Bölüm. 1

2203 Words
İyi okumalar dilerim... İpek kızdan anlatım...  Derince nefes alıp odamın penceresinden mahallemize baktım. Söz vermiştim çalışma arkadaşım Gonca'ya , söz vermiştim patronum Mehmet beye ama hiç bir sözümü tutamadım. Azat ağa evin önüne kendi adamlarını dikip evlenene kadar evden çıkamayacağımı söylemişti. Utançla durumu onlara maalesef telefon aracılığıyla bildirmiştim. Mehmet beyde dahi herkes durumuma üzülürken hiç kimsenin elinden bir şeyde gelmiyordu.  Öfkesine yenilmiş karşısındaki herkesi acımadan kıran bir adamın insafına kalmıştık. Anneme de bir saygısızlık girişiminde bulunmuştu fakat duruma hemen müdahale edip onu geri püskürtmüştüm. Şimdi camda kocam olduğunu bangır bangır bağıran adamı bekliyordum. Rahmetli babamı ziyaret etmek istemiştim fakat izin vermemişti. Gözümden bir damla yaş düşerken kapım hışımla açılmış , kaşları çatık , nefretle bakan adam karşımda belirmişti. Oturduğum yataktan kalkıp tam karşısına dikilip "babama gitmek istiyorum" dedim.  Sahte bir gülümseme ile yüzüme bakıp "emredersiniz şehir kızı. Aaa yoksa şehir kadını mı demeliyim?" diye sorduğu an bir adım daha ona yaklaşıp "gidiyoruz HEMEN" diye bağırdım. Azat ilk önce afallasa da geri adım atmayacaktı ama "yemin ederim bu evi hepimiz içindeyken yakarım. Yemin ederim ki yaparım bunu" dedim. Çatık kaşları ile başını aşağı yukarı sallayıp "çabuk" dedi. Onun arkasından ben de çıkıp salonda oturup kara kara düşünen iki anneye baktım. Anneme bakıp "Semra sultan biz bir dışarı çıkıp geliyoruz" dedim.  Annem tedirgince yerinde kıpırdanırken gülümseyerek "annem merak etme lütfen" dedim. Başını sallayan anneme yine zoraki bir gülümse gönderip hemen çıkış kapısına yürüdüm. Ben ona şehir kadını kimmiş birazdan göstereceğim. Spor ayakkabılarımı giyip üzerime de kalın hırkamı alıp evden attım kendimi. Dışarı çıktığım da derince nefes alıp kendime gelmeyi diledim. Nasıl bu kadar kalleş olabilir bir insan? Onların ki namusta biz ki ne Allah aşkına ? O kadar zoruma gitti ki ima ettiği şey , hem kalleşlik , ham de adilikti yaptığı.  Gözlerim hala daha sulanırken kendimi güçlükle tutup araçta oturarak beni bekleyen adamın yanına gittim. Aracın kapısını açıp koltuğa oturunca başım dik bir şekilde " Alsancak'a gidiyoruz" dedim. Yanımdaki adam sıkkın bir nefes alıp "babanın mezarı ---" daha cümlesini bitirmeden "senden ilk ve son kez bir şey istiyorum. Alsancak'a gidelim lütfen" dedim. Aracı seri bir şekilde çalıştırmış ve kısa bir mesafe olan Alsancak'a varmıştık. Aracı özel katlı bir otoparka bıraktıktan sonra Talat Paşa bulvarı üzerinde ona bakıp "başını yukarı kaldır ve bir tabela seç" dedim.  Anlamsızca gözlerimin içine bakarken kendimi tutamayarak gözyaşlarımı bir bir dökerken "lütfen Azat başını yukarı kaldır ve bir tane tabela seç" dedim. Bu halimi gören Azat sıkkın bir nefes alıp başını kaldırıp rastgele bir tabela seçmiş ve eli ile işaret etmişti. Gözlerinin içine bakıp başımı aşağı yukarı doğru sallayıp gösterdiği yere doğru koşar adım yürümeye başladım. Azat bana yetişip kolumdan tutarak durdurmuş çatık kaşları ile yüzüme bakarak "ne yapmaya çalışıyorsun ?" diye sordu. Kolumu ondan söküm aldıktan sonra hiç bir şey söylemeden Gösterişli apartmanın içine apar topar girdim.  Oda eli mahkum beni takip etti. Üçüncü katta olan muayenenin önüne geldiğimiz de kapıyı bir kaç kez çalıp açılmasını bekledik. Kapıyı orta yaşlarında olan tatlı bir hanım açmış güler yüzü ile "buyurun randevunuz var mıydı ?" diye sordu. Zora ki bit tebessümle "maalesef yok ama benim için çok önemli bir konu yardımcı olur musunuz ?" diye sordum. Tatlı hanım "lütfen buyurun ben Eliz hanıma haber vereyim" dedi. Başımı sallayıp içeri girip hemen bir sandalyeye oturmuştum.  Geldiğimiz yer bir kadın doğum uzmanı muayenesiydi. Bakalım şehir kadını neymiş ben sana birazdan göstereceğim. Birkaç dakika bekledikten sonra tatlı hanım "buyurun efendim Eliz hanım sizi bekliyor" dedi. Hemen yerimden kalkıp seri adımlarla odaya girdiğim de sarışın masmavi gözlü tatlı bir kadın güler yüzü ile karşılamıştı. Oturduğu sandalyeden kakıp "hoş geldiniz" diyerek elini uzatmıştı. Zoraki bir tebessüm ederek "hoş bulduk" dedim ve masanın önündeki tekli koltuğa oturdum. Azat'ta aynı şekilde selam verdikten sonra karşıma oturup beni sakince izlemeye başladı.  Eliz hanım "isminiz nedir ?" diye sorunca mahcupça tebessüm edip "afedersiniz Eliz hanım , benim adım İpek , karşımda oturan beyefendi de benim nişanlım Azat" dedim. Eliz hanım "tekrar memnum oldum. Peki İpek hanım şikayetiniz nedir ?" diye sordu. İşte benim için en zor an gelmişti ama bunu yapmaya beni mecbur eden karşımdaki zalim adamdı.  Derince nefes alıp "Eliz hanım biz nişanlımla görücü usulü olarak evleniyoruz. Nişanlım Mardinli ve köklü bir Aşiretin lideri. Ben için de benimle ilgili en ufak bir tereddüt kalmasını istemiyorum. Bu yüzden çok özür dileyerek kızlık muayenesine geldim" dedim. Bu söylediklerimle odada dein bir sessizlik oluşurken Eliz hanım oturduğu koltukta dikleşip "İpek hanım bu konu fazlasıyla ---" daha cümlesini tamamlamadan "Eliz hanım bu benim şeref meselem siz de beni anlayın lütfen. Birkaç güne evleneceğiz en azından böyle saçma sapan bir konu canımı sıksın istemiyorum lütfen" dedim. Eliz hanım sıkıntıyla nefes alırken ben tekrardan "sizden rapor istemiyorum. Zaten veremeyeceğinizi de biliyorum adli bir durum yok ortada. Nişanlımın görüp şahit olması ve sizin ağzınızdan duyması kafi" dedim.  Eliz hanım yerinden kalkıp "peki ameliyat odasına gidelim" dedi. Bende hızla yerimden kalkıp Eliz hanımı takip edip onunla birlikte odaya girdim. Azat'ta peşimizden gelmişti ama bir kere bile yüzüne bakmamıştım. Eliz hanım perdeyi açıp beni içeri sokarak tek kullanımlık açık mavi bir ameliyat elbisesi verip dışarı çıkmıştı. Seri bir şekilde üzerimi çıkartıp verdiği elbiseyi üzerime giydim. Altımdaki iç çamaşırını da çıkartarak perdeyi açtım.  Sadece Eliz hanımın yüzüne bakarak onun gösterdiği çatal denilen ameliyat masasına yatıp bacaklarımı havaya kaldırdım. Eliz hanım bacaklarımı bilekliklere geçirip muayene etmek üzere kadınlığıma doğru inmişti. İşte o an yerin yarılıp içerisine bir daha bu dünyaya çıkmamacasına girmek istedim. Bir kaç dakika sonra Eliz hanım yüzündeki maskeyi çıkartıp gülümseyerek "annenizden nasıl çıktıysanız ter temizsiniz İpek hanım" dedi ve bacaklarımı bileklikten çıkarttı. Ben her ne kadar kendimi sıksam da gözlerimden gururuma ihanet edercesine yaşlar bir bir düşüyordu. Eliz hanım Azat'a dönerek "Aşiretinize layık bir geç kız" diyerek odadan çıktı.  Derince nefes alıp "çık dışarı" dedim. Bu esnada kendimi toparlayıp tekrar perdeyi kapatıp seri bir şekilde giyindim. Perdeyi açtığım da Azat karşımda gözleri kıpkırmızı şekilde bana bakıyordu. Tam önünde durup "namus bir tek size ait bir boyunluk değil Azat ağa. Ben yirmi sekiş yaşında hala daha babasının soy adına bir nokta kadar leke sürmüş kız değilim. Şehir kadını demiştin ya sanırım dersini almışsındır" diyerek odadan çıkım. Tekrar Eliz hanımın odasına geldiğim de tebessüm ederek "her şey için çok teşekkür ederim Eliz hanım. Borcumuz ne kadar ?" diye sorduğum da Eliz hanım masasından hışımla kalkıp "borç falan yok İpek hanım. İtiraz hiç kabul etmiyorum , umarım bundan sonraki hayatınız adınız gibi yumuşak ve yüzünüz kadar güzel geçer" dedi. Acı bir gülümseme ile başımı sallayıp "umarım" dedim. Eliz hanımla vedalaştıktan sonra güç bela tekrar dışarı çıkıp derince nefes almaya başladım.  Azat kolumdan tutup beni kendine çektiğin de nefretle onu kendimden itip "sakın , sakın bana dokunayım deme" dedim. Önümden geçen bir taksiyi durdurup hemen bindim. Azat arkamda kalırken "Doğançay mezarlığı" dedim. Yol akıp giderken bir bir aktı yaşlarım avuçlarıma. O kadar şey yaşadık , aç kaldık zor günlerden geçtik ama böylesine bir gün hiç yaşamamıştım. Cehennem yaşatacağım demişti ya , söylediği her sözün hakkını verircesine canımı yakıyordu.  Her şeye katlanabilirdim ama babamın soy adına , namusuma ettiği en ufak ima bile bu dünyayı yerinden oynatmaya yeterde artar bile. Düşüncelerle boğuşurken Taksicinin sesi ile kendime geldim. Daha sonra babamın mezarının olduğu sokağı tarif edip aracın durmasını istedim. başımı camdan dışarı çevirdiğim de Azat'ın burada olduğunu gördüm. Sıkkın bir nefes alıp taksiciye ücretini ödeyip araçtan indim. Taksici "bacım buralardan dönmek zor olur. Bekleyeyim istersen" deyince tebessüm ederek "yok abi nişanlım burada" dedim. Oda başını sallayıp "başın sağ olsun bacım" diyerek önüne döndü. Ben de sakince aracın kapısını kapatıp babamın yanına doğru yürümeye başladım. Azat tam önümü kesince elimi kaldırıp "evde istediğin işkenceyi yap ama babamla beni rahat bırak" dedim. Hiç yüzüne bakmadan babamın mezarının başına geldim. Acı bir tebessüm ile mezar taşına bakıp "ben geldim baba" dedim. Mezarın üzerin de yine bir kaç tutam yabani ot çıkmış. Hemen mezarı temizleyip kenarda boş duran büyük şişeyi elime alıp çeşmeye yürüdüm. Azat arabasının için de oturmuş beni dikkatle izliyordu. Çeşme başına geldiğim de ardımdan "İpek kızım" diye seslenen Osman amcanın sesi ilişti kulaklarıma. Arkamı döndüğüm de yine elinde büyük hortumla koşarak bana doğru geldiğini gördüm. Gülümseyerek "dur Osman amca düşeceksin şimdi" dedim. Nefes nefese yanıma gelen Osman amcaya gülümseyerek bakıp "bak nefesin kesilecek neredeyse yazık değil mi canına ihtiyar delikanlı ?" diye sordum. Osman amca "sizin gibi gençleri cebimden çıkartırım ben kızım" dedi. Bu söylediğiyle kıkırdayıp başımı sallayarak "haklısın Osman amcam" dedim. Osman amca "neden uğramadın yanıma kızım ?" diye sorunca tüm neşem kaçmıştı. Bize doğru yaklaşan Azat'ı görünce sıkıntı ile nefes alıp "şey Osman amca nişanlımla geldik" dedim. Osman amca şaşkınca yüzüme bakıp "nişanlın mı ? Kızım ne ara nişanlandın ?" diye sordu. Mahcup bir tavırla "yeni Osman amca" dedim. Azat'ta yanımıza geldiğin de "merhaba " diyerek Osman amcaya elini uzatmıştı.  Osman amca tebessüm ederek "merhaba delikanlı" diyerek uzattığı elini sıkıca sıkmıştı. Osman amca "hayırlı olsun delikanlı" dediğin de Azat tebessüm edip başını sallayıp "sağ olun" dedi. O öküz biraz önce tebessüm mü etmişti ? Midemde kasılmalar ile gözlerimi kapattım. Biraz daha onu bu şekilde görürsem gerçekten şuracığa kusacağım. Gözlerimi açtığım da Osman amcaya bakarak "hadi delikanlım ver bakalım hortumu da bekletmeyelim onları daha fazla" dedim. Osman amca da başını sallayıp "al kızım" diyerek hortumu bana uzatmıştı. Musluğa taktığım hortumun ucunu tutarak ilk önce babamın mezarına , ardından hortumun yettiği yere kadar tüm kabirlerin üzerine su tuttum. Osman amcaya "tamam delikanlım kapatabilirsin" dedim , oda başını sallayıp hemen suyu kapatmıştı. Yere bıraktığım hortumu yavaşça toplarken , ben de babamın kabri başına yürüdüm. Aslında içimden bağıra bağıra ağlamak geliyordu ama yapamazdım. Onu bu buz gibi toprağın altında üzemezdim. Ellerimi açıp dua okumaya başladım. Ellerimi yüzüme sürüp amin dedikten sonra babamın mezar taşını öpüp "yine geleceğim babam , o zaman uzun uzuzn dertleşiriz seninle" diyerek arkamı döndüm. Azat'ta ellerini açıp dua ediyordu.  Bakışlarımı bizi izleyen Osman amcaya çevirip tam karşısına geçerek "ee delikanlım gitme vaktim geldi. Evlendikten sonra Mardin'e yerleşeceğim bu yüzden çok sık gelemeyeceğim" dedim üzülerek. Osman amca dolu dolu gözleriyle yüzüme bakıp "Allah yolunu açık etsin güzel yüzlü kızım" diyerek elini uzattı. Uzattığı elini hemen kavrayıp öpüp anlıma koydum. Başımı kaldırdığım da boynuna sarılıp "babam sana emanet Osman amcam" dedim ağlayarak. Oda sıkı sıkı sarılıp "gözün arkada kalmasın kızım" dedi. Birbirimizden ayrıldıktan sonra Osman amca Azat'a dönüp "benim ay yüzlü kızım sana emanet delikanlı. Bu güzel yüzü hep güldür oğlum" dediğin de Azat yüzüme kısa bir süre bakıp başını sallamakla yetindi.  Bu adam iki gün evvel bana cehennemi yaşatacağının yeminini vermişti. Eminim ki bugün yaşadıklarım sadece fragmandı. Yine zoraki bir tebessümle Osman amcaya bakıp "Hadi delikanlım Allah'a emanet ol" diyerek ondan uzaklaşıp araca doğru yürüdüm. Yavaşça kapıyı açıp zorlukla bedenimi koltuğa atıp , yine yavaşça kapıyı kapattım. Azat'ta yerine geçince son kez Osman amcaya bakıp burukça el salladım.  Hızla kabristandan çıktıktan sonra başımı cama yaslayıp dışarıda çiseleyen yağmuru izlemeye başladım. Araç sahil kenarın da yavaşlayarak durunca hiç istifimi bozmadan dışarısını izlemeye devam ettim. Azat yine derince nefes çekip "ben sana bugün bu olanları yaşatmak istememiştim" dedi. Ağzımı açmadan sadece gözlerimi kapattım. Onunla konuşmayacak , aynı sofraya oturmayacak ve ne olursa olsun onu yok sayacaktım.  İçimde açtığı yaranın ne olduğunu nereden bilecekti ki? Bir özür ile geçecek bir yara mıydı ki sanki? Ben bugün kendimi kanıtlamak için yapmayacağım bir şey yapıp Allah'ım düşündükçe nefes alamıyordum. Bir anda arabadan dışarı attım kendimi ve deli gibi nefes almaya başladım. O kadar yanmıştı ki canım bir anda yere çöküp bağıra bağıra ağlamaya başladım. Nefes alamıyor ama katılırcasına ağlıyordum. Gururumu o kadar kırmıştı ki nefret ettim onun varlığından. Aynı havadan nefes aldığımız için ciğerlerimden nefret ettim.  Kollarımın üzerinde onun ellerini hissedince "BIRAK LANET OLASICA , BIRAK SAKIN DOKUNAYIM DEME AŞAĞILIK" diye bağırdım. Çiseleyen yağmur etkisini biraz daha arttırmış hızlanıyor iken başımı göğe kaldırıp "EY BENİ YARADAN YÜCE ALLAH'IM. BENİ YAKTIĞI KADAR YAK , DÖKTÜĞÜM GÖZYAŞLARI KADAR VER IZDIRAP. BENİM CANIMIN ACISI AL VER ONA ALLAH'IM" dedim hıçkıra hıçkıra.  Ne kadar böyle kaldım ? Hiç bir fikrim yoktu ama havanın karardığını anca bedenimi bir titreme aldığında fark edebilmiştim. Yavaşça çöktüğüm yerden doğrulup ayaklandım. Yavaşça arkamı döndüğüm de dimdik ama ıpıslak bir şekilde bana bakan Azat'ın tam karşısına geçip "sözünün eri bir ağaymışsın. Cehennem yaşatacağım dedin ya , ben sayende cehennemi yaşamadan öldüm Azat. O üzerime giyeceğim gelinlik benim kefenim , kutlarım seni beni bugün öldürmeyi başardın" dedim. Azat iki yanındaki ellerini yumruk yapıp gözlerimin içine çakmak çakmak baka kaldı.  Hiç bir şey söylemesine izin vermeden araca bindim. Kısa süre sonra oda yerine geçtiğin de kısa bir sessizliğin üzerine "canım yanıyor merak etme , ızdırap çekiyorum aklın kalmasın" dedi ve aracı çalıştırdı. Yol akıp giderken , benim de gözlerimden yaşlar sicim gibi süzülüyordu. Evin önüne geldiğimiz de araçtan inip kapıya yaklaştığım da arkamı dönüp "bu günü asla unutma Azat ağa. Günü gelecektir her şeyin ve ben bugünü sana günü geldiğin de en acı şekilde hatırlatacağım" diyerek zile bastım.  Kapıyı açan Heval "abla ne oldu sana ?" diye sorduğun da derince nefes alıp "abinle yağmur altında romantik bir yürüyüş yaptık canım. Merak edilecek bir şey yok" diyerek kimseye görünmeden odama girdim. Girdiğim gibi odamın kapısını kilitleyip arkasına oturdum. Bir süre sessizce kendimi dinlerken kapının ardından "günü geldiğin de canımı ellerinle sök. Gıkımı çıkartırsam namerdim" diyen Azat'ın sesi ile bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan.  Günü geldiğin de ben , ben olur muydum ? Bilmiyorum ama yanan canım kadar can yakacağım kesindi. Üzerimi değiştirip kendimi yatağa usulca atıp 'Rabbim sen yardım et' diyerek gözlerimi kapattım. Yeni günün daha da büyük bir acı yaşatacağından habersiz...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD