bc

[Berdel 1] BERDEL-İ GÜZELLİK +21

book_age18+
2.1K
FOLLOW
27.0K
READ
family
HE
fated
second chance
friends to lovers
stepfather
drama
sweet
bxg
kicking
scary
city
mythology
office/work place
secrets
musclebear
like
intro-logo
Blurb

+18 sahneler detaylıdır. Taciz, sapıklık, alıkoyulma ve şiddet gibi olumsuz ögeler içermektedir. Bunları dikkate alarak okumanızı tavsiye ediyorum. Bir berdel, insanın hayatını ne kadar değiştirebilir? Baran; Yıllardır yüzündeki yanık iziyle, özgüveni olmayan, insan içine pek karışmayan evlenmeyi bile düşünmeyen biriyken. Bir berdel kararıyla hayati değişti. Meryemce; Berdelle evlendiği eşinin, her haline tutulan kadın. Öyle ki her gün eşini yanık izinden öperek uyandırır. “Neden, bana öyle bakıyorsun?”“Kocam değil misin bakarım?”“Değişik bakıyorsun ama sanki bir şey söyleyecekmiş de çekiniyormuş gibi.”“Kocamdan mı çekineceğim ağam. Merak ediyorsan söyleyeyim.”Hafifçe Baran’ın kulağına doğru yaklaşıp nefesimi vererek konuştum. “Yüzündeki iz, beni azdırıyor.”

chap-preview
Free preview
GİRİŞ
Gece yavaş yavaş gündüze dönmeye başladığı, o en zifiri, karanlık zaman dilimindeyken, birbirlerinin elinden tutan iki genç, fıstık bahçelerinin arasından, hızlıca koşuyorlardı. Ellerinde sadece iki parça kıyafet olan bir bohça, vardı. Acele etmezlerse yüzleşecekler son çok beterdi. Ama bunu göze alarak çıkmışlardı bir yola. Sonunda ölüm olduğunu bile bile, kaçmaya karar vermişlerdi. İki düşman aşiretin çocuklarıydı onlar. Lise zamanlarından birbirlerine gönül veren, gizli gizli buluşan, birbirlerini çok seven iki aşiret çocuğu. Azade; Gaziantep’in en büyüklerinden, Narman aşiretinin nazlı güzel kızı. Sidar ise; O bölgenin bir diğer büyük aşireti Karadoğan’ların biricik oğlu, gelecekteki Karadoğan aşiretinin ağası. Ta evvel zamanda saçma sapan sebeplerden oluşan bu düşmanlık, iki aşiretten de zamanında çok kişiyi götürmüştü. Sidar’ın babası, Adar ağanın başa geçmesiyle, bu düşmanlık biraz durulmuştu. Keza Narman aşiretinin yeni ağası, Botan ağada bu konuda onunla aynı fikirdeydi. Birbirleriyle yine eskisi gibi konuşmadan, görüşmeden, birbirlerine karışmadan geçip gitmişti yıllar. Şimdi bu iki gencin yaptıkları ya düşmanlığı yeniden alevlendirecek ya da mütemadiyen bir barış getirecekti. Çok söylemişti Sidar, babasına, Azade’yi isteyelim diye, babası başta karşı çıksa da zamanla bir kaç kere haber göndermişti, Botan ağaya ama olumlu bir cevap alamamıştı. Vazgeç demişti babası, olmaz bu iş. Dinlememişti iki gencin de yüreği. Botan ağanın ağalığı, yeğeni Azad’a vermesiyle de ortalık iyice karışmıştı. Azad, bir çok defa Sidar’ı dövdürtmüş, kardeşi, Azade’nin peşini bırakmasını söylemişti. Sidar ise bir an bile vazgeçmemişti sevdasından. Yediği dayaklar, sevdasının büyüklüğü karşısında, devede kulak bile kalmazdı. Şu anda bu yola çakmalarının başlıca sebebi de Azad ağaydı zaten. Baktı, Sidar kardeşinin peşini bırakmıyor, o da çareyi kardeşini başka biriyle evlendirmekte bulmuş, hatta nişan hazırlıklarına başlanmıştı bile. Azade çok defa dil dökmüştü ağabeyine, ‘bilmediğim etmediğim adama verme beni, sevdiğim adamla olayım bu düşmanlık da bitsin’ diye, lakin karşılığını yanağına yediği bir kaç tokatla almıştı. Gizli buluştukları bir gün, Sidar Azade’nin dudağındaki yarayı ısrarla sorunca öğrenmişti, Azad’ın sevdiğine tokat attığını. Tabi Sidar bunu öğrenince de kaçalım demişti, Azade’ye. O da ölüme bile sevdiği adamla gitmek için ‘tamam’ demişti, ‘kaçalım.’ Gün ışımadan, Gaziantep’ten çakmak için, ayaklarının hızını biraz daha arttırdılar. Nefes nefese kalmışlardı. Bu fıstık bahçesini geçtiklerinde Sidar’ın bir arkadaşı alacaktı onları, Sidar’ın abasıyla. Şehrin çıkışına kadar görürecek orada arabayı Sidar’a vererek gerisini onlara bırakacaktı. Sidar, şükrediyordu bu kadar bile yardım ettiğine. Çünkü Antep’te Azad’ın acımasızlığı dillere destandı. Kimse kötü olmak istemezdi onunla. Az ileride yanan araba farlarını gördüklerinde, kurtulmuş oldukları düşüncesi içlerine dolmuş, adımları biraz yavaşlamıştı. Arabanın yanına vardıklarında, Sidar hemen arka kapıyı açarak, Azade’yi bindirdi ilk. Sonra da kendisi yolcu koltuğuna geçti. Arkadaşı, Hazar hemen arabayı çalıştırıp, ilerlemeye başladı. Bir yandan da bakışları, Sidar’a gidiyordu. “Oğlum nerede kaldınız? Yanımdan geçen her arabada korktum. Biri duracak da Azad ağa içinden çıkıp, başıma silah dayayacak sandım.” Sidar, nefesini düzenledikten sonra arkadaşına baktı. “Sabaha kadar haberleri olmaz korkma. Biz de o zamana Antep’ten çoktan çıkmış oluruz.” Hazar, başını hafifçe salladı. Can dostuydu bu adam, ondan yardım etmişti ama kelle koltukta da gezemezdi. “Bak oğlum yakalanırsanız falan benim adımı verme sakın! Valla öldürürler beni.” Sidar, anlıyordu arkadaşının korkusunu. Bir garip anası vardı, Hazar’ın. Onu yalnız bırakmaktan çok korkardı. Yinede buna rağmen yardım etmişti arkadaşına. “Merak etme! Söylemem.” Hazar, yoldan başını çevirip, Sidar’a baktı. Arkadaşı anlıyordu halinden. Açıklama yapma gereği de duymadı bu yüzden. Geri kalan zamanda konulmadılar hiç. Ama yüreklerindeki korku yerli yerindeydi. Antep’ten çıkıncaya kadar da geçmezdi bu korku içlerinden. Gün ağarmaya başlarken, havanın güzel kızıllığı, mükemmel bir şölen sunarken, şehrin çıkışına varmalarına bir kaç kilometre kalmıştı. Hazar, direksiyonu sağ tarafa kırarak, arabayı durdurdu. Burası ayrılacakları yerdi. Az ileride akşamdan sakladıkları motor vardı. Sidar, Azade’yi kaçırmaya gitmeden evvel; Hazar motorla, kendisi de arabayla buraya gelmiş, Hazar’ın motorunu görünmeyecek bir yere saklamışlardı. Sonra da arabaya binip Narman konağının yakınlarına gitmişlerdi. Hazar, Sidar’ı bıraktıktan sonra, buluşacakları yere gitmiş, orada onları beklemişti, endişeyle. Yani kısaca her şeyi düşünmüşlerdi. Hazar, kapıyı açıp arabadan indi. Bu işin sonu ona göre pek de iyi değildi ama arkadaşının da ne kadar sevdalı olduğunu biliyordu. Sidar’da arabadan çıktığında ön tarafta buluştular. Hazar, Sidar’ı kendine çekip sıkıca sarıldı. “Yolun açık olsun arkadaşım. Umarım kaçıp, güzel bir hayat kurarsınız kendinize.” Sidar, Hazar’a minnetle baktı. Kolunu dostça sıktı. “Eyvallah can dostum. Hakkını ödeyemem. Allah senden razı olsun.” Daha fazla vakit kaybetmeden, Sidar şoför koltuğuna geçti. Gaza basıp gitti. Hazar arkadaşının arkasından bakındı bir süre. Ardından motorunu sakladığı yere doğru ilerledi. Tam o esnada yoldan hızla arka arkaya üç tane araba geçti. Hazar, arabaların Narman aşiretinin olduğunu anlayınca, anında telefonuna sarıldı ama Sidar’ın telefonu kapalıydı. Açmayı unutmuştu arabaya bindiğinde. Hazar, elleri korkudan titrerken bu seferde, Sidar’ın babası, Adar ağayı aradı. Sidar, arabayı hızla sürerken, Azade’de ön tarafa uzanmış, Sidar’ın kolunu okşuyordu. İki genç için de bitmek üzereydi kabus. Yüzlerinde bir gülümseme varken, Sidar’ın bakışları dikiz aynasına kayınca gülüşü önce dudakların da dondu kaldı, sonrada hızla silindi. Arkasında üç araba selektör yaparak geliyordu. Anında anladı, Azad ağanın olduğunu. Biraz daha gaza yüklendi. Arayı açmaya çalıştı. Ölüme yaklaşırken ki, son çırpınışlarıydı bunlar. Biliyordu. Azad, arayı açmaya çalışan arabayla, gazı biraz daha kökledi. Arabanın yanında geçip direkt önüne kırdı. Sidar, direksiyonu önüne kıran arabaya çarpmamak için refleks olarak sağa doğru kırarken, şarampole doğru gittiler, kendini zar zor toparlarken, son anda frene basmayı başardı. Azad, arabasının kapısı açıp indi ve hızla onlara doğru ilerledi, elinde de mermisi ağzına sürülmüş bir tabanca vardı. Sidar’ın kapısını açıp, kolundan tuttuğu gibi çıkardı ve diğer arabalardan inmiş olan adamlarına doğru fırlattı. Adamlar Sidar’ı tutup yere diz çöktürdüler. Azad, aynı işlemi kardeşi Azade için de yaptı. Şimdi iki genç, özgürlüklerine gideceklerine inandıkların yolun ortasında, diz çöktürülmüş halde ölümü bekliyorlardı. Elindeki silahı iki gence doğrultan Azad’ın sinirden eli ayağı titriyordu. Kendisine karşı gelinmesinin siniriydi bu. Yoksa kardeşi ölecekmiş umurunda değildi, onun için. Elinin titremesinden dolayı silahı indirip, bir kaç adım attı etrafta. Sakin olursa eli de titremezdi. O sırada yanlarına yeni bir araba yaklaştı. Hafif bir driftle duran arabanın içinden, Baran indi. Botan ağanın tek çocuğu. Yüzündeki ve adımlarındaki sertlikle, Azad’ın yanına adımladı. “Ne halt ediyorsun Azad? Onları konağa götüreceğiz.” Azad’ın kaşları kuzeninin söyledikleriyle çatıldı. “Bu aşiretin ağası benim, Baran. Benim kararlarımı sorgulama. Bu iki namussuz da ölecek bugün!” Baran dişlerini sıkıp, kendine umutla bakan kıza baktı. Azade; kardeşi gibi sevdiği kızdı. Üzerinde Azad’tan daha çok emeği vardı. Başta da okula gitmesi gibi. “Verdiğin karar iki insanın hayatını sona erdirmekse sorgularım, Azad. O kız Azade, senin kardeşin. Nasıl öldüreceksin?” Yeniden bakışları gençlere döndü. Umutla ona bakıyorlardı. Kendisi de sinirliydi olayın buraya kadar gelmesine. Halbuki Azade, kendine gelseydi ilk, bir yolunu bulurdu mutlaka. Bakışları yeniden Azad’a döndü. “Onların kararını aşiret toplanıp verecek! Sadece sen bunu yapamazsın.” Azad’ın ifadesi sertleşti. Az öncekinden daha fazla sinirlenmişti şimdi. “Bu aşiretin ağası ben olduğuma göre, ben karar veriyorum.” İkilinin tartışmasını izleyen Azade, minnetle bakıyordu Baran ağabeyinden tarafa. Etse etse o yardım edebilirdi onlara. O yardım da anca ölüm zamanının uzatılması olurdu. Sonuçta yaptıkları şeyin sonucu ölümdü. Aşirette bunu söyleyecekti ve iki genç de biliyordu bunu. Törenin karşısında durmaya, kimsenin gücü yetmezdi. Ama umutla bakıyordu gözleri yine de. Azade’ye göre aşiretlerindeki en mert, en delikanlı, yeri geldiğinde en gözü kara olan adam, Baran ağabeyiydi. Sidar’ın yan taraftan uzanıp elini tutmasıyla bakışlarını sevdiğine çevirdi. Bu dünyada değilde öbüründe kavuşacak olsalarda dünya gözüyle iyice bakmaya başladılar, birbirlerine. Azad, lafını bitirirken alayla süzdü, Baran’ı. Gözleri Baran’ın yüzünün sol tarafında, şakağından başlayıp, çenesine kadar inen yanık izine kaydı. Kendisi de biliyordu ki bu iz olmasaydı, ağalığı rüyasında bile göremezdi. Baran, yüzündeki yanık izinden dolayı istememişti ağalığı. Kendine bakan; garip, acıyan, tiksinen ve korkmuş yüzler, görmek istememişti. Babasının tüm ısrarlarına rağmen, ağalığı kuzeni Azad’a vermesini söylemişti. Azad, yanık izine olan bakışını kesti. Kendisi yüzünden olmuştu o iz. Daha küçüklükten, kıskanırdı Baran’ı. Yakışıklılığını, cesaretini, her konuda kendinden iyi olmasını. Karşılarına çıkan ya da evlerine gelen herkesin, Baran’ı övmesinden dolayı deli gibi kıskanırdı. Kendi babası bile, yeri geldiğinde Baran’ı tutardı. Bu yüzden bilerek o kış günü daha ikisi de on yaşındayken, sobaya ittirmişti Baran’ı. Yüzünün sol yanı yanmıştı ama yine de yakışıklıydı hala. Lakin kendine güveni de yanmıştı o gün Baran’ın. Pek çıkmaz olmuştu insan içine. Ortalarda fazla görünmese bile, göründüğü an da sözünü dinletmesini biliyordu. Baran’ın bakışları önce yerde diz çökmüş birbirlerine bakan çifte, ardında da merakla emir bekleyen adamlara döndü. Belindeki silahı çıkartıp, mermiyi namluya sürdü ve elini havaya kaldırıp bir el ateş etti. “Ne duruyorsunuz? Kaldırın onları yerden, konağa gideceğiz.” Bakışları sinirden kıpkırmızı olmuş, Azad’a kaydı. Gözlerinin içine bakarak konuşmasına devam etti. “Kararı aşiret büyükleri verecek. Karadoğanlara da haber salın onlarda gelsinler. Bu yalnızca bizim meselemiz değil!” Adamlar onun dediklerini yapmak için hareketlendiler, Sidar ve Azade’yi yoldan kaldırıp arabaya bindirirken, Baran’da silahının emniyetini kapatmış, arkasını dönüp arabasına ilerliyordu. Azad dişlerini sıktı. Boynunu kütletti. Ağa kendisiydi ama adamları bile, Baran’ın sözünü dinliyor, sanki gerçek ağanın o olması gerektiğini kendine gösteriyorlardı. Bu iş bitince hepsinden soracaktı bunun hesabını. Kendi de sinirli bir ifadeyle arabasını yanına varıp, kapıyı açarak şoför koltuğuna oturdu. Sinirden ellerini direksiyona koyduğu gibi sıkıca kavradı. Nasıl olsa bu işin sonu o iki namussuzun ölümüyle sonuçlanacaktı. Bir diğer yol daha vardı belki kan akmaması için ama bunu da gerçekleştirebilecek şey iki aşirette de yoktu ne yazıkki. Dudaklarına yerleşen sinsi bir gülüşle arabasını çalıştırdı. Nasıl olsa kendi dediği olacaktı eninde sonunda. Baran’ın tek yaptığı süreyi uzatmaktı. Varsın bu sefer dediği olsun dedi içinden. Sonuç yine kendi bildiği şekilde bitecekti.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

30 Days to Freedom: Abandoned Luna is Secret Shadow King

read
307.5K
bc

Too Late for Regret

read
271.6K
bc

Just One Kiss, before divorcing me

read
1.6M
bc

Alpha's Regret: the Luna is Secret Heiress!

read
1.2M
bc

The Warrior's Broken Mate

read
135.8K
bc

The Lost Pack

read
374.6K
bc

Revenge, served in a black dress

read
144.1K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook