Ağzımı açıp bir şey diyemedim. Gözlerimden akan yaşlara rağmen kendimi ona emanet ettim. Bunu hep yapmak zorunda olacaktım istemesem de onun olmak kendimi ona emanet etmek zorundaydım. Değildim de aslında kendime kızıyordum hayat bir tercihti ben şuan zayıf olmayı tercih edip buna katlanıyordum biraz güçlü olsam ve cesaret etsem her şey çok başka olurdu. Tehditleri ve canımı acıtması bunların hepsinin önüne böyle geçebiliyordum ve kendimi artık bir fahişe gibi görmeye başladım... Günlerce haftalarca böyle devam etti bana sahip olmak istediği her an oldu... Ben ise her seferinde nefret ettim.
Yaklaşık bir ay geçmişti. Bir ay boyunca hayatı zehretmişti tabi bana. Tehditleri ve küfürleri bitmemişti. Canımı acıtması ve hırpalaması da cabası. Kızlarla bazen görüşüyordum arada Barış ile takılıyorduk birkaç kez abimi görmeye gittim durumu hala aynıydı uyanmıyordu ve o uyanmadıkça ben onun kölesi olmaya devam ediyordum. Bugün şirketi için önemli bir lansman varmış. Magazinler büyük iş adamları gelecekmiş. Sabahtan bir sürü elbise kuaför makyöz göndermiş. Onlarla birlikte hazırlandım karısı olarak yanı başında olmam gerekmiş. Manyak herifin. Boynum ve yüzümde hafif geçmek üzere olan morluklarda makyajla kapatıldı. Geceye uzun siyah sıfır kol bir elbise seçtim gerçi ne giyeceğimin önemi yoktu. Katıldığım davet umurumda bile değildi. Salonda hep birlikte Savaş'ın gelmesini bekliyorduk. Yarım saat kadar geçmişti ki geldi. Beni baştan aşağı süzdü yanıma geldi yüzüme öpücük kondurdu.
"Hadi çıkalım."
Herkes ayaklandı. Elimi sıkıca tuttu. Birlikte arabaya geçtik gülümsüyordu. Gözlerini bana dikti.
"Muhteşem gözüküyorsun."
Sahte bir tebessüm attım sadece yüzüne bakmak bile midemi bulandırıyordu. Yol boyunca çok konuşmadık. Yaklaştığımız zaman sadece.
"Magazinciler büyük ihtimal soru yağmuruna tutar gerekli olmadıkça konuşma. Mutluluk gülücükleri at ve devamlı kameralara poz ver."
Kafa salladım. Arabayı durdurunca derin bir nefes aldım arabadan inince el ele tutuştuk o anda flaşlar patlamaya başladı gözümü öylesine zor açık tutuyordum. Fimlerdeki gibi şu tv karşısında muhteşem yakışıklı adamın yanında acayip süslenmiş ve en güzel haliyle kocasının yanında boy gösteren ünlüler gibi. Film galasındaymışım gibi hayatımda hiç olmadığım olmayı da hayal etmediğim bir yerdi böyle bir yerdi burası. Güçlükle açık tuttuğum gözlerimle onlara baktım
"Savaş Bey firmanızın yeni reklam filmi çok konuşuldu ne söylemek istersiniz?"
Savaş duruşunu bozmadan her zamanki soğuk ses tonuyla
"Her zamanki gibi kalitemizi ortaya koyduk arkadaşlar. Başarı bizim için kaçınılmaz."
Ard arda sorulan sorulara cevap verdikten sonra mikrofon biranda bana döndü.
"Eşinizin başarısı ile ilgili siz ne söylemek istersiniz?"
Buz kesildim biranda sanki her gün röportaj yapıyormuşum gibi... Ne demeliydim yanlış cümle kurarsam Savaş beni öldürür. Ona aşık ve onunla gurur duyan kadın olmalıyım derin bir nefes aldım birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra gülümseyerek.
"Gurur duyuyorum başarısı, disiplini ve özverisi ile şuanda olduğu yeri sonuna kadar hak ediyor."
Tam güzel yırttım diye düşünürken başka biri.
"Evliliğiniz çok ani oldu ve sizi daha önce hiç birlikte görmedik. Ne kadar süren bir beraberlikti."
Gülümseyerek Savaş'a baktım bu ben daha fazla konuşmak istemiyorum sen hallet bakışıydı ve anlamıştı.
"Bugün özel hayat konuşmuyoruz arkadaşlar."
Sonunda içeri girmiştik. Yemin ederim ortam filmlerden fırlamış gibi piyano keman çello mello ne varsa hepsi çalıyor. Garsonlar elleriyle içki taşıyor şarapların biri gidiyor diğeri geliyor. İnanılmaz güzel kadınlar yakışıklı adamlar herkes birbirine gülümseyip sohbet ediyor. Kendimi öylesine yabancı hissediyordum ki. Savaş diğer iş adamları vs ilgilenmek için gitmişti annesi ve babası gelen misafirler ile sohbet ediyor. Barış'ı da üç dört güzel kız kıskaça almış sohbet ediyor. Garsonun tepsisinden bir kadeh şampanya aldım ve bir dikişte bitirdim. Ben ne yapıyorum burada neden geldim? Kurtar beni Allah'ım diye bağırıyordu iç sesim birkaç kadeh daha içtim sonra bir kadeh daha alıp bahçeye çıktım telefonda ne var ne yok bakarken Sinan'ı gördüm okuldan kızlarla buluşup hikaye atmış görünce istemsizce gözümden yaş aktı artık hiç benim olamayacak bir adam için akan yaştı bu elimdeki kadehi hızlıca bitirdim. Sinan'ın resimlerine bakıyordum o sıra yanıma biri oturdu kafamı çevirdim.
"Barış."
Gülümsedi. Papyonunu çıkarmış gömleğinin birkaç düğmesini açmış oda bunalmış gözüküyordu.
"Selam sıkılmışa benziyorsun ve üzgün."
Cevap vermedim. Omzuma dokundu.
"İyi misin?"
Şuan gözlerimden yaşlar akmamak için kendini zor tutuyordu. Kafa salladım.
"Abim bir şey mi dedi neden yanında değilsin?"
Gözümden bir damla yaş aktı. Bir damla daha. Bana bakıyordu yüzü değişti üzülmüş gibiydi.
"Aslı ne oldu. Ağlama lütfen."
Hemen yaşı sildim.
"Bu ben değilim ki."
Anlamsızca yüzüme baktı.
"Anlamadım?"
"Buraya ait değilim ben üzerimdeki bu kıyafete ayakkabıya hiçbiri ben değil. Bu hayatın insanı değilim."
Kahkaha attı. Elindeki viski bardağını kafasına dikti ve kenara bıraktı.
"Aman canım sende ona bakarsan bu da ben değilim takım elbise ayakkabılar filan yani anlıyorum seni. Sıkışmışlık hissi.”
Cevap vermedim. Anlamıyorsun beni ben ruhen de bu değilim. Garsonlar bahçede de servis yapıyordu bir kadeh daha aldım. Normalde çok içen biri değildim ve çarpmıştı. Barış bileğimden tuttu.
"Hadi içeri geçelim içme istersen daha fazla. Abim görmesin şimdi. Tatsızlık çıkmasın.”
Kahkaha attım. Haykırarak kahkaha atıyordum. Kahkaha atarken gözümden yaşlar akıyor gülerken ağlamak…
"Doğru Savaş görürse gebertir değil mi?"
Barış beni yatıştırmaya çalışırken arkadan.
"Aslı." Sesini duydum.
Döndüm Savaş'tı geç kalmıştı prensimiz. Çakır kafa olmanın verdiği cesaretle.
"Ooo karlar ülkesinin kötü kralıda gelmiş."
Kaşlarını çatıp bana baktı. Yanıma geldi kolumdan yakaladı.
"Neyin var senin?"
Barış hemen olayı toparlamaya çalıştı.
"Ya kız yorulmuş sıkılmış. Biz gitsek mi abi?"
Savaş öfkeyle döndü.
"Saçmalamayın geceden yalnız ayrıldı diye haber yapılsın sonra. Bana bak Aslı çocukluk yapma sende. Ne oluyor?"
Gülümsedim.
"Emredersiniz efendim."
Bakışları öfke saçarken Barış'a dönüp
"Sarhoş mu bu içti mi?"
Barış kolumdan tuttu.
"Çok içmedi bir kadeh sadece ama çarptı galiba ben hallederim sen işlerinle ilgilen abi."
Bana baktı Savaş yüzüme dokundu.
"Sakın bir rezillik çıkarma anladın mı?"
Kafa salladım. Asker selamı verdim. Gülümseyerek Barış'a baktım.
"Uslu olmam gerek."
Gülümsedi oda. Savaş gidince bahçedeki sandalyelerden birine oturttu Barış beni.
"İyi misin kahve yaptıralım mı sana?"
Şuan kafam müthişti. Barışa bakıp kıkırdadım.
"Bir kadeh daha içsem?"
Gülerek kafasını iki yana salladı.
"Asla abim beni gebertir uslu kız olacağına dair söz verdin."
Omuz silktim Savaş'ın canı cehenneme. Barış yanıma oturdu.
"Burada olmaktan mutlu değil misin?"
Yüzümdeki gülümsene kayboldu. İçimde dolup taşan duygularımı anlatmayı o kadar çok isterdim ki.
"Bu dünyaya ait değilim. Buraya o yaşadığım eve. Her şey o kadar fazla ki."
Yüz ifadesi ciddileşmişti. Nasıl yani der gibi bakıyordu.
"Yani fazla görkemli her şey."
"Abimle beraberken bunun böyle olacağını bilmiyor muydun?"
Gülümsedim.
"Bazen bilmek yetmiyormuş."
Kolumdan tuttu.
"Abimle evlendiğin için pişman mısın?"
Vücudum buz kesti bu soruyla ellerim titremeye başladı ve anlık endişe ile mide öz suyum yukarı doğru çıktı istemsizce
"Ögggg."
Kenara birden kusmaya başladım. Bahçede birkaç kişi bizi görünce.
"Barış yengen mi o ne oldu?" soruları ile toplaştı.
Barış onları savuşturup beni lavaboya götürdü. Ben
"Özür dilerim." Diyerek ağlamaya başlamıştım.
Barış beni sakinleştirmeye çalışırken yüzüme hafif su değdirdi.
"Kendine gel tamam iyisin hadi toparlan lütfen."
Yere oturup daha çok ağlamaya başladım. Kollarımı Barış'a sardım ve ağlayarak
"Gitmek istiyorum." Dedi.
Yüzüme baktı. Suratında endişe dolu ifade ile.
"Aslı biri seni bu halde görmesin abimin kulağına bir şey giderse aranız açılır."
Beni ayağı kaldırdı. Tekrar yüzüme su değdirdi.
"Nefes al şimdi tamam abimin yanına gideceğiz bakalım duruma göre erken çıkmaya çalışacağız."
Kafa salladım. Gülümsedim ona.
"Sakin ol ama olur mu ani harekette bulunma."
"Tamam."
Kolumdan tuttu parti alanına gittik birkaç dakika Savaş'ı aramamız sonrasında bulduk. Savaş yanımıza geldi.
"Ne oldu?"
"Abi ben gidiyorum kafam davul yarın sabah dersim var. Erken kalkacağım."
Savaş kızgın ifade ile.
"Bir saat daha sabret oğlum."
Kafasını olumsuz anlamda salladı Barış.
"Gitmem lazım gerçekten."
"İyi git."
Bana baktı Savaş Barış tekrar söze girdi.
"Aslı'da baya yoruldu. Kız midesini üşütmüş az önce kustu. Hastalanmasın."
Savaş eliyle alnıma dokundu.
"Hasta mısın?"
Cevap vermemi beklemeden.
"Yok değil bence yorgunluktan oldu oda bence alışkın değil ama önlem alalım, ben alayım yengemi gideyim gece sonunda kimse kalmaz magazinciler bizim yengemle çıktığımızı görür zaten yazık kıza."
Savaş bana baktı kaşlarını çattı.
"Mideni üşütecek bugünü mü buldun.?"
Cevap vermedim. Barış abisini yatıştırmak istercesine
"Abi hasta olmayı o seçmedi ya günü mü olur bunun."
Suratında öfke saçan ifade ile
"İyi gidin." dedi
Hemen ardından beni kendine çekti Savaş yüzüme bir öpücük kondurdu sonra Barış ile oradan çıktık. Biz çıkarken gazeteciler yine bir iki görüntü aldı. Barış soruları geçiştirdi. Arabaya bindiğimizde gözlerimi güçlükle açık tutuyordum. Mekandan uzaklaşınca camı açtım yüzüme esen rüzgar bir nebze rahatlatıyordu. Gözlerimi kapadım ve esen rüzgarın dalgasına bıraktım kendimi. Kolumda hissettiğim dokunuşla açtım gözlerimi. Biri ismimi mırıldanıyordu güçlükle karşımdaki siluet belirginleşti. Barış endişeli gözlerle
"Aslı hadi geldik." Dedi.
Derin bir nefes alarak arabadan inecekken dengemi kaybedince Barış'ın kollarının arasında buldum kendimi kollarımı ona sardım gözlerimi kapadım uyumak istiyordum tek istediğim şey uyumaktı. Kokusu burnuma doldukça buraya geldiğimden beri hissetmediğim huzuru hissettim içimde. Güzel bir kokusu vardı tanıdık bir koku gibiydi. Sırtımın yumuşak yere değmesinden yatağıma geldiğimi anladım güçlükle gözlerimi açtım yatağın kenarında oturmuş bana
"İyi misin kahve içmek ister misin.?"
Elimle başımı ovuşturdum.
"Teşekkür ederim uyusam iyi olacak."
Kafa sallayıp baş ucumdan kalktı. Bense yanımda Savaş olmadan uykuya dalmanın huzuru ile gözlerimi kapadım.
Uzun uzun çalan telefonun ve homurdanarak.
"Aç şu lanet telefonunu artık." Diyen sesle gözlerimi açtım.
Baş ucumda çalan telefonda arayan Ayça'ydı
"Efendim."
Kızgın ses tonu ile.
"Gelişim psikolojisi dersine neden gelmedin son devamsızlık hakkını da kullandın farkındasındır umarım."
Mırıldanarak.
"Uyuyakalmışım."
Öfkesi hala yatışmamış bir ifade ile.
"Kocanın koynundan çıkamadın galiba. Dersten kalacaksın üstelik vize notun 80 hoca AA bile olsa devamsızlıktan bırakıyor biliyorsun değil mi?"
Derin bir nefes aldım.
"Evet şimdi hazırlanıp geliyorum hoca ile konuşurum."
"Çabuk gel. Okulu iyice saldın. Çabuk."
Cevap vermemi dinlemeden telefonu kapadı. Savaş yanı başımda uyuyordu kaçta gelmişti acaba onu bile duymadım. Yataktan hızlıca kalkıp duşa girdim saçlarımı hızlıca kuruttum üzerime bir elbise geçirdim o sıra Savaş'ta yavaş yavaş gözlerini açtı.
"Nereye gidiyorsun?"
Telaşla.
"Okula derse geç kaldım uyuyakalmışım. Hoca ile konuşmam gerek dersim var öğleden sonra da."
Yataktan doğruldu. Eliyle bana yanıma gel işareti yaptı o an öyle baktım sadece tek kaşını kaldırıp sanki köpeğini çağırır gibi yatağa eliyle vurarak tekrar çağırdı. Yanına gittim elimden tuttu kendine çekti yüzüme bir öpücük kondurdu.
"Miden nasıl iyi misin?"
Kafa salladım. Kolunun arasına aldı.
"Dinlen sen ben hocanla konuşurum dersi geçersin."
Kaşlarımı çattım.
"Hayır yorgun değilim zaten hocamla ben konuşurum teşekkürler."
Alnımdan öptü bu kez.
"Tamam bekle seni okula bırakayım."
"Çok geç kalırım ben tramvayla giderim ben."
Dalga geçer gibi gülerek yan konsoldan cüzdanını aldı içinden çıkardığı bir sürü parayı bana uzatarak.
"Tramvay mı? Al şunu taksiye bin."
Kafamı salladım.
"Senin paranı istemiyorum."
"Kendi paran büyük ihtimalle çoktan suyunu çekti beş kuruş parasız mı gezeceksin? Çalışmıyorsun sadece sevgili kocan var sana bakan."
Cevap vermedim. Evet kendi param suyunu çekeli çok oluyordu okulda bir şey alınacağında kızlar alıyordu genelde okula Savaş bırakınca ev dışına da çıkamadığımdan para lazım değildi.
"Al şunları."
Elindeki paraları alıp çantama soktum ve odadan çıktım. Merdivenlerden inerken Barış'ta odasından yeni çıkıyordu.
"Günaydın sende uyanamamışsın iyi misin biraz daha."
Kafa salladım. İyi sayılırdım baş ağrım vardı ama.
"Okula gidiyorsan bırakayım seni abim mi bırakacak yoksa."
"Hayır ben kendim gidecektim."
Göz kırptı.
"Gel benimle o zaman."
Birlikte aşağı inerken lafladık biraz. Motorunu alıp yanıma geldi elindeki kaskı uzattı.
"Bugün motorla gidelim."
Gülümsedim kafa salladım. Arkasına geçtim ve motoru çalıştırdı. İlk kez binmiştim ve sıkıca sarılıyordum düşmekten korktuğum için. Gözlerimi de kapatmıştım. Motora binmek harika bir duyguydu ve Barış gerçekten iyi sürüyordu. Okulun önüne gelince kaskı çıkarıp uzattım bizimkiler okulun önündeydi bizi gördüler.
"Teşekkür ederim."
Göz kırptı.
"Rica ederim iyi dersler."
Gülümsedim. Bizimkilerin yanına gittim Ayça kolumdan tuttu
"Sonunda gelebildin."
"Sakin olur musun?"
Ceren atladı bu kez
"Gece muhteşem davetin etkisinden çıkamadın galiba. Okul umurunda değil."
Hepsi bir yandan üstüme geliyordu. Sinan bu kez sert tavrı ile.
"Okul artık umurunda değil bunu zaten belli ediyor."
Biranda bağırdım.
"Yeter üzerime gelip durmayın. Evet umurumda değil çok mutlu mükemmel hayatım ve zengin kocam var ne gereği var değil mi okula gelmemin? Neyse! Hocayla konuşmaya gidiyorum."
Arkamı döndüm yanlarından ayrıldım arkamdan bağırdılar ama dönüp bakmadım. Hocanın kapısının önüne gelince tıklayıp içeriye girdim beni görünce şöyle bir baktı sonra
"Evet?" Dedi
Derin bir nefes aldım.
"Hocam ben bugünkü derse gelemedim biliyorum devamsızlığa önem veriyorsunuz ama gerçekten elde olmayan sebeplerden oldu eğer şans verirseniz."
"Hayır. Kurallarım belli çık dışarı."
"Hocam vize notum oldukça yüksekti lütfen."
"Dışarı."
Pislik herif sanki bir kere anlayış gösterse ölürdü. Odasından çıktım sinirden gözümden yaş aktı. Sakinleşmeye çalışıp diğer dersin yapılacağı amfiye girdim bizimkiler arkalarda oturuyordu yanlarına gitmeyip öne oturdum.
"Aslı." Diye seslendi Ceren bakmadım.
Hoca gelince zaten tekrar bir şey diyememişlerdi bense aklımın yarısı derste yarısı abimde not alıyordum. En yakınlarım bile beni yargılıyordu kızlar durumumu biliyordu oysaki sanki bu hayattan ben çok memnundum zengin kocam olması en büyük şansımdı sanki. Bilmelerine rağmen o davetlerden gösterişten sevk aldığımı düşünüyorlardı. Hocanın
"Bir dahaki derste görüşürüz." Sesi ile toparlandım.
Çantamı alıp amfiden çıktım. Kızlar arkamdan seslendi ama bakmadım sonra birden biri kolumu tuttu arkamı döndüm Sinan ile yüz yüze geldik.
"Ne var?"
Kolumu bıraktı.
"Bize küsüyor musun şimdi de biz seni düşünüyoruz."
İmalı bir bakış attım. Düşünürken kırıyorlardı farkındalar mı acaba?
"Siz zengin koca bulunca hayatı önemsemediğimi düşünüyorsunuz."
Elimi tuttu.
"Öyle değil."
Elime sonra onun yüzüne baktım kalp ritimim yükseldi. Ne kadar güzel yüzü vardı.
"Nasıl?"
"Konuşalım mı biraz.?"
Kafa salladım. Okuldan çıktık kampüste arka bahçedeki çardaklardan birine oturduk. Kimse yoktu rahat konuşuruz diye buraya geldik.
"Evlendiğimi duyduğum ilk günden beri şaşkınım hiç beklemediğim bir şeydi bir kez bile bahsi geçmeyen bir adamdı ve senin başkasını sevdiğin aklımın ucundan geçmezdi. Şimdi başka hayatın var mutlusun mutluda ol ama zoruma gidiyor her şeyin bu kadar çok çabuk olması."
Ne demek istiyordu neden zoruna gidiyordu? Öylece bakıyordum sadece.
"Beni sevdiğini zannediyordum."
Yüzümdeki şok ifadesi ile cevap veremedim. Belli oluyor muydu gerçekten yoksa Ceren Emrah'a söyledi oda Sinan'a mı en iyi ihtimal çocuğu her gördüğüm yerde aval aval bakmamdan anlamıştır. Belli ediyordum resmen.
"Ve bende senden hoşlanıyordum. Her şeyi ayarlamış kendimi toplamış sana açılmayı planlarken evlendiğini öğrendim. Sana benim sevgilim ol diyeceğim gün evlendim dedin Aslı. Aslında yanımızdan acele acele abinin yanına gitmeseydim o gün söyleyecektim sabahına söylememe fırsat kalmadan sen zaten evlenmişsin.
"Ben..."
"Sen. Sen benden hoşlanmıyor muydun Aslı yanlış mı hissettim ben?"
O an yalanlamadım kaçak dövüşmek yerine aptal gibi
"Evet yani şey hoşlanıyordum ama..."
"Aması o daha mı yakışıklıydı? Daha iyi? Daha mükemmel? Zengin? İyi kalpli?"
Şu saydıkları arasında tek uyan zengin olması geri kalan hiçbir şey Savaş'ın sahip olabileceği şeyler değildi. Kafamı salladım gözümden yaş aktı.
"Hayır sadece..."
Bunu yapmak zorundaydım abim için kendi hayatım için. Seni seviyorum ama bunu sonsuza dek saklayabilirim.
"Sadece ne?"
"Seni bekledim. Çok bekledim ama sen çok geç kaldın. Adım atmadın sen atmayınca bende atmadım"
Yüzümü avucunun içine aldı.
"Hiçbir şey için geç değildir."
Gözümden akan damlayı sildi iyice yaklaştı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. İçimde oluşan heyecan ve korkunun karışık hissi ile öpüşüne karşılık verdim ve saniyeler içinde geri çektim kendimi. Bu yanlıştı evliydim ve teorik olarak yanlıştı ama ben ruhen bir adama bağlı değildim bağlı olmak istediğim adam az önce öptüğüm adamdı. Öylesine heyecanlandım öylesine güzel hissettim ki Savaş'ın öpüşlerinde ki gibi iğrenme olmadı içimde. Ama o bunları bilmiyordu ve bu yaptığım yanlıştı. Yasaktı!
"Hayır bu doğru değil."
Elimi tuttu.
"Aslı lütfen."
"Bak ben evliyim bu olmamalı."
Elimi tuttu bana doğru eğildi ve...
O sıra nasıl olup bittiğini anlamadığım şekilde biri Sinan'ı tuttu ve yumrukla yere serdi. Yerde yatan Sinan'a bakarken şaşkınlıkla yanıma baktım. Yanımda gördüğüm yüz benim sonum demekti.