Hayatın görünmez duvarları vardır…Kimileri o duvarların üstünden kolayca atlar, kimileri ise daha çocukken altına ezilir.Deniz, yoksulluğun dar sokaklarında büyümüş bir genç. Çocukluğundan itibaren karşısına çıkan her engel, her haksızlık, her acı; önüne örülmüş yeni bir duvar gibidir. Bir gün, tek bir yanlış adım… ve kendini cezaevinin soğuk taş duvarları arasında bulur.Ama Deniz içeride kaybolmaz.Orada, rafları dizerken, depoyu temizlerken, mektupları okurken ve geceleri sessizce düşünürken başka bir şey fark eder:> “Beni hapsettiğini sanan duvarlar, aslında beni ben yapan duvarlardı.”Roman; yoksulluğun kıstırdığı çocukların kaderini, toplumun acımasız düzenini ve insanın kendi içinde taşıdığı görünmez yükleri çarpıcı bir gerçekçilikle anlatıyor. Deniz’in cezaevindeki yılları, geçmişiyle yüzleştiği ve geleceğini yeniden çizdiği bir iç yolculuğa dönüşüyor.“Taş Duvarlar”, yoksul bir çocuğun hayat yarışında nasıl düşe kalka, yara bere içinde ama inatla yürüdüğünü; özgürlüğün bazen dışarıda değil, insanın kendi içinde başladığını gösteren sert ama umut dolu bir hikâye.Bu roman, toplumun kenarında bırakılanların, sesini kimsenin duymadığı gençlerin ve kaderle savaşanların hikâyesi…Deniz’in hikâyesi, hepimizin hikâyesinden bir parça.Ve en sonunda okura şu soruyu soruyor:“Duvarlar seni hapsetmek için mi var… yoksa senin aşman için mi?”
Aras, geçmişinden kaçarken kendini Günyeli adında sessiz ama tuhaf bir kasabada bulur.Fakat Günyeli, göründüğü kadar masum değildir.Kasabanın üzerinde yıllardır dolaşan kayıplar, geceleri yankılanan uğursuz sesler ve kimsenin konuşmaya cesaret edemediği karanlık bir sır… Aras’ın gelişiyle hepsi yeniden su yüzüne çıkar.Tavan arasında bulduğu eski bir günlük, onun hem kendi geçmişiyle hem de Günyeli’nin lanetiyle yüzleşmesine neden olur.Her adımda daha fazla karanlık, daha fazla gerçek ve daha fazla tehlike…Aras, kasabayı ve kendini kurtarmak için kendi içindeki gölgelerle savaşmak zorundadır.Ama her savaş bir bedel ister.Günyeli, gerilim, gizem ve psikolojik çatışmaların iç içe geçtiği karanlık bir yolculuk.Karanlık bazen dışarıda değil, insanın kendi içinde saklıdır…
kendi halinde yalnız yaşayan ve bir senaryo ekibiyle birlikte dizi/ film senaryoları yazarak geçimini sağlayan 40'lı yaslarinin başında olan Ahmet, bilgisayar başında çalıştığından dolayı gününün tamamını evde gecirmektedir. Dışarıya çok fazla çıkmaz ve çok mecbur kalmadıkça pek kimseyle görüşmez. Kendisinden 4 yaş büyük ve evli bir ablası vardır. Ablası sürekli kendisinin yanına gelmesini ısrar etmesine rağmen hatrını kırmamak için ara sıra yemeğe uğrar. Başarısız bir evlilik tecrübesinden sonra hayata küsmüş olsa da icten içe bir umut hep saklıdır içinde. Kendi içindeki bu çatışmaların üstesinden gelerek Bakalım birgun yeniden başlamaya cesaret edebilecek midir?
Kendi içinde Bir şairin kendi içindeki çatışmaları ve gelgitleri yaşatan bir yazım..