Yasak Teklif

2118 Words
Toplantı odasında Aras’ın dudaklarından aldığım öpücük, ne bir zaferdi ne de bir yenilgi. O, bir patlama sonrası kalan sessizlik gibiydi. Şimdi, Eray’dan uzak durma ve Aras’ın o "vitrin süsünden" vazgeçme sözüyle, aramızda tuhaf bir ateşkes ilan edilmişti. Ama bu, gerilimi azaltmak yerine, daha çok beklenen fırtına öncesi sessizliğe benziyordu. ​Ertesi sabah ofise girdiğimde, koridorlar soğuktu. Herkes aceleyle bir yerlere yetişiyor, ama Aras’ın ofisinden bir siluet bile gözükmüyordu. Gözlerim, onun beni gözetlediği düşüncesiyle sürekli tetikteydi. ​Eray, kahvemi getirip masama bıraktı. O, her zamanki gibi düşünceliydi. ​“Dün seni aniden çağırdı Aras,” dedi kaşlarını çatarak. “Ne konuşmak istedi, önemli bir şey miydi?” ​“Hayır,” dedim, sesimin fazla keskin çıkmasına dikkat ederek. “Birkaç eski dosya. Seninkilerle ilgili bir karışıklık olmuş.” ​Eray omuz silkti. “Aras’ın iş yapış şeklini anlamıyorum bazen. Neyse, bu akşamki yemeği unutma. Annem seni görmek istiyor.” ​Annem. Eray beni hayatına dahil etmeye çalışıyordu. Ailesiyle tanışmak, Aras’ın o karanlık dünyasından kaçmak için güvenli bir çıkış bileti gibiydi. Ona gülümsedim. Bu, yalan söylediğim Eray’a karşı duyduğum suçluluğun tek hafifletici yanıydı. ​Öğle yemeğinde, cesaretimi toplayıp çatı katına çıktım. Aras’ın beni orada bulacağını biliyordum, ama o günden beri (o öpücükten beri) gelmemişti. Sanki o da kendi sözünün esiri olmuştu. ​Kapıyı açıp dışarı adım attığımda, içerideki gölgeyi fark ettim. Aras. ​Bu kez ne yanıma geldi ne de konuştu. Sadece terasın kenarına yaslanmış, elinde bir puroyla şehrin manzarasına bakıyordu. Gözleri bana dönmedi. ​“Sözünü tutmuşsun,” dedim fısıltıyla. ​Purosundan derin bir nefes çekti. Duman havada dağılırken, sesi soğuk ve derindi. ​“Elbette tutacağım. Ben, verdiğim sözü de, istediğim kadını da yarım bırakmam, Yasmin. Sen de Eray’dan uzak duruyorsun, değil mi?” ​“O benim sevgilim.” ​Aras başını yavaşça bana doğru çevirdi. Gözleri, purosundan çıkan dumandan bile daha karanlıktı. ​“Sevgili mi? Seni öptüğümden beri, o kelimenin anlamı değişmedi mi, Yasmin? Eray’ın yanında kendini güvende hissedebilirsin ama bana ait olan o yanı, o adam asla göremez. Sen benimsin, sadece sana dokunmuyorum.” ​İçimdeki bir şey koptu. Bu, sürekli bir işkenceydi. Bana sahip olma hakkını elinde tutuyor ama arzumu tatmin etmiyordu. ​“Ne yapmaya çalışıyorsun?” dedim sesimi yükselterek. “Bu ceza mı?” ​Aras gülümsedi. Alaycı, acımasız bir gülümseme. ​“Hayır. Bu, bekleyiş. Sen beni isteyene kadar, ben seni sadece gözlerimle soymaya devam edeceğim. Ve sen, Eray’ın yanında bile benim dokunuşumu hayal edeceksin.” ​O an anladım. O, bu oyunda sadece bedene değil, iradeye oynuyordu. Benim, gururumu bir kenara bırakıp ona gitmemi bekliyordu. ​Akşam Eray’ın ailesinin evinde, loş avizeler ve zarif mobilyalarla çevrili bir yemek masasında oturuyordum. Eray’ın annesi bana nazikçe sorular soruyor, babası ise iş hayatımdan bahsediyordu. Huzurlu, güvenli ve sevgi dolu bir ortam... Tam olarak Eray’ın dünyası buydu. ​Eray elini masanın altından uzatıp benimkini tuttu. Sıcak, sevgi dolu bir dokunuştu. Ama ben, o an Aras’ı düşündüm. Parmaklarımda, onun o asansörde belime doladığı hayali bir baskı hissettim. ​Zihinsel ihanet. Bu, fiziksel temastan daha yakıcıydı. ​Tam o sırada, Eray’ın babası telefonla konuşmak için masadan kalktı. Geri döndüğünde yüzü gergindi. ​“Oğlum,” dedi Eray’a dönerek. “Bir krizimiz var. Aras’ın sektörüyle ilgili bir şey… Acil bir durum.” ​Eray anında endişelendi. “Ne oldu ki?” ​Babası sessizce fısıldadı: “Bizim anlaşmayı baltalamaya çalışıyorlar. Görünen o ki, Aras’ın yeni işi bu tür sert müdahalelerle ilerliyor. Bir rakip, bizim işlerimize zarar veriyor.” ​O an mideme bir yumruk daha oturdu. Aras’ın ilk başta söylediği o söz aklıma geldi: “Sertlik, bazen gerekliliktir. Özellikle... bazı şeylere sahip olmak istiyorsan.” ​Şimdi anlıyordum. Aras, sadece duygusal hayatıma değil, Eray’ın ailesinin iş hayatına da sızıyordu. O, sadece beni değil, Eray’ın her şeyini istiyordu. ​Yemek biterken Eray kapıya kadar eşlik etti bana. ​“Üzülme,” dedi beni kendine çekerek. “Bu tür şeyler iş hayatında olur. Sen bu aralar çok gerginsin. Sana daha çok vakit ayırmalıyım.” ​Dudaklarıma bir öpücük kondurdu. Gözleri endişe doluydu. ​Onun gözlerine bakarken, tek düşünebildiğim şey, Aras’ın Eray’ın dünyasını her yönden yakıp kül etme planıydı. Ve ben, bu yıkımın tam ortasındaki casus gibiydim. ​Eray’ın arabası uzaklaştıktan sonra, telefonumu çıkardım. Parmaklarım titriyordu ama yapmam gerekiyordu. ​Mesaj: "Yarın ofise gelmeyeceğim. Buluşmalıyız. Teklifini kabul ediyorum." ​Mesajı gönderdim ve telefonumu sıktım. Geri dönüş anlık oldu. ​Gelen Mesaj (Aras): "Adres bende. Seni alacağım. Şimdi... sadece bekle, Yasmin." ​Biliyordum. Bu, sadece bir gecelik bir anlaşma olmayacaktı. Ama artık kaçmak yerine, o cehennem labirentinin tam merkezine yürümeyi seçmiştim. Çünkü bu, hem benim hem de Eray’ın tek kurtuluş yolu gibiydi. Ya da yeni bir başlangıcın yıkımıydı. Arabası sessizce annemin sokağında durduğunda, gece zaten derinleşmişti. Aras’ın arabası bile onun karakteri gibiydi; dışı simsiyah, hatları keskin ve tehditkâr. Kalbim panikle değil, kaçınılmaz bir teslimiyetle atıyordu. Kapıyı açtı. Ne bir selam verdi ne de gülümsedi. Bakışları o kadar yoğundu ki, arabaya binmeden ruhumu çıkarmış gibiydi. Üzerime salaş bir hırka ve kot pantolon giymiştim; bu, Aras’ın gözünde ne kadar çıplak olduğumu değiştirmiyordu. “Hızlı ol,” dedi, sesi emrediciydi. Yanına oturduğumda, arabanın içindeki koku beni sarmaladı: Pahalı deri, hafif bir puro ve sadece Aras’a ait olan o karanlık, baştan çıkarıcı esans. Emniyet kemerimi takmaya yeltendim ama elim titriyordu. Aras, eğilip benim yerime kemeri taktı. Eli koluma dokunduğunda, içimden bir titreme geçti. “Nereye gidiyoruz?” diye fısıldadım. “Benim evime,” dedi, sesi her zamankinden daha derin ve boğuktu. “Kimsenin bizi bulamayacağı bir yere. Kimsenin... seni kurtaramayacağı bir yere.” Ev, şehrin yüksek tepelerinde, camdan ve betondan yapılmış soğuk bir kale gibiydi. Geniş pencerelerden tüm şehrin ışıkları ayaklarımızın altındaydı. Ama bu manzarada bile Aras’ın gözleri kadar keskin ve karanlık bir şey yoktu. Salonda durdum. O kadar gergindim ki, konuşmaya yeltenemedim bile. Aras yavaşça arkamdan yaklaştı. Ellerini omuzlarıma koydu, sonra hırkamın yakasına uzandı ve hırkayı omuzlarımdan sıyırdı. Geri çekilmedim. “Bana dün gönderdiğin mesaj… Bu, Eray’ın işleriyle mi ilgiliydi, Yasmin?” diye sordu. Sesi alaycıydı ama tonunda bir merak vardı. Ona döndüm. Gözlerinin içine baktım. “Evet. Oyununu anladım, Aras. Sadece beni istemiyorsun. Eray’ın her şeyini istiyorsun.” Aras gülümsedi. Bu, beni daha da sinirlendirdi. “Akıllı kız,” dedi. “Eray, bu dünyanın adamı değil. Ne seni hak ediyor, ne de o işi. Ben, her şeye sahip olmayı seven bir adamım.” “Anlaşmamız neydi?” dedim. “Bana sahip ol. Sadece bu gece. Sonra Eray’ın işinden ve benim hayatımdan uzak dur.” Aras, bir adım yaklaştı. Gözlerini dudaklarıma indirdi. “Hayır, Yasmin. Sen benim teklifimi kabul ettin. Ama ben, senin sınırlarını kabul etmedim. Ben seni bir gecelik değil, sonsuza kadar istiyorum. Bu gece, sana sadece şunu göstereceğim: Benimle olduğunda, Eray’ın yanındaki sen sadece bir gölgeymiş.” Aras konuşmayı kesti. Elini yavaşça çeneme götürdü. İlk temas… Elektrik yüklü, tehlikeli ve kaçınılmazdı. Geri çekilmek istedim, ama bedenim ona bir cevap vermeyi çoktan seçmişti. “Hâlâ bana ait olmadığını mı düşünüyorsun?” diye fısıldadı. Gözlerimi kapattım. “Korkuyorum,” dedim. “Benden mi, yoksa bana olan arzundan mı?” Cevap veremeden, dudakları benimkileri buldu. Bu, toplantı odasındaki öfkeli öpücüğe benzemiyordu. Bu, sahiplenmeydi. Yavaş, kontrollü ama nefesimi kesen bir yoğunluktaydı. Aras, beni duvarın kenarına itti. Vücudu, benimkini duvara yasladı. Elleri, saçlarımın arasına karıştı. İçimdeki tüm direniş, o öpücükle tuzla buz oldu. Yasmin olarak, Eray’ın sevgilisi olarak var olmaya çalışan benlik; o an eridi. Geriye sadece Aras’a teslim olmak isteyen ilkel bir arzu kalmıştı. Nefes nefese kaldığımızda geri çekildi. Gözleri, karanlıkta parlıyordu. “Gördün mü?” dedi, sesi hırıltılıydı. “Sana dokunmadığım her an, işkence çekiyordum. Ve sen de. Şimdi, bana ait olduğunu inkar edemezsin.” Kelimeler, dudaklarımdan zorlukla çıktı. “Bu… yanlış.” “Yanlış, ama gerçek,” diye düzeltti. Aras, elimi tuttu ve salondan yatak odasına doğru yönlendirdi beni. Yürüdükçe, onun bu kaledeki kraliçesi değil, tutsak avı olduğumu daha iyi anladım. Yatağın kenarına oturduk. Aras, yüzüme yaklaştı. Gözleri, tüm karanlık arzularını taşıyordu. “Bana geleceğini biliyordum,” dedi. “Ama bu gece... bu, sadece başlangıç. Çünkü ben, başladığım şeyi bitirmeyi seven bir adamım, Yasmin.” Gözlerimi kapattım. Artık kaçmak yoktu. Sadece, Aras’ın benim için hazırladığı labirentin derinliklerine doğru, kendi irademle düşüş vardı. Bu düşüşün sonunda ne olacağını bilmiyordum, ama o an, Eray’ın güvenli dünyası uzak ve önemsiz bir anıdan ibaretti. ​Aras’ın kalesindeki o yatak odası, dışarıdaki şehrin tüm ışıklarını yutmuştu sanki. Yatağın kenarında oturuyorduk. Benim kalbim yerinden çıkacak gibi çarparken, onun yüzü tamamen kontrol ve doymuş bir bekleyiş içindeydi. Gözlerindeki o karanlık parıltı, bana ne bir sevgiliye ne de bir dosta baktığını gösteriyordu; ben onun avıydım. ​Aras’ın elini boynumda hissettim. Başparmağı tenimi okşarken, bütün sinirlerim gerildi. Konuşmadı. Sadece bakıyordu. Bu sessizlik, binlerce sözden daha ağır, daha yıpratıcıydı. ​“Hâlâ kaçmak istiyor musun?” diye fısıldadı sonunda. ​Başımı zorlukla salladım. “Hayır. Artık değil. Bitirelim bunu, Aras.” ​Yüzünde o acımasız, alaycı gülümseme yayıldı. “Bitirmek mi? Sen daha yeni başlıyorsun, Yasmin.” ​Yavaşça ayağa kalktı. Yatağın etrafında dönerek benden uzaklaştı. Sonra ceketini çıkarıp bir kenara fırlattı. Gömleğinin düğmelerini teker teker açarken, kaslı göğsü karanlıkta bir gölge gibi beliriyordu. ​Ben de harekete geçmeliydim. Titreyen ellerimle kazağımın eteklerine tutundum ama parmaklarım söz dinlemiyordu. Utanç ve korku, arzuyu boğmaya çalışıyordu. ​Aras yatağa geri döndü. Benim tam önümde, dizlerinin üzerinde durdu. Elleri, kazağımdaki o anlamsız mücadeleyi fark etmişti. Gözleri gözlerime kilitliyken, yavaşça ellerimi tuttu. ​“Korkma,” dedi, sesi şimdi daha yumuşaktı ama bu yumuşaklık daha tehlikeliydi. “Benimle... sadece hisset.” ​Kazağı yavaşça başımdan çıkardı. Üzerimde sadece ince bir sütyen kalmıştı. Aras’ın bakışları, göğüslerime indiğinde tenimin yandığını hissettim. Bu ilk kez, tamamen savunmasızdım. Utancımdan gözlerimi kapattım. ​“Bana bak, Yasmin,” dedi emredici bir sesle. ​Gözlerimi açtığımda, o karanlık okyanusla karşılaştım. Aras’ın parmakları yavaşça sütyenimin askılarına dokundu, sonra arkasındaki kancayı tek bir hareketle çözdü. Sütyen kollarımın arasından kayıp düştüğünde, göğüslerimin üzerindeki her nefesi hissettim. ​Aras, alt dudağını ısırdı. Gözlerinde yansıyan açlık, beni titretiyordu. Elini kaldırıp, göğsüme dokundu. Tenime değen o ilk sıcaklık, içimdeki tüm direnci tamamen yıktı. ​“Bana bak,” dedi bir kez daha. “Bana teslim olduğunu görsünler.” ​Titreyerek başımı salladım. ​Aras, o an durdu. Yüzündeki ifade aniden değişti. Ellerini çekti. Gözleri çeneme odaklanmıştı. ​“Senin bir sırrın var,” dedi. Sesi artık ne boğuktu ne de emredici. Şaşkın ve ilgiliydi. ​“Ne?” dedim. ​“Çok gerginsin. Bu, sadece korku değil. Daha önce kimse... sana dokunmadı mı?” ​Kafamı çevirdim. Bu sorunun bu anın en karanlık yerinde ortaya çıkmasını istemezdim. ​“Bu seni ilgilendirmez,” diye fısıldadım. ​Aras gülümsedi. Ama bu kez gülümsemesi, ilk defa gerçek bir zevk taşıyordu. ​“İlgilendirir, Yasmin. Ben, sahip olduğum her şeyin ilki olmayı severim. Kimsenin dokunmadığı bir çiçeği koparmayı... Bütün o kaçışın, o korkunun sebebi bu muydu? Eray’la bile... hiç mi?” ​Başımı eğdim. Gözlerimden utanç yaşları akmaya başlamıştı. “Evet.” ​Aras’ın yüzündeki ifade, o an zafer, küstahlık ve yoğun bir arzu ile doldu. Gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Bu itiraf, ona sadece cinsel bir yakınlık değil, ruhuma tamamen hükmetme hakkını vermişti. ​“Vay canına,” diye hırıltı çıkardı. “O zaman, doğru yerdeyiz. Sen, bu odaya bir bakire olarak girdin, Yasmin. Ve buradan benim kadınım olarak çıkacaksın.” ​Aras, pantolonumun düğmesine uzandı. Parmakları kumaşın üzerinde gezinirken, dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. ​“Bu gece, sadece benim adımı inleyeceksin. Sadece benim dokunuşlarımı hissedeceksin.” ​Pantolonum ve külotum hızlıca sıyrılıp düştü. Artık tamamen çıplaktım. Utançtan ellerimle kendimi kapatmaya çalıştım ama Aras, ellerimi yakaladı ve başımın üzerinde birleştirdi. ​“Saklanmak yok,” dedi. “Her santimini göreceğim, Yasmin. Ve sen, benim her santimime teslim olacaksın.” ​O an Aras da kıyafetlerinden kurtuldu. Vücudu, karanlıkta mermer gibi, keskin hatlara sahip ve kusursuz bir tehditti. Ona bakmaktan kendimi alamadım. ​Aras, bacaklarımın arasına oturdu. Elleri hâlâ benimkileri tutuyordu. Başımı eğdi, göğüslerime yoğun bir öpücük kondurdu. Sonra yavaşça yukarı çıktı, dudaklarıma ulaştı. ​Bu öpücük, sahiplenmeydi, kanıttı, zaferdi. ​Dudakları, boynumdan aşağı, göğsümün ortasına indi. Parmakları, iç bacaklarıma dokundu. O an, vücudumun Aras’ın dokunuşuna olan açlığını hissettim. Korku, yavaşça saf, ilkel bir zevke dönüşüyordu. ​Gözlerimi açtım. Artık itiraf etmenin zamanıydı. ​“Aras…” diye inledim. ​O, başını kaldırıp bana baktı. Gözlerinde hala o vahşi zafer vardı. ​“Söyle, Yasmin. Söyle benim olduğunu.” ​“Ben… seninim,” dedim. Gözyaşlarım ve arzum birbirine karışmıştı. ​Aras, dudağımın kenarına bir öpücük kondurdu. Sonra yavaşça, bütün karanlık arzusuyla bana sahip oldu. Acı, kısa süreliydi. Ama hemen ardından gelen yoğun zevk, bilincimi yitirmeme sebep olacak kadar kuvvetliydi. ​O an, Eray’ı, işi, vicdanımı, her şeyi unuttum. Beynimde sadece Aras’ın sesi, adımı inleyerek söylememi emrediyordu. Ve ben, ona itaat ettim. ​İçimden bir çığlık koptu. Bu, zevkin ve geri dönüşü olmayan bir teslimiyetin çığlığıydı. ​Aras, durup kulağıma fısıldadı: ​“Hoş geldin, Yasmin. Artık tamamen bana aitsin.” ​
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD