1
Bu kitap içinde 5 kısa hikâyeyi barındırıyor:
Elmalı Turta
Krem Şanti
Sufle
Tiramisu
Kağıt Helva
Her birinin giriş bölümü sizlerle... Bolca tebessüm, romantizm ve komediye hazırsanız adresiniz belli.❤️
Birinci Kitap
Elmalı Turta
Biliyorum, biliyorum. Yaptığım şey biraz delice. Ama… Yani bilmiyorum, benden ne bekleyebilir ki insan? Hiçbir zaman uslu, hanım hanımcık bir kız olamadım. Benim huyum da böyle demek, ne yapabilirim?
Hem… O kadar da kötü değil. Size bunu sonra açıklayacağım. Önce başa dönmemiz şart!
Şimdi diyorsunuz, bu kız ne saçmalıyor? Ben saçmalamam bu arada, altını çizmek istedim. Çok düşünen ve çok mantıklı kararlar alabilen bir insanım. Yalnızca bakış açım dünyadan epey farklı. Bana mantıklı gelen insanların mantığına yanaşmıyorsa ben mi mantıksız oluyorum yani? Hiç mantıklı mı bu?
Benim ismim Çağla Geçenay. Soy ismim komik biliyorum, herkes önce bir bunu söyler zaten. İnsanlar ne kadar klasik tepkilere sahip. Çağla’nın soyadı komik, hadi gülüp iki iğrenç espri yapalım. Ha haha, hihihi. Aman pek güzel, pek güzel…
Gülme faslınız bitti sanırım?
Bundan yaklaşık 1 ay önce âşık oldum. Çok fena. Öyle böyle değil. İsmi Kuzey Şensoy. Ne kadar havalı, değil mi? Kendisi abimin en yakın arkadaşı oluyor. Ben onu görmemiştim tabii. Çünkü annem ve babam ayrı, abim annemle yaşıyordu ben babamla. Sonra babam ölünce, ben de anneme taşındım. Annem beni çok sever. Abim de. Sevilmeyecek insan değilim zaten.
Haziranın sonlarına ulaşmıştık. Eve daha yeni geldiğim haftaydı sanırım, yerleşme telaşı falan. Sonra bir gün kapı çaldı. Kimseyi beklemiyordum, başkasının beklemesini de beklemezdim. Evimiz epeyce ıssız. Annem çalışıyor, eve pek gelmez. Abim de sosyal bir insan. Kendisi taş gibidir, etrafında bir sürü insan var. Neyse işte. O gün abim evdeydi ama ne bileyim işte, birinin geleceğini pek düşünmemiştim.
Üzerimde çirkin bir gecelik takımıyla kapıya koştum. Açmamla, aptal gibi kalmam bir oldu. Kuzey kapının önünde duruyordu. Beni görünce kaşlarını çatıp şöyle bir baştan ayağa bedenimi süzdü. Sanırım gördüklerinden hoşlanmamıştı, zira yüzüme bakarken ifadesi epeyce umursamazdı:
-Kutay nerde?
-Ha?
O kadar yakışıklıydı ki ağzım açık kalmıştı. Yanık teni, masmavi gözleri, kahvemsi saçları… ZacEfron karşıma çıkmış gibi sarsılmıştım. O kadar yakışıklıydı ki!
-Sen kimsin?
Yüzünü buruştururken ya tiksinmişti ya da sıkılmıştı, tam çözülecek bir ifade değildi. Net olan benden hiç hoşlanmadığıydı ki daha o an ona âşık olduğumdan, bunu kaldırmak epey güçtü.
-Ben Çağla.
-He… Sen şu kızsın, Kutay’ın kardeşi?
Başımı salladım. Benimle daha fazla konuşmanın anlamsız olduğuna karar vermiş gibi içeri girip üst kata yöneldi. Üst katta abim ve ben kalıyorduk, alt kat ise hem annem hem de misafirler içindi.
Kapıyı ardından kapatırken buradaki nihai hedefimin ve bu şehre gönderiliş amacımın bilincine varmıştım: Kuzey benim olmalıydı, çünkü ona âşık olmak kaderimdi.
***
İkinci Kitap
Krem Şanti
3 tane abinizin olduğunu hayal edin.
Deneyin.
Yapamazsınız.
Böyle söylerken “Ay ne güzel, 3 tane abisi var.” dersiniz. Ya aynı evde 3 abiye sahip olmak? 3 tane ızbandut gibi abi. Huysuz. Tembel. Ve Şakacı. Hadi yapabiliyorsanız hayal edin.
Neyse, sakinim.
Sinir hastası falan değilim. Yalnızca apar topar halamın yazlığına sürüklenmek, bilin bakalım kimin yüzünden, asabımı bozdu. İnsan önce bir sorar.
Ya şuna ne demeli?
-Annemler tatile gitti Öykü Melek, git valizini hazırla. Yarım saat sonra halamlara gidiyoruz.
Annemler götürseydi keşke sizi sevgili abiciklerim, diyemedim tabii. Nasıl diyebilirim? Ben evin sevimli, uslu küçük kızıyım. Hepsinden küçük, zavallı Öykü Melek’im.
***
Üçüncü Kitap
Sufle
Gözlerimi belertip -bu da ne demekse?- yüzüne bakıyorum dikkatle. Yenildiğini idrak ederken sinirlenmeye başlıyor sanki Tolga.
Onunla dalga geçmek için yanıp tutuşsam da ağzımı açmamayı tercih edip dudaklarımdaki ketçap izlerinden kurtuluyorum.
-Şaka mı bu?
Sesi gergin.
Önünde kalan son iki sosisli ekmeğe bakarken yan masada heyecanla yarışmanın bitmesini bekleyen arkadaşlarımız bağrışıyor.
-Değil, diyorum hafif bir tebessümle.
Kötü kadın kahkahaları atmamak için kendimi zor tutuyorum.
Tolga Çelik, ömrümde ilk kez şahit olduğum utanç içindeki yüzünü bir kez daha bana çeviriyor.
-Yenildin.
Bu kez sırıtıyorum, bağırışlar yükseliyor.
-Şimdi senden istediğim bir şeyi yapmak zorunda kalacaksın.
Kaşlarını çatıp yüzüme bakıyor. İddiayı kazanmayacağıma o kadar inanıyordu ki bir şey istemem onu şaşırtıyor sanırım. Yerimden kalkıp ellerimi çırpıyorum. Diğerlerine sesleniyorum:
-Tamam millet, hadi dağılın artık. Gösteri bitti!
Ardından bir kez daha şok içinde sosisli ekmeğini izleyen adama çeviriyorum yüzümü:
-Sen de hesabı ödeyip peşime düş bakalım.
***
Dördüncü Kitap
Tiramisu
Asım Çelik’i elde etmek için güzellik, para ve zekâdan daha fazlasına ihtiyaç vardır.
O, şu güne kadar gördüğüm en garip adam. Kız kardeşine karşı bir şefkat prensi, haksızlıklara karşı Batman, kızlara karşı tam bir Casanova. Derslerinde inanılmaz başarılı, dış görünüşüne bağımlı, kelimelerinde seçici…
Çözmesi en zor insan, yani benim için.
Peki bunca şeyin fazlası ne olabilir?
Bunu uzun zamandır düşünüyorum.
Güzelim.
Kıskanmayalım, lütfen ama.
Akıllıyım.
Eh, param da var. İdare ederim kendi kendime bile. Babacığım alınmasın tabii ama çalışmayı severim. Eminim mezun olur olmaz tonlarca iş teklifi alacağım, okul birincisiyim. Sevgiler, açılın.
Asım’a âşık mıyım?
Emin değilim.
Ama ilk olarak kendimi seviyorum. Ben, benim biriciğim oluyorum. Asım şu an için ikinci sevdiğim. Ve onu elde etmeyi hakikaten istiyorum.
Daha fazlasının da kurnazlık, espri yeteneği ve gizem olduğuna karar verdim. Asım’ın dikkatini çekmem gerekiyor benim. Farklı olduğuma inanmalı, beni merak etmeli, beni görmeyi kafaya koymalı. Nihayetinde bensiz yaşayamayacağına dair sözlü yeminini de sunabilir, reddetmeyeceğim.
***
Beşinci Kitap
Kâğıt Helva
Hayatım boyunca utangaç bir insan oldum. Derste söz hakkı almaya, telefonda konuşmaya dahi çekinen bir insanımdır. Yüzüm öyle çabuk kızarır ki çoğu zaman ailem bile bununla dalga geçer. Erkeklerle konuşurken kekelerim, tanımadığım kızlarla konuşurken bile sesim titrer.
Ve aniden, başıma hiç beklemediğim bir şey geliyor.
Ağzımı açıp cevap verebilmem söz konusu değil.
Tüm arkadaşlarımın arkasından konuştuğu, yüzüne bakarken bile nefes almayı unuttuğum biri var. Henüz ikinci yılımızda olsak bile onu yıllardır tanıyormuş, uzaktan seviyormuş gibi hissedecek kadar aptallaşıyorum adını duyduğumda: Serkan Çelik.
Ve o bir anda, kantinde oturduğum yere gelip bana şöyle diyor:
-Ebru, sana aşığım.
Ve benden bir cevap bekliyor.
Nasıl bir tepki verebilirim ki?
***