Enfal’den
“Hocam cenaze işlemleri ne zaman?”
“Devam Enfal, genel olarak iyisin zaten. Sadece yarışma için kuvvetlenmen gerekiyor.”
“Hocam mefta nasıl katılsın yarışa, ahirete yolcu gidecem.”
Dinlemedi zalim hoca. İçimde geçti, yaktı yıktı beni. Lan süt ürünleri bile yemedim neredeyse, neymiş deriyi kalınlaştırıyormuş. Yağsız pilav, patates ve hamur işi yasak; bir tek et, yağsız kızarmış. Off anam off, gitti içli köfteler.
Selim Hoca tam iki ay anamdan emdiğimi burnumdan getirdi ya. Şimdi yiğidi öldür, hakkını yeme; tamam fazla kilom yoktu ama vücut daha bir şekil aldı, hoşuma gitti yalan yok.
İlk zamana göre daha fazla ağırlık kaldırır, daha fazla esneklik kazanır oldum. Memnun muyum? Kısmen evet. Kısmen diyorum; yemek konusunda anlaşamıyoruz.
“Ya kızım sen bu yemeğe iyi haldesin, başkası olsa kapıdan sığmaz.” dedi burnumdan getiren Selim hocam.
“Tamam hocam işte, demek ki bünye yakıyor; ne var yesem?”
“Bundan sonra dikkatli beslen, bak kasları eritme. Mete’ye de selam söyle, benden bu kadar.” dedi, ayrıldım oradan. İki aydır Mete’yi görmüyorum çünkü sinirimi bozuyor.
Mesaj attım; her zamanki yerde buluşalım diye. Yegâne yerimiz çocuk parkı. 😂 İlk eve uğradım, çok yorgundum; bugün son dersti. İlk banyo yaptım, odama gittim. O da nesi?
“ANNEEEEE!” diye avazım çıktığı kadar bağırdım.
“Ne var kız, götüne biber sürülmüş gibi böğürüyorsun?” Elimle dolabımı gösterip;
“Kıyafetlerim nerde?!”
“Karşında sağır sultan yok, bağırıp durma be. Kızım sen demedin mi değişiklik için spor yapıyorum diye?” Ellerimi belime koydum, gözlerimi devirdim. Ne alakaysa…
“He ana, dedim de dolabıma ne oldu?”
“Ben de dedim, değişim tek taraflı olmaz; şu kızın kıyafetlerine bir el atayım. Eskileri attım yenileri aldım. Sana şöyle içimde ukte kalan ne varsa koydum dolabına. Nasıl, güzeller baksana.”
“Anne o ‘eski’ dediklerin marka tişörtlerdi, indirimden almak için ne kadar uğraştım ben!”
“Bak ben hiç uğraşmadım, salı pazarından dizdim bütün dolabını.” dedi, çıktı. Bir tane düzgün bir şey yok anasını satayım. Bu ne lan, elbise mi? Yok artık!
Lan hadi pantolon iyi güzel, götümüz şekil aldı hoş durdu da bu yarısı olmayan tişört ne ya? Off anam off.
Mecbur taktık üstümüze, çıplak gidecek değilim. Son bir haftadır da lens takıyorum alışmak için. Takıp çıkarmak zulüm; bir gün parmağımla gözümü oymazsam iyidir. Çizdirmek istedim ama zaman kısıtlı olunca yapamadık. Yoksa Mete malına yıkacaktım masrafı.
Hazırlandım çıktım, gidelim bakalım devamı nasıl olacak?...
*
*
*
Mete’den
Selim hocanın oraya başladı başlayalı asla görüşmedi benimle. Telefonda işte… Bu süre içinde ben de birkaç fotoğrafçıyla çalıştım ek iş; biriyle iyi anlaştık, en son onunla devam ediyoruz. Yarışmadan kazanıp gelirsek zaten kendimize göre bir düzen kurarız, yok kazanamazsak burada çalışabilirim.
İki aydır sadece sesini duyuyorum, kesinlikle gözüme gözükme dedi. Ben de söz dinledim; vazgeçer falan, en azından suyuna gideyim zira söyleyeceğim şart ikimizi de zorlayacak. Nasıl yapacağım bilmiyorum. Özledim de Arap saçlı komşu kızını.
Sonunda mesaj attı, her zamanki yerimize çağırdı. Lan nasıl heyecan var üstümde; sevgilisiyle ilk defa buluşacak ergen gibi. Gittim beklemeye başladım. Karşıdan gelenle ağzım açık kaldı.
Gözlerime inanmakta zorluk çekiyorum. Gelenin o olması imkânsız. Yanıma yaklaştı. Kısmen Enfal’e benziyor.
“Kankama ne yaptın?”
“Saçmalama Mete, benim Enfal.”
“Kızım sen ne yaptın kendine? Şişe dipleri nerede?”
Benim yegâne kankam; şişe dibi gözlüklü, hafif hantal yok yok baya hantal olan kankam gitmiş, yerine sitrin gözlü bu afet gelmiş.
“Mete sıçarım lan ağzına! İki aydır yarışma dedin, beş yüz bin dolar dedin; dünyam şaştı. Sinir edip asabımı bozma, iki aylık açlığımın sinirini senden çıkarırım!” diye çemkirdi. Bana yaklaşıp parmağını salladı; o sitrin rengi gözleri renk değiştirdi yemin ederim.
“Bu arada lenslerin parasını sen ödeyeceksin.” Gözler lensmiş… Dağılıyoruz arkadaşlar. Lan kaç senelik kankam, göz rengi neydi acaba… Hiç daha önce bakmamışım onu fark ettim.
“Ovv, evet senmişsin. Ne bu asabiyet kızım?”
“Açım lan açım! Beni gönderdiğin hoca kuş yemi kadar yemek verdi. Her gün götümden soludum!”
“Fena mı? Bak ne güzel olmuşsun.”
“Ben memnundum halimden. İşin ucunda beş yüz bin dolar olmasa hiçbir kuvvet bana onları yaptıramazdı.”
Selim Hoca sağ olsun iyi çalıştırmış; tek sorun aç kalınca içinden canavar çıkması… Umarım bu macera sonunda sağ çıkarım, tabii ki Enfal ile birlikte.
“Tamam, az otur dinlen.” Dedim ama bir değişmiş sanki, başka biri. Az tedirgin oldu içim. Öfkeyle oturdu.
“İki hafta sonra İstanbul’a gideceğiz.”
“Yuh, annemlere ne diyeceğim lan?”
“Bence gideceğimizi değil de şeyi düşünsek daha iyi olur. Zaten yarışma için bir şekilde gideceğiz.”
“Neyi Mete?” dedi. Gözü seyirdi, sesinden bir tırsmadım desem yalan olur.
“Şeyi işte…” Yakama yapıştı; nefesi yüzüme çarptı, içimde bir kıpırtı oldu. Sanki özlemişim ben bu kızı, şaka bir yana.
“Ağzında geveleme de söyle!”
“Enfal… evli olmamız şartı var. Yani nikâh kıyılması gerekiyor.” dedim bir çırpıda. Dondu kaldı; o gözlerdeki lensler… Kaç para acaba? Renk değiştiriyor lan, yılbaşı ağacı misali.
Ben gözlerindeki lensleri düşünürken aniden burnumda bir acı hissettim; sonra oturduğum banktan geriye düştüm. Başımın üstünde Enfal’ler dolaşmaya başladı.
Hani Sylvester, Tweety’i yakalamaya çalışırken başarısız olur, başına darbeyi alır da kafasında Tweety’ler dolaşır… Hah, tam da öyle Enfal’ler uçtu. Böyle kıvırcık Arap saçlı, şişe dibi gözlükleriyle, sitrin rengi gözleri… Ne diyorum lan; gözler lens, çıkar onları aklından.
Zalımın kızı, bir de ayağıyla dürtüklüyor.
“Kalk lan! Kuş tüyü yatak misali serdin yere götünü. Kalk çabuk, hesap ver!”
Zar zor kalktım yerden, burnum kanıyor. Banka oturdum, kafamı öne eğdim. Yere damlayan kanlar ufak bir birikinti oluşturmaya başladı.
“Al şunu burnuna bastır.” diye peçete uzattı. Hem dövüyor, hem seviyor gibi. Aldım, tampon yaptım.
“Kızım sen deli misin? Hokka gibi burnumun şaftını kaydırdın!”
“Kes zevzekliği. Sen şu evlilik olayını tekrar anlat bakalım.”
“Tekrar vurmak yok ama.”
“Lan tamam, anlat işte. Şart mı yani? Olmasa olmaz mı? Kardeşiz desek…”
“Soyadımız mı aynı? Ayrıca ne dert ettin, alt tarafı imza atacağız. Lisede sevgili rolü yaptık, burada da evli rolü yaparız.”
“Saçma sapan konuşma Mete! Lisede el ele bile tutuşmadık. Bir araya gelince sadece o planları yaptık. Başka kimseyle konuşmadığımız için o mal beyinliler bizi sevgili sandı. Sen şimdi karşıma çıkmış evcilik oynayalım diyorsun. Lan ben çocukken evcilik oynamadım!”
“O kadarını tecrübe ettik zaten Arap saçı.” Burnum hâlâ sızlıyor. “Bak Enfal, iki seçeneğimiz var. Ya geri çekileceğiz ya da nikâh kıyıp oyuna katılacağız.”
“Bana para lazım. Geri çekilmeyi bırak, bir de kesin kazanmamız lazım.”
“Para neden lazım?” Sıkıntıyla nefes aldı, omuzları çöktü.
“Dayım babama fena borç takmış oğlum. Ödemekle bitmez. Yardım etmem gerekiyor.”
“Çok mu?”
“İki milyon kadar. Faiz hariç… Ödenmedikçe faiz binecek.”
“O zaman şişe dibi, maalesef benimle evlenmek zorundasın. Şimdiden uyarayım; bak, evlendik diye namusumu sana teslim edemem.” dedim. Karşılığı omzuma yumruk oldu.
“Annemlere ne diyeceğiz?”
“Ondan kolay ne var? Tabii ki bana körkütük âşık olduğunu söyleyeceğiz.” Anında bir tekme daha yedim.
“Dur be kızım, sakat bırakacaksın! Sonra bak evleneceğin bir Mete de kalmayacak!”
“Boyun devrilsin!”
“Sus kız, ağzından yel alsın.”
“Şakayı bir kenara bırakalım; nikâh olduğunu söylemeyiz işte. Annengil bizi iki arkadaş yarışmaya katıldık zanneder. Yarışma bitiminde boşanırız sessizce. Ama nafaka falan vermem ha! Anlaşmalı bitirelim medenice.”
“Vay be, gözlerim yaşardı. Her şeyi düşünmüşsün.”
“Tabii ki kızım, ne sandın?” On katlı bina devirir gibi gözlerini devirdi. Şimdi şu işleri halletme vakti. Bakalım nasıl olacak? Enfal beni çiğ çiğ yer yeminle. Şükürler olsun fazla tepki vermedi; işin ucunda babasının borcu olmasa neler olurdu Allah bilir.
Aklıma gelenle kulağımı çekip dişime vurdum. Karavanda hangi deliğe kaçarım, onların planını yapmalıyım; yoksa bu kız beni hacamat eder.
*
*
*
Enfal’den
Şaka bir yana özlemişim bu gerizekâlıyı. Beni görünce gözleri yerinden çıktı malın. Gerçi ben de aynı tepkiyi verdim ilk aynada kendimi görünce. Verdiği tepkiler çok komikti. Lenslerin parasını da ona yıktım; sefam olsun.
Önümüzde iki engel var: Biri annemi ikna etmek ki ilk anne ikna olursa babamı ona paslarım. İkincisi kazanmak… diye düşünürken bu mal değneği, gerizekâlı Mete bir de evlilik çıkardı.
Şimdi sıçtım işte! Nasıl çıkacağız bu işin içinden? Dengesiz… Bir de “Sevgili rolü yaptık, evli rolü de yaparız.” diyor. Harbi mal bu çocuk. Her şey babam için; katlanacağız artık, elden bir şey gelmez.
Burnunu da dağıttık.
“Kalk lan hadi eve gidelim, şu yüzüne buz falan koyarız.”
“Ayy çok kötüyüm, bayılacağım… Beni sen taşısan?” dedi sevgilisine kur yaptığını zanneden orangutan gibi. Güleceğim geldi de vazgeçtim; sinirliyim ona karşı. İnsan bir detaylı bakar değil mi? Bana sadece yarışmaları gösterdi, başvuru formunu göstermedi. Neresiyle okuduysa artık…
O değil, göt kadar yerde kalacağız geceli gündüzlü. Bu mal erkek sonuçta; nikâh var deyip… off dışarıda yatsın! Çadır alalım. Millete de “Karı koca kavga ettik.” deriz, ne yapalım.