MERYEMCE’NİN ANLATIMIYLA
İçinde bulunduğum uçak hafif bir sarsıntıyla, yere indiğinde, içimde garip bir sevinç vardı. Çocukluğumun geçtiği bu yeri o kadar çok özlemiştim ki. Ama içimdeki o garip sevinç bundan dolayı değildi. Rusya’dan kurtulduğum içindi. Dayımın teklifini kabul etmemdeki en büyük sebep elbetteki kardeşim gibi gördüğüm adamdı. Lakin başka bir sebebi daha vardı. Rusya’da askeri alanda üst düzey bir komutan olan babamın, beni arkadaşının oğluyla evlenmem için zorlamasıydı. Kendi seçtiğim, sevdiğim biriyle evlenmek en büyük hayalimdi ama önüme sunulan her iki seçenekte bu hayali kapsamıyordu. Yine de sevdiklerimle daha yakın olabilmek için dayımın teklifini kabul etmek daha cazip gelmişti. Ve tabi bir de Sidar için. Onun da etkisi büyüktü.
Uçak yerde biraz ilerledikten sonra durduğunda, emniyet kemerimi açarak ayağa kalktım. Koridorun diğer tarafındaki koltuklardan, iki ön sıradaki adam dönüp bir kere daha baktı. Uçağa bindiğimden beri alık alık bakıyordu zaten. El çantamı koltuğun üst bölümündeki kabinden aldım ve çıkışa doğru yürürüm. Uçağın kapısından çıkıp, merdivenlerden inerken, etrafıma özlemle bakıyordum. Havaalanının iç kısmına ilerleyip, bavul sırasına girdim. Gelen beyaz çiçekli yeşil bavulumu aldığım gibi daha fazla beklemeden lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp kendime gelmem lazımdı. İki gündür yolculukla uğraşıyordum ve bir hayli terlemiştim.
Lavabodan çıktığımda az önce bana alık alık bakan adamın az ileride beklediğini gördüm. Beni fark ettiğinde yanıma doğru bir kaç adım atıp, kolumdan tuttu. “Numaranızı almak isterim, güzel bayan.” Sinirimden gülmeye başlarken bir adım attı bana doğru, bir adım geri gittim. Gözlerim adamın arkasında kalan temizlik odasına takıldı. Aklıma gelen harika planla, yavaşça kulağına doğru yaklaştım ve nefesimi vererek konuştum. “Benim daha güzel bir fikrim var!” Başını kaldırıp bana baktı, ardından bakışlarımı takip edip, hafifçe arkasını döndü. Temizlik odasını görümce yüzüne bir gülümseme yayıldı. Kolumdaki elini bileğime indirdi ve sıkıca tuttu. Hızlı adımlarla yürüyüp temizlik odasına girdik. Benim de girmemle kapıyı kapatıp, beni kapıyla kendi bedeni arasına aldı. Dudakları direkt boynuma yöneldi. Bu yakınlıkla istediğimi almanın hınzır gülümsemesi dudaklarıma yayıldı. Anında harekete geçerek, kasıklarına sert bir diz darbesi attım. İki büklüm bir hale geldiğinde vakit kaybetmeden, kolumu büküp dirseğimi de sırtına geçirdim. Bu darbeyi de alınca acı içinde yere düşüm kıvranmaya başladı. Hiç bir şekilde ona bakmadan, elbisemi düzeltip odadan çıktım.
Duvarın dibinde zavallıca bir şekilde beni bekleyen bavulumu da alıp yolcu çıkış kapısına doğru yürüdüm. Kapıdan çıktığım an etrafıma bakınmaya başladım. Sonunda aradığım bedeni buldum. Sidar, arabanım kapısına yaslanmış elindeki telefonu karıştırıyordu. Ona doğru yürürken sevincimden, “Sidar,” diye bağırdım. Sesimi duyar duymaz elindeki telefonu arabanın açık penceresinden içeri atıp bana doğru gülerek gelmeye başladı. Bavulumu orada bırakıp koştum ve sıkıca sarıldım, kardeşime. Saçlarıma bir öpücük alırken, ayaklarım yerden kesildi ve havada bir kaç tur döndüm. Yeniden yere ayak bastığımda Sidar’ın yanağına sıkı bir öpücük kondurdum. Dile kolay iki senedir görmüyordum. “Hoşgeldin güzelim, hoşgeldin.” Gülümseyip bir kaç adım geriledim, baştan aşağı süzdüm onu. “Gayet hoşbuldum kardeşim. Çok yakışıklı olmuşsun iki senede.” Utanınca ensesini kalınan bir huyu vardı, yine aynısını yaptı. “Sende her zamanki gibi çok güzelsin.” Gülerken birazcık onunla uğraşmaya karar verdim. “Ben her zaman güzeldim ama senin maymun halin evrimleşmiş resmen, kardeş.” Kaşları çatılırken dalga geçtiğimi biliyordu ama trip atmaktan da geri kalmadı. “Kızım ben herkes şok olsun diye bir anda değiştim. Sen hep aynıydın.” Gülerek koluna bir kaç hafif darbe attım. “Hadi bavulumu alıp arabaya koy. Çok yorgunum ben arabaya geçiyorum.” Hızlıca yanından geçip arabanın ön koltuğuna geçip oturdum. Yalandan söylenerek bavulumu getirip arabanın bagajına koydu. Şoför koltuğuna bindiğinde aynı tavrıma devam ettim. “Karadoğan kontağına gidelim şoför bey. Acele etmeyin etrafı izlemek istiyorum.” Sidar dediklerime kahkaha atarak cevap verdi. Arabayı çalıştırdı ve ilerlemeye başladık.
Gerçekten memleketimi çok özlemiştim. Uçsuz bucaksız bozkırlara baktım. Arada yanlarından geçtiğimiz fıstık bahçelerine. Penceremi biraz daha açıp fıstık ağaçlarının kekremsi kokusunu çektim içime. Güzeldi buralar, bana göre dünyanın en güzel yeriydi. Çocukluğumdu, ailemdi, annemdi bu şehir. Bir kere daha verdiğim kararın memnuniyetiyle dudaklarım kıvrıldı.
Sessizlikle geçen yatım saatlik bir sürenin ardından, Sidar daha fazla dayanamamış olacak ki konuşmaya başladı. “Meryemce, konuşalım mı biraz kardeşim? Hmm, anlatayım mı kendimi, neden yaptığımı?” Camdan çevirdiğim gözlerimi, Sidar’ın yüzüne diktim. Biliyordum neden yaptığını. Her konuşmamızda anlatırdı bana. İki sene öncesine kadar her geldiğimde de görüşmelerine yardım ederdim. Biliyordum çok seviyordu. “Şimdi değil, Sidar. Neden yaptığını biliyorum ve eve gittiğimizde konuşmak istiyorum. Şu anda Burak biraz huzurun tadını çıkartayım.” Anlayışla balını salladı. Konağa gidinceye kadar da konuşmadı bir daha. Sessizlikle etrafı izlemeye devam ettim.
Konağa geldiğimiz anda arabadan iner inmez duyduğum zılgıt sesiyle, gülümsemem yüzüme yayıldı. Yengem, anne yarım, konağın damına çıkmış, gelişimin mutluluğuyla zılgıt çekiyordu. Bakışlarım ondayken gözlerim özlemle doldu. Daha fazla orada beklemeden konağın avlusuna geçtim. Yengem de hızlıca merdivenlerden inip yanıma gelirken, yarı yola kadar koştum ve sıkıca sarıldım. Gözlerindeki yaşlar çok firar etmişken, yengem de benden farksız değildi. “Güzelim, emanetim böyle mi anlaşmıştık seninle? Hani her sene gelecektin? İki yıldır gözümde, burnumda tüttün. Yüreğim dışladı her geçen günde. Aramadında pek.” Ağlamam devam ederken sözcükler nasır tutmuştu sanki, konuşamadım.
Kaç dakika o şekilde sarıldı kaldık bilmiyorum, en sonunda, Zişan ablam yanımıza gelip bizi ayırdı. O da ağlıyordu. Yengemden ayrılıp onunla sarıldık bu sefer. Ağlamam halen durulmamıştı. Onunla olan darılmam daha kısa sürdü, Meyran ablamla da sarıldığımızda, bir kaç adım geri çekildim. Etrafa bir bakış attığımda aradığımı buldum. Dayım, kenarda durmuş mahçup bir ifadeyle bakıyordu bana. Kocaman adamın karşımda bu halde olması yüreğimi sızlattı. Hemen yanına gidip sarıldım. “Bakma öyle dayım. Kızgında değilim, kırgında sana. Bakma, mahcupça.” Öyle bir sarıldı ki dayım bana, eksik kaldığı bunca zamanın acısını çıkardı sanki. Ağladığını titreyen omuzlarından hissettim. Güç bela ayrıldık birbirimizden.
Elimden tutup sedirlerin olduğu yere doğru götürdü beni. Sedire oturduğunda beni de yamacına oturttu. Elimi bırakmamıştı. “Yavrum, özür dileriz. Affet bizi. Böyle olsun istemezdik.” Başıma gelenleri bilmedikleri için, gelmemde kendilerinin payı daha büyük sanıyorlardı. “Dayım, ben böyle olsun istedim ama. O yüzden geldim. Üzgün değilim.” Zişan ve Meyran ablamın şaşkınlıklarını gördüm önce. Dayım ve yengemde aynıydı. Daha fazla onları şaşkınlıkta bırakmamak için konuştum.
“Bakın, ben size söylemedim ama bunun bir değişik versiyonunu da babam istiyordu. Bir arkadaşının oğluyla evlenmemi istedi benden. Uzunca bir zaman direndim ama tam her şeyi bırakıp, vazgeçecekken sen aradın dayı. Ya orada kalıp hiç sevmediğim bir adamla evlenecektim ya da buraya gelip hiç tanımadığım bir adamla. Bende burayı seçtim.”
Yengem konuşmam bitince elleriyle dizine vurdu. “O soysuz babanın yapacağı oydu zaten! Gelip seni alıp gittiğinde de bir gram vicdanı yoktu.” Anlayışla gülümsedim yengeme. Babamı ilk kez on iki yaşındayken görmüştüm. Bir gece gelip, ‘ben senin babanım’ demiş ve alıp götürmüştü beni buralardan. Sıcak bir insan değildi ama sevgisini göstermeye çalışmıştı bir çok kez. Pek beceremese de babamdı.
Orada o şekilde akşam yemeğine kadar sohbet ettik. Berdel konusunu hiç açtırmadım. Diyeceğimi demiştim ve daha fazlasını duymak istemiyordum. Tanımadığım bir adamla evlenecektim ama tanışırdık evlenince. Akşam yemeğinde pek bir şey giyememiştim. Yol yorgunluğu o kadar vurmuştu ki bedenimi, neredeyse ayakta uyuyacaktım. Odama geçmek için izin istedim dayımdan memnuniyetle verdi izni.
Buradayken kaldığım odamı hazırlatmıştı yengem. Odama girdiğimde eski anılarım canlandı gözümde. Beline kadar inen sarı saçları belik örülmüş bir kız çocuğu, oradan oraya koşturuyordu. Ortalığı dağıtıyor, bazen kendi haline oyunlar oynuyordu. Bendim bu kız çocuğu. En özlediğim yıllarımda o zamanlarda. Odamın kapısı bir kaç kez tıklatıldığında aceleyle gözyaşlarım kurulayıp ‘gir’ komutu verdim. Kapı açıldığında, Zilan ve Meyran ablamın geldiğini gördüm. Zilan ablamın elinde bir alışveriş çantası vardı. “Şey biz, yarın akşam giyersin belki diye bunu aldık sana. Ya da ne zaman istersen o zaman giy. Görünce sen geldin aklımıza.” Uzatılan çantayı merakla aldım. İçindeki askıyı tek elime alıp yukarı kaldırdım. Bembeyaz bir elbise çıktı. Çok güzeldi. Ön tarafını çevirdiğimde iki tane mavi kelebek motifine baktım, çok mükemmeldi. “Bu çok güzel teşekkür ederim.” Yanıma gelip iki tarafımdan bana sarıldılar. “Ne demek güzel gözlümüz. Sen her şeye değersin.” Sarılmamız biraz sürdü. Bende bir hayli özlemiştim herkesi, sesimi çıkarmadım. Ayrıldığımızda hepimiz gülümsüyorduk. Odamın içindeki dolaba bir bakış attım ve hızlıca oraya doğru ilerleyip, dolabın kapağını açtım. Elimdeki elbiseyi dikkatlice dolaba astım. Sohbet etmeyi çok istiyordum ama uykusuzluk nevrimi döndürmüştü. “Ablalarım valla sohbet etmek isterdim ama çok uykum var. Gidin de yatayım artık.” Kibarca kovmam üzerine gülmeye başladılar dayanamayıp yorgun bir gülümseme de ben yerleştirdim dudaklarıma. “Tamam güzelim sen uyu biz gidelim.”
İyi geceler dileyip odadan çıktılar. Onların gitmesiyle üzerimdekilerden hızlıca kurtulup kendimi banyoya attım. Uzunca bir süre duşta kaldım iyice yıkadım kendimi. Banyodan giyinip çıktığımda saçlarımı da kuruttum. Gelişigüzel tarayıp, gözlerim kapanırken kendimi yatağıma attım. Uykunun kollarına narin vücudumu bıraktım.