Masal
" Ay masal Peri kızı gibi oldun"
Abartmakta Eylül gibi olun. Ya bu kızın gözlerinde bir sorum var ya da aynadaki yansımamda.
Parmağımla kendi yansımasını işaret ettim
" herhalde kendine diyorsun"
Kahkaha atarak omzuma sarıldı. " Sen gerçekten kendi güzelliğinin farkında değilsin"
Olsam farkında olurdum kesin ama işte o güzellik sıfatı bana pek bahşedilmemiş. Herhalde herkese pay edilirken ben anne karnında şemsiye açmıştım.
Anne karnı... burada bir sürü anne var, bir sürü çocuk? Yine içim burulmuştu ki Eylül'den de güzel bir genç kadın girdi içeri
" demek Masal sensin"
Bukle bukle saçları, inanılmaz güzel yüzü ve renkli gözleri ile bu gördüğüm en güzel kızlardandı
O kadar güzel vücudu vardı ki, ilk gözüme bu çarpmıştı. Giderek çöktü omzum
" evet o benim" diye çıktı sesim ürkek ürkek.
Bu kızların hepsi birbirinden güzel.
" memnun oldum güzelim, ben Buğlem"
Elimi uzatacaktım ki kollarında buldum kendimi. Sarıldı. Neden herkes çok sıcak kanlı? herkes bir sevgi pıtırcığı... Evi de süpürmemişler gözüme toz kaçtı! aynen aynen, toz toz!
" Düğününüze gelemedik malum haberimiz olmadı " deyip çantasından bir kutu çıkarttı
" ama bunu senin için getirdim."
Tel mi o? taraklı bir şey... çubuk gibi...
" Ah çok güzel, elf kızı gibi olacak" deyip bana baktı...
Evet kesin bu Eylül'ün gözde sorun var, yani umarım sadece gözderir. Kafada ise daha kötü.
" esmerim, kısayım" deyip ekledim " cüce ile elf kırması olabilirim ancak"
İkisi de beni kınarca bakıp aynaya çevirdiler
" senin tek sorunun kendini göremiyor oluşun"
Eline alıp tarak mı süs mü ne olduğunu anlamadığım şeyi saçımın arkasına katıp birşeyler yaptı.
Saçlarım kafamın arkasında sarmaşık telin içinden geçiyordu... baya güzeldi...
" Hadi çıkalım da kocasına baş başa göstersin kendini" deyip Eylül'ün omzuna vurdu.
" teşekkür ederim"
Hediye aldım sanırım az önce, ilk hediyem...
Ve yine kapı açıldı, İçeri gözlüklü, spor giyimli, kül rengi spor ceketli bir çocuk girdi..
Islık çalarak kızların üstünde tek tek gözünü gezdirdi
" Ben ölünce cennete gidiliyor sanıyordum"
İkimize de kısa bir bakış atarken gözü uzun süre Buğlem'in üstünde takıldı. Bu bakış! Özlem dolu...
Okulda anne babaları arkadaşlarımı almaya gelince benim baktığım gibi. Sahip olmadığın bir güzelliğe imrenerek bakmak... özlemle!
" Yiğitalp " Elini uzatmış sıkmamı bekliyordu
" Masal"
Elini uzattığında kol kasları öyle germişti ki cekedini, patlayacak sandım. Bu çocuk ayrı bir yakışıklı ama. Gözleri nasıl koyu mavi öyle onun!
Herkes film aktörü gibi, hepsi güzel, uzun , kaslı...
Bir tane göbekli yok mu?
" Neredesiniz lan eşek sıpaları"
" Eyvah unuttum" deyip koştu az önceki gençadam.
" bu sefer kurtuluşu yok"
Neden? noldu ki... aman boş ver Masal. herkes odadan çıktıktan sonra uzun uzun baktım çantamı toplarken. Avucumun içi kadar siyah bez ve siyah taşlardan oluşan bir çanta!
"Neden bu kadar küçük ki, içine bir parça sucuk ekmek katacak olsam sığmaz"
" Sen ciddi misin?"
Ürkerek döndüğümde onu gördüm. Jilet gibi olmuş derler ya, olmuş zalimin oğlu.
Ev ev değil yolgeçen hanı.. bahçe kapısı hep açık giren çıkan bitmiyordu.
Bakışı üstümde dolaştı uzun uzun... Neye bakıyor o?
" olmamış mı?" diyerek elbiseyi çekiştirdim
Konuşmadı, İçeri girip çekmeceden silahını alıp beline yerleştirdi. Tam önümde aramızda birkaç santim varken kafamı kaldırmış ona bakıyordum, neden bu kadar dikkatli bakıyor?
" öyle bakıp durma, olmadı ise söyle değiştireyim"
Beğenmediysen beğenmedim de dikilip bakacağına!
" olmuş, güzel olmuş. O piç Yiğitalp'e de çok yüz verme" diye söylenerek çıktı
Ne?
Yiğitalp
Demir karşımda Poyraz'ın kızla neden evlendiğini anlatıyordu, kurtulamadı şu ikisi Sude zillisinden.
" Tam aptallar, ikisi de! kızın ne mal olduğu belli"
Demir de benimle aynı fikirdeydi, tek fark söylemiyordu. Bahçede oturmuş konuşurken onu gördüm. üzerinde altın rengi incecik bir gece elbisesi
İnce bir iple omzundan geçiyor, beli kalçasına dek açık... Aklımı kaçıracağım, daha da güzelleşmiş!
" E ne olacak bu savaş uçağı bilmecesi?" diye sorarken Demir, bakışımla o da gözünü aynı yere döndü ve onu gördü
" önüne bak almayayım elime"
Ayağa kalkıp giderken " İster eline al ister altına, kimse bana engel olmaz" Olamaz! kırmızı çizgim Buğlem! Ablası ise ablası, niyetim ciddi diyorum ama kime diyorum! Takmış yaş yaş !
Masal
Herkes hazırlanmıştı, ben de tabi ki kocamın( ! ) yanına geçmiştim. Vera hanım ile Mete bey önden gitmişlerdi.
Bir temizlikçi mi tutsa şu kadın, çay servisinden kolum kopacak! Mete beye mi desem acaba! o biraz daha halden anlar gibi!
Paraları da var anlamadım ki?
Yol boyu gözü kıyafetin yırtmacına takıldı. Kırmızı ışıkta beklerken sinirle homurdanıp bir iki küfür savurdu
" Kim verdi sana o kıyafeti?"
" Eylül" dedim üstümü birdaha inceleyerek. Nesi var anlamadım ki..
" eğilirken dikkat et asabımı bozma. Sana dekolteli kıyafetle nasıl eğilmen gerektiğini söylemedi mi kimse, elinle göğüs kafesini kapatmalısın"
Az önce elbiseye bakmak için eğilmiştim, offf hadi be! hafif öne kavis yapınca bile oratadalar.
Of Eylül! evet söylediğin gibi Eylül'cüğüm uçtu aklı, ama sinirden! Bu kızlar bana yardım mı ediyor mezarımı kazmaya kürekle mi koşuyor anlamadım.
" tamam "
Poyraz
Şey olmuş, alımlı. Vücudu zaten güzel birde öyle bir kıyafet giydirmiş ki ablam olacak cadı!
Önüne eğilmesin mi arabada! aklım uçtu. Önüme dönüp hızla kendimi toplamaya çalıştım birkaç saniye, kasığa kadar yırtmaç mı olur? zaten bacağı çok güzel!
Göğüsleri her eğilmesi ile ortada! Alacağın olsun Eylül, alırım bunun rövanşını!
Bilerek yapmadı ise Poyraz değilim. Bir de yakışmamış mı demiyor mu? Bu kız kör mü? nasıl göründüğünün farkında değil mi?
Çok güzel olmuş, çok...
Bir anlık nefesimi bile kesti diyebilirim. Sonra çöp kenarındaki halini hatırladım da makyaj silinince ortaya çıkacak şeyi hatırlayınca daha kolay oldu nefes alıp vermem.
Bu kız bu kıyafetlerle evde dolansa canımı okur!
Nihayet düğün salonuna geldik, koluma girmesi için bekledim. Ayağında öyle bir topuklu var ki, iki ince bant ile tutturmuş ince topuklu bir ayakkabı.
E be Eylül, bu kız nasıl yürüsün onunla!
Korktuğum gibi de oldu. Bir de mahçup oluyor yürüyemeyince.
" ayağını burkmuş gibi davran" deyip daha da sıkı sarıldım beline ve yürütmeye başladım.
En azından düşmeyecek.
Koala gibi yapıştı koluma
" Koluma girmek için mi bu yolu seçtin?"
Sinirini bozmak hoşuma gidiyordu.
" kim ben mi, rüyanda görürsün"
Önce ona sonra yapıştığı koluma baktım. Göz kıprtım. Beğenmiyorsun madem bu halin ne bakışı atarak. Anladı hemen cadı
" biz buna halk arasında denize düştüm yılana sarıldım diyoruz" diye carladı
" Sen daha yılan görmedin ufaklık, görsen dayanamazsın, sarılır mısın kaçar mısın bilemem" deyip gözlerine baktığımda derin bir iç çekip ağzını kapatarak kızarmış yüzüyle çattı kaşlarını
" terbiyesizzzz! " Yine şişirdi yanaklarını minik sincap.
Salonun girişinde beklerken bir ses duydum. Sude'nin arkadaşı Ayşegüldü. Koşarak geldi, o topuklu ile koşabiiyor ya bu kadınlar, her şeyi yaparlar!
" Poyraz biraz bakar mısın?"
" otur bir yerde beni bekle, sakın yürümeye kalkma tek başına " deyip burnuna vurdum yine hapşırmaya başlamışken gülerek uzaklaştım...
Gelin odasının önünde dek sanki sürükler gibi götürdü beni. Ne bir açıklama ne bir şey! Ancak yürü yürü!
" hayırdır"
Kapıyı açtı," Gir lütfen ,çok önemli "
Girdiğimde onu gördüm, kuğu gibi... heycan mı bu? küçücük odada telaş ile dönüp dururken beni görmesi ile hızla kapıya yöneldi ve kapıyı kilitledi.
Ne oluyor burada? Aklından ne geçiyor senin Sude?
" Saçmalama Sude aç kapıyı!"
Üzerinde gelinlikle ikimizin üzerine kapıyı kilitlemiş, kilidi çamaşırına saklamış kollarını gerip kapının önünde bekliyordu
Gözleri kızamrıştı, kalbimi daha ne kadar yaramayacaksın Sude? içimde katliam yaptın, 7 yıl senin için her gün öldüm ve şimdi herkesi öldürerek sana elimi uzatmamı mı bekliyorsun
" bırakma, geri dönüşümüz olmayacak" Elimi tuttu.. Çekmeye çalıştım ama nafile... Hıçkırıklar gözyaşları içinde sarılıp elime öptü
" bırakma Poyraz"
" lan ne değişti, ne değişti söyle? düne kadar bana mesaj atıp Cem'i seviyorum ikna et aramızda birşey olmadığını söyle diyen sen değil miydin, allahım aklıma mukayyet ol, lan ne değişti de şimdi bana bunu söylüyorsun?"
Boynuma sımsıkı sardı kollarını, ellerim yanlarımda tükendim. Eridim. Her dokunuşu bedenimde ateşler yakıyordu. Beni günah ateşine öyle güzel bir sesle, dokunuşla çağırıyordu ki! direnmek, karşı koymak her defasında sınırlarımı zorluyordu
" bırakma beni, korktum çok korktum. Aylarca gelmiyordun, ölü müsün sağ mısın bilmiyorduk. Poyraz sana kendimi kaptırmaktan korktuğum için Cem'in teklifini kabul ettim. Biter sandım, merak etmem seni ama her göreve gittiğinde dönene dek uykusuz bekleyince anladım geçmeyeceğini"
Beklemek mi zor gelmiş, beni sevmek?
" Cem evlenme teklif edince içimde bu his bitsin diye bir adım daha attım. iş ciddiye binerse unuturum dedim mecbur unuturum dedim ama seni başkası ile görünce.."
İşte bu, kıymete bindim öyle mi? aynada bize baktım, bana sımsıkı sarılmış, üstünde bembeyaz gelinlik... kollarımın arasında ama aynı zamanda değil de...
Sarılamıyorum, alıp götüremiyorum onu
" Sen bizi öyle bir eşiğe getirdin ki Sude, artık ikimizin de yapabileceği bir şey kalmadı. "
Boynumdaki kollarını çözdüğümde gözleri yaş içinde hayal kırıklığı ile bana bakıyordu.
" yalvarırım aç kapıyı"
Sesim titremeye başlamıştı, o yaş dolu gözlerle bana öyle bir bakıyordu ki... Bir damla daha gözyaşı dönmesin diye her şeyi yapardım.
Dudaklarını büzüp " haklısın, bizi bu duruma ben düşürdüm. çıkarmak da bana düşer"
Neden bahsediyor. Anahtarı alıp kapıyı açtı...
Çıktım, kapıdan tam çıkarken bir daha dönüp baktığımda yüzünde anlamadığım bir ifade vardı...
Bilemezdim her birimizin kaderini o gün değiştireceğini bilemezdim.