MASUM CANLAR İÇİN ‘berdel’

1350 Words
Baran, Narman konağına geldiğinde, Karadoğan aşiretinin çoktan geldiğini fark etti. Bu kadar hızlı olmaları mümkün değildi. Demek biri haber uçurmuştu bile onlara. Aklına Sidar ve Azade’nin kaçmasına yardımcı olabilecek bir üçüncü şahıs geldi. Demek yalnız başlarına değillerdi. Yine de bunu Azad’ın anlamaması iyi olurdu. Yardım edeni bulursa, onu da öldürmek isterdi. Büyük kapılar onun gelmesiyle açılırken, avluya girdi. Arkasından iki kollarından tutulmuş, aşıklar da getiriliyordu. Onların avluya girmesiyle, kadınlardan feryat figan kopmaya başladı. Gerek Sidar’ın annesi, Zişan, gerekse yengesi Binnur, ağıtlara başlamışlardı bile. Yol boyunca bu işi kan dökmeden nasıl halledebileceğini düşünerek kafa yormuş, ama pek bir şey de bulamamıştı. Başını sıkıntıyla kadınlardan tarafa çevirdiğinde kendi annesi, Ezo hanımla göz göze geldiler. Kadın oğlunun bakışlarından anlamıştı bir yol bulamadığını. Baran’ın başını hafifçe sağa sola sallamasıyla da yeniden onaylanmış oldu. Ezo hanım, eltisine sıkıca sarıldı. Bir evladını kaybedecek anaya nasıl teselli cümleleri kullanılır, bilememiş sarılarak desteğini belli etmişti. İki aşık yeniden avlunun ortasına diz çöktürülürken, Baran iki aşiretinde büyüklerinin oturduğu büyük masaya ilerledi. Adar ağa, oğluna hüzünle bakıyordu. İki kuzu bir oğlu vardı zaten. Kızlarda evlenip gitmişlerdi başka şehirlere. Eli ayağı bir oğlu kalmıştı yanında. Şimdi o da diz çökmüş ölümünü bekliyordu. Oğlunun yakın arkadaşı Hazar aradığından beri eşi de kendi de perişan bir haldeydi. Kendilerini, Narman konağına nasıl attıklarını bile anlamamışlardı. Konağın kapısı bir kere daha gürültüyle açıldığında, masadaki yüzler o tarafa döndü, Azad girdi bu sefer. Yüzündeki sert ifadesi yerli yerindeydi. Yolda gelirken, arşa çıkan sinirlerini bir tık düzeltmeyi başarmıştı. Kardeşinden tarafa bir kere bile bakmadan aşiret büyüklerinin yerleştiği masaya ilerledi. Tam Adar ağanın, karşısına oturdu. Bu işin sonunu bilen, tatmin olmuş bir bakışla baktı, Adar ağaya. Zaten o bakıştan da anlamıştı yaşlı adam, oğlu gidecekti elinden. Beklenen son kişinin de gelmesiyle, Narman aşiretinin en büyüğü, Azad ve Baran’ın dedesi, Bahoz ağa konuşmaya başladı. “Buraya toplanış sebebimiz belli. Neticesinde karar da bellidir. Ölecekler, başka çıkar yol yoktur!” Adar ağanın gözleri, Bahoz ağaya kaydı. “Sevmenin sonu ölüm mü olmalı ağalar? Yapmayın etmeyin kıyalım nikahlarını, daha fazla ne sizden ne de bizden kan dökülmesin.” Azad, sıkılı dişleriyle dinlemişti, Adar ağayı. “Azade nişanlanacaktı. Sende bilirsin ki, sahipli kızın kaçmasının sonu ölümdür.” Masadaki diğer ağalardan da onaylar mırıltılar çıkarken, Adar ağa oğluna baktı bir kere daha. Buraya oturduğu andan beri aklında bir fikir vardı aslında. Ölümün olmayacağı, düşmanlığın biteceği bir fikir. “Bir yol daha vardır.” Masadaki mırıltılar durdu, bakışlar Adar ağaya döndü. “Berdel de vardır, töremizde.” Bu sefer de Adar ağanın haklılığı mırıldanıldı. Azad sinirle Adar ağaya baktı. “Ne berdeli, Adar ağa? Senin kızın mı varda berdel dersin?” Yaşlı adam, hüzünlenmiş gözlerle oğluna döndü yeniden, belki de ateşe atacaktı bu yaptığı şey, ona emanet edileni. Ama oğlundan da vazgeçemezdi. Hem emaneti dinler, hak verirdi ona. “Var. Benim kızım gibi büyüttüğüm bir yeğenim var.” Uzun zamandır buralarda olmadığından aklından çıkmıştı bu Azad’ın. Abında başını Adar ağaya çevirdi. “İyi de kime vereceksin yeğenini?” Adar ağa şöyle bir bakındı sağına soluna, Baran’ın evlenmeyeceğini biliyordu. Geriye kalan tek seçenek Azad’dı. Ama bir kumar oynamaya karar verdi o an. “Sana veririm. Kuma alırsın. Erkek evlat istiyorsun diye duymuştum hep.” Azad’ın kaşları çatıldı. Beş yıldır evliydi ve karısı iki kız evlat vermiş, bir daha da hamile kalamamıştı. Bir kaç kere aşiret büyükleri kuma al demişti ama bir kadınla zor uğraşıyorum ikincisiyle hiç uğraşamam demiş, istememişti. “Benim karım var zaten. İstemez.” Aldığı cevapla sakinliğini kaybetmeden asıl hedefine, Baran’a döndü bu sefer Adar ağa. “O zaman Baran evlensin yeğenimle.” Baran anında kafasını masadan kaldırdı. Adar ağaya baktı. “Ben mi? Ben evlenmem, evlenemem.” Evlenmek istemezdi. Bir kadını öbür boyu çirkinliğine mahkum etmek istemezdi. Lakin bu fikir masada sessizce oturan Baran’ın babası Botan ağanın hoşuna gitmişti. Oğlunun mürüvvetini her baba gibi kendi de görmek istiyordu ve bundan iyi bir bahane ile evlendiremezdi oğlunu. Bakışlarını Adar ağaya çevirdi. “Yeğenin, Meryem’in kızı değil mi? Şu yurt dışında olan.” Adar ağa, başını salladı ağır ağır. Botan ağa bu sefer oğluna döndü. “O zaman karar senin Baran. Ya evlenmeyi kabul eder çifte düğün yaparız. Ya da Azade ile Sidar’ı sen öldürürsün! Seç birini.” Baran, babasına baktı sonra Azade ve Sidar’a. Öldüremezdi, nasıl öldürsün, nasıl kıysın suçsuz günahsız iki cana? Masada bulunan herkes pür dikkat Baran’a bakıyordu şimdi merakla. Bir tek Azad bakmıyordu. Biliyordu kabul etmeyeceğini. Lakin Baran konuşmaya başladığında, şaşkınlıkla kalakaldı. “Peki tamam berdel olsun.” Başka da bir şey söylemeden masadan kalkıp gitti, Baran. Azade ve Sidar’ın yanından geçip, konağın kapısından çıktı. Arabasına bindiğinde, bir an ne yapacağını bilemedi. Verdiği bir kararla, karartmıştı işte bir kızın hayallerini, geleceğini. Gözleri dikiz aynasındaki yansımasına gitti. Yanık izini izledi bir süre. Her şeyden vazgeçmesine sebep olan bu lanet izdi zaten. Derin bir nefes alıp, arabayı çalıştırdı. Yakın arkadaşı, Firaz’ın yanına gitmeye karar verdi. Derdini dinleyen bir o vardı zaten. Yerde halen diz çökmüş duran iki genç, birbirlerine baktılar. Bekledikleri şey değildi bu. Sidar bir an pişmanlıkla kavruldu. Kız kardeşi gibi gördüğü kuzeninin hayatını karartmıştı. Azade ise buruk bir şekilde bakıyordu. Elini uzatıp, Sidar’ın elini tuttu. “Baran ağabeyim çok iyi biridir. Endişen olmasın, Sidar’ım.” Sidar, Azade’ye baktı. “Bizim yüzümüzden oldu bunlar. Keşke öldürselerdi, seninle ölmeyi isterdim ben! Şimdi başkasının hayatını kararttık.” Azade, yavaşça başını iki yanına salladı. “Bence her şey çok güzel olacak, Sidar. Allah’a dua edelim sadece.” Bakışlarını birbirlerinden çekip, yere çevirirken ikisi de içlerinden dua ediyordu. Baran’ın gitmesiyle masada bulunan bir kaç kişi derin nefes aldı. Bunların içinde Adar ağa ve Botan ağa da vardı. Diğerleri de kararın tatlıya bağlanmasından dolayı aralarında konuşuyorlardı. Bir tek Azad memnun değildi bundan. Kabul etmeyeceğini düşünmüştü ama yanılmıştı. Sinirden boynunu kütletti. Elleri de masanın altında yumruk olmuştu. Botan ağa keyifle Adar ağaya baktı. “O zaman en kısa zamanda yapalım düğünleri.” Adar ağa da buruk bir tebessümle onayladı onu. “Olur yapalım. Yeğenimin gelmesi iki günü bulur. Üç gün sonra istemeye gelirsiniz. Biz de yarından sonraki gün geliriz.” Botan ağa başıyla onayladı, Adar ağayı. Sonunda evleniyordu oğlu. Ezo hanım da sevinmişti bu karara, eltisi Binnur hanımla. Hem iki can alınmayacaktı, hem de çifte düğün yapılacaktı. Bir tek, cevabını verdikten sonra, oğlunun çekip gitmesi yüreğine hüzün çöktürmüştü kadının. Biliyordu evlenmek istememesinin nedenini. Yine de içinde bir umut vardı, her şeyin güzel olacağına dair. Zişan hanımın ise bir tarafı sevinirken bir tarafı kan ağlıyordu. En yakın arkadaşıydı görümcesi, Meryem. Doğum yaparken ölmüştü. Doğuma girmeden önce de sanki öleceğini biliyormuş gibi bir söz almıştı kendisinden. ‘Bana bir şey olursa kendi kızın gibi büyüt kızımı’ demişti. Söz vermişti Zişan hanım da. Adar ağa, kardeşi ölünce bir süre toparlanamamıştı. Kendine geldiğinde de ilk işi yeğenine isim vermek olmuştu. Meryemce koymuştu adını. Kardeşinin ismini hep söylemek için. Kendi kızları gibi de büyütmüşlerdi. En azından Meryemce on iki yaşına gelene kadar. Aklı on bir yıl önceki o geceye gitti yine. Sık sık gelirdi aklına zaten. Tam yatma vakti gelmiş, çocuklarını odalarına götürecekken konağın kapısı şiddetle çalınmıştı. Hızlıca kapıya koşmuşlardı. Adar ağa kapıyı açınca karşılarında uzun boylu, yapılı, Meryemce’nin aynısı bir adam bulmuşlardı. Adamın arkasına baktıklarında ise kendi korumalarının diz çöktürüldüğünü, her birinin başında da simsiyah giyimli adamların olduğunu fark etmişlerdi. Adam bozuk bir Türkçeyle, tek bir şey söylemişti. ‘Kızımı almaya geldim.’ O gece kendi kızları gibi büyüttükleri yeğenleri, ellerinden kayıp gitmişti. Bulamamışlardı hiç bir yerde. İki yıl boyunca tek bir haber alamamışlardı. Ancak iki yıl sonra çıkıp gelmişti, Meryemce. Babasıyla yaşamaktan mutluydu ama sık sık geleceğini söylemişti. Gözlerinden yaşlar dökülmeye devam ederken, Ezo hanım yanına geldi. Dostça sarıldı, Zişan hanıma. Onu da anlıyordu. Zamanında eşinin yeğenini kendi kızı gibi büyüttüğünü de duymuştu. Zişan hanımın sırtını yavaş yavaş sıvarlarken konuştu, Ezo hanım. “Merak etme Zişan, oğlum çok merhametli biridir. Kızına hiç bir zararı dokunmaz.” Kızına demişti Ezo. Bu hitapla ağlaması biraz daha şiddetlendi. “Hem bak, belki çok mutlu olurlar. İçimde öyle bir his var.” Zişan hanım,eliyle göz yaşlarını silip, Ezo hanıma baktı. “Umarım. Umarım çok mutlu olurlar, Ezo. Yoksa bunun hesabını Meryem’e veremem.” Adar ağa, masadan kalkıp gideceklerini belli edene kadar, herkes birbirine destek olmaya çalışmıştı. Şimdi ise yapılacak olan, Meryemce’yi arayıp durumu anlatmaktı. Gelirdi biliyordu Adar ağa. Yaşları birbirine yakın olduğundan çok severdi, Sidar’ı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD