Bölüm 7-I

1256 Words
Nisa amfi boyunca üzerindeki bakışlara aldırış etmeden sınıfa kadar yürüdü fakat aynı bakışları sınıftakilerde de görünce işkillenmeye başladı. Ortada bir tuhaflık vardı ama ne olduğunu anlayamamıştı. Çaktırmadan bir frikik mi var diye üzerinde gezdirdi bakışlarını ama her şey düzgün görünüyordu. Pes etti ve sarkık omzuyla Güneş'in yanına vardığında aldığı tepki her şeyi açıklığa kavuşturmuştu. Belli ki Nisa birilerine malzeme vermişti. "Kızııım! Neler oldu öyle dün gece?" "Ne oldu ki?" diye sesli düşünürken Nisa, bir an Serkan'ın yediği dayağı hatırladı. "Ha! Sen onu diyorsun." İyi de nerden öğrenmişti ki Güneş olanları? Hem, ne yani herkes bu yüzden mi bir tuhaftı sabahtan beri? Ayrıca bütün okulun bu olaydan haberdar olması da garipti doğrusu. Gece yarısı onlardan başka kimse yoktu sokakta. Üstelik Serkan'ın dayak yemesinin popülarite sınırlarını zorlamasını da anlayamamıştı. Neden herkesi bu kadar ilgilendirmişti ki dün gece olanlar? "Evet! Sen o adamın kim olduğunu biliyor musun?" "Ya nerden bileyim? Beni öyle çığlık atarken görünce işte Serkan'ı sapık sanmış. Üstüne atladı. Ama suç bende... O anın şoku ile tanıyamadım Serkan'ı, boşuna dayak yedi çocuk. Ayıp oldu valla!" "Nasıl yani? Serkan dün gece dayak mı yedi?" diye şaşkınlıkla arkadaşına bakınca Güneş, Nisa kendini geri çekti. "Ee! Sen az önce onu sormadın mı? Zaten okula girdiğimden beri herkes suratıma bir tuhaf bakıyor. Nereden öğrenmişlerse... Gerçi o anda kimseler de yoktu etrafta..." "Yahu yok! Kimsenin Serkan hakkında bir şey bildiği yok! Hem, sen niye çığlık attın ki gece sokakta? Hem ne işin vardı sokakta senin? Kızım, Serkan niye dayak yedi? Sen neden suçlusun? Anlatsana..." "Onu bırak şimdi, anlatırım birazdan. Sen neyden bahsediyordun az önce? Muhtemelen o bahsi geçen konu yüzünden herkes suratıma bir garip bakıyor." "Ya, şu radyodaki itiraftan bahsediyorum ben. Hani sana aşkını itiraf eden gizemli çocuk." "Aman, sen de dedin işte çocuk! Adam olan çıkar karşıma, çatır çatır ‘seviyorum uleyyn’ diye haykırır aşkını. Ne o öyle gizemli takılmacalar falan... Hiç tarzım değil. Bu muydu yani milletin derdi?" "Her halde kızım. Herkes merak ediyor kim olduğunu..." "Çok saçma! Her gece birileri için itiraflar geliyor ama kimse çölde kutup ayısı görmüş gibi şaşkınlıkla suratlarına bakmıyor onların." "Öyle deme... Şimdi okulda pek kimseyle konuşmasan da senin de gizli bir popin var." "O ne lan! Popi falan bozar beni kızım. Gizli olacak tabii, yok bir de açıp gösterseydim." "Of Nisa! Bazen çok yoruyorsun beni. Popülarite yani. Netice de yalnız takılan nemrut suratlı bir hatuna kim âşık olmuş diye meraklarda herkes." "Nemrut mu?" Gerçekten insanlar onu dışarıdan gördüklerinde böyle mi düşünüyorlardı? "Kusura bakma ama dışarıdan öyle görünüyorsun canım. Asık suratlı, asosyal ve vurdumduymaz..." Hepsini anlamıştı Nisa da vurdumduymazlık ne alakaydı? Nisa hiçbir zaman öyle bir insan olmamıştı ki. "Sağ ol ya! İki dakikada gömdün bizi... Bir de dost olacaksın, alacağın olsun!" "Kusura bakma canım, dost acı söyler. Şu okulda ters gitmediğin bir Allah’ın kulu kaldı mı? Bizim dışımızda." "Aman iyi... Doğrucu başı! Ama vurdumduymaz kısmını kabul etmiyorum. Ben sevdiklerimi önemserim." "Onu bunu bırak da sen anlat bakayım nedir o bahsettiğin mevzu?" diye sordu Güneş. Nisa da her şeyi bir bir anlattı arkadaşına. Güneş ise hayretler içinde dinliyordu onu. "Kızım, bence sen uzak dur bu Serkan'dan. Adamın başına gelmeyen kalmadı sayende." "O da öyle dedi dün gece... ‘nereden çıktın karşıma?’ dedi bana. Başına işler açıyormuşum. İyi ama benim ne suçum var? Gece yarısı sokakta, sessiz sessiz peşimde... İnsan ister istemez korkuyor yani. Can bu sonuçta, e azıcık tatlı oluyor..." "Öyle tabii, sen de haklısın ama işte yıldızlarınız uyuşmuyorsa demek. Ee... İyi mi peki durumu?" "Bilmem! En son ben çıkarken uyuyordu ama iyi görünüyordu." "Peki şimdi ne olacak? Yani onca yaşanandan sonra orda kalmaya devam mı edeceksin?" "Ne yapayım Güneş? Adamı neredeyse hastanelik ediyordum. Bari biraz iyileşene kadar yanında kalayım. Sonra düşünürüz." "Tamam kal da ne bileyim? İçim hiç rahat değil.  Onun yerine Emir'de mi kalsan? Neticede birkaç gün bu. İdare edersin.” Güneş aslında alacağı cevabı çok iyi biliyordu ama arkadaşının vereceği tepkiyi izlemesi de ayrı bir zevk konusuydu. "Yok olmaz! Bir evde yedi erkek ve aralarında ben... Hem ben tövbeliyim, o eve bir daha adımımı atmam. Son gittiğimde neredeyse pislikten zehirlenecektim." derken Emir'in gürleyen sesini duydu yukarılardan. İki metreye yakın boyu sesinin de gökten vahiy gibi inmesine sebep oluyordu. "Ölmedin ya! Ne yapalım? Şöyle hayrına temizlik yapacak bir arkadaşımız olmadı ki!" derken sitemkardı Emir'in sesi. "Oğlum, o kadar sevgili yaptınız. Yedinizinki bir araya gelse evi kimya laboratuvarına çevirirdiler. Bir gün toplayamadınız mı kızları?" "Yok kızım! En son eve bir kız atayım dedim. Evi görünce beni terk etti. Daha da başka kız sokar mıyım o kapıdan içeri?" "E yani! Bence sonuna kadar haklıymış kız. Ben anlamıyorum zaten o evde hâlâ nasıl hayatta kalabiliyorsunuz? Mikroplar koloniler halinde yaşıyorlar evde." "Bünye alışıyor bir süre sonra. Ayrıca biz gayet temiziz. En azından haftada bir gün bulaşık yıkıyoruz." deyince Nisa ile Güneş ağızlarında patlayan kahkahaya engel olamadılar. "Bir hafta mı? Ya bi git!" "Sen onu boş ver de neydi o dün geceki itiraflar falan?" "Aa! Yeter ama! Sen de mi? Ne bileyim ben? Manyağın biri işte..." "Sen niye aşık adama manyak diyorsun? Yazık! O kadar İlan’ı aşk etmiş." "Emir!" "Efendim!" "Yok bişi. Bana çikolata alsana!" dedi Nisa çocuklaştırdığı ses tonu ile. Bu ikisi arasında bir rutine dönüşmüştü artık. Emir ise bu defa hazırlıklıydı. Cebine sakladığı çikolatayı çıkarıp Nisa'ya uzattı. Her defasında kantine inmek işkence gibi geliyordu Emir’e. "İsteyeceğini biliyordum. Afiyet olsun, hadi ben kaçar!" derken çoktan arkasını dönüp gitmişti bile. Güneş ise sessizce onları izliyordu. Ömür gibi geçen o doksan dakikada Nisa değil derse odaklanmak, bedenini sınıfta bıraktığını bile unutmuştu düşünceler içinde dolaşırken. En son ders bitip de herkes ayaklandığında sıyrıldı o da hayaller aleminden. Bir süredir hayatına uğramayan keyfi yine firardaydı. Her zaman olduğu gibi Fırat'ı düşünüyordu çünkü. Uğruna geleceğini hiçe saydığı yasak aşkını... O sırada kapıda beliren gölgeye çevirdi bakışlarını. Üzerine doğru kararlı ama bir o kadar çekingen adımlarla yürüyen adamı izliyordu. Onu tanımıştı. Şu üst sınıfta okumak haricinde her türlü işle meşgul olan ve sürekli Nisa'yı takip eden bakışların sahibiydi gelen. Nisa şaşkın bakışlarını Güneş'e çevirdiğinde ondan da aynı tepkiyi alınca merakla adamın yaklaşmasını bekledi. Nihayet yanlarına vardığında Nisa'nın o hazzetmediği argo tarzını bir kenara bırakıp olabildiğince nazik bir ifadeyle söze girdi. "Nisa! Konuşmamız lazım. On dakika sonra kantine gelebilir misin?" "Hayır! Ne diyeceksen burada de!" "Lütfen! Sana söyleyeceklerim var." "Tamam işte... O söyleyeceklerin neyse burada da söyleyebilirsin." "Burada olmaz! Kırma lütfen. Ben şimdi gidiyorum ve umutla seni bekliyor olacağım. Sen gelene kadar!" deyip Nisa'nın daha fazla konuşmasına müsaade etmeden çıktı sınıftan. Nisa'nın bir kez daha onu reddetmesini istemiyordu. EN azından edecekse de bunu yüzüne karşı etmemiş olacaktı. Nisa ise şaşkındı. Ne istiyordu ki şimdi bu adam ondan? Tamam! Daha önce birkaç kez ders notu veya kitap istemek için yanına gelmişti Nisa'nın ama bu gelişi çok farklıydı. Belli ki bambaşka bir şey isteyecekti ondan. Ama kararsızdı Nisa. Gidip gitmemek arasında tereddüt ederken Güneş'in bir şey söylemek isteyen bakışlarına takıldı gözleri. Nisa 'dinliyorum' diyen bakışlarını Güneş'e dikince o da fikrini söyledi Nisa'ya. "Git konuş bence... Ne kaybedersin ki? Sıkılırsan kalkar gelirsin. Hem, çok merak ettim. Ne diyecekmiş bu kadar özel?" "Sen de ne meraklısın kızım? Ne diyebilir ki. Saçma sapan konuşacak işte her zamanki gibi." "Öyle deme! Bence İlan’ı aşk edecek." "Yuh! Ne aşkı kızım?" "Hadi ama Nisa! Hakan'ın sana olan ilgisini bilmeyen mi var?" "Var! Ben..." "Nisa! Hadi canım, hadi. Havadislerini bekliyorum." deyip çıktı sınıftan Güneş. Bu kızın ölümü ya meraktan olacaktı ya da aşktan Nisa'ya göre. Başka türlüsü yakışmazdı. Bir süre daha düşündükten sonra kendisinin de Hakan'ın söyleyeceklerini merak ettiğini fark etti. Güneş haklıydı. Ne kaybedecekti ki gidip konuşsa? Tek sorun Nisa onu görmeye katlanamıyordu. Bırakın aşkı, âşık olmayı, yüzünü dahi görmek istemiyordu ama merakına yenik düştü ve kantine gitmek üzere oturduğu yerden ayaklandı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD