Keyifli Okumalar..
Hamid ağa oğluna baktı. Onun her zaman adalet duygusunun çok fazla baskın olduğunu biliyordu. Çocukluğundan beri öyleydi. Kardeşlerinin hepsine eşit davranı aralarında dengeyi sağlıyordu. Hamid ağa Behram`ı her ayırmaya kalktığında ise itiraz ile karşılaşıyordu. Daha Revşen on beş on altı yaşındayken onun aşirete lider olacağının sinyallerini alabiliyorlardı. Revşen sözünü dinletebilen ve saygı duyulan bir çocuktu. Şimdi de onun haklı olduğunu biliyordu. Zelal`e haksızlık yapıyordu. Ama bunu elbette itiraf etmeyecekti. Kendine bile. Onun gözünde suçlu olan tek kişi İbrahim Karakeçili ve onun bu eve gelin gelen kardeşiydi.
“Gelinime o kız yüzünden tehditler savurmana izin vermem Revşen Ağa. Kendine gel.Acılı bir kadına böyle davranamazsın.” dedi gelinin arkasından. Revşen`in tek kaşı havada babasına dönmesi diğerlerini ürpertmişti. Alp koluna sarılan karısını kendine çekti. Hamid ağa oğlunun karakterini bile bile damarına basıyordu. Kim için? Buke için.
“Acılı dediğin kadın benim karıma, hanım ağasına tokat atmış Hamid ağa. Benim buna göz yummayacağımı en iyi sen bilirsin.”
Elbette biliyordu. Oğlu yıllar önce kardeşi Afşin Sahra`ya tokat attı diye adamın avucuna kurşun sıkmıştı. Afşin`i hatırlayınca yüreği sızladı. Kardeşi sürgün edildiği köyde sefalet içinde ölmüştü. Ya da öldürülmüştü emin değildi. Çünkü duyduğuna göre orada bile Sahra ile uğraşmış ve kendi sonunu hazırlamıştı.
“O kız bir daha benim gözüme görünmesin. Onu her gördüğümde yaram kanıyor.” dediğinde Revşen Buke`nin önünden çekilerek babasına yaklaştı. Tam önünde durdu ve gözlerine baktı.
“Zelal kaynanası in dediğinde aşağı inecek Hamid Ağa. Onu bu konakta kim görmek istemiyorsa kapının yerini biliyor.”
Hamid ağa tedirgin olmuştu. Oğlunun ciddi olduğunu biliyordu. Her kim o kapıdan ortamı germek için çıkarsa bir daha asla avluya ayağını basamazdı. Ve oğlunun sürgünde olan kişilere nasıl davrandığını Afşin`in yaşadıklarından tecrübe etmişti. Kardeşi o zamanlar köyde sefalet içinde yaşıyordu. Ürperdi. Bu konağı o kadına bırakmamak için şimdilik ılımlı olacaktı. Kimse onu ata evinden kovamazdı. Hem oraya giderse burayı idare edemezdi. Çocuklarına da hasret kalırdı.
Buke kayınbabasının kendisini savunmasına mutlu olsa da şimdi yaptığı yersizdi. Çünkü ikisine zarar veriyordu. Buke bu kısacık anda bile kaynının kudretini görebilmişti. Kimse ona karşı duramazdı. Babası bile. Hamid ağayı yani babasını bile sürgün ile korkutan adam kendisine neler yapmazdı. O yüzden zavallı görünümü alarak Hamid ağaya yaklaştı ve elini öptü. Doğrulduğunda
“Benim yüzümden ağam ile yüz göz olma baba. Hatamı anladım ben. Zelal`e öyle davranmamalıydım. Acım gözüme öyle bir perde indirmiş ki yaptıklarımı idrak etmekte zorlandım. O yüzden bu konağın selameti ve düzeni için Zelal`den özür dileyip barış sağlayacağım.” dedi. Sahra yengesine baktı. Az önce Buke yılanı kabuk değiştirmişti ama huyunu asla değişmeyecekti. Zelal`i uyarmalıydı. Ona kanmaması lazımdı.
“Ben diyeceğimi dedim. Herkes ayağını denk alsın. Yerini bilsin.”
Revşen son sözlerini de söyledikten sonra merdivenlere doğru yürüdü. Buke onun kendisine inanmadığını biliyordu ama zamanla inandıracaktı. Artık açıktan zarar verme devri kapanmıştı. İşlerini bir yılanın sessizliğinde yapmalı kimsenin ruhunun duymaması için uğraşmalıydı.
Hamid ağa kuyruğu dik tutma çabaları içinde gelinine baktı ve “Korkma kızım ben yanındayım.” dedi. Buke`yi kollayabilirdi ama onun baba evine gönderilmesine engel olamazdı. Bunu herkes biliyordu. Çünkü aşiret ağasının sözünün üstüne babası bile söz söyleyemiyordu. Buke kayınbabasına gülümsemeye çalıştı.
“Sağ ol baba.”
*****
Revşen ailesine söylediklerinden sonra yukarı çıktı. Kapıyı açıp içeriye girdiğinde karısının koltukta oturduğunu gördü. Kendisini görünce ayağa kalktı.
Zelal kocasının görünce hemen ayağa kalkmıştı. Aşağıda nelerin döndüğünü merak etse de adama bir şey sormadı. Onun yerine, “İyi misin?” diye sordu. Revşen durdu ve ona baktı. Adam kendisine yaklaşınca genç kadın yine üşümüştü.
“Bir daha böyle bir şey kulağıma gelmemeli Zelal. Benim işteyken kafam rahat olmalı. Aklımın burada olmamasını sağla. Senden tek isteğim bu.” sesinin soğukluğu sözlerinin keskinliğine eklenince Zelal ürperdi. Babasına diklenmesinden hoşlanmamıştı anlaşılan. Hamid ağa onu kendisi tahrik etmişti. İbrahim ağabeyinin suçsuzluğunu bildiği halde öyle konuşmuştu.
“Tamam ağam.” dedi mesafeli tavırla. Revşen karısının neden bir an da mesafeli davrandığını anlamasa da bir şey sormadı ve yatak odasına gitti. Soğuk bir duş onu kendine getirebilirdi.
Zelal kocası oturma odasından çıktıktan sonra pencere kenarına geçti. Ağlamamak için savaş veriyordu ama birkaç damla gözlerinden firar etmeyi başarıyordu. Suçsuz yere böyle muamele görünce canı yanıyordu. Bir ömür bu odada soğuk bir adamla yaşayabilecek miydi? Bilmiyordu. Aşağıda kendisini parçalamaya hazır sırtlanlar varken bu odada da ilgisiz bir adam vardı. Ve bu aşağıdakilerden daha yaralayıcıydı.
* * * *
Günler geçiyor odaya hapsolmuş hayatında hiçbir ilerleme olmadan yaşıyordu. Tek tesellisi baba evinden gelen eşyalarının arasındaki malzemeleriydi. Ve malzemesi yeterince vardı. Kesin İbrahim ağabeyi alıp koymuştu. Gülümsedi. Ailesini çok özlemişti. Annesine sarılmayı, kardeşleri ve kuzeni ile sohbet etmeyi öyle istiyordu ki, onları göreceği günü iple çekiyordu. Kocası ne zaman karar verirse o zaman ailesini ziyarete gideceklerdi. Genç kadının tek duası adamın buna kısa sürede karar vermesiydi. Düşünmeyi keserek elindeki bileklik için seçtiği boncukları sırayla ipe dizmeye başladı. Birkaç gündü takılar yapıyordu ve yaptığı takıları yatak odasındaki şifonyerin üzerindeki geniş kaseye koyuyordu. Kocasından gizli saklı bir iş yapmıyordu elbette. Ama adam o takıları görse de tek kelime etmiyor kendisine sorular sormuyordu. Artık Behram`ın kırkı da çıkmıştı. Ama o hala bu odada hapisti. Kütüphanedeki tüm kitapları okumuştu. Gerçi Revşen onun için odaya televizyon koydurmuştu ama o televizyon izlemiyordu. Beynini saçma sapan dizi ve programlarla dolduracağına anlamasa da okuduğu kitapları okumayı tercih ediyordu. Revşen ile o günden sonra konuşmuyordu. O yüzden kitaplarını da okuduğunu söylememişti. Zaten aldığı gibi yerine koyuyordu. Kendisine haksızlık karşısında sus demesinden beri suskunluk yemini etmiş gibi gerekli ve kaçınılmaz olduğunda kısa cümleler kuruyordu. Revşen onun bu halini önemsememiş gibi duruyordu. Onun umrunda değilse kendisinin de umrunda olmayacaktı. Kendi düşüncelerine hak verirmiş gibi kafasını salladı ve işine devam etti. O işini yaparken kapı çalındı.
Kafasını kaldırarak saate baktı. Yemek saati değildi. Gerçi onun ara öğünlerde yiyebilmesi için Nare abuc cubur getiriyordu. Meyve tabağını da eksik etmezlerdi. Yemek için bir şeyler getirdiler diye düşündü ve kalkarak kapıyı açmaya gitti. Hazırladığı takıyı yatak odasına koyduktan sonra kapıya gitti ve açtı. Ayşe`yi beklediği için karşısında gördüğü kişi ile çok şaşırmıştı. Kaşları hemen çatılmış ona sakin bir sesle “Buyur Buke.” demişti. Sahra ve Nare ona aşağıda olanları anlattıklarında Buke konusunda kendisini sıkı sıkı tembihlemişlerdi. Ona asla güvenmemesi gerektiğini biliyordu. Buke günlerdir görmediği kadının yanağına baktı. Morluk sararmıştı. İyileşiyordu. O morluğun çabuk geçmesi için elinden bir şey gelseydi yapardı. Çünkü emindi ki, Revşen o morluğu her gördüğünde kendisini hatırlıyordu. Ve bu hatırlama hiç iyi yönde olmuyordu.
“Ben seninle konuşmaya geldim Zelal. Müsasit misin?” diye sordu. Aşağıdayken gördüğü kibirli görünüşünden, duruşundan eser olmayan Buke ona hafif gülümsedi. Zelal kenara çekildi. Buke heyecanla odaya girdi. Konakta kimse kimsenin odasına izinsiz girmediği için pek odalara hakim olmuyorlardı. Özellikle Revşen Ağanın odası girilmez kale gibiydi. Etrafa bakındı. Oda tam da onu hatırlatıyordu. Şık ve düzenli.
“Otur.”
Zelal`in teklifini kabul ederek oturdu ve ona baktı. Elinden geldiğince samimi görünmeye çalışarak lafa girdi. Zelal de karşısındaki koltuğa geçti ve ona beklenti içinde baktı. Aslında onu içeriye almazdı ama kocasının o gün dedikleri aklındaydı. Konakta huzur istiyordu. Ve o huzursuzluğu çıkaran kişi kendisi olmayacaktı.
“Biz Behram`la bir birimize aşıktık Zelal. Onun böyle öleceğini ve beni acılar içinde bırakacağını asla düşünmemiştim. Evet oraya kanunsuz iş yapmak için gitmişti ama bunun bir sebebi vardı. Ailesine daha iyi bakabilmek için yapmıştı. Çünkü kardeşi ona küçük çocuk gibi harçlık veriyordu. Sakın beni yanlış anlama kocanı sana şikayet etmiyorum. Olanları anlatıyorum. Her neyse ben o gün dünyanın nasıl bir anda alt üst olabileceğini gördüm.” Derin nefes aldı. “Acım çok taze Zelal. Asla kabuk bağlamayacak bir yaraya sahibim. Çocuklarıma her baktığımda eksikliğimi hatırlayacağım. Sana öyle davranmamalıydım biliyorum ama o günlerde ne düşümdüğümü bilmiyordum. Hatta düşünebildiğimden de şüpheliyim. Senden o tokat için, sözlerim için özür dilerim. Beni kötü bilmeni istemiyorum.”
Zelal böyle içten konuşan kadına inanırdı elbette kendisi mutfaktan çıkarkenki yüz ifadesini görmeseydi. Buke`nin baba evine gitmemek için kendisi ile barış yapmak istediğini biliyordu. O yüzden konakta selamet ve huzur adına bu samimiyetsiz özrü kabul etti.
“Özünü kabul ediyorum Buke. Bu konağın böyle kavga gürültüye ihtiyacı yok. Hem Dilzar Hanım da üzülmesin.”
Buke onun kendisi ile uzlaşma yapmasına sevindi.
“Teşekkür ederim Zelal. Senin gibi hanım ağaya da bu yakışırdı zaten.” dedi.
Yıllar önce evin büyük oğluna gelin geldiğinde onun babasından sonra aşiretin başına geçeceğini düşünmüş saltanatının hayalini kurmuştu ama aşiret özellikle Cevat Ağa buna izin vermemiş Hamid Ağanın yerine Revşen`i işaret etmişlerdi. Çünkü koskoca Şilvan aşiretini idare edebilecek güç Behram`da değil Revşen`deydi. Neyse bunları düşünmesi yersizdi. Şimdilik yaptığı ateşkesin tadını çıkarmalıydı. Ziyaretinin bittiğini hissederek koltuktan kalktı ve elbisesinin eteklerini düzeltti. Siyah elbiseyi çıkarmış yerine gül kurusu renk dizlerinin üzerinde biten güzel bir elbise giyinmişti. “En azından daha az korkutucu” diye düşündü Zelal.
“En kısa zamanda aşağıda görüşürüz Zelal. Hoşça kal.” diyerek kapıya gitti ve çıkmadan önce odaya göz gezdirdi. Zelal fark etmedi ama bakışları gördüğü bir detaya takılmıştı bile.
Sehpanın üzerindeki kol saati.
Kapıdan çıktıktan sonra düşünmeye başladı. Revşen`in en çok kullandığı marka saati neden sehpanın üzerindeydi? Birçok saat takıyordu ama çıkarırken yatak odasında bir yerde olması gerekmiyor muydu?
“Çok detaya takılıyorsun Buke. Kendine gel. Akşamları otururken çıkarıp oraya bırakmış olabilir. Sen bile koltuğa otururken onu fark etmedin.”
Kendi kendini sakinleştirmeye çalışsa da bunun üzerine gidecekti. O odayı mütemadiyen takibe alacak her şeyi gözlemleyecekti.
Zelal Buke gittikten sonra bedeninin nasıl gergin olduğunu rahatlayınca anlamıştı. Kadının varlığı bile insanı germeye yetiyordu. Bir saat sonra Ayşe öğle yemeğini Nare ile birlikte getirmişti. Ayşe çıktıktan sonra Nare onun yanında kalmış yemek yerken kendisi de getirdikleri çaydan bardağına koyarak yudumluyordu. Zelal yemek arasında ona “Buke gelmişti.” deyince az kalsın içtiği çay boğazına kaçıyordu. Öksürük krizine girdiğinde Zelan pişman bir şekilde ona su verdi ve sırtına vurdu.
“Helal olsun Nare. Özür dilerim ben pat diye söylememeliydim.”
Nare kendine gelerek yutkundu ve sakinleşmek için birkaç saniye durdu. Daha sonra gülümseyerek “Senin hiçbir suçun yok güzelim. Buke ismi bu konakta karanlık ve tehlikeli bir şeyi andırıyor. Ben bir an senin için korktum. Ne demeye gelmişti o kendini beğenmiş?” diye sordu. Zelal yemeğe devam ederken “Benden özür diledi. Yaptıkları acısı yüzündenmiş. Ve bir sürü şey. ” dedi. konuşmanın geri kalanını anlatıp bitirirken yemeği de bitmişti. Nare gözlerini kıstı.
“O mu kocasına aşıkmış? Asla inanmam. Behram ağabeyi sürekli zehirliyordu posta sen geç orası senin hakkın diye.” Eltisinin elini kavradı. Gözlerine bakarak “Ona inanmadın değil mi?” diye sordu. Zelal kafasını salladı.
“Tabii ki inanmadım. Sadece konaktaki huzur adına barış sağladım o kadar. Barış benim tarafımdan bozulmaz ama onun tarafında bozulursa cevabını da alır.”
Nare eltisinin dişli çıkmasına sevinmişti. En azından kendini o Buke yılanına ezdirmeyecekti.
Nare gittikten sonra ortalığı toplamaya gelen Ayşe ona meyve tabağı getirmişti. Getirdiklerini götürdükten sonra diğer hizmetli kız gelmiş odayı süpürmüştü. O ise yeni bir bileklik yapmak için malzemelerini almıştı. Akşam üstü saat yediye kadar tasarladığı bilekliği bitirmiş zamanın büyük ölçüsünü de geçirmişti. Bir azdan kocası gelecekti. Yaptığı bilekliği kaseye bırakıp aynanın karşısına geçti. Saçlarını atkuyruğu toplayarak sırtında salınmasına izin verdi. Aynada kendine baktıktan sonra arkasını döneceği sırada kapıda duran adamla geri doğru sendeledi. Çok kötü korkmuştu. Damağını çekerek “Korkuttun beni.” dedi. Revşen sessizce ona doğru yürüdü. Zelal üzerine gelen adamın amacını bilmediği için arkasında duran makyaj masasına tutundu. Her ne kadar görmezden gelmeye çalışsa da adamın bir çekiciliği ve insanı esir eden aurası vardı. Yüz hatları sert ve keskin, gözleri derin ve etkileyiciydi. Her adımında odanın zemini titriyormuş gibi hissettiriyordu. Sessizliği, karanlık bir tehdit gibi havayı dolduruyordu. Gözlerindeki kararlılık, her şeyi kontrol altında tutma isteğini yansıtıyordu. Her hareketi sağlam ve kendinden emindi.
Zelal, adamın yaklaşmasıyla birlikte nefesinin sıklaştığını hissetti. Revşen, aralarındaki mesafeyi kapatırken gözlerini Zelal’in gözlerinden ayırmıyordu. Revşen, Zelal’in önünde durdu ve yüzünü hafifçe ona yaklaştırdı.
Bu an, genç kadın için bir ömür gibi gelmişti. Revşen’in gözlerinden kaçmak istiyordu ama yapamıyordu. Adamın varlığı, tüm dikkatini ve düşüncelerini ele geçirmişti. Revşen, elini yavaşça uzatarak Zelal’in yüzüne doğru yaklaştırdı.Yumuşak hareketlerle yanağındaki sararmış morluğa dokundu. Genç kadın yutkundu.
"İyileşiyor." dedi sakin sesle. Zelal kafasını salladı. Adam tek kaşını kaldırınca Zelal sesli cevap vermesi gerektiğini anlamıştı.
"Evet." dedi. Revşen kafasını salladı. Bakışları bu sefer saçlarında dolaştı.
"Saçlarını ben yokken açık bırakıyorsun." dedi. Bu bir soru değildi ama karısı yine de cevap vermişti.
"Evet. Saçlarımı açık bırakmayı seviyorum."
Adam ona daha fazla yaklaştı. O kadar yakınındaydı ki uzansa makyaj masasına dokunabilirdi.
"Şimdi sana ne ceza vereyim?" dedi karanlık sesle. Zelal yutkundu. Ondan korksa da lafını esirgemedi.
"Cezalık bir durum yok diye düşünüyorum Ağam."
Cevabı adamın hoşuna gitmişti. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Karısı kendisini ezdirmeyen hakkını hukukunu bilen bir kadındı. Bu iyiydi.
"Sebep?" diye sordu.
"Çünkü sen yokken saçlarımın toplu olup olmamasının bir önemi yok. Önemli olan senin yanındayken toplamam."
Revşen cevabı beğenmişti. Kafasını salladı. Daha fazla kadına eziyet etmemek adına ondan uzaklaşacağı sırada telefonu çalmıştı. Adam ceketinin iç cebinden çıkardığı telefonun ekranında yanıp sönen isme baktı. O ismi bir tek kendisi değil karısı da görmüştü.
Şenay arıyor....
Neler oluyor? Şenay da nereden çıktı? Yazarınız kaos olmadan yapamıyor da. Romantik sahneler bende bazen alerji yapıyor. Ben tutkunun, aksiyonun, kaosun yazarıyım. :D Yorumları eksik etmeyelim. Bakalım bundan sonra ne olacak. Diğer bölümde görüşürüz. Bu arada fark edeniniz olmuştur. Bir gün Köle`ye bir gün de Kanlı Berdel`e bölüm veriyorum. Yeni bölüm neden yok yorumunu kabul etmiyorum o yüzden.
Seviliyorsunuz.