Bölüm. 2

2334 Words
İyi okumalar dilerim... Melinda Kurt'tan anlatım... Heyecan; Tatlı telaşın esir aldığı günüm yanımdaki adamın dehşet verici ifadeleri heyecanın zirvesine ulaşmamızı sağlamıştı. Onun aksine ben sakin kalmaya çalışsam da mümkün olmuyor ve iyiden iyiye o heyecana kapılıyordum. Yola çıktığımız andan beri iki kez kaza tehlikesi atlatmıştık. Selim aracı ne kadar sakin kullanmaya çalışsa da bir türlü başarılı olamıyordu. Yarı yolda aracı sağa çekip yer değiştirdik. En azından daha sağlıklı olacak burdu. Selim'e bakıp "bana bir sigara yak ve dudaklarımın arasına sıkıştır". Selim itiraz edecek iken "ban denize sürerim şimdi zorlama artık şansını". Selim ses çıkartmadan dediğimi yaparken dudaklarımın arasına sıkıştırdığı sigaradan derin bir nefes aldım. Yolun geri kalanını sakin bir şekilde geçirirken yaklaşık yirmi dakika sonra Yasemin'in evinin önüne aracı park ettim. Başımı çevirip Selim'e bakıp "yukarıda kız isteme esnasında ben ne dersem diyeyim hiç bir konuşmama karışma ve beni onayla. Sadece bana güven can içim". Selim derin bir nefes çekip yüzüme baktı ve "aklında ne var bilmiyorum ama sana kendimden daha çok güveniyorum güzelim". Tebessüm ederek arabadan indim. Seri adımlarla apartmanın önüne gelip zile bastım. Kapı kısa sürede açıldığında tek heyecanlının Selim olmadığını anladım. Tebessüm ederek apartmana girip Yasemin ve ailesinin yaşadığı evin katına merdiven yardımı ile çıktık. Kapı açık ve Yasemin muhteşem güzelliği ile öylece sülün gibi duruyordu. Onun önüne durduğumda tüm içtenliğiyle ve sıcacık gülümsemesi ile Yasemin kollarını boynuma dolayıp sıkıca sarıldı. Ben de aynı içtenlik ile gülümseyip ona sarıldım. Kulağına eğilip "nasılsın bakalım gelin hanım?". Yasemin titrek bir iç çekip "heyecandan ölmezsem iyi". Benim konuşmama izin vermeden Selim "Allah korusun meleğim. Rabbim benim ömrümden alsın sana versin". Onlarım bu aşkını saf gözler ile izlerken arkadan güçlü bir öksürük sesi ilişti kulağıma. Olduğum yerde irkilip arkamı döndüğüm de Yasemin'in anne ve babasını gördüm. Tüm sıcaklıklarıyla bizi karşılamış ve tanışma faslından sonra salona yönlendirmişlerdi. İkili koltuğa Selim ve ben tekli koltuklara da Selma hanım ve Yavuz bey oturmuştu. Tatlı bir sohbete girmiştik. Eski günlerden günümüze kadar gelen adetlerden bahsetmiş ve fazlasıyla kaynaşmıştık. Yavuz beyin uyarısı ile Yasemin kahve yapmak için mutfağa geçmiş çok ta bekletmeden kahveleri getirmişti. Bir ara Selim'in yüzüne baktığım da bembeyaz teninin pancara döndüğünü gördüm. Yasemin ile göz göze gelip hafifçe gülüşmeye başladık. Biraz daha Selim'e baksam haykırarak kahkaha atacaktım. Boğazımı temizleyip Yavuz beye bakıp konuya giriş yaptım. Tebessüm ederek "Yavuz bey sebebi ziyaretimiz malum esas konuya girmeden önce ben de bir kaç cümle konuşmak isterim". Yavuz bey ve Selma hanım merakla bana bakıp devam etmemi istercesine başları ile onaylamışlardı. Derin bir nefes alıp "Selim benim hayatımda hiç olmayan abim ve tek ailem. Çok uzun zamandır birlikte çalışıyoruz ve ben gerçekten zor günler geçirdim. O olmasaydı saplandığım o karanlık günlerden bu günlere çıkmam imkansızdı. Biz birbirimize hem kardeş, hem aile olduk. Bildiğiniz gibi Selim'in ailesi yok benden başka, benim de ondan başka kimsem yok. Demem o ki burada sadece birbirlerini seven iki kişiyi birleştirmek değil niyetim, bir aile ve bir evlat kazanmak amacım. Uzun lafın kısası Allah'ın emri peygamber efendimizin kavli ile kızınız Yasemin' abim Selim'e istiyorum". Yavuz bey buğulu gözlerle bana bakıp aynı hızla iki aşık çifte baktı. İç çektim o an. Kız babası olmakta zordur eminim, nereden mi biliyorum? Rahmetli babam da aynı süreci yaşamış, benim isteme törenimden sonra boynuma sarılıp içli içli ağlamıştı. Anılar gözlerimin önünden geçerken Yavuz beyin sesi ile kendime geldim. Tebessüm ederek "Melinda hanım kızım benim de bir tek kız evladım var. Gözümden sakındığım, saçının bir teli için ömrümü feda edebileceğim. Görüyorum ikisinin gözlerinde sevdayı da aşkı da ziyadesi ile memnunum. Sizin de söylediğiniz gibi Selim oğlum aile, biz de bir evlat kazandık hayırlısı olsun inşallah verdim gitti". Gözyaşlarımı tutamamıştım. Selim, Yavuz beyin elini öperken ben de yaşlı gözler ile bana bakan Selma hanıma sarıldım. Daha sonra Yavuz beyin elini öpüp hızla Yasemin'in boynuna sarıldım. Güzeller güzeli kız kardeşim benim öğle hızlı çarpıyordu ki kalbi, sanki bir kuş kafesinde hırçınca kanat çırpar gibi. Son olarak Selim ve Yasemin birbirlerinin gözlerinin içine bakarken Selim hızla sevdiğinin anlından öptü. Ömürlüğü, sevdası, aşkı olan bu kadın anlına konulan o kutsal öpücükten sonra onun her şeyi olmuştu. Yüzükler takılmadan önce Yavuz beyin yüzüne bakıp "bir konuda daha içinizin rahat olmasını dilerim". Yavuz bey tebessüm ile yüzüme bakarken anlamaya çalışır bir haldeydi. Derin bir nefes alıp "Selim ve Yasemin evlendikten sonra Karşıyaka yalı hizasındaki evlerinde yaşayacaklar". Selim oldukça şaşkınken Yavuz bey bu duruma daha çok memnun olmuştu. Bilirdim ki her kız babası evladının rahatını isterdi. Onlar iki kişi çalışıp hayat kazanacak iken benimde bir kız kardeş olarak onlara yapacaklarım bir evin ötesindeydi. Selin ağzını açmak üzereyken "hadi yüzükleri takalım artık" diyerek onu susturmuş oldum. Her ne kadar karşı çıkacağını tahmin etsem de, bu durumu kabul etmek zorundaydı. Yüzükler takılacağı an Selma hanım tepsiyi elime tutuşturmuştu. Gülümseyerek "çok kalabalık bir sülaleyiz kızım ama Yasemin böyle olmasını istedi. Bu nedenle kızımın tepsisini taşımak sana düşer". İçim titremişti. Batıl bir inançtı belki ama kabul etmek istememiştim. Yasemin yanıma gelip "hadi Melo kırma beni". Onun bu söylemi elimi kolumu bağlayan detay olmuştu. Sesinin bu kadar ılıman ve istekli çıkmasına karşı koyamadım. Başımı sallayıp tepsiyi elime aldığımda Selim ve Yasemin yan yana ayakta duruyordu. Yavuz bey nemli gözlerle ilk önce kızının yüzüğünü takmıştı. Ardından Selim'in gözleri içine bakıp "evine hoş geldin evlat" diyerek yüzüğü parmağına iliştirmiş ve besmele çekip "Allah utandırmasın" diyerek kuşağı kesmişti. Mutlulukla bakmıştım onlara. Yine tek tek sarılıp bu mutluluğu paylaşmıştık. Yasemin hani derler ya keklik gibi sekiyor, aynı o vaziyette ikramlıkları servis etmeye başlamıştı. Boşnak böreği, patates topu ve yaprak sarmanın ardından yine servis edilen trileçe tüm günümün yorgunluğunu almaya yetmişti. Sözden sonra aklıma gelen ile "nişanı ne zaman yapmak istiyorsunuz?" diye sordum. Yasemin "aslında nişan telaşına gerek yok Melinda. Biz bu yaz sonu evlenmek istiyoruz". Yavuz bey "karar gençlerin, biz ne diyorlarsa hazırız kızım". Başımı sallayıp "bizde öyle. O zaman siz Selim ile bir tarih belirleyin. Bizde o tarihe uyalım". Yasemin başını sallarken "birkaç güne belli olur" demişti. Vakit epeyce geç olmuş, yola düşme zamanı gelmişti. Vedalaşma faslından sonra arabaya binip yola koyulmuştuk. Gerçekten çok keyifli hoş fakat bir o kadar da yorucu bir gün olmuştu. Selim sıkıntılı bir nefes verip "Melinda bu ev meselesi nedir?". Beklediğim an geldiğinde rahat hareketlerle çantamdan sigara paketi çıkartıp içinden bir dal sigara alıp dudaklarıma yaklaştırıp yaktım ucunu. Derince içime bir nefes çekip dumanı sakince gecenin karanlığına salarken kardeşime bakarak konuşmaya başladım. "Selim öncelikle kesinlikle itiraz hakkın yok, ikimiz de birbirimizi biliyoruz. Geçen yıl Karşıyaka'da aldığım ev hala daha boş. O evde senin düğün hediyen itiraz ettiğin de başına neler gelebileceğini de biliyorsun. O yüzden sus ve mutlu ol". Emir verici bir ses tonuyla konuşmuştum. Çünkü benim abim her şeyin en iyisini hak ediyor. Selim dolu gözlerle bir saniye yoldan gözünü ayırmadan "iyi ki varsın, ne diyeyim ki ben sana iyi ki varsın işte". Ağlamak istemiyorum fakat beni zorluyordu. Kendimi toparlayarak "sen benim abimsin, kardeşimsin bu hayatta ki tek ailemsin. Bu konu aramızda konuşulacak bir konu değil Selim. Pazartesi sabahtan tapuya gidip devir işlemlerini halledeceğiz anlaştık mı?". Ses çıkartmadan beni başıyla onayladı. Gözleri hala daha dolu doluydu. Kısa süre sonra evimin önüne gelmiştik. Can içime kocaman sarılıp "her şey senin mutluluğun için abi hadi üzme beni" dedim. O da bana kocaman bir tebessüm ederek "işine gelince abi gelmeyince Selim iyi valla". Bu söylemi kahkaha atmamı sağladı. Tekrar ona kocaman sarılıp yanağına minik bir öpücük kondurup "iyi geceler dünyanın en yakışıklı abisi ve damadı" diyerek göz kırptım. O da aynı şekilde "iyi geceler güzeller güzeli kardeşim" dedi. Arabadan inip apartman kapısını açmadan arkamı dönüp tatlı bir tebessüm ile el salladım ve apartmana girdim. Yavaşça merdivenlerden çıkıp dairemin kapısını açtım. Zaman kaybetmeden salona geçip tekli koltuğa attım kendimi. Gözlerimi kapatıp derince bir iç çektim. Birkaç dakika sonra iyice yorgunluk çökünce bedenime, yavaşça ayağa kalkıp odama geçtim. Üzerimi değiştirip yazlık alt üst takımımı giyip kendimi yatağa attım. Gözlerimi kapatıp karanlığa esir olan ruhuma uyup uykunun tatlı kollarına bıraktım kendimi... *** Pazar sabahına merhaba dediğim an daha yataktan kalkamadan kapımın çalınması ile yüzümü buruşturdum. Yataktan kalkıp üzerime uzun sabahlığımı giydikten sonra paytak adımlarla yatak odasından çıktım ve hole doğru yürüdüm. Elimi yavaşça kapıya uzattığımda bir kez daha zil çalmıştı. Afyonum patlamamış bir şekilde kapıyı açtığımda Selim ve Yasemin gülümseyerek bir ağızdan "günaydın" dediler. Esneyerek "günaydın da, daha karga mamasını yemeden hayırdır?". Selim "bir İnciraltı kahvaltısı yapmayalım mı?". Başımı kapıya yaslayım "asla hayır demem" diyerek kapıdan çekildim. Yatak odasına doğru giderken "içeri geçin, Yaso bana sert bir kahve yap sana zahmet. Başım çatlıyor ağrıdan". Cevabı beklemeden yatak odama girdim ve giysi dolabını açtım. Yazlık eşofman takımlarımı çıkartıp hemen üzerimdeki şortlu pijama takımlarından kurtuldum. Gerçekten İnciraltı kahvaltıları bir başka efsaneydi. Eşofman takımları giyip jet hızında banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra dişlerimi fırçaladım ve günlük rutin ilerimi hallederek tekrar yatak odama girdim. Saçlarımı atkuyruğu şeklinde toplayıp hafifi bir makyaj yaptıktan sonra sadece telefonumu ve cüzdanımı elime aldım. Yatak odamdan çıkıp salona geçtiğimde Yaso "balkona gel canım hava harika" diyerek seslendi. Hemen balkona çıkıp derin bir nefes çektim içime. Çiçeklerime tebessüm ederek bakıp sularını kontrol ettim. Selim "merak etme ben yeğenlerimin suyunu verdim. Bak kraliçe güneşte onları ısıtıyor". Gülümseyerek bir sandalye çektim ve Yasemin'in benim için hazırladığı kahveden bir yudum aldım. Selim "sevgilim bana bir kahve verir misin? Çok güzel koktu". Yasemin yerinden kalkıp mutfağa geçerken bir dal sigara aldım masanın üzerinde duran paketten. Ardından dudaklarımın arasına sıkıştırdım ve ucunu yakarak dumanı içime çektim. Eskiden bu kadar sigara bağımlısı değildim ben. Ama son zamanlarda sigarayı içmiyor adeta yiyordum. Yasemin hem Selim'e, hem de kendine kahve yapıp getirmişti. Sessizlik içinde kahvelerimizi içerken Yasemin "Melo ev için çok teşekkür ederiz ama böyle de kabul etmemiz mümkün değil". İşte iki gramlık huzurumu bozma vakti gelmişti. Beynimde çakan şimşekleri geri püskürtüp "ban Yaso eğer ki saçma sapan yok kira verelim, yok oturamayız dersen canına okurum. Ben Selim'i düşündüğüm kadar seni de düşünüyorum". Onun gözleri içine bakıp "çok şükür oturduğum bu ev kendime ait. Annemlerden kalan bir ev daha var zaten. Geçen sene konumunu beğendiğim için aldım o evi. Ve o ev artık sizin. Şimdi itiraz edip benim şeytanlarımı başıma toplayacağına, mobilya gibi ev eşyaları düşün". Yasemin ağzını açacağı an "bana bak hala daha afyonum patlamadı. Kardeşimin sevdiği demem alırım ayağımın altına. Susun be artık, yediniz beni". Yasemin elini kaldırıp dudaklarına gizli bir fermuar çekiyormuş gibi işaret yapmıştı. Başımı sallayıp tek taşımı kaldırarak Selim' baktım. Selin "ee artık kahvaltıya gitsek mi?". Onun bu çocuksu haline tebessüm etmeden geçemedim. Başımı sallayıp ayaklandığımda sigaramda bitmişti. Hep birlikte evden çıkarken otoparkta olan aynı araç yine gözüme çarptı. Her gün aynı noktada duruyor olması oldukça sinir bozucuydu. Neyse diyerek aracın arka kapısını açtım ve kendimi koltuğa resmen fırlattım. Hala daha bedenimde yorgunluk nameleri inlerken başımı arkaya yasladım ve rahat bir pozisyon aldım. Sahil yoluna çıkıp güzel İzmir'in deniz manzarasını izlemeye başladım. Pazar günün verdiği rahatlıkla birçok insan sahile dökülmüştü. Mis gibi deniz havasının yanında bir de balık tutmaya çabalayan insanların güzelliği göz dolduruyordu. Selim radyoyu açtığında tebessüm ettim. Aracın camını açıp elimi dışarı rüzgara doğru çıkarttım ve deniz kokusunu bir kez daha içime çektim. Öylesine ılık bir esinti vardı ki, bedenimi okşuyor, sanki aç kalan ruhuma şefkat sunuyordu. Yaklaşık yarım saat sonra İnciraltı sahile ulaşmıştık. Araçtan inip "ya sahile sıfır olan bir yere oturalım. Bak şu mekan oldukça güzel. Hem pufları da var". Yasemin "kesinlikle oraya gidelim. Kahvaltısı da çok zengin ve ben de o armut puflarda oturmak istiyorum". Selim "bayanlar emrinize amadeyim. Siz neresi diyorsanız orası bizim mekanımız". Sevinçle el çırpıp onları ardımda bırakarak hızlıca mekana doğru yürüdüm. Gözüme kestirdiğim masaya geçip hemen kendimi bir pufun üzerine attım ve aşkla baktım güzelim denize. Selim gülümseyerek "çocuk gibi oluyorsun bazen". Omuzlarımı silkip "ne yapayım ben de denizi gördüğümde değişiyorum işte". Onlarında yerlerine oturması ile yanımıza bir görevli garson gelip menü uzattı. Selim "kardeşim menüye gerek yok. Üç kişilik serpme kahvaltı, patates kızartması ve karışık gözleme". Siparişlerimiz verildikten sonra "Yasemin bir mobilya mağazası biliyorum. Hem özel imalatta yapıyorlar. İstersen oraya gidip salon ve oturma odası takımlarına oradan bakalım?". Yasemin başını sallarken "çok iyi olur Melo. Ne zaman gidebiliriz?". Yarın sabahtan tapu işlemlerimiz olacaktı. Derin bir nefes alıp "ben yarın izin alırım sabahtan tapuya, ardından da ikimiz Karabağlar'a gideriz olur mu?". Selim "hafta başı sorun olmasın?". Başımı sağa sola doğru sallayıp "Ümit bey bana bir sorun çıkartmaz. İki senedir yıllık izin kullanmıyorum, üstelik ücretlerini bile almadım". Selim başını sallarken "yani bu sene bol bol izin hakkım olacak". Garsonun getirdiği kahvaltılıklar masadaki yerlerini alırken Selim "bir de sucuklu yumurta getirir misiniz?". Yasemin "Selim ne bu iştah Allah aşkına. Kıtlıktan çıkmadık çok şükür". Selim başını dikleştirip "iki gündür doğru düzgün yemek yiyemiyorum ben. Heyecandan nefes almayı bile unuttuğum anlarım oldu". Yasemin öylesine güzel bakmıştı ki Selim'e, hayran olmamak elde değildi. Yanağına ufak bir öpücük kondurup "öylesine seviyorum ki bu kalbini, iyi ki benimsin sevgilim". Gülümseyerek önüme döndüm ve kahvaltımı yapmaya başladım. Başımı kaldırıp denize bakmak istediğim de masaya uzak mesafede duran, ama gözü ile resmen masayı süzen birini gördüm. Kaşları hafif çatık ve dikkatle bizim masamıza bakıyordu. Başımı tekrar önüme çevirip kahvaltımla ilgilendim. Yine bakmak istediğimde içime bir tedirginlik tohum salmıştı. Esrarengiz insanlarla çok uğraşmıştım eski eşim yüzünden. Bir yerde içimde korku kalması çok normaldi. Başımı kaldırıp yine aynı noktaya baktığımda derin bir soluk aldım. Belki de benim paranoyamdı, çünkü biraz önce gördüğüm adam orada değildi. Selim "nerelere daldın yine?" diye sorduğun da tebessüm edip "deniz ile aramdaki aşkı mı kıskanıyorsun sen? Bırak da iki çift kelam edeyim sevgilimle". Selim ve Yasemin kıkırdarken içimdeki korku tohumlarından bir haberlerdi. Bilmesinler zaten. Hep güçlü, savaşan biri olarak tanıdıkları beni yine aynı şekilde görüp bilsinler. Kahvaltı faslı bittiğinde yine birer kahve sipariş etmiştik. Günümün yarısını iki aşıkla geçirmiş ve artık evime gidip dinlenmek istediğimi söylediğimde itiraz etmeden kabul ettirmiştim. Onlar benim ailem olmuştu ama artık biraz yalnız kalıp kendimi dinlemem gerekiyordu. Evime geldiğimde vakit kaybetmeden banyoya girip duşumu almıştım. Yatak odama geçip üzerime rahat bir şeyler giydikten sonra uzanmak için yatağa geçtim. Burnuma ilişen tarçın ve nane aromalı koku şaşırmama sebep olmuştu. Başımı kaldırıp yataktan kalktım ve etrafıma bakınmaya başladım. Bu bir erkek kokusuydu ve benim odamda ne işi vardı? Deli gibi etrafıma bakıp odadan çıkmıştım. Dış kapıyı açıp baktığım da hiçbir zorlama olmadığını gördüm. Üstelik ben iki kez kapımı kilitlemiştim. Kapıyı kapatıp içeri girdiğimde şaşkınlığım üzerime yapışmıştı resmen. Bu koku bir erkeğe aitti ama kime?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD