Poyraz yanımda, elleri ellerimde... Bundan daha fazla ne isterim ki? Ve söylediği sözler kafamı, ruhumu karma karışık etti.
En kısa zamanda toparlan, senle daha uzun zaman geçirmeliyiz, doktor hanım, dedi.
Gülümsedim:
Daha doktor olmama çok var, dedim.
Sen benim doktorumsun, beni iyileştiriyorsun, dedi.
Bu sözleri daha hazmetmeden, kapı birden açıldı. Üzerine beyaz önlüğü, yapılı saçları ve hoş makyajıyla Selin karşımdaydı.
Merhaba canım, ancak fırsat bulabildim, kusura bakma, nöbetçiyim hastanede bugün. Bakalım, bir değerlerine, dedi ve dosyamı eline aldı.
Ben cevap veremeden, harika sonuçların çok iyi. Bundan sonra daha dikkatli olmalısın. Alerjik reaksiyonlar bazen çok olumsuz sonuçlar doğurabilir, dedi.
Teşekkür ederim, diyebildim sadece.
Sonra dönüp Poyraz’a sarıldı.
Nasılsın, Poyrazcığım? dedi ve yanağına ıslak bir öpücük kondurdu.
Bugün yemeğe de gelemedim, seni ihmal ediyorum bu aralar ama çok yoğunum biliyorsun, dedi ve benim hayallerim başlamadan son buldu.
Bir kahve içelim Poyraz,olmaz mı dedi.
Selin: Naz bu durumdayken onu bırakamam, demesine kalmadan,
Esin içeri girdi:
Geldim kuzum, nasıl oldun?
İyiyim, canım, merak etme.
Çok korkuttun bizi, dedi.
Selin’e dönüp merhaba dedi, Selin de ona selam verip:
Hadi poyraz çıkalım sende biraz hava al esin burada nasıl olsa dedi poyrazın koluna girip onu hızla dışarı çıkardı yine her zamanki gibi sadece arkalarından bakmakla yetindim …..