3. Saçların ne renk

3842 Words
Usulca tıklanan kapıyla genç kadın yüzünü gözünü silip kendine çekidüzen verdi. Bir şekilde bunlarla başa çıkması gerekiyordu, en azından çocuklarına bunu borçluydu. Kayın validesi ve onun kocası ile yüzleşecek dermanı olmasa da kaçamazdı. Kapı ikinci kez tıklandığında giriş müsaadesi verdi. Kapıda gözüken Mahir ile yüzü aydınlandı. Şu an görmek istediği tek kişi olabilirdi. Genç kadının perişan hali Mahir'in dikkatinden kaçmadı. Ablası bütün bu süreçte , ameliyathane kapısında beklerken dahi bir kez bile böyle dağılmamıştı. Yüzü gözü ağlamaktan şişmiş dünyanın yükü omuzlarına binmiş gibi bir hali vardı. “Abla bu halin ne, kötü bir şey mi oldu, abim sağ salim kurtulmuşken neden böyle yapıyorsun, seni böyle mi görsün?” Esma bir kez daha hıçkırığını içine gömünce omuzları sarsıldı, abisi Esmayı görmek istemiyordu ki. “Tarık beni hatırlamıyor Mahir. Üstelik çok sevdiği bir nişanlısı varmış, sen bunu biliyor muydun? Postasıydın sen onun, bir şeyler biliyor olman lazım.” “Abla bir kadın vardı ama nişanlı mıydı bilmiyorum. Nizamiyeden alıp odasına götürdüğüm olurdu. Ama son hafta hiç gözükmedi, hatta aramadı da bence. Abim o hafta kendinde değil gibiydi sonra da pusuya düştük. Yaralıyken gelip gideni de sen biliyorsun, nişanlısı gelmiş olsa haberin olmaz mıydı. Bence senden önceki bir mesele bu.” “Ne fark eder ki Mahir, gözlerime baka baka çok sevdiğim bir nişanlım varken senin gibi biriyle nasıl evlendim ben dedi. Söylemeye bile utanıyorum çocuk oldu diye mi evlenmek zorunda kaldık dedi!” Şimdi sarsıla sarsıla ağlıyordu genç kadın. Mahir kapıyı açarak ablasını koridorda çıkardı. Nöbeti biten Gönül hemşire çıkmadan önce Esmayı görmek istemişti. Ağladığını görünce hızla yanlarına geldi “Esma ne oldu, Tarık beye bir şey mi oldu kızım bu halin ne, doktora haber verdiniz mi?” diye sorarken sandalyeye çökmüş olan kadını omuzlarından tutuyordu. Esma başını iki yana sallayarak sadece "o iyi" diyebildi. Genç kadının bir çeşit sinir boşalması yaşadığını düşünen Gönül hemşire kollarını omzuna sararak başını göğsüne yasladı. Ufak ufak omzunu sıvazlarken bir yandan da teselli etmeye çalışıyordu “Ağla güzel kızım, ferahlarsın. Günlerdir kendini tuta tuta helak oldun. Şimdi ağla rahatla, kocanın çocuklarının yanında yine o güçlü kadın ol emi yavrum.” Kendince verdiği tesellilerin bir faydası olmasa da sıcacık kucağı bir anne şefkati gibi genç kadını sarmaladı. Gönül hemşire diğerlerine kıyasla Esma için en yabancı olan hemşireydi fakat o bile bir yabancının yükünü böylesine hafifletebiliyordu. Kocası da ona bir yabancıydı şimdi ama ortak paydalardan, insani müştereklerden bir çıkar yol bulabilirlerdi. Her kim olursa olsun karakter değişmezdi ve Tarık oldum olası adaletli, merhametli ve korumacı olmuştu. Evliliklerini hatırlamasa bile bu özellikler karakterinin bir parçasıydı ve Esma şimdi bu güzel hasletlerinin gölgesine sığınacaktı. Sevgisi yoksa merhameti, tutkusu yoksa bağlılığı, geçmiş güzel anıları yoksa adaleti vardı. Şimdilik bunlarla yetinebilirdi genç kadın. Kendisi de kollarını orta yaşlı kadının tombul bedenine sardı. Sıkı bir kucaklaşmanın ardından ayrılarak gözlerinin içine baktı ve teşekkür etti. Mahir Gönül hemşire geldiğinde odaya geri girdi. Tarık’ı yalnız bırakmak şu an için tehlikeli olabilirdi. Acaba kendisini hatırlayıp hatırlamadığını merak etti. Ablasına söyleyememişti ama son çarşı izninden sonra komutanının kışlaya alkollü geldiğini çok net hatırlıyordu. Bütün gece "neden ha neden, neden" diye sayıklayan komutanının bir taşkınlık yapmaması için sabaha kadar başında beklemişti. O geceden sonra farklı biri gibi davranan komutanı en son pusuya düştüklerinde adeta kendini kurşunlara siper ederek askerlerini kurtarmaya çalışmış bir çeşit intihar etmiş gibiydi. Vücudunun pek çok yerinden çıkarılan kurşunların yaraları kapandıktan sonra bile uzun süre fizik tedavi görmesi gerekmişti. Esma ablasına komutanının kahramanlığını anlattığında nasıl etkilendiğini de hatırlıyordu. İyileşsin diye canla başla mücadele etmiş, hem bedenini hem ruhunu tamir etmişti o yıkık adamın. Şimdi aynı adam kendi devasını reddediyordu. Bir an önce her şeyin düzelmesi için dua ettiği esnada Tarık gözlerini kırpıştırarak uyandı. Bir müddet anlamaz gözlerle baktı emir erine. Hayal mi görüyorum diye de düşündü. Bu temiz Anadolu çocuğu ile pek çok şey paylaşmıştı. Demek beş yıl geçse bile görüşmeye devam ediyorlardı. “Abi geçmiş olsun, kendini nasıl hissediyorsun?” Tarık saygıda asla kusur etmeyen eski emir erine takılmak istedi. “ Komutanıma ne oldu asker, bu ne disiplinsizlik!” Mahir şakayı karşılıksız bırakmamak için hazır ola geçip tekmil verir gibi konuştu. “Komutanım askerde kaldı komutanım. Siz artık enişte kontenjanından abim oluyorsunuz.” Bu esnada Esma içerdeki sesleri duyarak odaya süzülmüştü. Mahir'in sözleri ile tebessüm etti. Tarık anlamaz gözlerle bir Esmaya bir Mahir’e bakıyordu. Mahir durumu fark edip açıkladı. “Abi, Esma abla benim hala kızım. Sen yaralandığında ilgilenmesini, yalnız bırakmamasını istemiştim. Fazla ciddiye almış olmalı ki beş yıldır dibinden ayrılmıyor.” Esma bu sözlerle gülüşünü büyüttü. Kocası ile tersleşmek istemiyordu. Söylediklerine kırılmak yerine ona eski mutlu günlerini hatırlatmak istiyorsa yapması gereken daha fazla tebessüm etmek gibi geldi. “Nasıl bıktırdıysam artık, bir beni unutmuş , başka herkesi hatırlıyor canım kocam!” diyerek şakaya katıldı o da. “O kadar dedim sana sağlıklı beslenme diye diye ıspanağa çevirdin adamı. Otlayarak geçen yılları unutayım derken sen de arada kaynamışsın besbelli.” Tarık ikilinin tatlı atışmasını izlerken tanıdık bir şeyler aradı zihninde. Bir çağrışım, bir aşina tını. Yoktu. Kaşları çatıldı ister istemez. Beş yılını beraber geçirdiği bu kadına haksızlık etmek istemiyordu fakat kalbinde başka bir kadının aşkı dururken ona ne verebilirdi ki. Çocuklardan da söz ediyordu kadın. Yüzlerini bile bilmediği çocuklara nasıl babalık edebilirdi. Tarık’ın çatılan kaşları önce Esmanın dikkatini çekti “Sevgilim ağrın mı var, hemşireyi çağırayım mı ?” Sevgilim kelimesi o kadar doğal ve alışılmış çıkıyordu ki kadının ağzından, Tarık bir an için kendini Sevdanın aşkı değil, bu kadının sevgilisi gibi hissetti. Yanına adımlayan kadın önce serumunu kontrol etti, sonra saatine bakarak kafasından bir şeyler hesapladı. “Ağrı kesici saatine hala kırk dakika var. Ama istiyorsan yine hemşireye haber vereyim. Doktor geldiğinde seni ayağa kaldıracağız ve ilerleyen saatlerde çorba yiyebileceksin. Su verebilirim ama. İster misin su?” Yeşil ve mavinin karışımı kocaman gözlerini gözlerine dikmiş kocasının bir şey söylemesi için bekliyordu kadın. Bu kadar yakın mesafeden bakınca düğme burnunun üzerindeki seyrek çilleri de fark ediliyordu. Hafif bir tebessümle bile yanağında beliren kocaman gamzesi, bembeyaz teni ile çizgi filmlerden fırlamışa benziyordu. İstemsizce başındaki haki yeşil örtüye gitti gözleri. Acaba sacları ne renk diye merak etmeden duramadı. Kaşları açık kahveye benziyordu saçı da o renk miydi acaba. Yüzünde keşfe çıktığı kadının hala kendisine bakıp cevap beklediğini fark ettiğinde içine kaçan sesi ile " iyiyim" diyebildi. Ortamdaki tuhaflaşan hava fark edilmeyecek gibi değildi. Mahir boğazını temizleyip dikkatleri üzerine çekmeye çalışsa da ikili gözlerini birbirinden ayırmamıştı. “ Abla ben gidip poğaça, çay falan alayım.” Açılıp kapanan kapı sesi ile Mahirin dışarı çıktığını fark eden çiftten sessizliği bozan genç adam oldu “Saçların ne renk ?” Kaşları havalanan genç kadının yüzüne yayılan kocaman gülümseme sol yanağında ki çukurun da merhaba demesini sağlıyordu. Kadın güzeldi, eğer Sevda olmasa bu güzelliğin büyüsüne kolayca kapılabilirdi. “Sen ne renk olsun isterdin?” deyip göz kırpan kadının oyunbaz gülüşü içini kıpırdatır gibi oldu. Tespitinde haklıydı, bu kadın büyücüydü. Kaşıyla gözüyle efsunlayıp gafil avlayıveriyordu. - Ben ne isteyeceğim, merak ettim sadece. Sıkı sıkı sarmışsın çok önemliymiş gibi. Tek teli gözükmüyor. Kel falan olabilir misin?” Adamın şaşkın halleri genç kadına minik bir kahkaha attırdı. O kendinden emin, her şeye hakim duruşu gitmiş meraklı bir oğlan çocuğu gelmişti sanki. Olsun o kocasını böyle de severdi. Yine de uğraşmaktan geri durmayacaktı. “Kim bilir belki de kelimdir. Tabi sen karın olduğumu hatırlayana kadar bunu bilemeyeceksin. Ayrıca kel olmasam bile tek telini yabancıya göstermezdim, benim her şeyim sadece kocama özel. Ondan başkası ne görebilir ne dokunabilir.” Sözlerini bitiren kadın kocasına ve kendine zaman tanımak için oldukça ağır hareketlerle duvar kenarındaki sandalyeyi alarak yatağın baş ucuna yaklaştırdı. Geçip oturarak kendini izleyen kocasına dikti gözlerini. Az önce önemli şeyler söylemişti, kocasının da bir şey söylemesi gerekiyordu. Sessizce oturarak bekledi. Genç adamın aklından bir şeyleri tarttığı belli oluyordu. Kendi halinde kalıp düşünmesine fırsat vermek için sessizliğini korumaya devam etti. Genç adam nihayetinde dudaklarını ıslatıp konuşmaya hazırlandı. “Sen farklısın. Tanıdığım kadınlara benzemiyorsun. Ben şimdiye kadar başını sarmalayan kadınların bunu zoraki yaptığını düşünürdüm ama sen bununla gurur duyuyor gibisin. Bunu senden ben istemiş olamam değil mi?” “Hayır hayır. Ben gençliğe adım attığım anda girdim tesettüre. Ailem baskıcı değildi ama önemini öğretmişti. Ben de kendi rızamla kapattım saçlarımı. Kılık kıyafetim zaten hiçbir zaman açık seçik olmamıştı. Zoraki kapayan da vardır muhakkak ama ben seviyorum örtülü olmayı. Aslında bu seni de mutlu ediyordu ama şimdi hatırlamıyorsun tabi. İki gün önceye kadar Saklı cennetim derdin bana. Şimdi tuhaf geliyordur belki ama ispatlayabilirim, telefonuna bile öyle kayıtlıyım gerçekten bak. Kendimi övmek için falan söylemiyorum.” Kadının tatlı çabası Tarık’ın da keyfini yerine getirecek gibi oldu. “Telefonuma öyle kayıtlı olman neyi ispatlar ki, ben ameliyattayken kendin değiştirmiş olamaz mısın. Saklı cennet hiç benlik değil.” “ Yaaa! Paşamıza göre olan neymiş söyle de bilelim Tarık efendi!” İşte bu tepki ömürlük seyir sunmuştu genç adama. Hızını kesmeden takılmaya devam etti. “Yani yeşil böcek, çilli cadı falan daha gerçekçi.” Genç kadın kocasının sözleriyle dumura uğruyordu. Kendini cadı gibi mi görmüştü yani, hani şu çirkin, pis, kötü olanlarından! “Cadı mı, nasıl cadı? Ben mi cadı, neyim cadı ki benim?” İstemsizce gözleri doldu. Kocasını geri kazanacağına dair umutları buhar olup uçarken titreyen alt dudağını gizlemek için sertçe ısırdı. Bu oda onu boğmaya başlamıştı. Yanında durduğu adamı besbelli rahatsız ediyordu ki cadı gibi görülmüştü. Sabah da gitmesini istemişti zaten. Zorla duramazdı ya istenmediği yerde, el mahkum gidecekti. Aniden ayağa kalkınca kocası bileğini yakaladı. Eğik başından tam göremese de az önce bıcır bıcır konuşan kadının neşesinin kaçtığı belli oluyordu. Şakanın dozunu kaçırmıştı galiba. “Üzüldün mü sen?” Bu soru çok tanıdık geldi genç kadına. Ne zaman böyle naz edip uzaklaşacak olsa kocası yakalayıp bu soruyu sorardı. Bir an sanki her şey aynıymış gibi hissetti. Dolu gözlerini kocasının gözlerine dikerek başını iki yana salladı. Konuşsa sesi titrerdi muhtemelen. “Nereye gidiyorsun o zaman, daha bana telefon rehberimi gösterecektin.” Karınım diyen kadının böyle boynu bükükçe uzaklaşmasına izin vermezdi Tarık. Neye alındığını bilemese de durumları ortadaydı. Beş yılını verdiği kocası onu tanımıyor üstüne üstlük başkasına aşık olduğunu söylüyordu. Bu elbette hiç kimse için kolay olamazdı. Tarık bu kadına aşık bir koca değilse de iyi bir arkadaş olmak istediğine karar verdi. Şu durumda muhtemelen boşanırlardı fakat bu düşman olmalarını gerektirmiyordu. Henüz tanışmamış olsa da ortada iki çocuk varken başka türlüsü mümkün değildi zaten. Ne sevmediği bir kadına kocalık yapabilir, ne kendi kanından olan çocukları sokakta bırakabilirdi. Herkese uygun bir çözüm bulacaklardı elbette. Öncelikle ailesi, en çok da ablası ile konuşup aklını kemiren sorulara cevap bulması gerekiyordu. O zamana kadar gözünün içine bakan bu kadını daha fazla üzmeyecekti. Esma kocasının kendine acıdığı için pişman olup gönlünü almaya çalıştığını düşündü. Tarık böyleydi zaten, kimsenin üzülmesine izin vermezdi. “Daha sonra gösteririm. Şimdilik telefon kullanman uygun değil. Doktor izin verene kadar senin yanında biz de kullanmıyoruz. Hem görsen ne olacak, hakkımdaki fikirlerin değişecek mi? Cadı gibi çirkin pis kötü görmekten vaz mı geçeceksin? Yeşil değil mor böcek mi olacağım?” Daha fazla tutamadığı kocaman gözyaşları hızla yanaklarından yuvarlandı. Bir kadın için kocasının ondan tiksinmesi çok acıydı. Bu gerçeği bile bile nasıl yanında kalabilirdi ki. Yerin yarılıp kendini içine çekmesini istedi bir an. Hıçkırıklarına boğulup gitmek istedi. Bileğini tuttuğu kadını biraz çekiştirerek yatağın kenarına oturttu Tarık, kendi de yavaşça doğrularak oturur hale geldi. Şimdi nasıl yapacağını bilmese de kendi ağlattığı kadını teselli etmesi gerekiyordu. Omzundan tutup kendi göğsüne çekiştirdiği kadın bir çırpıda ona uyarak burnunu boyun girintisine yaslayıp içli içli ağlamaya devam etti. Parmaklarını hastahane gömleğinin uçlarına sarmış sımsıkı tutuyordu. Genç adam kollarını karısının iki yanından dolayarak iyice yerleştirdi kucağına. Uzun boyuna inat incecik vücudu küçücük kalmıştı böyle. Ilık nefesi yakasından girip göğsünü okşarken genç adam tanıdık bir koku duyduğunu fark etti. Sanki limon çiçeği gibi ferah ama adını koyamadığı bu kokuyu ezbere biliyor ama nereden bildiğini asla hatırlayamıyordu. Karısının nefes alışları düzene girerken usulca fısıldadı. “Çirkin değilsin, kötü yada pis de değilsin. Hatta çok güzelsin. Güzelliğin insanı büyüleyecek cinsten.” Tarık kendi sözlerine kendi kıkırdadı. “Çok sevdiğim bir nişanlım varken seninle evlenmeme bir açıklama bulmaya çalışırken büyücü, tatlı bir cadı olabileceğini düşünmüştüm. Ben gözü dışarıda bir adam değildim ki nasıl oldu da iki yıllık nişanlımı yüzüstü bırakıp seninle evlendim , anlam veremiyorum. Sen Sevdadan açık ara güzelsin. Ama sebep bu olamaz. Ben onu dış görüntüsü için sevmemiştim. Çocukluğumuz beraber geçti bizim. İlk aşkımdı. Son olacağını da sanıyordum. Bir şeyler yanlış gitmiş olmalı. Ben ameliyat oluyorum ama çevremde annem babamdan başka kimse yok. Sevda nişanlımdan öte arkadaşımdı benim. Ayrılsak bile dost kalmalıydık. Ablam yok, Amerika’daymış. Biz onunla çok yakındık nasıl oldu da böyle yüz çevirdik birbirimizden anlayamıyorum. Üzerine sakın alınma ama aklımı kaybetmiş olmalıyım. Kendimi nasıl bu kadar kimsesiz bırakabildim ki? O büyük aşka nasıl ihanet ettim?” Genç kadın derince bir nefes çekerek kocasının huzur dolu kokusunu ciğerlerine hapsetti. Bir daha bu imkanı bulamayacağını az çok tahmin ediyordu. Kocası alıştığı, bildiği tanıdığı adam değildi. Bu şekilde bir gelecek düşünmek şimdiden imkansız gibiydi. Usulca doğrularak uzaklaştı kocasından. Tam karşısında oturuşunu dikleştirince aynı hizaya bakışları gelmişti. Dimdik bakarak kendini tarttı. Dilinin ucuna gelen kelimeler zehir gibi acı olsa da akıtmaktan başka çaresi yoktu. Kocası gözlerine bakarken hatta sarıp sarmalarken bile başka bir kadının aşkından söz ediyordu. Daha fazla aşağılanmaya tahammül edemezdi. Üstelik yaptığı evliliğin yanlış bir seçim olduğunu da ima ediyordu. Sesini mümkün olan her duygudan arındırarak konuştu. “Seni sevdim, evlendim. Beş yıl içinde bundan bir kez bile pişmanlık duymadım. Şimdi de pişman değilim.” Derin bir nefes alarak gücünü toplamaya çalıştı. İki karış mesafede duran kocası gözlerine bakıp söyleyeceği şeyleri bekliyordu. Elini kaldırıp avuç için kocasının hafif çıkmaya başlamış sakallarına yasladı. Gözlerini yüzünün her yerinde gezdirerek usulca yaklaştı. Aralarında bir nefeslik mesafe kaldığında bir an için bekledi. Kocası çekilseydi buna asla devam etmezdi. Korktuğu tepki gelmediğinde ıslattığı dudaklarını kocasının dudaklarına kenetledi. Usul usul öptüğü kocası karşılık vermeye başladığında diğer elini kalbinin üstüne yerleştirdi. Kocasının kocaman avuçları incecik belini sararken arada ne eski nişanlı kalmıştı ne de unutulan yıllar. Bu anda kalmak istedi genç kadın. Kocası anılarını kaybetmiş olsa da vücudu hatırlıyordu. Aralarındaki kimya kaybolmamıştı ve neyse ki kocası ta kalbinden karşılık veriyordu hala, avucunda hissetti bunu. Kendini geri çektiğinde kocası kopmak istemezmiş gibi öne eğildi. Bir an daha sürmesine izin verdiği öpücüğü artık bitirmeliydi. Eğer fazlasını istiyorsa kocası aradaki engelleri kaldırıp kendi ayaklarıyla tekrar ona gelmeliydi. Usulca ayırdı dudaklarını. Gözlerini yumup nefesini toplamayı denedi. Avucunun içinde çırpınan kalp hala bir umut olduğunu müjdeliyordu. Kocası unutsa da ruhu unutmamıştı. Silik bir tebessüm yüzünde dolanıp tekrar kayboldu. Oturduğu yerden kalkıp kocasına tepeden bakarken konuştu. “Biz zorlama bir ilişki yaşamadık. Şimdi karşıma geçmiş başka bir kadına duyduğun aşka ihanetten söz ediyorsun. Ben gözlerinde bir kez bile başkasını görseydim seni hayatıma kabul etmezdim. Bana aranıza girmiş ikinci kadın gibi hissettirmene izin veremem. Nişanlını mi seviyorsun, git yada ara konuş. Ablanı mı merak ediyorsun onu da ara. Birazdan annen gelir. Bütün sorularını sor öğren. Seni asla tutmam. Dönmek istersen nişanlına da dönersin. Birkaç imzaya bakar yolundan çekilmem. Bana tek bir borcun var çocuklarımın babası olmaktan vazgeçemezsin. Birkaç saat sonra seni görmeye gelecekler. Onlara sevilmediklerini asla belli etme. Rol mü yapman gerekiyor yap. Nasıl olsa başkasına aşıkken beni sevdiğine inandırmışsın. Çok zor olmaz senin için. Altı üstü anlattıklarını dinleyip onaylaman gerekiyor. Bu kadarını başarabilirsin. Gerisini daha sonra konuşuruz.” Eğilip şak diye bir kez daha öptü kocasını. “Bana borcun kalmasın, geri aldım öpücüğümü. Düşün taşın, ben buralardayım.” Koltuğun üzerinden çantasını alarak odadan nerdeyse dışarı fırladı. Bir sandalyeye çöküp kafasını toplamaya ihtiyacı vardı. Genç adam fırtına gibi etrafı toza dumana katarak gözden kaybolan kadının arkasından bakakaldığını birkaç dakika geçtiğinde ancak fark etti. Sabah beri her konuştuklarında gözlerini alamadığı şeftali dudaklar kendisine sunulmuş tam tadını almışken geri çekilmişti. Dokusunu hala dudağında hissedebiliyordu. Takılıp kalmıştı o dakikalarda. Sonrasında söylediklerini duymuşsa da anlamaktan acizdi şu an. Ne demişti sahi, zorlama bir ilişki mi demişti. Aralarındaki şeyin zorlama olmasına ihtimal yoktu. Göğüs kafesinde çırpınan kalbi buna en yakın şahit olmalıydı. Öpücüğünü geri aldığını da söylemişti. Öyle mi yapıyorlardı acaba her zaman? Böyle uzun öpücüklerden Sonra kısa bir tane ile noktalar gibi. Yanaklarına attığı şaplaklarla kendine gelmeye çalıştı. Darmaduman olmuş halini kimse görsün istemiyordu. Ergenlikten beter olmuştu şimdi. Bir an için kendi haline acıyarak tebessüm etti. Beş yıldır evliydi pek çok şeyi görmüş deneyimlemiş olsa da hiçbirini hatırlamıyordu. Ne yaptığını çok iyi bilen kadının karşısında yeniyetme gibi kalmıştı. Gibisi fazla, yeniyetmeydi zaten. Ne tecrübesi vardı ki. Sevda ile liseden beri beraberlerdi, yanaktan alınan buseler nişandan sonra dudak üstüne de kondurulur olmuştu. Hepsi bundan ibaretti. Evlenmeden daha fazlasıyla asla sevgilerini kirletmek istememişti. Sevda her şeyin en güzeline layıktı, beklemeye değendi. Zaten askerlikten sonra düğünleri yapılacaktı. Peki her şey bu kadar iyi giderken ne olmuştu da bu cadının pençesine düşmüştü. Evlenmeden, öylece görüşmeyi kabul etmediyse öpüşmüş de olamazlardı. Hem kendi nişanlısı dururken neden gidip bu kadını öpecekti ki. Çok öpüşmek istese nişanlısı zaten geri çevirmezdi onu. Her istediğinde öpebilirdi. Beş yıldır bu kadını her istediğinde öpüyor muydu gerçekten. Her defasında kalbi böyle yerinde zıplıyorsa hayatını nasıl devam ettirebiliyordu ki. Öpücüğün devamı mı geliyordu öyleyse. İki çocukları olduğuna göre besbelli geliyor olmalıydı. Her istediğinde devamı da gelmiş miydi, yoksa başı ağrıyıp nazlanan kadınlardan mıydı. Nazlansa da çok emindi ki nazı bile güzel olurdu bu kadının. Şeftali dudaklarını büzüştürüp kocaman gözleriyle böcük böcük bakardı. Hem de yeşil böcük. Yoksa mavi mi. Buna karar veremiyordu işte. Kendi kendini " hah" diyerek azarladı. Tek derdi çilli cadının göz rengiydi sanki. Bu kadına kaç yıllık nişanlısını yüzüstü bırakacak kadar tutulmuş, bütün hayatı altüst olmuştu. Üstelik şimdi her şeyi feda ettiği yaşantısını hatırlayamıyordu bile. Sevdayı arasa konuşsa ne diyecekti ki, bir kez kapılmışım hatta bir kez daha kapılmak üzereyim. Kusura bakma mı diyecekti. Hayır kadın ne kadar güzel olursa olsun istemiyordu. Tamam çocukların babasıydı ama hepsi o. Buradan çıktığında eski hayatını, arkadaşlarını ailesini geri kazanmak için elinden geleni yapacaktı. Sevda ne halde hiçbir fikri yoktu, belki de evlenip yuvasını kurmuştu. Beş yıl önce kendini terk eden adamı bekleyecek hali yoktu ya. Yine de şimdi ne halde bilmek isterdi. Ablası Sevda ile yakındı eskiden. Ona sorabilirdi. Geçip giden yılları geri getiremese de bir özrü hak ediyordu ilişkileri. Genç adam yaşadığı git gellerle iyice yorulan zihnini biraz olsun dinlendirmek için gözlerini kapadı, çok geçmeden daldığı uykudan doktorun seslenmesiyle uyandı. Durumunu kontrol etmek için gelen doktor önce tahlil ve MR sonuçlarına baktı sonra da fiziksel muayenelerini tamamladı. Bu esnada genç adamın anne babası hastaneye dönmüş normal odaya alınmasına da pek sevinmişlerdi. Neredeyse üç gündür hastaneden ayrılmayan gelinin kıpkırmızı gözleri, moralsiz halleri ikisinin de dikkatinden kaçmamıştı. Keriman hanım oğlunu kendilerinden koparan bu kadını bir evlat gibi bağrına basmaya hala oldukça uzak hissetse de haline üzülmüştü elbette. Kadın servet avcısı değildi, oğluna iki evlat vermişti ve dört yıldır hiçbir taşkınlığını görmemişlerdi. Bu hastalık döneminde canla başla kocasının yanında olmuş sağlığına kavuşması için elinden geleni yapmıştı üstelik. İçten içe bir minnettarlık hissettiğini fark etti. Oğlu biliyordu ki emin ellerdeydi. Bu sebeple kendilerini ayakta karşılayıp "hoş geldiniz efendim" diyen kadına ilk kez cevap vermek istedi. - Hoş bulduk Esma. Tarık nasıl oldu, sen sabah görüşebildin mi? Esma kulaklarına inanamıyordu. Dört yıldır bir şeyler için ikaz etmek dışında kendisiyle muhatap olmayan kadın onunla konuşuyor, oğlunun sıhhatinden sual ediyordu. Yüzüne teklifsizce yayılan gülümsemeyi zapt edecek fırsat bulamamıştı. Heyecandan titreyen sesini düz tutmaya çalışarak cevap verdi - Odaya alındığında görüşme fırsatı buldum, ağrısı yoktu. Konuşmasında bir sıkıntı da yoktu. Kendi kendine yatağında oturabildi yani denge problemi de çekmeyecek diye umuyorum. Hala hafızasında kopukluklar var ama inşallah o da en yakın zamanda düzelecektir. Gelinlerini Yahya bey cevapladı. - İnşaallah kızım, biz de öyle umuyoruz. Bu gün çocukları getirirsin artık, babalarını özlemişlerdir. Ben de özledim kerataları. - Doktorun izin vermesini bekliyorum efendim. Kafası hala karışık, bu durumda çocuklar kötü etkilenebilir mi bilemiyorum, Tarık için de zorlayıcı olabilir bu karşılaşma. Moral kaybı yaşayacağı konulardan uzak tutulması gerekiyor. - Ne demek moral kaybı, benim torunlarım mı moral kaybettirecek. İhtimal yok, olsa olsa yaşama sevinci aşılar onlar. - İnşaallah efendim, söylediğiniz gibi olmasını ben de yürekten istiyorum. Yine de öncelikle doktora sorup öyle hareket edeceğim. Keriman hanım başını sallayarak onayladı gelinini. Oğlunu her şeyin önüne koyan tavrı takdire şayandı. Şu tutucu halleri olmasa fena bir kadın değildi aslında. Kılık kıyafetine çekidüzen verip cemiyet hayatına katılsa kimseyi mahcup etmezdi. Saygılıydı, ölçülüydü en önemlisi de oğluna sonsuz değer veriyordu. Yahya bey karısının gelini ile muhatap oluşuna hem şaşırdı hem sevindi. Demek ki karısı da önyargıların yıkmaya karar veriyordu. Kim bilir belki tekrar eski mutlu günlerine geri dönebilirlerdi. Kızları Funda da bu tabloya eşlik ederse ölse de gam yemezdi artık. Kendi içinde düşüncelere dalan aile doktorun kapıda gözükmesiyle dikkat kesildi. Doktor iyi haberler verecek gibi gülümsüyordu. “Evet artık ciddi anlamda geçmiş olsun diyebiliriz. Tarık beyin durumu gayet iyi, fiziksel bulgularında hiç bir problem yok. MR sonuçları da temiz. Şu an kaybettiği son beş yılı haricinde hiçbir problem gözükmüyor. En geç hafta sonuna kadar taburcu olacağını tahmin ediyorum. Her türlü ihtimale açık olmakla beraber bu saatten sonra ameliyat ile ilgili bir problem olacağını zannetmiyorum. Hafıza kaybının fiziksel değil psikolojik olduğunu tahmin ediyorum. 12 Kasım 2014 ün oğlunuz için özel bir anlamı olmalı. Belki çok mutlu oldu yada çok arzu ettiği bir şeye kavuştu. Belki hayatının gerçekten mutlu geçen son günü o gündü ve orada takılıp kaldı bilemiyoruz. Hafıza kaybı psikolojik sebeplerle meydana geldiyse hastanın hatırlamayı reddettiği gerçeklerle yüzleşmesi için daima zaman tanırız. Sizlerden ricam bu süreçte üzerine gitmemeniz. Hatırladığı kadarı ile mutlu olmasına fırsat verin.” “ Hocam çocuklarımızın babalarını ziyaret etmesinde bir sakınca var mı?” “ Hayır elbette yok. Ani hareketlerden ve kendini fiziksel olarak zorlamaktan kaçındığı sürece normal hayatına dönebilir Tarık bey. Durumunda farklı bir gelişme yaşanmazsa hafta sonundan önce taburcu olabileceksiniz zaten. Keyfinize bakın. “ -“Çok teşekkür ederiz.” Aldıkları güzel haberler herkesin yüzünü güldürürken Esmanın aklına kocası ile konuşması gereken önemli ayrıntılar geldi. “ Müsaade ederseniz ben Tarığın giyinmesine yardımcı olayım” diyerek ortaya konuştu. Tabi ki hiç kimse buna itiraz edecek değildi. Genç kadın tıklayarak odaya süzüldüğünde kocası ayaklarını yataktan sarkıtmış oturuyordu. Kapıda beliren karısını gördüğünde oturuşu dikleşti. Esma sabahki konuşmayı yapmamışlar gibi normal davranmaya çalışıyor bir yandan da küçük valizden kıyafetleri çıkarıyordu. “ Nasıl gidiyor? “ “ iyi. Doktor hızla iyileştiğimi söylüyor. “ “Evet, çok şükür.” İşi bittiğinde iç çamaşırını yatağın kenarına koyup arkasını döndü. “Bu ney şimdi” “Çamaşır. Sen onu giy, diğerlerine ben yardım edeceğim.” “Buna neden etmiyorsun?” Esma kulaklarına varıncaya kadar kızardı. Birbirlerinin yanında kıyafet değiştirecek kadar rahat kimseler değildi ikisi de. “Yardım mı istiyorsun?” Bu ölümüne şaşkın ve utanmış halleri Tarık'ın içini gıcıklandırıyordu. Hız kesmeden daha da üzerine gitmek istedi. “ Yoo belki sen yardım etmek istersin diye düşündüm.” “İstemem!. Acele et biraz konuşmamız gereken şeyler var. “ Kadının utangaçlığı öfkeli bir hal aldığında geri vites yapma zamanının geldiğini düşündü. “ Acaba sen benden utanmış olabilir misin, evliliğimizi unutan benim ama sen tersi gibi davranıyorsun.” “ Hayır değil. Sen bilmediğin için böyle konuşuyorsun. Normalde olsa birbirimize tanıdığımız mahremiyet alanını ihlal etmeye kalkmazsın.” Kadın yine tuhaf tuhaf konuşmaya başladığında sormadan edemedi. “Bu ne demek, bizim çocuklarımız var. Normal bir çift gibi olmamız gerekmez mi?” “Normal çiftler nasıl olur bilmiyorum, ama biz birbirimizin yanında don değiştirmiyoruz.” Tarık bu saçmalığa inanacak değildi. “Benimle dalga geçiyorsun, nasıl olsa aksini ispat edemem öyle değil mi.” “ Geçmiyorum. İstersen yemin edeyim.” Kadının ısrarı Tarık’ın sabrının sonunu getirmişti. “ Esma beni delirtme, iki çocuğu nasıl yaptık öyleyse!” “ Onlar tüp bebek .”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD