"Nisa, bir değil iki değil, bu kaçıncı? Ben daha ne kadar uğraşacağım seninle. Aslına bakarsan hiç niyetim yok! Artık senin başıboşluklarından sıkıldım. İllallah ettim. Belli ki sen akıllanmazsın. Seni geçen sefer son kez uyardım değil mi? Peki ne dedim, hatırlıyor musun?"
"Eğer bu odaya tekrar gelirsem, bu yurttan valizimle çıkacağımı söylediniz."
"Evet, hatırlaman güzel... O halde ne yapman gerektiğini de biliyorsundur. Ben şimdi resmi işlemlerini halledeceğim ve sen de pılını pırtını toplayıp yarın buradan defolup gideceksin. Anladın mı?"
Nisa başını yukarı kaldırıp gözlerini yalvarır şekilde müdürün gözlerine dikti.
"Ama Kemal Bey... Lütfen! Gidecek yerim yok benim. Son bir şans daha verin. Söz veriyorum tekrarı olmayacak. Biliyorum sizi çok yordum," dedi müdürün masasına eğilerek.
"Maalesef, bunları defalarca dinledim senden. Bundan sonra düzeleceğine de inanmıyorum. Yarından sonra seni burada görmek istemiyorum. Şimdi çık dışarı!" dedi Kemal Bey kapıyı göstererek.
Nisa daha fazla yalvarmanın işe yaramayacağını anladığı için kapıyı çarpıp çıktı dışarı. Ne de olsa artık ceza alacağı bir müdürü yoktu. Serkan ise kapının önünde bekliyordu onu. O sinirle gözlerini kısıp ağır adımlarla Serkan'ın yanına gitti ve kulağına eğilerek tısladı.
"Yurttan atıldım, mutlu ol. Gidecek yerim de yok, sayende," dedi ve odasına gitmek üzere merdivenlere yöneldi. Serkan peşinden giderek kolundan yakaladı ve durdurdu onu. Nisa ise bu ani hareketten hiç hoşlanmamıştı.
"Höst lan! Dokunma bana! Sen ne yaptığını sanıyorsun?" derken öfkeyle Serkan'ın gözlerine baktı. Serkan ise refleksle ellerini kızın üzerinden çekip havaya kaldırdı.
"Tamam, sakin ol! Bekle! Ben bu konuyu halledeceğim. Sen yarım saat sonra yurdun önündeki kafeye gel. Konuşalım."
“Konuşacak bir şey yok! Git burdan! Hem neyi halledeceksin? Adam düpedüz kovdu beni. Eşyalarını topla, defol git, dedi. Üstelik daha önce de pek çok kez uyardı ve muhtemelen beni bir daha bu yurda sokmayacak! Sen de yaptığınla övün, mutlu ol. İntikamını almış oldun.”
"Demek cadılık genel olarak kanında var. Sadece bana karşı değilmiş. Neyse ki bu biraz içimi rahatlattı. Şimdi o dilini yerine sok ve bekle. Sana halledeceğim dedim," dedi ve müdürün kapısını çalıp içeri girdi. Nisa da şaşkın bakışlarını Serkan'ın kaybolan bedeninin üzerinden çekip hazırlanmak üzere söylenerek odasına çıktı. Bu bal gözlü ayının durumu nasıl çözeceğini bilmiyordu. Hem çözebileceğine de inanmıyordu ama ortada bir diğer konu vardı ki artık son kez konuşup bu sorunu ortadan kaldırması gerektiğini düşünüyordu. Bu mesele gereğinden fazla dallanıp budaklanmıştı.
Aradan çok zaman geçmemişti ki Nisa koridorda yankılanan adını duydu. Kemal Bey onu odasında bekliyordu. Apar topar terliklerini giyip aşağıya koşmaya başladı. Kapının önüne geldiğinde ise en masum maskesini takıp sakince kapıyı tıklattı.
"Gir!" diye bir ses yükseldi içerden.
"Beni istemişsiniz."
"Evet!" derken gergin ve konuşmak için isteksiz görünüyordu Kemal Bey. Bir an önce konuşup Nisa'yı odadan göndermek için direkt konuya girdi. "Az önce bazı tatsızlıklar yaşadık. Sen de hak vermelisin ki bu ilk vukuatın değil ama bu olay seni yurttan göndermek için de yeterli bir sebep değildi."
"Kovmak..." diyerek sözünü kesti Nisa.
"Şansını zorlama istersen." Kemal Bey gözlüklerinin üzerinden öfkeli bir bakış atınca Nisa geri çekildi. "Lafın kısası sana son bir şans veriyorum Serkan Bey'in hatırına ama eğer bir hatanı daha görürsem ne hatır dinlerim ne gönül, kendini kapının önünde bulursun. Anladın mı?"
"Anladım. Teşekkür ederim Kemal Bey."
"Çık şimdi."
Nisa tam kapıyı açmış dışarı çıkacaktı ki müdürünün sesiyle geri döndü.
"İzin kağıdını arkadaşına verdim. Çıkmadan önce güvenliğe gösterirsin."
"Anladım. Peki!" demişti Nisa ama doğrusunu söylemek gerekirse hiçbir şey anlamamıştı. Ne izninden bahsediyordu ki bu adam? Her neyse! Nasıl olsa az sonra öğrenecekti. Şimdilik yeni bir sorun çıkmadan bir an önce kendini odadan dışarı atmalıydı..
Nisa, dışarı çıktığında Serkan onu kapının önünde bekliyordu.
"Hazırsan çıkalım mı?"
"Olur, hazırım da bu izin kağıdı meselesi nedir? Hiç bir şey anlamadım. Ne işler karıştırdın sen orada? Hem sen nasıl ikna ettin adamı, çok merak ediyorum. Hayır, yani ben..."
Serkan ayağını sertçe yere vurduğunda sesi koridorda yankılandı.
"Sana kimse susmayı öğretmedi mi Allah aşkına? Bir sus da gidince anlatırım."
Serkan önde Nisa arkada yurdun karşısındaki kafeye doğru ilerlediler ve en arkada, kuytuda kalmış olan masaya oturdular. Nisa sağ ayağını istem dışı sallayarak Serkan'ın konuşmasını bekliyordu. Ne zaman sinirli olsa sallanan ayağına engel olamazdı. Serkan ise direkt söze girmeyi tercih etmişti.
"Görünen o ki ikimiz de birbirimize mecburuz ve üstelik sen bana ikinci kez borçlandın."
"Bana susmayı sana da nezaketi öğretmemişler anlaşılan."
"Pardon, küçükhanım! Daha önce böylesi bir durumla karşılaşmamıştım da. Bir dahaki sefere daha dikkatli olurum. Şimdi devam edebilir miyim?" diye sorarken olabildiğince alaycıydı Serkan'ın sesi.
"Bunun durumla ilgisi yok. Karşındaki bayanla nasıl konuşman gerektiğiyle ilgisi var ama her neyse! Anlamazsın sen!"
"Tamam, sakinim!" diyerek derin bir nefes çekti içine Serkan ve Nisa'nın hiç konuşmamış olduğunu varsayarak anlatmaya başladı. "Öncelikle şu izin kağıdı meselesi. Kemal Bey, seni birkaç gün yurtta görmek istemiyormuş. Bu yüzden sana on günlük izin yazdı. İşte kağıdın burada!" derken cebinde taşıdığı kağıdı çıkarıp Nisa'ya uzattı.
"İyi de ben izin almak istemiyordum ki. Hem gidecek yerim de yok."
"Ne demek yok? Hiç arkadaşın yok mu senin? Birinde kalırsın işte!"
"Bu seni hiç ilgilendirmez. Ben hiçbir yere gitmiyorum!"
"Sen bilirsin ama bence en azından müdür sakinleşene kadar birkaç gün ortalarda görünme. Şimdi sen yine bir cadılık yapıp zaten sinirli olan adamı iyice çileden çıkarırsın. Bu sefer seni ben bile kurtaramam."
"Anlama problemi yaşıyorsun, sanırım. Gidecek yerim yok, dedim. Bunda anlaşılmayacak bir şey var mı?"
"Ne demek, yok? Koskoca okulda hiç mi kimse yok? Gerçi sen de haklısın. Bu cadılıkla arkadaş edinmen pek kolay görünmüyor. Fakat müdür beyin onay vermesi için sunduğu en önemli şart buydu. Yani o böyle söyledi.."
"En önemli derken? Başka şartları da mı vardı? Sahi! Nasıl oldu bu iş? Sen nasıl ikna ettin bu adamı? Kimsin sen?" derken gerçekten merak etmişti Nisa tüm bunları. Kimdi ki bu adam, o inatçı müdür bozuntusunu bile ikna etmeyi başarmıştı? Fakat Serkan'ın sırrını paylaşmaya hiç niyeti yoktu.
"Gerçekten gidecek yerin yok mu?" diyerek konuyu yeniden izin meselesine çekti.
"Yok dediysem yok! Neden üsteliyorsun ki?"
Bir süre durup düşündü Serkan. Aslında aklında bir fikir vardı zira bu kızı elinden kaçırmak istemiyordu. Ne de olsa Neşe ile barışmanın yolu bu cadıdan geçiyordu ama aklındaki fikre bu cadının nasıl bir tepki vereceğini kestiremiyordu. Etrafına bakındı, kesici ya da ona zarar verebilecek herhangi bir cismin ortalıkta olmadığından emin olunca fikrini dile getirmek için ortamı uygun hale getirmeye karar verdi.
"Bak, sabahki olaydan ötürü çözmemiz gereken ciddi bir sorunumuz var."
"Senin sorunun, benim değil!"
"Neyse ne! Nihayetinde başıma bu belayı saran sensin ki bu sebepten bu sorun senin de sorunun oluyor.! Neşe ancak seninle yüzleşirse beni affedeceğini söyledi ve ben seni ona götürmeye mecburum."
"Daha önce de söyledim, ilişkiniz içerisinde o kadar yılda sana güvenmeyi becerememiş birine ne yaparsan yap durumu anlatamazsın. Benimle yüzleştirsen ne değişecek sanıyorsun?"
"Bilmiyorum ama ufak bir ihtimal dahi olsa bunu deneyeceğim. Sevgilim beni affedecek. Anladın mı? Ve bunu sen sağlayacaksın."
"Hayal kuruyorsun!"
"Olabilir. Bu yüzden seni tekrar kaybetmeyi göze alamam ve yine bu yüzden madem kalacak yerin de yok, Birkaç günlüğüne bende kal. Hem bu sorunu nasıl çözeceğimizi konuşuruz ve belki bir yolunu buluruz."
Ne saçmalıyordu bu adam? Onunla onun evinde kalabileceğini nasıl düşünebilirdi?
“Sahiden şizofrensin sen! Seninle kalacağımı nasıl düşünebilirsin?”
“Bak, art niyetli değilim. Sapık hiç değilim. Tek derdim sevgilime gerçeği anlatabilmek. Onu yeniden kazanmak." deyince Serkan'ın yumuşak sesi ile biraz daha sakinleşti Nisa. Hem içindeki inatçı ses kabul etmese de başka çaresi yoktu. Müdürle bir kavgayı daha göze alamazdı.
"Peki, sana neden güveneyim? Sapık olmadığını nereden bileyim? Bir de gelmiş benimle kal diyorsun," derken kendini güvene almak ve karşısında duran hiç tanımadığı bu adamın tepkisini ölçmek istemişti Nisa. Serkan ise bu söylediklerinin üzerine gürültülü bir kahkaha atmıştı.
"Oradan sapık gibi mi duruyorum? Merak etme senin gibi bir belayı başıma sarıp da hayatıma sebep olmana izin vermem. Sen de kendini korumayı bilirsin herhalde, damarlarında bu cadı kanı gezerken... Asıl benim senden korkmam lazım," dedi ve keyifle arkasına yaslandı. Nisa her ne kadar Serkan'ın söylediklerine kızsa da aslında o ayı haklıydı. En azından ona borçluydu. Üstelik bu kovulma sorununu da çözmüştü, her ne kadar sebebi de olmuş olsa da.. Nisa'nın yardımını hakketmişti. Hem en fazla ne gelebilirdi ki başına? Evet! Kararını vermişti. Ona yardım edecekti. Az önce Serkan'ın söylediklerini ona yedirmeyi sonraki bir zamana erteleyerek teklifini kabul etti.