Yeni güne her iki konakta telaşlı bir şekilde uyandı. Bu akşam Sidar ve Azade’nin istemesi olacaktı. Narman konağı, çalışanları, genç aile üyeleri telaşlı bir temizliğe girişmişti. Ezo hanım mutfakta, akşam verilecek ikramlıkların yapımını kontrol ediyordu. Binnur hanım da, temizlikle ilgileniyordu. Sabah olur olmaz iş bölümü yapmışlardı hemen.
Ezo hanım mutfaktan çıktığında, Binnur hanım avlunun sedirine oturmuş, telefonla konuşurken gördü. Üzgün görünüyordu, biraz da sinirli. Yanına doğru ilerledi sakin adımlarla, telefonla konuşmasını bölmek istemiyordu. Binnur hanım başını kaldırıp kendisini fark ettiğinde hafifçe gülümsedi. Binnur hanım da gülümserken, eliyle gel işareti yaptı, bir kaç şey daha söyleyip telefonu kapatırken. Ezo hanım yanına gelip sedire oturdu.
“Binnur, neyin var canım?”
“Ne olsun Ezo, Azad. Akşam ben gelmem diye tutturdu, sabah giderken. Bende az önce aradım ‘gel sen bu aşiretin ağasısın dedim. Gelmezsen olmaz!’ , ‘Karar alınırken fikrim bile sorulmadı ne ağalık ama’ dedi.”
Ezo hanım sıkıntıyla baktı, Binnur hanıma. Söyleyeceği bir kaç şeyi vardı ama kalbi karışır diye susmuştu bugüne kadar. Artık susmayacaktı. “Binnur, alınmazsan sana bir şey söylemek istiyorum.” Binnur hanım, bakışlarını yanında oturan kadına çevirdi. “Sana alınmam, Ezo. Söyle.” Ezo hanım, bir nefes alıp verdi. “Azad, neden böyle yapıyor? Korumalardan duydum, yakalandıklarında oracıkta öldürecekmiş, kardeşiyle Sidar’ı. Baran yetişmese şu an da cenazede olacaktık belki de.” Binnur hanımın gözleri karşısına dalgın dalgın bakarken, başını salladı. Kendisi de duymuştu bunu. “Ağalığı öldürmek sanıyor, Ezo. Herkesi ezip geçerim zannediyor. Kimse bana karşı çıkamaz diye dolanıyor ortalıkta. Baran gibi merhametli değil, Azad. Saygı duyulmak için insanları korkutmak gerektiğine inanıyor.” Ezo hanım da bunun farkındaydı. Hatta aşiretten bir çok kişi de.
Babası, Baran’a ağa olacaksın dediğinde, ‘buralardan kaçar giderim, olmayan yüzüme hasret kalırsınız, bu halde ağalık falan yapmam’ dediği için mecbur kalmıştı Botan ağa da, ağalığı Azad’a vermeye. Konaktaki herkes gibi, Ezo ve Binnur hanım da biliyordu; Baran, ağa olsaydı çok daha güzel olurdu her şey. Ama olmuşla, ölmüşe de çare yoktu neticede. İki kadın daha fazla konuşmadan, oturmaya devam ettiler sedirde.
*******
Karadoğan konağı da, Narman konağından farksızdı. Sabah kahvaltıdan hemen sonra, akşam götürmek için gelen hediyelikler avluda paketleniyordu. Zilan eline aldığı banyo terliğini yüzüne doğru çıkarıp biraz inceledi. Ardından annesine döndü. “Ya anne Allah aşkına adamların evinde banyo terliği mi yoktu da aldık?” Zişan hanım, sabır dilenir gibi gözlerini kapatıp, başını gökyüzüne çevirdi. “Adettendir kızım, bir evde en çok ne kullanılırsa, onu hediye götürmek.” Meyran sırıtarak başını salladı annesine bakarak. Sonra ablasına döndü. “Annem doğru söylüyor, sen terliğe şükret az önce benim elime kurdele bağlı, kürdan kutusu geçmişti.” Abla kardeş kahkalarla güldüler. Zişan hanım en sonunda dayanamayıp kızlarına sinirle baktı. “Eh yeter yahu. Hadi hadi ben bunularımda hallerim siz gidip elbise falan alın kendinize. Başım şişti yahu.” Kızlar da sanki bunu bekliyormuş gibi anında ayaklanıp, hazırlanıp çarşıya gitmek için odalarına geçtiler. Bir yandan gülmeye devam ediyorlardı. Zişan hanım arkalarından başını iki yanına sallayarak baktı. ‘Küçükken ikisinide bir kaç kez düşürmüştüm ondan böyleler herhalde’ diye geçirdi içinden.
Odalarından hazırlanıp çıkan abla kardeş, Zilan’ın arabasına binip, şehir merkezine doğru gitmeye başladılar. Alışveriş denildiği anda sevinmeyen kadın yok denecek kadar azdır sonuçta. Büyük bir alışveriş merkezine geldiler, arabayı otoparka parkedip mağazaların olduğu kata çıktılar. Kol kola girip, vitrinlere bakarak ilerliyorlardı. Birden Meyran ablasını kolundan çekip bir mağazanın önüne getirdi. Vitrinde çok güzel beyaz bir elbise vardı. Üzerinde sadece iki mavi kelebek bulunuyordu. Sade ama bir o kadar da çekici bir elbiseydi. İki kadında birbirlerine baktılar. Akıllarından aynı şey geçiyordu. Kesinlikle Meryemce’ye çok yakışacak. Hemen mağazadan içeri girdiler.
“Bakar mısınız? Şu vitrindeki elbiseyi almak istiyoruz.”
Mağazada çalışma görevli bayanlardan birisi hemen güler bir yüzle yanlarına geldi. “Tabii ki efendim. Hangi beden olacaktı acaba?” Zilan ve Meyran birbirlerine baktılar. İki yıldır görmemişlerdi Meryemce’yi ama kilo aldığını düşünmüyorlardı. En son üç ay önce sosyal medya hesabında paylaşım yapmıştı ve gayet fitti. Yine de şansa bırakmak istemediler. “Otuz sekiz beden olsun lütfen.” Kadın gülümseyerek onlara baktı. “Hemen hazırlatıyorum efendim. Hanginiz deneyecekti acaba?” İki kadında hızlıca başlarını salladılar sağa sola. “Paketletin lütfen. Hediye olacak.” Görevli kadın eliyle arkalarında kalan koltukları gösterdi onlara. “Siz biraz oturup dinlenin efendim. Beş dakikaya hazır olur.” Abla kardeş koltuklara doğru ilerleyip oturdular.
Bir kaç dakika kadar sessizce oturduktan sonra etrafa bakınan abla kardeşin de gözüne birer elbise çarpmıştı. Yerlerinden kalkın elbiselerin yanına ilerlediler, kendi bedenlerini bulup denemek için kabinlere geçtiler. Elbiseleri üzerlerine giydiklerinde aynadan kendilerine beğeni ile bakıp, süzdüler. Kendi elbiselerini de bulmuşlardı. Bir taşla üç kuştu resmen. Yeniden üzerlerini giyinip kabinlerden çıktılar. Ellerindeki elbiseyle kasaya ilerleyip onları da paketlemelerini istediler. Paralarını da ödeyip önce mağazadan ardından da alışveriş merkezinden ayrılıp evlerine geçtiler.
*****
Bir şekilde yapılan hazırlıklar güç bela bitmiş, Karadoğan sakinleri hazırlanıp, süslenmiş, Sidar’ın gelmesini bekliyordu. Konağın kapısı açıldığında oldukça şok bir takım elbise ile Sidar girdi içeri. Elinde de büyük bir kırmızı gül buketi ve güzelce paketlenmiş bir çikolata kutusu vardı. Annesi ve ablaları beğeni ile süzdüler, Sidar’ı. Adar beyde beğenmişti ama bakışlarına yansıtmadı. “Haydi gidelim artık, iyice geç olmadan.” Aile reisinin konulmasıyla, herkes ayaklandı. Konağın kapısına doğru yürümeye başladılar. Zilan be Meyran eşleri ile konuştuktan sonra çocukları götürmemeye karar vermişlerdi. Sonuçta ne kadar hayırlı bir iş için gitselerde, eskiden düşmanı oldukları bir ailenin konağına gidiyorlardı.
On beş dakikalık bir yolculuktan sonra, Narman konağına geldiler ve arabalardan indiler. Aşiretin en büyüğü, Bahoz ağa, oğulları; Botan ağa ve Azad’ın babası Behram ağa, Azad ve Baran onları kapıda karşıladılar. Azad, zorla getirildiğini belli eden bir yüz ifadesi ile bakıyordu, Karadoğan ailesine. Baran ise hafif arkalarda durmuş, başını fazla kaldırmamaya çalışıyordu. Adar ağa, erkeklerin hepsiyle görüştü aynısını Sidar da yaptı. Görüşme ve ayaküstü edilen hoş sohbet fasılından sonra konağın avlusuna geçtiler. Kadınlar burada bekliyordu onları. Getirdikleri hediyeleri verdiler, Sidar elindeki çiçek ve çikolatayı Azade’ye uzattı gülümseyerek. Azade’de aynı şekilde gülerek aldı.
Ezo hanım, öne doğru gelerek Zişan hanımla sarıldı, kızlar da birbirleriyle görüştüler. Abla kardeşin kanı anında kaynamıştı Azade’ye. Zişan hanımla, Binnur hanım da satılıp görüştüler. Kadınların hepsinin yüzünde bir gülümseme vardı. Azade ve çakışmalar mutfağa geçerken, aileler de avludaki büyük sedirlere doğru ilerlediler.
İki aile de karşılıklı sedirlere geçip oturdu. Günlük olaylardan bahsedilmeye, bir şekilde gergin hava kırılmaya çalışıldı. Meyran ve Zilan’ın bakışları arada Baran’a kayıyordu. Tahmin ettikleri kadar kötü görünmüyordu yüzündeki iz. Baran, üzerindeki bakışları hissettikçe iyice küçülmüştü olduğu yerde. Garip bakışlara alışmıştı aslında ama böyle dikkatle izlenilmeye alışkın değildi. Sırf izlenilmemek için, gittiği kalabalık ortamlarda çok fazla durmazdı.
Çalışanların kahveleri getirip servis etmesiyle sohbete ara verildi. Azade, Sidar’ın kahvesini ona özel aldığı tepside getirmişti. Sidar, eline aldığı kahveden korkarak bir yudum aldı ama tuzlu değil aksine şerbet gibiydi. Gülerek Azade’ye bakıp hepsini birden dikti kafasına. Adar ağa, kahvesini de içen oğluna baktıktan sonra, Narman ailesine döndü. “Kahvelerde içildiğine göre, fazla uzatmadan konuya gireyim. Allah’ın emri peygamberin kavliyle kızınız Azade’yi, oğlumuz Sidar’a istiyoruz.” Bahoz ağa, iki genci de baştan aşağı süzdü. Ağırca başını salladı. “Allah’ın izniyle verdim gitti.” İki ailedeki çoğu kişi de rahat bir nefes aldılar. Gençler ayaklanıp büyüklerin elini öptü.
Mutsuz ve sinirle bakan bir kişi vardı orada. Ve tabii ki bu da Azad’tan başkası değildi. Sinirle boynunu kütletip, ellerini yumruk yaptı. Sidar, kendisiyle görüşmek için önüne geldiğinde başını kaldırıp baktı. Yavaşça ayağa kalktı. “Azad ağabey, bu dargınlık bitsin artık hmm. Bak iki ailede barıştı artık. Ben kardeşinle evleneceğim, Baran ağabey kuzenimle evlenecek. Eskileri unutalım artık.” Azad konuşmasını bitiren adama baktı, baktı, baktı. En sonunda yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. “Haklısın Sidar. Dediğin gibi olsun.” Sidar aldığı olumlu cevapla gğlerek Azad’a sarıldı. Azad’ın gülen ifadesi sarılmayla sinirli bir hale geldi anlık. Ayrıldıklarında yeniden gülümsedi ama. İki lafa aradaki düşmanlığı bitirecek değildi elbette. Başlarına ne çoraplar örecekti onların ama sırası vardı. Şimdilik kendini barışmış gibi göstermek en iyisiydi.
Ailenle görüşme işi de gittikten sonra yeniden sedirlere oturuldu. Bu sefer Botan ağa konuştu. “Sizin koz ne zaman geliyor?” Adar ağa başını Botan ağaya çevirdi. “Yolda şimdi geliyor. Yarın burada olur.” Botan ağa başını sallayarak oğluna baktı. İyi olmuştu bu iş. “Kabul etti değil mi?” Adar ağa ailesine göz gezdirdi. Bakışları yine Botan ağaya dönerken konuştu. “Etti. Merak etme.” Adar ağanın cevabıyla hem Ezo hanım, hem de Binnur hanım rahat bir nefes aldı. Anne baba sonunda oğullarının mutlu olacağı günlerin yakın olduğunu hissediyordu.
Normal konulardan sohbetler edildikten sonra, yatından sonraki akşam Meryemce’yi istemeye geleceklerini yeniden söyledi, Marman ailesi. Karadoğan ailesi de onları onayladı. Geç saatlere gelinirken, ayrılmak için ayaklandı, Karadoğan ailesi. Yine büyük kapıdan dışarı kadar erkekler uğurladı aileyi. Herkes bir tarafa dağılırken kimi mutlu, kimi endişeli, kimi de sinirliydi.
Baran, odasına girdiğinde bir soluk aldı. Evleneceği kızı yarından sonraki gün görecekti. Kalp atışları hızlandı. Bir an nefes alamayacak oldu. Neden heyecan yapmıştı ki kalbi bu kadar? Sıradan bir kızdı göreceği. Acaba evleneceği kız olduğu için miydi, bu heyecan? Kendi kendine düşüncelerle boğuşurken üzerini değiştirip, yatağına uzandı. ‘Nasıl biri acaba?’ Diye sordu kendi kendine. Sonra yüzündeki yanık aklına geldi. ‘İyi biridir, inşallah’ diye konuştu bu sefer. Daha fazla düşüncelere dalıp gitmemek için gözlerini kapattı ve uyumaya çalıştı.