BÖLÜM 2 – DÜŞTÜĞÜM YERDEN DAHA GÜÇLÜ KALKARIM

861 Words
Günyeli’de günler birbirini takip ederken Aras fark etmeden kendi iç ritmini bulmaya başlamıştı. Kasabanın sabah sessizliği, kahve dükkanının caz melodileri, marangozhanedeki talaş kokusu… Hepsi bir bütünün parçaları gibi onun yaralarını yavaşça iyileştiriyordu. Ama iyileşme dediğin şey, bir gecede olmazdı. Sancısı, sessizliği ve acısıyla gelirdi. 1. Aras’ın Yeni Ritmi Aras’ın sabahları artık üç parçadan oluşuyordu: 1. Kasabanın etrafında uzun bir yürüyüş 2. Mira’nın kahve dükkanında kısa bir mola 3. Faris’in marangozhanesinde çalışma Yürüyüşler sırasında düşünüyor, dükkanın sıcaklığında nefes alıyor, marangozhanede düşünmeyi tamamen bırakıp yalnızca elleriyle çalışıyordu. Faris ona sürekli şunu söylerdi: “Eline aldığın her ağaç parçası, geçmişinden kopardığın bir yük gibidir. Şekil verdikçe sen hafiflersin.” Aras bunu hissediyordu. Sessizce, adım adım toparlanıyordu. Ama yine de geceleri bir gölge gibi sızan karanlık düşünceler vardı. “Neden böyle oldu?” “Neyi yanlış yaptım?” “Daha iyi olabilir miydi?” gibi bitmeyen sorular… İnsan, kalbinin bıraktığı boşluğu beyninin sorgularıyla doldururdu. Bir gece pansiyonda uyuyamamış, pencereden görünen sokak lambasının altındaki titrek ışığı izlerken içinden geçenleri durduramıyordu. İçinde bir yer hâlâ paramparçaydı. 2. Mira’nın Gözünden Aras Kahve dükkanında Mira, Aras’ı ilk gördüğü günden beri onun içindeki kırık parçaları fark etmişti. Sözlerinden değil, sessizliğinden anlamıştı. Bir insanın gerçek yarasını gözleri belli ederdi. Mira, kendi geçmişinden de yaralar taşıyordu. Bu yüzden Aras’ın acısını kolaylıkla tanıyabilmişti. Aralarında adı konmamış bir bağ vardı: İki yaralı ruhun birbirini tanıması. Her sabah Aras dükkâna girdiğinde Mira onu sıcak bir gülümsemeyle karşılıyordu. “Bugün daha iyi misin?” diye sormadan. Çünkü bazen sorular yük olurdu. Onun yerine, “Bugün yeni bir kahve denemek ister misin?” derdi. Aras için bu cümle dünyalar demekti. Bir sabah Mira, tezgâhın üzerine el yapımı bir fincan koydu. Üzerine küçük bir çınar ağacı resmi çizmişti. “Bu senin için,” dedi. “Neden?” diye sordu Aras. “Çünkü dimdik durmayı hatırlatıyor.” Aras bir şey diyemedi. İlk defa gözleri doldu, ama sakladı. Mira hiçbir şey söylemedi, sadece yanına oturup sessizce kahve içti. Kimi insanlar konuşarak değil, susarak iyileştirirdi. 3. Marangozhanedeki Sırlar Faris’in marangozhanesi Aras için bir terapi odasına dönüşmüştü. Talaş kokusu, çekiç sesi, ahşabın sıcaklığı… Hepsi Aras’ın içindeki karmaşayı dışarı çekiyordu. Bir gün Faris, Aras’ın eline uzun, pürüzlü bir çam ağacı parçası verdi. “Bu parça sensin,” dedi. “Pürüzlü, yorgun ama güçlü. Şimdi otur ve onu kendi istediğin şekle sok.” Aras, gün boyu o parça üzerinde çalıştı. Kesti, zımparaladı, oydu. Akşam olduğunda parçayı Faris’e gösterdi. Bu, içi boş ama dışı güçlü görünen bir kuş figürüydü. “Bak,” dedi Faris, “bu kuş uçmayı bilmiyor. Ama kanatları var. Sen de öylesin. Gücün var ama kullanmayı unutmuşsun. Biz bu kasabada sana yeniden uçmayı öğreteceğiz.” Bu sözler Aras’ı bir anlığına durdurdu. “Gerçekten yapabilir miyim?” diye düşündü. Faris omzuna dokundu: “Evlat, toparlanmak istersen toparlanırsın. İstemezsen hiçbir kasaba seni kurtaramaz. Her şey senin içinde.” Aras başını salladı. İçinde bir yer kıpırdadı. İşte o kıpırdanma, değişimin sesiydi. 4. Karanlıkla Yüzleşme Bir akşam Aras, kasaba kenarındaki dere boyunca yürürken telefonuna göz attı. Haftalardır sessiz kalan bildirimlerde eski hayatından bir isim belirdi. Ece. Hemen yüzü gerildi. Göğsünde bir sıkışma hissetti. Ece… Hayatının bir dönemini aydınlatan, sonra tüm ışıkları kapatan kişi. Onunla olan ilişki Aras’ı tüketmiş, özgüvenini yok etmişti. Ece’nin güvenilmezliği, çelişkili tavırları, sürekli manipülasyonları Aras’ı yavaşça içinden parçalamıştı. Ve en sonunda Aras terk edildiğinde geriye sadece boşluk kalmıştı. Mesaj açıktı: “Bir gün konuşalım mı? Merak ettim nasıl olduğunu.” Aras telefonu kapattı. Derin bir nefes aldı. Karanlık suyun üzerine baktı. Bu kadın, bütün karanlık gecelerinin sebebiydi. Ama içinden bir ses yükseldi: “Şimdi durmam, şimdi susmam.” “Düştüğüm yerden daha güçlü kalkacağım.” O mesajı silmedi. Ama cevap da vermedi. Bazı cevaplar sessizlik olurdu. 5. Kasabada İlk Kriz Ertesi gün Aras’ın yüzündeki gerginlik Mira’nın gözünden kaçmadı. Ona bir şey olduğunu anladı ama üstüne gitmedi. Sadece şöyle dedi: “Bazen karanlık geri döner. Ama artık yalnız değilsin.” Aras gözlerini kaçırdı. Bu cümle içini ısıtmıştı ama aynı zamanda korkutmuştu. Yalnız olmamak alışık olduğu bir şey değildi artık. Akşam olduğunda Aras, marangozhaneye giderek elindeki işi yarıda bıraktı. İçindeki sıkıntı dayanılmaz bir hâle gelmişti. Faris yanına geldi. “Konuşmak ister misin?” dedi. “Hayır,” dedi Aras. Faris başını salladı. “Peki o zaman, çalış.” Saatlerce zımpara yaptı, tahtayı oydu, durdu, devam etti. Ellerinin nasırını, gözlerinin kızarıklığını fark etmedi bile. Sadece içindeki çığlığı susturmaya çalışıyordu. Faris sonunda durdurdu onu. “Kendini bu kadar hırpalama,” dedi. “Kırılmış bir kalbi tamir etmek istiyorsan, önce onu yavaşça tutman gerekir.” Aras derin bir nefes aldı. “Bazen çok yoruluyorum.” “Yorul,” dedi Faris. “Ama vazgeçme.” 6. İlk Gerçek Değişim Anı O gece pansiyona dönerken yağmur yağdı. Sokak lambaları yağmur damlalarının arasından bulanık bir parıltı saçıyordu. Aras yağmurun altında yürüdü, çantasını korumadı, hızlanmadı. Yağmur yüzünü ıslatırken fark etti ki ağlamıyordu. Oysa normalde bu kadar yorgunluk gözyaşı getirirdi. Bu sefer getirmedi. Çünkü Aras ilk kez kendine şu cümleyi kurdu: “Ben artık eskisi değilim.” Kasabanın ortasındaki çınarın altına geldi. Elini gövdeye koydu. Ağacın yaşını, gücünü, sabrını hissetti. Fısıldadı: “Ben geldim yeniden…” Ve o an içinden geçen duygu netti: Bu sadece bir söz değildi. Gerçekten yeniden geliyordu. Karanlıktan değil, aydınlığa. Kayıplardan değil, kazanımlara. Küllerden değil, kendi ateşinden doğarak. ---
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD