Aşk İbanı Zengin Ama Hizmetçi
Bazı insanlar vardır.
Kitap gibidir yok satar.
Bazı insanlar da o kadar kitapsızdırki;
Sizi yok yere satar..!
Aleda, salonun son detaylarını tamamlamak üzere masanın etrafında dönüyordu. Kristal süslerden uzak, daha modern ve minimal bir düzen hâkimdi. İnce porselen tabaklar, mat siyah fincanlarla uyum içindeydi. Çelik ayaklı sade servis tepsileri, mekânın lüksüne şatafat katmıyor; aksine Samira’nın zarif ama güçlü kişiliğini yansıtıyordu.
Ortadaki mermer sehpanın üzerinde tek bir beyaz orkide vardı. Fazlası değil, gereksizi hiç değil… Yalnızca zarif bir dokunuş.
Her şey titizlikle seçilmişti: fincanların kulpları keskin bir çizgiyle yukarı kıvrılıyor, tabakların kenarında parlak bir detay yerine mat bir incelik göze çarpıyordu, ikramlıklar küçük porsiyonlarda, özenle yerleştirilmişti.
Samira’nın zevki, mekânın her köşesinde hissediliyordu. Güçlü, detaycı ve modern… Zarifliğinin arkasında ise kontrolü elinden bırakmayan bir ruh vardı.
Aleda, bu düzenin içinde kendini daha da küçük hissediyordu. Patronunu beklerken her eşyanın sessizce Samira’yı temsil ettiğini fark etti. Masadaki tabaklar bile onun karakterine tanıklık ediyordu: net, güçlü ama abartısız.
Camlardan süzülen akşam güneşi, mekânın lüksünü daha da belirgin kılıyordu. Tek eksiği vardı: patronunun adımlarını duymak. Her şeyin yolunda gitmesi için içten içe dua ediyordu.
Samira ise aynı huzuru hissetmiyordu. İçinde bir düğüm, bitmeyen bir kaygı vardı.
“Gerekli kontroller, aktarımlar, serbest bırakma prosedürleri…” diye mırıldandı kendi kendine. Normal şartlarda beş ila on iş günü sürerdi. Ama ona göre bu, ömrünün en uzun iki haftası olacaktı. Çünkü her gün, her dakika beklemek, kalbine saplanan ince bir sancı gibiydi.
Üstelik daha kötüsü vardı. Kendi komisyonu, banka müdürünün hatası yüzünden yanlış hesaba aktarılmıştı. Yüklü meblağ bir çalışanın hesabında görünüyordu. Bu detay Ferit’in gözünden kaçmamıştı. Sessizce izlemeye başlamış, derinlere inmek için bağlantılarını devreye sokmuştu. Zaten o hesaba her ay düzenli para aktarıldığını öğrenmesi zor olmamıştı.
Ferit gerçeği öğrendiğinde paniğe kapılmış ama belli etmemeye çalışıyordu.
“Samira, bu büyük hata!” diye fısıldadı.
Samira, sakin bir yüz ifadesiyle yanıtladı:
“Bekle. Bırakalım bakalım o kişi bu parayı yönetebilecek mi? Yoksa bizim güvendiğimiz diğerleri gibi mi olacak? Para, insanı ya yüceltir ya da bozar.”
Ferit, ellerini saçlarına götürerek endişeyle başını iki yana salladı.
“Samira, neden böyle bir riske giriyorsun? Onca emeğimiz, yıllarımız var. Emeğinin yarısı göz göre göre elden gidiyor.”
Ferit’in gözlerinde derin bir kararlılık vardı.
“O pasif bir kadın, Samira. Biraz sıkıştırırsam istediğim an o parayı geri alırım.”
Samira derin bir nefes alarak devam etti:
“Onu izlemek istiyorum. Benim amacım sadece para değil. Dolaylı da olsa yeni bir iş insanı kazanmak istiyorum. Parayı yönetebilecek mi, bana sadık kalabilecek mi… işte asıl mesele bu.”
Aleda, rezidansta patronunu beklerken; havaalanında daha büyük bir oyunun taşları sessizce diziliyordu.
Samira, paranın sahibiyle işin nasıl yürütüleceğini konuşmaya başlamıştı. Sesindeki sakinlik, içinde taşıdığı fırtınayı gizliyordu.
Masadaki dosyaların arasında en dikkat çekeni kırmızı mühürlü belgelerdi. Bankanın “noster” hesapları üzerinden yürütülen gizli aktarım, sıradan bir işlem gibi görünse de aslında çok daha fazlasını saklıyordu.
İşlemler “MT103” kodlu uluslararası transfer prosedürleri üzerinden hazırlanıyor, IBAN’dan IBAN’a yapılan rutin para hareketleri gibi kayda geçiriliyordu. Fakat perde arkasında, bu hareketlerin her biri devletin gizli hesaplarına yönlendiriliyordu.
Maliye Bakanlığı’nın kara para aklama departmanı, Merkez Bankası’nın uyum birimiyle birlikte aynı masada toplanmıştı. Resmî kayıtlarda görünmeyen bu operasyonlarda yalnızca birkaç güvenilir isim işin iç yüzünü biliyordu. Nakit transferlerinden öte, bazı devletlerin hisse senetleri de aynı yöntemle el değiştiriyordu. Belgelerde bu hisseler hazinenin bünyesinde görünse de gerçekte yalnızca belli kişilerin bilgisi altında “görünmez” şekilde tutuluyordu.
Pedro, masanın kenarına yaslandı, gözlerini hafifçe kısmıştı.
“Peki… sence bu salgınlar, felaketler… bizi nasıl etkiler?” diye sordu, sesi soğuk ama meraklıydı.
Samira derin bir nefes aldı, parmaklarını dosyaların kenarına sürterek konuşmaya başladı:
“Hiçbir şey tesadüf değil, Pedro. Büyük kararlar, sıradan insanların bilmediği odalarda alınıyor. Dünyanın en güçlü aileleri, sadece davetlilerin girebildiği toplantılarda plan yapıyor. Yıllar önce, henüz gündeme gelmeden pandeminin seyrini karara bağlamışlardı. Ben bunu dile getirdiğimde bana güldüler… Ama şimdi herkes o kararın gölgesinde yaşıyor.”
Ferit sessizce onları dinliyordu. Ellerini masanın üzerine koymuş, her kelimeyi tartıyordu.
Pedro, gözlerini Samira’ya dikti.
“Yani… demek ki her kriz, her felaket… tesadüf değil?”
Samira başını salladı.
“Kesinlikle. Ekonomik krizler, doğal afetler… hepsi sadece doğanın ya da piyasanın oyunu değil. Kimi zaman ölü sayısı kasten düşük gösterilir, kimi zaman sınırdaki birlikler bir emirle yerinde tutulur. Ölü sayısı 250 binin üzerine çıkınca NATO devletleri o ülkeye girme hakkına sahip. Amaç ve sonuç çoğu zaman farklıdır.”
Pedro, hafifçe gülümsedi ama gözlerindeki kararlılık kaybolmamıştı.
“Peki ya topraklar, ülkeler, yeni devletler… Bunlar da planın bir parçası mı?”
Samira, loş ışığın altında yüzüne düşen gölgeleri düzeltir gibi başını kaldırdı:
“Evet… Haritalar yeniden çiziliyor, gizli anlaşmalar yapılıyor. Bazı bölgeler küçültülüyor, yeni devletler kuruluyor. Bazı topraklar, sadece belli kişilerin bilgisi altında ‘vaat edilmiş’ olarak tutuluyor. İnsanlar ise çoğu zaman sadece izleyici. Oyun çoktan başladı; biz de taşlardan sadece birkaçını görebiliyoruz.”
Ferit derin bir nefes aldı ve araya girdi:
“Ve bizim işimiz, bu taşları doğru yerleştirmek. Yanlış bir hamle, tüm planı bozabilir. Pedro, Samira… dikkatli olmalıyız. Her hareketimiz, bir domino taşı gibi zinciri etkiliyor.”
Pedro, iki adama bakarak başını salladı.
“Anladım… Ama bana bir şey söyle. Bizim çıkarımız ne? Sadece izliyor muyuz, yoksa bu oyunun içinde aktif miyiz?”
Samira gülümsedi, ama bu gülümseme içinde bir uyarı vardı:
“Biz, oyunu gören ve yöneten azınlık tayız. Ama oyun başladığında kuralları yazan biz değiliz. Bizim görevimiz, taşları doğru yerleştirmek, riskleri yönetmek… ve hayatta kalmak.”
Ferite işaret verir. Ferit zaten ne yapacağını biliyordu. Bu konukları ağırlamak ve kafalarında soru işareti kalmamasıydı. Telefonunu eline alır ve Aleda’ya mesaj atar. Aynı anda Aleda’yı da göz hapsinde tutacaktı.
Aleda, mutfakta sessizce beklerken telefonunun titreştiğini fark etti. Ekranda Ferit’in adı görünüyordu. Mesajı açtı:
“Aleda, akşama patron geliyor. Tüm herşey hazır olmalı. Konuk listesi de hazır: uluslararası iş insanları, bankacılar ve birkaç özel davetli. Mesaiye kalacağını bilmeni isterim. Hazır ol.”
Aleda derin bir nefes aldı, telefonu kapattı ve kendini topladı. Rezidansın sessizliği bir anda daha yoğun bir görev alanına dönüştü. Patronun gelişi ve özenle seçilmiş konuklar, sadece planın ilerlemesini değil, herkesin dikkatini ve koordinasyonunu da test edecekti.
Aleda içinden bu kadar zengin olupta hâlâ hizmet etmek zor olacak. Keyfi yerindeydi belki bu zenginlerden tüyo bile alabilirim düşüncesi zihninde dolaşıyordu.
Bakalım Aleda parayı yönete bilecek miydi…