3. Bölüm

2279 Words
İyi okumalar dilerim... İpek kız... Yorgundum , bitkindim ve her şeyden önemlisi tükenmiştim. Allah'tan sabır istedim sadece. Bu sabah Azat'ın kendini kaybedercesine bağrışları ile uyandım. Salona geldiğimde ise Dilan anne yani Azat'ın annesi iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Annemin de ondan farkı yoktu ama daha çok Dilan anneyi sakinleştirmeye çalışıyordu. Azat'a baktığım da gözlerinden neredeyse alevler çıkartacak durumdaydı. Sedat salona girdiği an üzerine yürüyüp bir yumruk patlamıştı suratında. Azat gözlerinden bir kaç damla yaş akıtarak "öldürdü kendini , hadi kurun bakalım şimdi düğün derneği Rojinim yok artİk" dediği an olduğum yere çakıldım. Heval elleri ile ağzını kapatıp olduğu yere çöktü. Hemen Heval'in yanına gidip "kalk ablam yerden" diyerek kolundan tutup ayağa kaldırdım. Azat öfke ile Heval'e doğru hamle yapınca önünde dikilip ona zarar vermesini engelledim. Tabi bunu yüzüme attığı tokatı yiyerek yaptım. Gözlerinin içine baktigim da acı vardı saf bir acı. Şuan anladigim tek şey bu adam çok sevmişti ve acı bir şekilde kaybetmişti. Gözlerim dolarken yanağıma yediğim tokat değil , onun gözlerindeki acıydı canımı yakan. Bir adım atıp istemsizce ellerimi yüzüne çıkartıp gözünden akan yaşları gözlerimden akan yaşlarla sildim. Insanın sevdiğine veda edemeden gitmesi nasıl bir duygu en iyi bilenlerdenim. Derince nefes alıp "yasımız varken düğün dernek ne hadde. Sen git Azat son vazifen neyse sonuna kadar yap" dedim çatallanmış sesimle. Azat yüzümün her yanına bakıp yüzünde olan ellerimi hışımla yüzünden itip "andım olsun ki bunun bedeli çok ağır olacak" diyerek salondan çıkıp evin kapısını hışımla kapattı. Gözlerimden yaş akarken sessizce salondan çıkıp odama geçtim. Dün yaşadıklarım geldi aklıma. O kadar kötü bir beddua etmiştim ki kendimi suçlu hissediyordum. Gencecik bir insan göz göre göre gitmişti bu dünyadan, sevda denilen illet bir insanı yaşadığı hayattan söküp alacak kadar zalim miydi? Yerimden kalkıp Dilan annenin yanına gittim. Dizlerinin önüne oturup ellerini avuç içime aldım. Ağlaması daha çok şiddetlenirken "kızım Azat için öldürmemiş ki kendini" demesiyle gözlerim kocaman açıldı. Şok geçiriyordum çünkü şuan duyduğum sesler uğultudan ibaretti sadece. Derince nefes alıp kendime gelmeyi bekledim. Bu söylenenler gerçekten çok fazlaydı , nasıl Azat için ölmemişti ? Aklım almıyor bir türlü. Dilan annenin yanına Heval gelmiş "de hele ana , nasıl Azat ağam için ölmemiş ?" diye sordu. Dilan anne iç çekip "keçemın Hasret teyzen Rojin'lerin konağında çalışır bilirsin. O aradı Mardin karışmış , Aşiret ayağa kalkmış kızım" dedi. Ben bu konuşmalardan hiç bir şey anlamıyorum. Neler oluyor ? Aşiret neden karıştı ? O aşiret dedikleri olay ne ? Allah'ım aklımı yitireceğim. Dilan anne "Karaoğlu'larının düşmanı Cevher Aşiretinin oğlu Masum ağayla konuşuyormuş. Abisi de bunları yakalayınca ortalık karışmış kızım. Kız öldürmedi kendini , kendini öldürmesi emredildi" dedi. Duyduklarım o kadar ağırdı ki nefes almak imkansız bir hal almıştı. Bu sefer ben merakla "peki anne amacı neymiş bu kızın ?" diye sordum. Dilan anne dudaklarını ısırıp "kızım Azat daha önce evlenmişti ama karısı çocuğunu doğurduktan sonra kendini öldürdü. Bir tane oğlu var Azat'ın. Rojin'de Azat ile evlenip hem çocuğuna ana olacak hem de eş olacaktı. Fakat Masum ağa yakalanınca her şey ortaya çıktı. Meğerse Azat'ı kullanıp Masum ağa ile kaçacaklarmış" dedi. İki elimle başımı tutup "bu nasıl bir hayat anne ? Allah aşkına bu nasıl bir kalleşlik ? Ölünün ardından konuşulmaz ama Azat bunu hak etmedi. Tamam birbirimizi tanımıyoruz ama onu sevdiği o kadar çok belli oluyor ki nasıl kalkacak altın ?" diye sorduğum da derin bir sessizlik oluştu salonda. Şuandan itibaren herkes dilini yutmuş sessizce ağlıyordu. Sabah , öğlen ve akşam zaman nasıl geçmişti hiç birimiz farkına varamamıştık. Ben o kızın Azat için kendini öldürdüğünü sanarken , o kız aman Allah'ım bu nasıl bir dünya böyle? Kendime geldiğim de saatin gece yarısını geçtiğini gördüm. Salondan çıkıp odama gidecekken kapı çalmıştı bir kaç kez. Azat'tan başka hiç kimse gelmez bu saate diye düşünüp kapıyı açtım. Tahmin ettiğim gibi Azat gelmişti ve deyim yerindeyse perişan bir haldeydi. Ayakta durmakta güçlük çektiğini üzerinden gelen alkol kokusu ile daha iyi anlamış oldum. Bakışlarımız buluştuğun da elimi ona uzatıp kolundan tutarak içeri çektim. Bir iki adım atıp yalpalayınca daha kuvvetli kolundan tutup "Azat kendine hakim ol lütfen. Hadi sakince gel içeri" dedim. Hiç bir şey söylememişti ama kolunu omzuma atıp biraz da ağırlığını bana verip içeri girmişti. Geldiklerinden beri salonda ona hazırladığım çekyata doğru yürüdük. Yavaşça onu oturtup ayakkabılarını ayağından çıkarttım. Ayağa kalkıp doğrulduğum da gözlerinin içine baktım. O gözlerde sadece sevdiğini kaybetmenin acı yoktu , aldatılmışlığın da acısı çökmüştü kara gözlerine. O gözlerde koca bir mezar vardı fakat o kıza ait değildi o mezar. Karşımda zalim diye adlandırdığım adamın mezarıydı. Bu gün sadece o kız değil , karşımdaki adamın da ruhunun ölüm günüydü. Karşımdaki adam bir anda elini bana uzatınca olduğum yerde irkildim. Bir süre daha bakışıp ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştım. Gözlerine baktığım da bir damla yaş aktığı gördüm. İstemsizce uzattığı elini tuttum. Beni kendine çekip yanına oturttu. Derince nefes alıp oldukça kısık bir sesle "bu kadar mı yaktım canını ? Bu kadar ağır mı ızdırap yaşattım sana da Allah sadece sevdiğimin acısını değil ihanetinini de yaşattı ?" diye sordu. Ağırca yutkunup gözümden bir kaç damla yaş akmasına müsaade ettim. Ölümle öç alınmaz ki , ben bunu dileyecek kadar aşağılık biri asla değilim. Burnumu çekip "ben böyle olsun istemedim ki Azat. Ölümle öç alınır mı hiç ? Böyle bir acı yaşamanı asla istemedim ki" dedim. Azat bir anda beni kendine çevirip dolu dolu gözlerle gözlerimin içine bakıp "öyle yakmışım ki canını ölüyorum İpek. Sevdadan değil bıraktığı acıdan ölüyorum. Ben hayatımda babamı kaybettikten sonra ilk kez ağlıyorum" diyerek başını boynuma gömüp içli içli ağladı. Can acısı nedir ? Sevdiğinin acısı nedir ? Babamı kaybettiğim de öğrendim ben. O benim ilk aşkım , bu hayattaki en büyük sırdaşımdı. Derince nefes alıp "Azat hadi yat artık , ne dersem ya da ne söylersem söyleyeyim içindeki acı , ruhundaki karanlık geçmeyecek. Belki yıllar sonra geçti diyeceksin ama yine de geçmeyecek. Sadece unutacaksın o kadar" dedim. Azat gözlerimin içine bakıp "bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" dedi. Ben zaten en başından kabullendim yaşayacaklarımı kardeşim için. bu yüzden tebessüm edip gözlerinin içine bakarak "biliyorum Azat. Olsun kardeşlerimiz için değer" dedim. Azat bir süre daha gözlerimin içine bakıp dudaklarıma kapanmıştı. Bu ani gelen hamle ile kaskatı kesilirken Azat çatık kaşlarla yüzüme bakıp "karşılık ver" dedi dişlerinin arasından. Dolu gözlerle gözlerinin içine bakıp "bilmiyorum" dedim utanç içinde. Azat afalladı , geri çekildi ve yüzüme tuhaf bir şekilde baktı. Derince nefes aldıktan sonra "odana git" dedi sadece. Utanç için de yerimden kalkıp salondan çıkacakken "İpek" diye seslendi. Arkamı döndüğüm de "burada hiç bir şey yaşanmadı Azat" diyerek tekrar önüme dönüp seri bir şekilde odama yürüdüm. Heval yer yatağında küçücük bir kız çocuğu gibi uyuyordu. Tebessüm ederek yüzünü inceledim. O kadar güzel bir kızdı ki Rabbim ömür boyu kardeşime bağışlasın. Sessizce yatağıma girip aynı sessizlikte gözlerimi kapattım. Hiç bir şey düşünmemeye çalışarak kendimi karanlığa teslim ettim. ***************************************************************************************** Sabah Heval'in panik çıkan sesi ile gözlerimi açtım. Karşımda Heval ve Azat dikkat ile bana bakıyordu. Şaşkınca onların yüzüne bakarken "abla iyi misin ?" demiş şaşkınlığımı daha da çoğaltmıştı. Yattığım yataktan doğrulup "ne oldu Heval nedir bu telaşın ?" diye sorduğum da "abla hem ağlıyor hem de sayıklıyordun" dedi. Gözlerimi kapatıp rüyamı düşündüm , yine yüzümde acı bir tebessüm peyda olurken gözlerimi açıp "babamı gördüm rüyamda canım merak edilecek bir şey yok" dedim. Yine burnumun direği sızlamış gözlerim aniden dolmuştu. Bu aralar onsuzluk çok daha ağır basıyor , daha çok koyuyordu. Bakışlarımı Azat'a çevirdiğim de çatık kaşları ile beni inceliyordu. Bakışlarımı kaçırıp yavaşça yataktan çıktım. Derince nefes alıp banyoya gitmek için odadan çıkacağım sırada "hazırlanın akşama yola çıkıyoruz" diyen Azat ile olduğum yerde duraksadım. Tekrardan ona dönüp "nereye gidiyoruz ?" diye sorduğum da "Mardin'e gidiyoruz" dedi. Bu sefer kaşları çatılan ben olmuştum. Arkamı tekrar dönüp "Azat sabah sabah nereden çıktı bu konu ?" diye sordum. Azat "düğünlerimiz olacak İpek Aşiret kararımı kabullendi daha fazla beklemenin bir alemi yok" dedi. Azat'a yaklaşıp "evet evleneceğiz buna itirazım yok ama en azından kına gecem burada olsun. Akrabalarım var ağaç kavuğundan çıkmadım neticede" dedim. Azat koluma yapışıp "ne diyorsam o olacak İpek. Daha fazla beni zorlamayın" deyip beni iterek odadan çıktı. İç çeke çeke kendime gelmeye çalıştım. Annem kahır olacaktı , sonuçta amcamlar ve dayımlar hayattaydı. Tekrar yatağıma oturup kara kara düşünmeye başladım. Heval "abla hep bizim yüzümüzden oldu bunlar. Sen affet bizi güzel ablam" diyerek boynuma sarıldı. Sanırım göz yaşlarım birinin bana içten sarılmasını bekliyormuş öyle bir ağlama almıştı ki beni yine nefes almayı unutmuştum. Heval "ağlama ablam Allah aşkına akıtma artık güzelim yaşlarını" diyor ama oda benimle birlikte ağlıyordu. Heval'den ayrılıp "ablacım ben kendimi düşünmüyorum anladın mı ? Dün sizi düşünerek her türlü işkenceye evet dedim ben ama annem bu olay karşısında çok üzülecek. Ben nasıl söyleyeceğim anneme bu konuyu. Ben annen üzülmesin diye ona annem diyorum , peki Azat bu kadar acımasız olmak zorunda mı ?" diye sordum. Heval başını öne eğip ses çıkartmadan ağlamaya devam etti. Oturduğum yerden kalkıp banyoya doğru yürümeye başladım. Tam odadan çıkarken kapının yanında Azat'ın olduğunu gördüm. Anlaşılan odadan çıkıp bizi kapıdan dinlemişti. Bakışlarımı kaçırıp hızla kendimi banyoya attım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra aynada kendime baktım. Sadece üç günde ne hale gelmiştim böyle. Babam gözlerimden öper 'yıldız gözlüm , ay yüzlüm' diye severdi beni. Şimdi şu halime bak ben , ben olmaktan çoktan çıkmıştım. Sıkıntı ile nefes alıp banyodan çıktım. Tekrar odama girip kapıyı kapatarak kilitledim. Bu Azat'a belli olmuyordu , her an odaya gelebilirdi. Bu yüzden kapıyı kilitleyerek hemen üzerimi değiştirdim. Nisan ayında olmamıza rağmen bir türlü bahar gelmek bilmemişti. Bu yüzden koyu dar paça pantolon ve üzerine siyah dökümlü gömleğimi giydim. Saçlarımı tarayıp tepeden topladıktan sonra odamdan çıktım. Mutfağa ilerlediğim de Dilan annenin bir şeyler anlattığını duydum. Mutfağa girdiğim de annemin gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. Heval ve Sedat'ta öylece oturuyorlardı. Mutfak penceresin de dikilip sigara içen Azat'a ilişti gözlerim. Bomboş bakıyordum gözlerinin içine ama yüreğim de öyle bir fırtına vardı ki anlatmalara kelimeler yetmezdi. Yavaşça anneme yaklaşıp "ne oldu Semra sultan ? Yine açmışsın muslukları ?" dediğim an hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ellerimi yumruk haline getirip sıkmaya başladım. Dilan anne kolumdan tutup "kızım Mardin'de yapacağız düğünü. Azat öyle istediği için ama akrabalarınızı da götüreceğiz. Merak etme hepsini rahat ettiririz" dedi. Azat'ın gözlerinin içine bakıp "kına gecem burada olacak ve çeyizlerim bu evden layığıyla çıkacak Dilan anne. Ben annemin gözlerinin için de kırıklık yaş görürsem o zaman o Aşiretiniz korksun benden" dedim. Azat hışımla karşıma gelip "ağzından çıkanı kulağın duysun İpek. Zorla kendini dövdürme bana konu kapandı" dediğin de aniden elimi kaldırıp suratına tokat atıp "YETER ANLADIN MI YETER. BENİM ANNEMİN GÖZÜNDE YAŞ OLMAYACAK BUNU O KAFANA İYİCE SOK" dedim. Azat hışımla koluma yapışıp beni evden çıkartmıştı. Bahçeye çıkıp "ÖLDÜRÜRM LAN SENİ , PARÇANI BULAMAZ KİMSE ANLADIN MI ? SEN KİMSİN LAN KİM ? ŞİMDİ KARŞIMA ŞEREFLİ AİLE POZLARI KESMEYİN. ŞEREF SAHİBİ OLAN KIZ KAÇIRIR MI LAN ?" diye bağırdı. Onu üzerimden itip "HAKLISIN ŞEREF SEVDİĞİ İÇİN KIZ KARDEŞİNİ SEVMEDİĞİ ADAMA SATMAK ÇÜNKÜ" dediğim an yüzüme yediğim tokatla yere serildim. Ben babamdan ve annemden hiç tokat yememiştim. Bu adamdan yediğim ikinci tokattı ve en kötüsü de aileme dil uzatmasıydı. Başımı dikleştirip "senin şerefin , adamlığın yerin dibine batsın iblis" diyerek yerden kalktım. Nasıl bir kaderdi Allah'ım ? Nasıl bir şanstı bu benimkisi? Ben aşk istemedim , sevda istemedim , sadece sessiz sakin ve huzurlu bir hayat diledim. Babamı kaybettikten sonra zaten yarı ölü olmuştum , şimdi bu adam beni gerçekten yaşarken öldürecekti. Gözyaşlarımı silip "Allah'ından bul benden değil. Attığın tokat değil, babamın soy adına , anneme ettiğin laftır canımı yakan. Beni öldür ama aileme laf etme bunu yapma" diyerek eve geri girdim. Odama çıkıp tuttuğum bütün yaşlarımı teker teker bıraktım yer yüzüne. Çocukken hemen büyümek isterdim. Şimdi de tekrar o günlere babamla mutlu olduğum o huzurlu günlere geri dönüp zamanı durdurmak istiyorum. Canım o kadar çok yanıyor ki sanki biri göğsümün üzerine kor ateşte yanan kömür bırakmış gibiydi. Duvarımda asılı olan babamın fotoğrafını elime alıp doya doya o öptüm. Ne zormuş rabbim , ne kadar zormuş korunaksız kalmak. Koca ağacının olmaması , yağan yağmurda sırılsıklam olup üşümek. Büyük bir hıçkırık kopmuştu dudaklarımdan , kana kana , bağıra bağıra ağladım. Daha burada kendi evimdeyken bunları yaşıyorsam Mardin'e gittiğim de neler yapacaktı bana düşünmek bile istemiyorum. Babamın fotoğrafı ile birlikte yatağıma uzanıp daha çok ağladım. Ne kadar ağalanabiliyorsa o kadar çok ağladım. Artık gözyaşlarım dinmiş iç çekişlerim başlamıştı. Her nefes alışım da içimde bir burukluk , aynı zamanda ateş gibi derin bir sıcaklık oluşuyordu. Şuan ne çok isterdim babamın yanında olmak , ona kavuşmak. Ama maalesef yaşamak zorundayım , kardeşim için onun acısını yaşamamak için bu acılara katlanmak zorundayım. Gözlerim ağlamanın etkisi ile kapanırken odamın kapısı açılmış Azat yatağımın baş ucunda belirmişti. Dolu gözlerimle onun yüzüne bakıp kısık sesimle "beni öldür ama aileme bir daha laf etme" diyerek gözlerimi kapattım. Uyumuyordum , uyuyamazdım zaten. Ama sakinleşmem gerekiyordu , biraz dinlenmem , ondan ve diğerlerinden biraz uzak kalmam gerekiyordu. Yatağımın kenarında çökme oluşunca onun oturduğunu anladım. Bir süre ses çıkartmadan sadece derin derin nefesler alan adam "ben hayatım da ilk kez bir kıza el kaldırdım İpek. Ben hayatımda ilk kez insan olduğumu unuttum. Ama elimden bir şey gelmez , sadece istediğin gibi olsun burada kına geceni yaptıktan sonra gidelim Mardin'e" diyerek bir anda odadan çıkıp kapıyı da yavaşça kapatmıştı. Sessizce ağlamaya devam edip "babacım bana güç ver. En çok sana ihtiyacım var , en çok senin güvenine ihtiyacım var" dedim elimde birlikte üniversiteden mezun olduğumda çekildiğimiz fotoğrafa bakarken. Derince nefes alıp gözlerimi bu sefer uyumak için kapattım. Tekrar odamın kapısı açıldığın da istifimi bozmadan , gözlerimi açmadan öylece bekledim. Yatağımın kenarı tekrardan çökmüş birkaç saniye sonra sağ şakağımda sıcak dudaklar hissettim. Bu öpücüğün Sedat'a ait olduğunu anlayıp biraz daha rahatladım. Sessizlik devam ederken zihnim beni terk etmeye başlamış içimdeki acıya iyi gelen uyku yine bana kucağını açmıştı. İyice mayışıp uykuya dalmak üzereyken Sedat "sen affet abla beni" dedi. O kadar çok konuşmak istesem de kendimi tüm duygularımı şevkat ile sarmalayan uykuya teslim ettim...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD