bc

Günyeli

book_age18+
0
FOLLOW
1K
READ
dark
small town
polygamy
like
intro-logo
Blurb

Aras, geçmişinden kaçarken kendini Günyeli adında sessiz ama tuhaf bir kasabada bulur.Fakat Günyeli, göründüğü kadar masum değildir.Kasabanın üzerinde yıllardır dolaşan kayıplar, geceleri yankılanan uğursuz sesler ve kimsenin konuşmaya cesaret edemediği karanlık bir sır… Aras’ın gelişiyle hepsi yeniden su yüzüne çıkar.Tavan arasında bulduğu eski bir günlük, onun hem kendi geçmişiyle hem de Günyeli’nin lanetiyle yüzleşmesine neden olur.Her adımda daha fazla karanlık, daha fazla gerçek ve daha fazla tehlike…Aras, kasabayı ve kendini kurtarmak için kendi içindeki gölgelerle savaşmak zorundadır.Ama her savaş bir bedel ister.Günyeli, gerilim, gizem ve psikolojik çatışmaların iç içe geçtiği karanlık bir yolculuk.Karanlık bazen dışarıda değil, insanın kendi içinde saklıdır…

chap-preview
Free preview
BÖLÜM 1 – KARA GECELERİN ÖTESİ
Kara geceler… İnsan hayatında bazı anlar vardır; ne yaparsan yap aydınlanmaz, sanki üstüne çöken gölge nefesini bile çalar. İşte Aras için o geceler aylarca sürmüştü. Geride bıraktığı şehir, içinde boğulduğu anılar ve kaçmaya çalıştığı hatıralar, nereye giderse gitsin adım adım peşine takılmıştı. Aras, trenin camından dışarı baktı. Gece, rayların üzerinden akıyor, sisli bir rüzgâr gibi trenle beraber sürükleniyordu. Bir yandan da kendi iç karanlığını izler gibiydi. Gittiği yer yeniydi, başlangıç vaat ediyordu ama içindeki fırtına hâlâ dinmemişti. Göz kapakları ağırdı, ama uyku yoktu. Başka bir şehir, başka bir hayat, başka bir Aras… belki de en çok buna ihtiyacı vardı. Kendine fısıldadı: “Düştüm… bin kere düştüm. Ama yine kalkacağım.” Son aylarda yaşadıkları, ona hem ağır bir yük hem de görünmez bir kalkan olmuştu. Artık kimseye güvenmiyor, kimsenin sözüne kulak asmıyordu. Yalnızlığı, ona dost olmuştu. Ancak bu yolculuk, yalnızlıkla barışmaya değil; kendi küllerinden yeniden doğmaya çıkılmış bir yoldu. Tren, sabaha karşı küçük bir kasaba istasyonunda durdu. Aras, sırt çantasını aldı ve indi. Hava soğuktu, nefesi buhar olup dağılıyordu. İstasyonda kimse yoktu; sadece eski bir sokak lambası titreyen ışığıyla yolları gösteriyordu. Yeni hayatı burada başlayacaktı. Kasabanın adı Günyeli idi. Şehir kadar karışık değil, köy kadar sessiz değildi. Tam ortada bir yerdi. Aras’ın aradığı da tam olarak buydu: Ne çok kalabalık, ne çok yalnız… sadece yeniden nefes alınabilecek bir başlangıç. --- Aras’ın kalacağı pansiyon küçük, iki katlı eski bir binaydı. Kapıyı açan yaşlı kadın gülümseyince Aras, uzun zaman sonra ilk defa içinin yumuşadığını hissetti. Kadının adı Nermin teyze idi. “Yolun uzun sürmüş evladım. Yorgun görünüyorsun,” dedi. Aras, gülümsemeye çalıştı. “Biraz.” Kadın, ona odasını gösterdi. Basit bir oda: yatak, küçük bir masa, bir pencere. Ama Aras için saray gibiydi. Sadece huzurlu bir yer olması yeterliydi. Duvara yaslanıp derin bir nefes aldı. “Tamam,” dedi kendi kendine. “Burada yeniden başlayacağım.” --- Ertesi sabah kasaba meydanında dolaşırken, meydanın ortasında yaşlı, geniş gövdeli bir çınar ağacı dikkatini çekti. Ağaç sanki yüzyılların yükünü taşıyordu ama hâlâ dimdik ayaktaydı. Aras, ağaca dokundu. “Ben de böyle olacağım,” dedi. “Düştüm ama kırılmadım.” Bu sözleri duyduğunu belli eden biri vardı. “Güçlü görünüyorsun ama içini görebiliyorum.” Aras, sesin geldiği yana döndü. Meydandaki küçük bir kahve dükkanının kapısında duran genç bir kadın ona bakıyordu. Gözleri siyah, yüzünde tatlı bir merak vardı. Kadının adı Mira idi. “Ben… şey…” diye kekelerken Mira konuştu. “Kahve ister misin? Henüz açtım dükkânı. Bu saatte pek müşteri olmaz.” Gülümsemesi rahattı, samimiydi. Aras tereddüt etti ama sonra içinden geçen sesi dinledi. “Bir kahve… iyi gelir.” --- Küçük dükkânın içine girince sıcak kahve kokusu Aras’ın yüzünü sardı. Duvarda soluk pastel tonlar, raflarda el yapımı kupalar vardı. Mira, eski bir plak çalara iğneyi bıraktı. Hafif bir caz melodisi odada dolaşmaya başladı. “Bu kasabada yenisin,” dedi Mira. “Evet… dün geldim.” “Neden burası?” Aras cevap vermedi. Bazen bazı soruların cevabı hemen verilmezdi. Mira bunu anlamış olacak ki ısrar etmedi. “Peki,” dedi, “o zaman şöyle sorayım… Yeni bir hayat mı arıyorsun?” Aras kahvesinden bir yudum aldı. “Belki… yeni bir ben.” Mira başını salladı. “Bazı insanlar hayatlarında fırtınalar kopar ama yine de gülümsemeyi başarırlar. Sen onlardan biri olabilirsin.” Aras, uzun zamandır ilk defa biri tarafından bu kadar doğru okunmuştu. Bu bir yandan ürkütücü, bir yandan da tuhaf şekilde rahattı. --- Kasabadaki ilk günleri böyle geçti. Aras sabahları yürüyüşe çıkıyor, sonra Mira’nın dükkânına uğruyor, ardından pansiyondaki işlere yardım ediyordu. Nermin teyze onu çok sevmişti. Ama geceler… Geceler hâlâ karaydı. Uykusuzluk peşini bırakmıyordu. Geçmiş, zihninin kapısını çalıp duruyordu: Kırgınlıklar, kayıplar, büyük bir hayal kırıklığı… Aras, her şeyi geride bırakmak için buraya gelmişti ama geçmişi bavuluna gerek kalmadan onu takip etmişti. Birkaç gece sonra, yine uyuyamadığında dışarı çıkıp kasaba sokaklarında yürümeye başladı. Sokak lambalarının titrek ışıkları arasında adımlarının yankısını dinledi. Gökyüzünde bulutlar vardı ama aralarında küçük bir yıldız parıldıyordu. Aras o yıldızı izlerken içinden bir ses yükseldi: “Yıkılmadım… Kalkacağım. Çok şey kaybettim ama kendimi geri alacağım.” Tam o sırada uzaktan yaklaşan bir ses duydu: “Ateş burada başlar…” Aras irkildi. Ses bir erkeğe aitti. Kasabanın kenarındaki eski bir atölyenin oraya baktığında, dışarıda sigara içen orta yaşlı bir adam gördü. Adamın bakışlarında tuhaf bir bilgelik ve sertlik vardı. “Öyle boş boş durup içini yakan şeylerle savaşamazsın,” dedi adam. “İçindeki ateş seni yakmasın… seni yürütmeyi öğrensin.” Aras ne diyeceğini bilemedi. “Sen… beni nereden tanıyorsun?” Adam gülümsedi. “Kimse kimseyi tanımaz evlat. Ama birinin içinde fırtına olduğunu görmek için adını bilmeye gerek yoktur.” Adam kendini tanıttı: Faris. Kasabanın kenarındaki eski marangozhane ona aitti. Aras ondan etkilenmişti. Kelimeleri ağırdı ama gerçekti. Ve Aras’ın buna ihtiyacı vardı. “Gel,” dedi Faris. “Bu saatlerde dolaşacağına, içindeki yükleri bir işe vur. Tahta, insan yüreği gibidir. Ne kadar kesersen, şekillendirirsen, o kadar senin olur. Hem kafanın sesini kısmaya yarar.” Aras o gece marangozhaneye girdi. Ve belki de hayatında ilk kez, yükünün hafiflediğini hissetti. --- Günyeli kasabası, ona üç şey vermişti: Sessizlik, dostluk ve kendini onarma fırsatı. Ama içindeki fırtına hâlâ bitmemişti. Küllerin altında hâlâ yanacak ateş vardı. Aras, o gece ahşabı oyarken fısıldadı: “Ben daha bitmedim. Ben yeniden doğacağım. Hem de kimsenin bilmediği şekilde…” Ve böylece Aras’ın dönüşüm yolculuğu başladı. —

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

30 Days to Freedom: Abandoned Luna is Secret Shadow King

read
309.4K
bc

Too Late for Regret

read
282.5K
bc

Just One Kiss, before divorcing me

read
1.6M
bc

Alpha's Regret: the Luna is Secret Heiress!

read
1.2M
bc

The Warrior's Broken Mate

read
137.2K
bc

The Lost Pack

read
390.5K
bc

Revenge, served in a black dress

read
146.4K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook