Mangalcı timi
Çayır komando Timi - Mangalcılar
“Çay içmeden operasyon olmaz”
Güneydoğu’daki dağların eteğinde kurulu, rüzgârın bile izinle girdiği bir jandarma taburunda güneş daha yeni doğuyordu. Ancak güneşten önce uyanan dört adam vardı: Dört farklı lakap, dört ayrı kafa ama tek bir ortak yön… Kaynatmak.
Burası resmi olarak “Özel Görevli Jandarma Komando Taburu”ydu ama personelin dilinde “Kaynayan Kazan” olarak biliniyordu. Sebebi ise çok netti: Tiryaki, Sarıbitme, Yalaka ve Soytarı…
***
Üsteğmen Ömer Maraş, yani Tiryaki, sabahın 05.30’unda çaydanlığı mevziye koymuştu bile. Taburun çay kazanı var ama Ömer’in “o içilmez, onunla lastik yıkanır” diye dalga geçtiği meşhur bir savı vardı. Sırt çantasından çıkardığı kendi demliği ve evden getirdiği Melis'in özel paketlediği Rize harmanı, operasyon sonrası moralin ta kendisiydi.
“Kardeşim, ben bu dağın tepesine çatışmaya değil, çay demlemeye geldim…” diyerek sabah içtimasından kaçmak için bile semaveri kalkan gibi kullanıyordu.
***
Teğmen Turgay Arkun, yani Sarıbitme, sabah çayı içmeden önce saçlarına jöle sürmeden birliğe çıkmazdı. Askeri botlarının bağcıklarındaki simetriden kepinin yamacına kadar her şey düzenliydi. Onu gören çavuşlar bile içtima için sıraya giriyordu.
“Bu sabah da tipim 10 numara, aynaya selam vererek çıktım odadan,” derken dürbünle kendi saçına bakarken görülmüştü bir keresinde.
Tiryaki ile aralarındaki gizli savaş, çayın demi mi daha iyi yoksa jölenin şekli mi daha düzgün, hâlâ karara bağlanamamıştı.
***
Üsteğmen Ahmet Kaymak, yani Yalaka, sabah ilk işi tabur komutanına w******p’tan “Komutanım, yine güne sizin gibi parlak bir liderle başladık” mesajı atmaktı. Lakin kimse onu samimiyetsiz bulmazdı. Çayı dökerken bile, “Komutanım, çayı altın oranda koydum, sizi yormasın diye şekeri kendim karıştırdım” diyebilecek bir zarafeti vardı.
Bir keresinde yanlışlıkla komutanın ayakkabısını kendi parlatma setiyle boyamış, komutan “Ben emretmedim ki?” deyince şöyle demişti:
“Komutanım, gönlüm emretti.”
***
Teğmen Emre Durmaz, nam-ı diğer Soytarı, sabah içtimasına nargile borusu gibi tüttürdüğü dumanlı çayla gelir, “emir komuta zinciri varsa bu çay da zincirin halkasıdır” derdi. Sesi gür, kahkahası yayvan, lakabı hak edilmişti.
“Komutanlarım, çay bardağını telsiz gibi tutarsanız motivasyon yükseliyor, bizzat denedim,” deyip telsiz konuşmasını çay bardağıyla canlandırmıştı.
Görevden yeni dönülmüş, gece boyunca karanlık dağlarda yapılan arama -tarama faaliyeti başarıyla tamamlanmıştı. Ama gerçek operasyon şimdi başlıyordu: Mangal Operasyonu – 1. Fırın Harekatı.
Tiryaki, mangalı kurdu. Sucuklar sırayla dizildi. Sarıbitme mangal başına geçince, elindeki maşa ile etleri terbiye etmeye çalıştı.
Sarıbitme,
“Bana bırakın, sucuklara jilet gibi çizik atarım.”
Tiryaki,
“Sen jileti saça atıyorsun, sucukla oynamayı bana bırak.”
Yalaka,
“Komutanlarım, mangalınız bile disiplinli. Etleri nizami dizmişsiniz.”
Soytarı (ciğerle oynarken),
“Ben bu ciğeri Gizem'e götüreceğim. Aşkımı ciğere döktüm…”
Taburun içindeki personel mangal dumanını görünce usulca yaklaşmaya başladı. Bir er kısık sesle sordu:
“Komutanım… bir dilim alabilir miyiz?”
Tiryaki gülümsedi:
“Yavrum, bu duman zaten birlik moralidir. Bizim felsefemiz belli: ‘Et dağıtan komutan, gönül kazanan adamdır.’”
Mangalın başında geyik açılmıştı. Konular sırayla aktı: Komutanların gençliği, eski çatışmalarda yaşanan komik kazalar, yanlışlıkla gece termal kameraya donla çıkan nöbetçi er…
Sarıbitme;
“Benim ilk görevimde köylü kadın beni cin sanıp taşlamıştı.”
Soytarı;
“Ben de ilk devriyede eşime konum atmayı unutup telsizle evlilik teklifi etmiştim.”
Yalaka,
“Benim karım hâlâ üniformamı görünce ağlıyor. Temizliğe karışınca ben de ağlıyorum zaten.”
Tiryaki,
“Melis geçen hafta çay demlemeyi yanlış yapınca, ben dolaylı olarak boşanma dilekçesi aramaya başladım.”
Kahkahalar, tel tel ayrılan etlerin buharına karışırken, birliğin içinde ne çatışma ne nöbet kaldı akıllarda… Sadece “kaynatma” vardı.
Tam herkes ağız dolusu kahkaha atarken, birden çaydanlıktan çıkan buharla beraber gelen adımlar işitildi. Tüm subaylar irkilir gibi oldu, çünkü gelen…
Tim Komutanı Yüzbaşı Aybars Aladağ
Etraf sessizleşti. Çay bardağını elinde tutan Tiryaki hafifçe öksürdü.
Yüzbaşı çaydanlığa baktı. Mangala göz gezdirdi. Sonra bir tabure çekti.
“Eee hani benim payım.”
Yalaka,
“Komutanım buyrun en güzelini ayırdım size.”
Soytarı,
“Yağcılarda inecek var.”
Yalaka,
“Kesin lan komutanım tek kurşunla iki kuş avlıyor daha iki gün önce götümü kurtarmış herhalde ona özel ikram olacak.”
Hepsi birden gülüştü. Biliyorlarki komutanları ayrım yapmaz hepsini ayrı ayrı koruyup kollar.
Mangal bitmişti ama çay yeniden demleniyordu. Çünkü bu dört subayın görevi sadece emir almak değil, morale komutanlık yapmaktı.
Sarıbitme,
“Komutanım nasipse sizi ne zaman evlendiriyoruz? Tek bekar siz kaldınız aramızda.”
“Sen canını sıkma Turgay siz yeterince başıma belasınız yeni birine gerek yok.”
“Öyle demeyin komutanım bizim amca olmaya hakkımız yok mu?” Dedi Yalaka. Tim komutanı hariç hepsi evliydi. Aybars ise daha önce denemiş ama büyük ihanete uğramış biri olarak kesinlikle başına bela almak istemiyordu.
“Hadi kalkın sabah erkenden helikopter gelecek on gün izin çocukları benim yerime sevin.” Dedi kalktı yanlarından. Tim mutluydu aylar olmuştu ailelerini görmeyeli hele Emre (soytarı) çiçeği burnunda yeni evli bir aylık eşini bırakıp çakal avına çıkmıştı. Şimdi hasret giderme vaktiydi.