bc

Saman Alevi

book_age12+
335
FOLLOW
2.9K
READ
curse
mafia
drama
enimies to lovers
assistant
like
intro-logo
Blurb

Şura, uzun yıllardır patronuna hizmet eden ve tehlikeli görevleri üstlenen zeki ve güzel bir kadındır. Patronunun bütün tehlikeli işlerini kusursuz bir şekilde halleden ve ondan başka kimsesi olmayan birisidir. Bu durum yıllarca patronuna karşı yaşadığı platonik aşkında sebebidir. Fakat bir gece hiç tanımadığı bir adamla birlikte gözlerini kutu gibi bir odanın içinde açar. İşte o andan itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Şura, patronunun hayatını korumak için ona sunulan bir teklifi kabul etmek zorunda kalır. Bu teklif ona hayatındaki çok şeyi sorgulatır ve duygusal anlamda yaşayacağı karmaşaları da beraberinde getirir. Bir anda oynamaya çalıştığı iki farklı kimlik ve her iki tarafa da söylediği yalanlar, onu büyük bir çıkmazın içine sokar. Artık ne patronunu koruyabildiğinden emindir ne de ona gerçekten aşık olduğuna. Çünkü aklını ve kalbini karıştıran başka birisi vardır. Yine de Şura hedefinden dönmemek için her şeyini ortaya koymaya hazırdır. Hatta canını bile...

" Onu hala seviyor musunuz? " diye sordum birden. Sesim titremişti. Aslında aklımda böyle bir şey yoktu. Beynim neden bunu sormuştu anlayamamıştım. Bu beni ilgilendirir miydi ki? Sıcacık ortam sanki yavaş yavaş soğumaya başlamış gibiydi. Dudaklarının arasından çıkacak tek bir kelimeye bile beynim hazır hissetmiyordu ama merakımda geçmiyordu. Kitlenip kalmış gibiydim.

" Seviyorum... " dedi. Donup kaldım. Sanırım bunu beklemiyordum. Hiç bir tepki veremedim. Sanki bu beni ilgilendiriyormuş gibi vücudum ağırlaştı, yüzüm düştü... Boşlukta süzülmeye başladığımı hissettim. Anlayamadım nedenini. Sanırım ona sinirlenmiştim. Ona yapılan bunca şeye rağmen hala onu seviyor olmasına kızmış olmalıydım. Yoksa başka ne olabilirdi ki?

Elimi hızla çektim. Bunu beklemiyordu, afalladı. Bakışlarımı hemen kaçırdım. Canım fazlasıyla sıkılmıştı ve nedenini asla sorgulamayacaktım. Ayağa kalktım. Her şey yolundaymış gibi görünsün istedim ama asla tebessüm edemedim. Ufak adımlarla ondan uzaklaştım, ama uzaklaşmak yetmemiş gibiydi. Bedenim oradan kaçıp gitmek istiyordu...

chap-preview
Free preview
-Yüzleşme-
-ŞURA EKİCİ Temel Kural-Silah boşken, dolu olduğu zamankinden daha tehlikelidir. Bir şey kokuyordu. Sanki küflenmiş kaşar peyniri gibiydi. Belki de yanmış bir yağ kokusuydu. Ne çok yoğundu ne de hafif. Ara sıra burnumun dibindeymiş gibi, ara sıra ise çok uzaklardan geliyormuş gibiydi. Saatlerdir bir sessizliğin ortasında olduğuma emindim ama şimdi insanlarla dolu bir restoranın içine ışınlanmış, bir garsonun masada sızıp kalmışım gibi dürtüklemelerine maruz kalmış gibiydim. Birisi kolumdan ve bacaklarımdan dürtükleyip duruyordu. Bunu eliyle mi yoksa ayağıyla mı yapıyordu anlayamıyordum. Gözlerimi açmak için hiç çaba sarf edemiyordum. O kadar uykum vardı ki, belki de bir rüyanın içindeydim. Eğer uyuyorsam, hayat benim için daha güvenilir demekti. En kolay kaçış yolum buydu. Ya da acı çekmeyi unuttuğum birkaç saat. Yağmur olmadığına emin olduğum ve muhtemelen bir sürahi soğuk su suratıma çarpıldığında, korku içerisinde ve zorla araladım gözlerimi. Kendi karanlığım yerini loş bir aydınlığa bırakırken ellerimle yüzümü kapatmaya çalıştım. Gözlerimin buna alışması birkaç saniyeden fazla sürmüştü. Fakat gördüğüm şey sadece aydınlık değildi. Başka şeylerde vardı. Henüz netleşmemişti ama artık bir başıma odamda uyumadığıma emindim. Üstelik burası benim odamda değildi. Ayaklarımı kendime doğru çekerken bir duvar köşesinde olduğumu fark ettim ve hemen arkama yaslandım. İşte o an bütün acılarımla yeniden yüzleşmiştim. Her yerim acıyordu. Önce ellerime odaklandım. Kanlar içindeydi. Yüzüm... Hiçbir mimik oynatamayacak derecede ağrı kaplamıştı. Ellerimi saçlarıma götürdüğümde ise sırılsıklam ve darmadağındım. Ben yeniden kendimi incelerken henüz çınlayan kulaklarımın algılayamadığı sesler gittikçe yükselmişti. Dizlerimi karnıma kadar çekip kulağımı yokladığımda ise süzülen kanların ensemden içeri girişi ile ürperdim... Bakışlarımı artık başka yöne çevirdiğimde ise bomboş bir odanın, köşeleri küflenmiş duvarlarına odaklandım. İşte o an kulaklarım yeniden sesleri ayırt edebilmişti. " Sonunda uyandın. Amma ağır uykun varmış! " diyen kalın bir ses yanıma gelip oturan adama aitti.  45 yaşlarında, esmer, kilolu ve kısa boylu bir adamdı. Küçük gözleri ve büyük bir burnu vardı. Dudakları ise inceydi. Yüzünde, özellikle alnında fazlasıyla kırışıklık çizgisi vardı. Onu hayatımda daha önce hiç görmediğime yemin edebilirdim. Üzerindeki eskimiş sarı tişört ve buz rengi mavi kot pantolon maddi durumunu fazlasıyla ele veriyordu o kadar. Cebinden üzerinde ejderha resmi olan bir çakmak çıkardı ve sigara paketini açtı. İçerisinde son bir tane kalmıştı. Onu da alıp sigara paketini avucunun içinde büzüştürüp fırlattı. Daha sonra ise çakmağı yere bırakıp dudaklarının arasına yerleştirdiği sigarayı derince içine çekti. O an donmuş bakışlarımı ondan çektim ve etrafıma şöyle bir bakındım. Sol köşede ayakta duran başka, bambaşka bir adamla göz göze geldim. Fazlasıyla resmi duran bu adamın üzerinde bir takım elbise vardı. Kolunda havalı bir saat, üstünde çamur olmayan siyah ve parlak ayakkabılar ve oldukça ciddi surat ifadesi ile adeta bir patron gibiydi. Belki de patrondan daha fazlası. 30'lu yaşlarda olmalıydı. Düzgün taranmış saçları, buğday teni, yeni tıraş olunmuş yüzü, iri gözleri, keskin çene hattı ve düzgün bir burnu vardı. 1.85 boylarında ve boyu ile oldukça orantılı kilosu vardı. Bir modelden halliceydi. Fakat yanımdaki adamdan daha soğuk duruyordu, buz gibiydi. Gözlerini bir saniye bile benden almadığında oldukça şüphelenmiştim. Burada olmamın asıl sebebiymiş gibi duruyordu. Ya da başımızda bekleyen silahlı bir adamdan ibaretti.  " Burada neler oluyor? " diye sorduğumda sesim güçlükle çıkmıştı. Çatlayan dudaklarımın acısını yeniden hissetmiş, hemen dilimle dudağımı yalamıştım. Bu biraz olsun yumuşatır gibi gelmişti.  Oturduğum yerden yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım. Bacaklarımdaki ağrı yüzümü şekilden şekile sokmuştu. Artık yavaş yavaş ayılmaya başlamıştım. İkisinden de ufak adımlarla uzaklaşarak karşı duvara geçtim ve sırtımı yasladım. Ellerim titriyordu. Zaten nefes almakta fazlasıyla güçlük çekiyordum. Muhtemelen göğsüme sert bir darbe almıştım. Ellerimi başımın arasına aldım ve en son nerede olduğumu düşünmeye çalıştım. Gözlerimi sıkıca kapattım ve zihnimi yeniden canlandırmak için elimden gelen her şeyi yaptım. Neredeydim, saat kaçtı, ne olmuştu, buraya nasıl gelmiştim ve bu adamlar kimdi? Hiçbir şey hatırlamıyordum, her şey çok karmaşık ve gürültülüydü. " 3 saattir uyuyorsun. En son nerede olduğunu hatırlaman zaman alacak. " dedi oturan adam. O an gözlerimi açtım ve ona şöyle bir bakındım. Halimize bakılırsa gerçekten de ikimiz birlikte kaçırılmış olmalıydık. Diğer adamın ayakkabısında toz bile yoktu. Kaçırılmış ya da kaçırılacak bir adama benzemiyordu. Üstelik fazlasıyla dinç gözüküyordu. Artık kaçırılmamızda parmağı olduğuna emin olmaya başlamıştım.  " Hatırlamama yardımcı olun o zaman. Kim, niye ve nasıl getirdi beni buraya? En son neredeydim?  " diye sordum ve ciddileşen bakışlarımı ikisine de çevirip durdum.  " Bilmem, ona sor. Daha çok şey biliyor gibi duruyor. " dedi ve elindeki sigara izmaritini ayağının yanına bırakıp topuğuyla ezdi. Oda leş gibi sigara kokmuştu.  Ayakta duran adamın yüzünde hiçbir ifade yoktu. Elleri cebindeydi ve ciddiyetle bize bakıyordu. Sanki bizden nefret ediyormuş gibiydi. Bakışları o kadar soğuktu ki, ürkütücüydü. O an sırt çantam aklıma geldi ve hemen panikle etrafıma bakındım. O olmadan hiçbir yere çıkmazdım fakat şimdi yoktu...  " Eğer biraz daha konuşmazsan gerçekten incinen yerlerimi düşünmeyeceğim ve o çeneni kıracağım... En azından sessiz kalmanın bir anlamı olur ve insanı çıldırtmazsın..." dediğimde yaralı parmaklarımla oynuyordum ve sanki -5 derecede çıplak kalmış gibi titriyordum. Belki birde gözlerimden yaş süzülüyordu ama zaten ıslak olduğum için bunu hissedemiyordum. Bunun tek sebebi ise sinirdi. Gözlerinin içine baktığım her saniye öfkeyle doluyordum o ise tek kelime bile etmiyordu. Yüz ifadesi hep aynıydı. Aslında daha sakin olabilirdim fakat bu halde hiçbirinin üstesinden gelemezdim. Eğer sağlam olsaydım belki de çoktan birisinin işi bitmişti. Fakat neredeyse ayakta zor duruyordum ve her yerim kanlar içindeydi...  Kapıya koştum ve delirmiş bir vaziyette zorlamaya başladım. Fakat kapıdaki şifre klasörünü görünce bunu daha fazla devam ettirmedim. Sayılara odaklandım ve arka arkaya bir sürü numara tuşladım. Yanlış girdikçe ötüyordu. Elimi vurduğum her yer kan olmuştu... Bir yandan da ayağımla kapıya vurup duruyordum. Muhtemelen incinen bileğimin ağrısı ise adeta beynime vuruyordu. Bağıracak gücüm yoktu fakat onu da denemiştim. Başım dönüyordu, mide bulantılarım gittikçe artmıştı. Bu kez hıçkırıklarımla yapmıştım bunu ve kapıyı tekmelerken yardım istemiştim. Sonra yerde oturan adama döndüm. " Bir şey yapsana... Neden kaçmaya çalışmıyorsun? Neden yardım etmiyorsun? Sen benden güçlüsün, onu dövebilirsin... " dediğimde sesim titriyordu. Göğsüm hızla inip kalkarken ellerimle ağzımı kapattım ve hıçkırıklarımı bastırmaya çalıştım. Hayatım ne kadar batabilirse o kadar batmaya başlamış gibiydi. Aslında bu yaşadığım korku dolu anlar en kötüsü değildi. Hatta belki de hiç korkunç değildi fakat en belirsiziydi. Buna sevinmeli miydim yoksa üzülmeli mi bilememiştim... Sanırım ayakta duran adamın silahı vardı ve bizi öldürmek üzereydi. Yerde bana umutsuzca bakan adamın tavrı bu yüzden olmalıydı. Kafamı çevirip ona baktım. Ayağının tekini duvara yaslamıştı. Bu kez ellerini cebinden çıkarmıştı ve parmağındaki alyansla oynuyordu... Bir suçlunun parmağında evlilik yüzüğü görmek beni neden şaşırtmıştı anlamadım ama ya daha korkunç gelmişti ya daha gülünç. " Konuşsana! Bizi neden kaçırdın? Ne istiyor olabilirsin ki? Birisi ile falan mı karıştırdın yoksa? Beni tanımadığına eminim! Lütfen konuş! Bir şey söyle! İyi ya da kötü? Ya da ne bileyim adını falan söylesene! " dedim ve ellerimle boğazımı sardım. Dişlerimi sıkıyordum ve çok kötüydüm. Beni birkaç gün önce kaçırmış olsaydı eminim ağzımı bile açmıyor olurdum. Fakat şimdi sakin kalamıyordum. Hiç kendimde değildim. Sürekli içime doğru kanlar süzülüyordu ve bu beni hiç iyi hissettirmiyordu. Ellerim sürekli vücudumda geziniyordu. Görüntüler ise sürekli bulanıklaşıp duruyordu.  " Mafya falan mısın? Yoksa kötü bir iş adamı mı? Silahın mı var, ya da bıçağın? " diye sordu oturan adam ve kendi kendine gülmeye başladı. Sanki dalga geçiyor gibiydi. Bu o kadar sinir bozucuydu ki! İğrenç gülüşü yüz ifademi dondurmuştu. O an bakışlarım ayakta duran adamın kolundaki saate takıldı ve gözlerim irileşti. Hemen gidip elini tuttum ve havaya kaldırdım. Saat gece yarısı tam 12'idi. Gözlerimi saatin yelkovanına odaklarken bir şeyler hatırlamaya çalıştım fakat adamın elini hızla çekmesi ile irkilerek geri adım attım. Hala titriyordum. Eline bıraktığım kan lekesine bakındı ve hemen pantolonuna silmeye çalıştı. Sonunda bir yaşam belirtisi vermişti. Bu yaptığına ise yerde oturan adam kahkaha atmıştı. İğrenmiş olmalıydı... Ellerimi arkaya sakladım.  Saat gece yarısı olduğuna göre, en son iş yerinde olmalıydım. Saat sekizde çıktığıma emindim. Belki de dokuzdu bilemiyordum. Kendi etrafımda dönmeye başladım ve ikisi de bana odaklandı. Delirdiğimi düşünüyor olabilirlerdi ama henüz değildi. Sadece buna çok az kalmıştı o kadar. " Dönünce ne oluyor? Yoksa birazdan havalanacak mısın? " dedi yerde oturan adam ve gülmeye devam etti. Kanatlarım kırık olmasaydı belki bu mümkün olabilirdi öyle değil mi? Durdum, sersem bir şekilde duvara yaslandım ve yere çöktüm. Başımı dizlerime koydum ve buğulu gözlerimle ona baktım. " Hayatımın bundan sonrasını gerçekten merak etmiyorum fakat sadece ölümümün biraz şerefli olmasını istiyorum o kadar... Güzel yaşayamadım ama hep güzel ölmeyi istedim... Ölümüm de faili meçhul olursa bu dünyaya gelmiş olmamın hiçbir anlamı kalmaz. Gerçekten sadece acı çekmeye gelmiş olamam. Bir insan sadece bunun için yaşıyor olamaz. Yoksa böyle mi olur? Kötü bir hayatın sonu da mı kötü biter? Ölürken yine acı, korku ve hiçlik içinde mi öleceğim? " dediğimde büyük bir sessizlik vardı. Fakat bu sessizliği kolundaki saate tekrar baktığında bozdu.  " Söylediğin saat doldu. Seni gebertmemi istemiyorsan konuşmaya başla. " dedi. O an bakışlarımı yerdeki adama çevirdim. Artık yüzü daha çok ciddileşmişti. Ayağa kalktı. Neler olduğunu anlayamıyordum fakat bende ayağa kalktım. İçlerinde en çok şaşkın duran bendim. Karşı karşıya geldiler. Bende ikisinin ortasında duruyordum.  " Bizi neden kaçırdın? Başla! Eğer seni öldürmediysem söyleyeceğin önemli şey içindi. Beni tatmin edecek bir cevabın yoksa buradan çıkışın da yok " dedi. Bunu söyleyen bizi kaçırdığını sandığım o adamdı... Tok sesi adeta kulaklarımda çınlamıştı. Ne demekti bu? Bizi kaçıran kişi kısa boylu adam mıydı yani?  " Bugün burada olduğunuz için bana şükredeceğinize eminim. Süre doldu... Beklediğiniz için teşekkür ederim.  Aslında saatin bir önemi yoktu. Uyanmanız o kadar süreceği için bu saati bir sınır olarak koymuştum. Başlayalım o zaman.... Şimdi sizlere bir video izleteceğim. Kapının şifresi o videoda saklı. Zaten bildiğiniz bir şifre olabilir, dikkatli izleyin. Zaten dikkatinizin dağılmayacağına eminim. " dedi ve kapıya doğru gitti.  " Be-bekle bir dakika! Ne demek bu? Kimsin sen? Ne videosu? " diye sorduğumda gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Adam bize dönüp güldü.  " Bunu uzun bir zaman öğrenemeyeceksiniz. Kapı açıldıktan sonra hemen çıkmazsanız tekrar kitlenir ve şifre otomatik olarak değiştirilir. Ben çok uzaklarda olacağım. Hemen çıkmazsanız açlıktan ve susuzluktan ölene dek burada kalabilirsiniz. Bu da sizin için başka bir tercih. Şimdi iyi seyirler. " dedi ve kapıya elini okuttuktan sonra saniyeler içinde çıktı ve kapı hemen ardından kapandı. Hareket etmemize bile gerek kalmamıştı. Neler olduğunu anlayamıyordum. Ayaktaki adamla birbirimize dönerken ikimizinde gözleri merak barındırıyordu. Ben onun yüzüne bakınca güzel bir surat görüyordum fakat onun benim yüzüme bakınca beni görmediğine emindim. Patlamış kaşım, şişmiş dudağım, kanlar içindeki yüzüm ile tam bir felaket olmalıydım. " Galiba video ikimizi de ilgilendiriyor. " dedi ve iri gözleri yaralarımda gezinmeye başladı. " Ama ben seni tanımıyorum..." dedim ve gözlerinde bir iz aradım. " Ben de seni tanımıyorum. Anladığım kadarıyla izleyeceğimiz videoda ortak tanıdığımız birileri var. " dedi ve bir anda kapının tam üstünde ki siyah ekran aydınlandı. Onu hiç fark etmemiştim. Üzerinde iyi seyirler yazıyordu... İkimizde meraklı bakışlarla kapıya doğru döndük. Ben neredeyse onun yarısına kadar geliyordum. Yazının geçmesi birkaç saniye sürmüştü. Ekran yeniden aydınlandığında ise bir odayı göstermeye başladı. Duvardaki saat yediyi gösteriyordu. Kırmızı boyalı bir odaydı ve bir koltuk vardı. Saniyeler sonra ise her şeyin bundan ibaret olmadığını anladık.  Videoya aniden bir kadın ve adam girdi. Adamın arkası dönüktü. Kadın ise adamın ellerini tutuyordu ve tam karşısındaydı. Birbirlerinin yüzüne ufak öpücükler kondurmaya başladılar ve kadın birden soyunmaya başladı. Üzerindeki saten beyaz elbisenin omuzlarını indirdi. Onu tanımadığıma emindim fakat çok da yabancı gelmiyor gibiydi. Kadın elbiseden tamamen kurtulduğunda, üzerinde sadece iç çamaşırları kalmıştı ve yanımda parmağında ki alyansla oynayan adam bir anda ellerini serbest bıraktı... Kafamı çevirip ona döndüğümde kaskatı kesilmişti. Yutkundu, nefes alışlarını yavaşlattı ve gözleri dolmuş kıpkırmızı olmuştu. Parmaklarını birleştirdi ve ellerini yumruk yaptı.  Ekrana tekrar döndüğümde ise adamda artık  soyunmuştu. Bunu neden izlediğimizi anlayamıyordum. Tamamen çıplak bir hale geldiklerinde adam kadını duvara yasladı ve kahkaha atmaya başladılar.  " Evlendiğin gece yine beni hayal edeceksin, eminim. O heriften benimki kadar zevk alabilir misin sence? " dedi adam ve kadını öpmeye başladı. Bu ses... Bana fazlasıyla tanıdık gelmişti fakat adamın yüzünü hala görememiştim. Video kaydı olduğu içinde sesler fazlasıyla boğuktu. Kadın adamın saçlarıyla oynamaya başladı. Adam ise elini kadının vücudunda gezdiriyordu.  " Çok zengin olacağız... O gece bana sadece bu düşünce zevk verecek. " deyip kahkaha attı. " Biz... Biz bunu neden izliyoruz? Bunlar kim... Ben ikisini de tanımıyorum. " dedim, buz gibiydim. Kadın bir anda adamın önüne eğildiğinde ise şok olmuştum. O an yanımda duran adam duruşunu hiç bozmadan hızla elini havaya kaldırdı ve gözlerimin önünü adeta bir perde gibi kapattı... Bu hareketi beni şaşkınlığa uğratırken utançla sıktım gözlerimi. Fakat iğrenç seslerini hala duyuyordum. Kıpkırmızı olmuştum. Resmen iki kişinin sevişme videosunu seyrediyorduk... Ellerini bir an olsun çekmedi gözlerimden. İkimizde sessizdik. Tüylerim diken diken olmuştu. Video bu şekilde birkaç dakika sürdü ve ben kıpkırmızı olmuştum. Sesler dakikalar sonra kesildiğinde ise *yeni video kaydı* anonsu yapıldı. Adam hala ellerini gözümün önünden çekmezken yeni sesler duymaya başladım. Bu kez bu sesler başka bir kadına aitti...  " Öyle değil, böyle kırılır! " diye bağıran bir adam sesi yankılandı birden... " Ne kadar güçlü olduğumu öyle göremiyorsan böyle göreceksin! " diye de devam ediyordu. Tabii bu konuşmaya birde benim acı dolu inlemelerim eşlik ediyordu... Videodaki kadın bendim.  O an sanki dünya etrafımda dönmeye başlamıştı ve kulaklarımda yankılanan bu sesler bir cızırtıya dönüşmüştü. Tıpkı bozuk bir radyonun çıkardığı uğultular gibiydi. Gözlerimin önündeki elini tuttum ve yavaşça indirdim... Sonra sıkıca kapattığım gözlerimi açtım ve bana bakan acı dolu bakışlarıyla karşılaştım. Hem de saatlerdir baktığından daha farklı. Ekrana döndüm. Bir önceki videoda kadınla beraber olan adam... Aynı kişilerdi... Yutkundum, ellerimi vurduğu yerlerimde gezdirmeye başladım. Bir an düşer gibi oldum ve aniden kolumdan tuttu. Sonra ekran tamamen kapandı. İkimizde öylece duruyorduk. Benim hayatla bağım tamamen kopmuş gibiydi. Gözlerimin önü kararmaya başladı.  " İzlediğiniz için teşekkür ederim. Artık ne yapacağınıza siz karar verin. İntikam, affetmek, vazgeçmek ya da ölüm... Hayatta başarılar. " anonsu geçildi. Ben olduğum yere çakılmış gibiydim, gözlerim doldu ve kalp atışlarım hızlandı. Yanımdaki adam ise yavaşça kapıya gidip şifre yerine titreyen elleriyle bazı rakamlar girdi. Aslında kötü görünüyordu fakat bunu olgunluğu ile bastırmaya çalışıyor gibiydi. Ben ise onun yanında bir çocuk gibi dudaklarımı büzmüş, bakışlarımı boşluğa sabitlemiştim ve kapı tek seferde açıldı. Hemen kendini dışarı attı. Boğuluyormuş gibiydi. Panikle gevşetti kravatını ve gömleğinin ilk iki düğmesini açarak derin bir nefes aldı. Sonrada sol elinin uzun parmaklarıyla boğazını kavradı ve bütün damarları ortaya çıkmıştı. Ben ise olduğum yerde başıma gelenlerle bir kez daha yüzleştim... " Gelsene, neyi bekliyorsun? " diye bağırdı ve acı bir tebessüm oluşturdum. " Düşündüm de... Burada kalsam daha iyi olur... " diye fısıldadım. Sesim o kadar acı çıkmıştı ki... Birkaç saniye bu yüz ifademe odaklandıktan sonra içeriye tekrar girdi ve kolumdan tuttuğu gibi beni hızla dışarıya çekti. Kapı hemen arkamızdan kapandı ve uzun bir koridorla karşılaştık. Ben o kadar umutsuz bakıyordum ki... Adım atmak dahi istemiyordum. Sonra bu koridorda koşmaya başladık. Bu benim için o kadar zordu ki. Fakat kolumu çok sıkı tutmuştu ve hiç bırakmadı. Biz koştukça koridorun ışıkları birer birer yanıyordu ve arkamızda karanlığa bürünüyordu. Önümüze çıkan merdivenlere kadar geldiğimizde bacaklarımın ağrısı ile ısırdım dudaklarımı. Yukarı doğru çıkmaya başladık. Artık rüzgar suratıma çarpmaya başlamıştı, yaralarım daha fazla mı sızlatıyordu yoksa soğutuyor muydu emin değildim. Binadan tamamen çıkıp etrafımıza baktığımızda terk edilmiş bir fabrika bodrumunda olduğumuzu anladık. Etrafta hiçbir şey yoktu. Hava buz gibiydi ve kapının köşesine bırakılan eşyalarımızla karşılaştık. O nihayet kolumu bırakıp bilgisayar çantasına koştu ve yerde duran son model telefonunu da eline aldıktan sonra hemen birilerini aramaya başladı. Ben ise gidip sırt çantamı aldım ve hemen ağrıyan omuzlarıma taktım. Ölmek istiyordum... Buradan evime nasıl gideceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Tek bir adım atacak halim kalmamıştı. O ise aramasını yaptıktan sonra aynı soğukkanlılıkla yanıma geldi. Ben ise beş karış suratımla etrafıma bakınıyordum.  " O adam sevgilin miydi? " diye sordu. O kadar gülünç gelmişti ki. Ses tonu içerdekinden daha yüksek çıkmıştı. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Göz bebekleri büyümüştü ve fazlasıyla öfkeli duruyordu. Elinde tuttuğu telefonu neredeyse patlatacakmış gibi sıkıyordu.  " Hayır, patronumdu... Kapının şifresi neymiş? Ben pek duyamadım da. " dedim baygın sesimle ve birden göz yaşlarım hızla akmaya başladı. Ellerimi hemen gözlerime götürdüm.  " Patronun seni hangi hakla böyle öldüresiye dövüyor? Ve ne zamandan beridir bu işkenceyi yapıyor? " dedikten sonra başımı salladım ve cevap vermek istemedim. Derin bir nefes aldı ve ikinci sorumu cevapladı.  " Yaklaşan düğün tarihimizdi " dedi. Şaşırdım ama üstünde durmadım. Yani nişanlısı, patronumla beraberdi...  " Ne işini yapıyorsun sen bu adamın? " diye sordu sonra. Kalın ve tok sesi ciddiyetini bir an bile kaybetmemişti. " Tahmin bile edemezsin..." dedim sırıtırken.  Bu acı bir sırıtıştı. Saniyeler sonra ise başımı önüme eğdim ve bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Sanki hep içimde tutuyormuşum gibi, hiç ağlamamışım gibiydi... Yağmur başladı sonra. Ben susmadım. Sadece biz vardık. İçim sökülürcesine ağladım. Ağladıkça yaralarıma dokundum. Yaralarıma dokundukça videodaki sesler doldu kulaklarıma. Midem bulandı sonra ve öylece kusmaya başladım. O ise içler acısı bu halimi görünce hemen eğildi ve elleriyle saçlarımı topladı. Kusarken bana biraz olsun yardımcı olmak istemişti belki de. Bu hareketi bile bana o kadar tuhaf gelmişti ki. Berbat haldeydim. Yağmur kan lekelerimin rengini açmaya başlamıştı. Derin bir iç çektim ve bir anda kendimi bıraktım. Öylece yere boylu boyunca uzandım. Ayaklarımı uzattım, kollarımı açtım. Gözlerimi yeniden kapattım. Video görüntüleri peş peşe oynamaya devam ederken başımı iki yana doğru sallayıp durdum. Bu ne kadar devam etti bilemiyordum fakat çok geçmeden son model bir araba yanımıza hızlı bir giriş yapmıştı. Ben baygın gözlerimle etrafa bakarken arabanın içinden panikle bir şoför indi ve hemen şemsiyesini açıp adamın üzerine tuttu.  " Efendim iyi misiniz? " diye sordu. O ise direkt yüzünü bana döndü.  " Seni eve bırakalım, hadi. " dedi ve elini uzattı. Ben ise kanlı elimi havaya doğru kaldırdım ve ona göstererek güldüm. " Sen bu eli tutamazsın ki..." dedim titreyen sesimle... Ve gözlerimin kararması ile bilincimi kaybettim. -KENAN ATAHAN Arabaya bindiğimizde o arka koltukta baygın bir vaziyette yatıyordu. Ben ise ön taraftaydım ve çantasından aldığım cüzdanın içini kurcalıyordum. Nihayet faturalarının birinde adresini buldum ve şoföre uzattıktan sonra çantasını arkaya bıraktım.  Telefonumu kapatmıştım. Başımı arkaya doğru yasladıktan sonra öylece dışarıya odaklandım. Yağmur biraz olsun hafiflemişti. Fakat benim içim daha da fırtınalıydı. Tarif edemediğim bir şey yaşıyordum. Hayatım boyunca her zaman öfkemi kontrol edebilme olgunluğum ile övünürdüm ama şimdi bunu kontrol etmekte fazlasıyla zorlanıyordum. Herkesin parmakla gösterdiği ve saygı duyduğu o nazik iş adamı olmak istemiyordum... Tıpkı bir serseri gibi kırıp dökmek, küfürler etmek, bana yapılan bu ihanetin hesabını sormak istiyordum. Hem de belki ağlamak! Sanırım hayatım boyunca hiçbir zaman bu kadar kötü hissetmemiştim. Acı çekiyordum ve ne yapacağımı bile bilmiyordum. 32 yaşındaydım ama bu gördüklerimden sonra bugün bir yaşıma daha girmiştim... Kalbim sanki bir cam parçası gibi kırıklara ayrılıyordu. Sanki ruhum çekiliyordu. Köklü bir ailem vardı. Çok ünlü bir şirketin sahibiydim. Hayatım boyunca her şeyi en iyi şekilde yapmaya çalışmış, örnek olmuş ve dürüst davranmaya özen göstermiştim. Herkes saygı duyar, kimse benimle ağzını yayarak konuşamazdı. Fazlasıyla ciddi ve olgundum. Bütün bunların yanı sıra tek gecelik ilişkileri olan bir adam değildim. Ciddiyeti sevdiğim için artık bir aile kurmak istemiştim ve 4 senelik sevgilimle nihayet nişanlanmıştım. Birkaç ay sonra da düğünümüz vardı. Bunları düşünürken güldüm, sonra parmağımdaki alyansla tekrar oynamaya başladım. Yalan, ihanet... Hayatımda asla affedemeyeceğim iki şeydi. Bu yüzden ben bugün hiç sevmediğim o gizli ve karanlık tarafımla yeniden selamlaşmıştım. Düşünmeye bir saniye bile ara veremedim. Video görüntüleri ve iğrenç sesleri adeta beynimde yer edinmişti. Her düşündüğümde yeni bir detay, yeni bir renk ile yüzleşiyordum. Kafamın içi o kadar doluydu ki kaç şişe içki bitiririm diye hesapladım. Daha sonra tabletimi aldım ve adamlarımdan birine bir mail gönderdim. Bugünün tüm kamera görüntülerini istiyordum. Buraya nasıl geldim, en son neredeydim ve bizi buraya getiren adam kimdi? Bizden ne istiyordu? Bütün bunları öğrenmem lazımdı. Muhtemelen bilmediğim daha çok şey vardı. Gözlerim yanmaya başlamıştı. Muhtemelen dolup taşmaması için verdiğim mücadeleden kaynaklanıyordu. " Evlendiğin gece yine beni hayal edeceksin, eminim. O heriften benimki kadar zevk alabilir misin sence? " Güldüm, gülmeye devam ettim. Şoförüm delirdiğimi düşünüp birkaç saniye suratıma bakındı. Yumruğumu sıkıyordum. O sırada yavaşça arabayı bir evin önüne yanaştırdı. " Geldik efendim. Adres burası. " dedi ve benimle birlikte arabadan indi. Sonra arka koltuktan Şura'yı çıkarıp kucağına aldı. Şura Ekici... Faturada böyle yazıyordu. Ona şöyle bir bakındım. Yirmili yaşlarında, Belki 1.63 boylarında, dağınık siyah saçlı bir kızdı. Onu daha fazla tarif etmem ne yazık ki mümkün değildi. Sadece yara bere içindeydi. Tanınmayacak haldeydi. Acıdım... Dayak yeme videosunu gördüğümde en az kendi ihanetim kadar üzülmüştüm. Çantasından çıkardığım anahtarla evinin kapısını açtım ve kenara çekildim. Şoför onu içeriye taşıdı ve bende çantasını kapının hemen bir köşesine bıraktıktan sonra hiçbir şeye bakmadan çıktım.  Tam arabaya binecekken ise aklıma gelen şey ile duraksadım ve gidip bagajı açtım. İlk yardım setini çıkardım ve gidip çantasının yanına bıraktım. Gerçi bu pek işine yaramayabilirdi. Direkt bir doktora görünmesi şarttı diye düşündüm. Birde ne olur ne olmaz diye kartvizitimi koymak istedim. Beni tekrar arayacağını düşündüm.  Tekrar arabaya döndüm. " Nereye gidiyoruz efendim? " diye sordu şoför. Saatime baktım ve serinlemeye ihtiyacım olduğunu düşündüm. Saat: 03.45 " Sahile gidelim "

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Leyl Tutkusu

read
308.4K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.3K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.8K
bc

HÜKÜM

read
137.4K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook