2.Bölüm “Geçici Veda”
Yağmur Suskun…
Akşam yemek saati yaklaştıkça benim de gerginliğim arttı. Gündüz aşkımı itiraf edip rezil olduğum insanla akşamında aynı masada oturup yemek yiyecektik. Cama yaklaştım. Perdenin arkasından karşıya baktım. Benim odamın penceresinin tam karşısında onun odası vardı.
Manzaram hep Ateş.. Her yerde..
Aklım 5 yaşında erdiyse eğer 5 yaşımdan beri onu seviyorum. Aklım erdi ereli tek derdim Ateş. Ama benim onda bir karşılığım yokmuş. Ben perde arkasında bunları düşünürken Ateş odasının balkonuna çıktı. Bir adım geri gittim. Beni görmediğine eminim ama artık çekiniyorum ondan. Telefonla konuşuyordu ve gülüyordu hatta baya baya kahkaha atıyordu. Belkide sevgilisi vardır. Ben kendi kendime gelin güvey olmuşumdur.
Tekrar uzandım yatağıma.. Şu yer yarılsa da içine girsem ve akşam o masaya oturmasam..
Hava karardıkça resmen benim de içim karardı. Kapı tıklatıldı, ardından hemen açıldı. Babam geldi odaya gözlerimi kapattım. Ne kadar uyuyormuş gibi yapsam da babam asla yutmaz.
Eğitimli askerle aynı evde yaşamak zor..
Saçlarımı okşadı babam, gözlerimi açtım.
“Mavişim hadi, misafirler gelmek üzere”
“Hiç tadım yok baba, başım da ağrıyor. Bu akşam odamdan çıkmasam??”
İnler gibi çıktı sesim.. Babamdan önce amcam cevap verdi, kapının eşiğinde durmuş;
“Asla söz konusu bile değil. Ben geldim burdayım ve sen odadan çıkmayacaksın öyle mii?? Hadi tembellik yapma bekliyorum seni” deyip cevap almadan gitti..
Ahh amcam ahh.. Çabalıyoruz ama boşa..
Mecburen kalktım, babamda alnımdan öpüp aşağı indi. Elimi yüzümü yıkadım. Üzerime baktım hâlâ Ateş'le konuşurken giydiğim kıyafetler vardı. Hızlıca çıkarıp odada bulduğum bir poşete koydum. Çöpe atacaktım, aklımdaki tüm düşüncelerimle birlikte. Çöpçüler götürsün hepsini..
Sıradan eşofman takımı giydim. Gözlerimle aynı renk, mavi. Saçlarımı at kuyruğu yaptım. Aşağıdan gelen sesler gittikçe yükseldi. Hepsi gelmiş. Biraz daha oyalandım, en azından masaya otursunlar. Kimseye sarılmak zorunda kalmazdım.
Aşağı indim, salona geçtim. Tahmin ettiğim gibi herkes oturmuştu masaya.
“Hepiniz hoşgeldiniz.. Kusura bakmayın başım ağrıyor biraz ondan geciktim”
Gurur dayım ayağa kalkınca yanına gitmek zorunda kaldım. Sarıldık birbirimize, dayım;
“Geçmiş olsun güzelim. Fazla zekisin o yüzden ağrıyor başın. Çok düşünme boşver”
“Tavsiyeni dikkate alacağım dayıcım”
Ahhh dayı ahhh, şu oğlun adı gibi ateş olup yaktı beni..
Amcam kendi yanını boş bırakmış, göz göze gelince;
“Yamacıma gel mavişim. Senin yerin amcanın kanatlarının altı”
“Geldim amcam” deyip yanına geçip oturdum.
Babam gözlerini kısıp bakıyordu. Ortam okuyor, ters giden bir şeyler var farkında ama çözemedi henüz. Çünkü Ateş'in yanına otururdum hep.
Yemek boyunca göz göze gelmemek için özellikle uğraştım. Ateş iki lokma yiyorsa üçüncüde gözü ve eli telefonda.
Galiba sevgilisi var..
Bende amcamla takılıp masada öylesine vakit geçirmeye çalıştım. Yemeğimle oynayıp durdum. Ateş çok rahat, sanki gündüz beni kırıp geçiren başkası. Dünya umurunda değil. Ben bu düşüncelerle boğuşurken babam;
“Yağmur, yemeğine eziyet etmeyi bırakta artık ye”
“Canım istemiyor, aslında ben odama çıksam ayıp etmiş olmam değil mi? Başım ağrıyor”
Gurur dayım;
“Keyfine bak güzellik, yabancı değiliz biz”
Kimse bişey demesin diye hemen ayaklandım. O sırada Ateş;
“Pırasalı börek güzel olmuş eline sağlık Yağmur”
“Ben yapmadım” deyip merdivenlere yöneldim.
Kibar Yağmur yok artık. Afiyet olmasın.. Normalde ben yapmasam da afiyet olsun Ateş ama ben yapmadım diye cevap verirdim. Artık kibar olmanın gereği yok.
Odama geçtim, yüz üstü yatağa attım kendimi. Ağlamak istemiyorum ama gözyaşlarım hiç yardımcı olmadı bu konuda. Tekrar kapım tıklatıldı, offf dedim içimden. Amcam girdi içeri,beni ağlarken görünce yüzünü buruşturdu..
Sandalyeyi yatağımın yanına çekti ve;
“Değer mi?? Umrunda bile değil. Hiçbir şey olmamış gibi yemeğini yiyor aşağıda. Onun sana ve duygularına saygısı yok. Bari senin kendine saygın olsun. Yapma böyle”
“Amca çok zoruma gitti. Ben duramıyorum yerimde. Sığmıyorum sanki, odama, eve hatta bu şehre. Gitmek istiyorum. Ömrümün sonuna kadar da karşılaşmak istemiyorum bir daha”
“Nereye gitmek istersin mesela. Tatile gönderelim seni”
“Öyle değil, tatilden döndüğümde belki bu defada Gurur dayımda yemekte Ateş'le karşılaşma ihtimalimiz olacak. Ben bu ihtimaller kalksın ortadan istiyorum. Yada benim elimde olsun. Canım isterse göreyim istemezse hiç görmeyim”
“Başka şehirde okumak için yer yapıyorsun sanki”
“Babamın bunu kabul etme ihtimali”
“Sıfır”
“Annemin?”
“Sıfırın altında!”
“Offff ölsemde kurtulsam” deyip kendimi yatağın üzerine attım yeniden. Amcam biraz teselli etmeye çalıştı ama dikkat çekmesin diye yeniden aşağı indi.
Ertesi gün okula cenazem gitti resmen. Evde yine depresyon takılmaya devam ettim. Babamın konuşmalarından anladığım kadarıyla Ateş okuluna dönmüş. En azından onunla karşılaşma ihtimalim yok.
Yaklaşık 10 gün bu şekilde geçti. Annem ayrı ablamla babam ayrı beni sıkıştırıyorlar. Bi sıkıntın var hadi söyle diye ama tek kelime etmiyorum. Çünkü izin vermezler biliyorum. Odamdayken babam aradı;
“Efendim babacığımm”
“Senin babacığımm diyen dillerini severim bitanem”
“Yaaa babaaaa, deme öyle”
“Hadi hazırlan akşama baba-kız gecesi yapıyoruz”
“Çok yorgunum”
“Asla kabul etmiyorum.. O zerzevatçı grubuna da sor bakalım ne film varmış sinemada”
Zerzevatçı grubu timde ki arkadaşlarının çocukları ile kurduğumuz sohbet grubu. Resmen dünyayı yıkıp yeniden kuruyoruz o grupta haberleri yok..
“Babacım gerçekten gerek yok.. Ben iyiyim, anneme de anlattım. Bir şeyim yok benim”
“Hazırlan.. En fazla 40 dakikan var. Babaya karşı gelinmez. Günah..”
“Tamam baba, tamammmm”
Önce yemek yedik sonra;
“Hadi sinemaya” dedi babam ama;
“Babaaa, hiç film havasında değilim.. Eve gidip yatmak istiyorum. Tatsızım, başım ağrıyor. Uyursam geçer sanki” diye karşıladım teklifini.
Babam taviz vermez tonda;
“Aslaaa!! Bu tatsızlık nedir? Artık çözül kızım. Bak biz senden daha çok üzülüyoruz.. Hadi senin sevdiğin cafeye gidelim. Karşında baban yok bu akşam. Arkadaşın var.. Hadi güzel kızım” deyip elimden tutup kaldırdı beni..
Benim sevdiğim cafeye geldik. Ateş'e aşkımı itiraf ettiğim cafe..
Sipariş verdik, ben latte babam sade Türk kahvesi..
Siparişler gelince babam direk gözümün içine içine baktı. Bakışlarımı kaçırdım ama artık kaçışım yok.. Döküldüm;
“Baba ben mutlu değilim.. Doğru tahmin ettin”
“Sebep”
“Okuduğum bölümü ve okulumu sevemedim. Başarırım sandım, olmadı.”
“Kafkas Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik.. Çok sevinmiştin, havalara uçmuştun”
“İçine girince öyle olmadığını anladım. Ben gitmek istiyorum bu şehirden. Ama izin vermezsiniz, o yüzden anlatamadım. İki arada kaldım”
“Nereye gitmek istiyorsun peki, ne okumak istiyorsun??”
“Gastronomi ve Mutfak Sanatları.. Biliyorsunuz, 4 yaşından beri mutfaktayım.”
“Meraklısın ve çok beceriklisin. O konuda diyecek tek sözüm yok. Çay bile demlesen senin elinden daha lezzetli oluyor”
“Ben mutfakta çok mutluyum. Bu bölüm düşündüğüm gibi olmadı”
“Zorbalık mı yaptı biri sana?”
Zorbalık az kalır, Ateş içimden geçti.. Ama yinede belli etmemeye çalışıyorum.. Savunma mekanizması harekete geçti bende direk. Babama bakıp;
“İşte bu yüzden söylemek istemiyordum. Altında hep başka şeyler arıyorsunuz. Baba annem ayrı sen ayrı okulda veli dövdünüz. Okuldan normalde öğrenciler uzaklaştırma alır, ama bizim okuldan siz aldınız uzaklaştırma”
Tiki dediğimiz değişik tarzda iki kızla dönem başından itibaren anlaşamamıştım. Sonu akran zorbalığına varmıştı. Tabi bizimkiler müdahale etmişlerdi hemen..
Babam olayı çözmeye çalışıyor hâlâ farkındayım. Zorlayacak beni ama aşk hayatım konusunda babama çözülmeye niyetim yok. Devam etti;
“O konuda sonuna kadar biz haklıyız. Tamam ben babasını hacamat ettim ama nerden bilecektim annesi de o an orada olacak. Kadına ben el kaldıramayınca annen destek kuvvet olarak mevzuya daldı”
“Yapma babaaa, ben kendim halledecektim bi şekilde.. Siz olayları o kadar büyüttünüz ki okul değiştirmek zorunda kaldım”
“Ama daha çok sevdin diğer okulunu itiraf et”
“Tamam daha çok sevdim ama bu olaylara daldığınız gerçeğini değiştirmez”
“Sen geç bu konuları.. Asıl meseleye gel bakalım”
“Dünyaca ünlü bir şef olmak istiyorum. Dünyaca ünlü olduktan sonra kendi restoran zincirlerimi kurmak istiyorum. Ama baba, amca ve bir sürü dayı engeline takılıyorum. Ablam gibi.. Balerin yada buz patenci olmak isteyen kızın hayalleri mimarlığa evrildi”
“Daha mutlu oldu o da.. Mesleğini seviyor”
“Başka şansı yok çünkü”
“Tamam istediğin bölümü oku. Ne lazımsa yapalım”
“Sadece bölüm değil.. Okul hatta şehir de değiştirmek istiyorum”
“Sebep??”
“Mutlu değilim… Bırak baba, izin ver lütfen. İstanbul'da harika imkanlar var istediğim bölüm için. Ünlü şeflerin kursları”
“Kızım ünlü şef olup ne yapacaksın? Nusret gibi kıvıra kıvıra masalara et servisi mi yapacaksın??”
“Baba şeflik öyle bir durum değil.. Burda o bölümü okuyup ne yapıcam? Aysun teyze gibi esnaf lokantası mı işleteyim”
“Ne var çok güzel yemekler yapıyor”
“Kötü demedim ben. Ev yemeği değil bahsettiğim konu. Dünya mutfağı, İtalya, Fransa..”
“Öğrenince ne olacak”
“Mutlu olacağım” deyip geriye yaslandım..
Pes ettim, izin vermez babam.
Bıkkınca bir nefes alıp verdi babam.. Bir umut son açıklamamı yaptım;
“Anlatamıyorum ki, ben doğup büyüdüğüm yeri beğenmiyor değilim ama imkanları bu kadar. Benim hayallerimi sınırlıyor.. Sizde öyle”
“İstanbul mu çözüm??”
“Benim için evet”
“Tamam, madem mutlu olacaksın. Ne istiyorsan öyle olsun”
“Dalga geçme lütfen baba”
“Hayır gayet ciddiyim.. Madem mutluluğun tebdili mekan da değiştir kızım”
Gözlerim kocaman açıldı, şaşırdım. İzin mi verdi ben mi yanlış anladım önce çözemedim. Sonra babam genişçe tebessüm edip başını olumlu anlamda sallayınca kalkıp sarıldım hemen boynuna..
Gideceğim ve bayramlar dışında asla gelmeyeceğim. Kararlıyım, bir şeyleri kabullenmeden, içime sindirmeden Ateş'in karşısına çıkmak yok..
Biraz daha kalıp hayallerimin üzerine sohbet ettik babamla. Sonra eve geçtik, izin verdiği için çok mutluyum. Eve geldiğimde annem ve ablam uyanıktı hâlâ ikisinide sarılıp iyi geceler dedim ve odama geçtim.. Babam aldığımız kararı açıklar onlara.. Annemi ikna edecek tek kişi zaten babam. Onda da aldığı askeri eğitimler sayesinde. Manipülasyon yeteneğini kullanıp anneme her istediğini yaptırıyor..
…….
Sonraki günler benim için ışık hızı gibi geçti. İstanbul'da istediğim özel üniversiteye kaydımı aldırdık. İstediğim tüm yemek kurslarına da kayıt yaptırdım. Ev tutuldu içini dayayıp döşedik. Annem şaşırtıcı derecede sakin karşıladı hatta biraz da mahcup sanki bana karşı. Anlamadım neden böyle ama ben hayalime adım atmanın verdiği mutluluğu yaşıyorum. Herşey hazırdı, memleketimde son günlerim.. Benim için veda yemeği veriyorlar. Orçun amcamın evinde toplandık hepimiz. Son dakika kimseye haber vermeden Ateş'te geldi. Tamamen sürpriz oldu…
Açıkçası benim için kötü sürpriz..
Yemekler yendi ve çay faslına geçtik. Zerzevatçı grubundan sadece Yalçın dayımın oğlu Akın yok aramızda. Yalçın dayım babamın timinde bilişimci. Lakabı profesör. Oğlu Akın abide tıpkı babası gibi zeki. O da Bilgisayar Mühendisliği okuyor. Son senesi.
Lavaboya gitmek için ayaklandım, alt kattaki lavabo doluydu sanırım üst kata çıktım. Tam lavaboya girecektim ki kendi adımı duydum. Sesin geldiği yere ilerleyince Ateş'i gördüm. Arkası dönük çocuk odasının camının önünde dışarıyı izleyerek telefonla konuşuyor. Karşıda ki sanırım Akın abi. Aslında yaptığım yanlış ama kendi adımı duyunca dinlemek istedim. Bu konuda nefsime engel olamadım.. Ateş;
“Amaann işte Yağmur'u bilmiyor musun? O hep narin hassas oldu. Okulda biri öte git demiştir çözümü okul değiştirmekte bulmuştur. İstanbul'da yapamaz iki ay sonra annemi babamı özledim der gelir”
Karşı taraf ne dedi duymadım.. Ateş devam etti;
“Hayatında zorluk mu gördü Yağmur? Sade kahve bile içemiyor acı diye. Hepimiz el üstünde tuttuk onu Akın, şimdi de acısını çekiyoruz.. Herkes onun nazlanmasına tahammül edecek.. Bizimde suçumuz var böyle olmasında”
Gözlerim doldu.. Hakkımda böyle düşündüğünü bilmiyordum. Yüzüme söyledikleri yine iyiymiş arkamdan konuşulanlar daha beter.. Gitmekle çok doğru bir karar verdiğimi anladım. Susmuyordu Ateş.. Konuşup canımı yakmaya devam ediyordu ama bende dinlemekten vazgeçemedim.. Akın abiye;
“Sen bizim nazlı ufaklığı boşver.. Mine nasıl onu söyle.. Hatun taş taş.. Sırf onu görmek için Yağmur'u bahane edip ikide bir İstanbul'a gitmeyi düşünüyorum. Yağmur okuldayken ev müsait olur. Kafama göre takılırım” deyince artık nefesim kesildi..
Kendimi banyoya attım. Ağlamaya başladım yüzüme soğuk su çarptım ama ne ağlamam kesildi ne nefesimi düzene sokabildim.. Ben Ateş'i çok düzgün karakterde biri olarak görüyordum. Aşkını itiraf eden kızın evine sevgilisini atma planı yapacak kadar adi biri olduğu aklıma hiç gelmezdi..
Burda son akşamımdı.. Keşke bu son akşamımda bile Ateş olmasaydı. Hayallerimde bari aşkıma layık biri olarak yaşasaydı..
Elimi yüzümü tekrar yıkadım. Biraz su içtim musluktan ve toparlandım.. Aşağı indim, benden 3 - 4 dakika sonra Ateş'te indi aşağı. Akın abi bu kadar uzun konuşmaz. Telefonu kapatınca Mine dediği kızla görüşmüştür. Oturunca da elinden telefon hiç düşmedi. Sürekli mesajlaştı, yüzünde aptal bir sırıtma ile. Daha fazla bakmak istemeyip başımı çevirince annemle göz göze geldik. Ne oldu bilmiyorum annem birden;
“Hadi bize müsade.. Yarın yolculuk var Yağmur güzelce dinlensin. Yol uzun zaten. Herşey için teşekkür ederiz….” deyip ayaklandı..
Babamda şaşırdı ama anneme uyum sağladık. Herkesle vedalaştım, sarıldık şakalaştık.. Ateş'e sıra gelince tokalaşmak için elimi uzattım ve;
“Hoşçakal Ateş abi.” dedim..
Tek cümle.. Ama sondaki abi lafımı duyunca yüzünde anlam veremediğim bi duygu geçişi oldu. Tokalaşıp uzaklaşmam da herkesi şaşırttı. Çünkü tüm tim çocukları ile kardeş gibi büyüdük. Öz kuzen gibi. Hepsiyle sarılmıştım sadece Ateş'le tokalaştım. Üstelik hepsine abi derken Ateş'e ismiyle hitap ederdim. Artık ona da abi diyorum..
Eve geçtik, odama girdim direk. Annemde geldi yanıma. Aniden sarılıp ağlamaya başlayınca bahane oldu ve bende ağlamaya başladım. Annem biraz sakinleşince yatağımın üzerine otururduk.. Gözlerime baktı;
“Özür dilerim kızım, benim yüzümden, benim patavatsızlığım yüzünden bu çıkmaza girdin”
“Anne ne özürü, ne çıkmazı”
“Ateş… Farkındayım, onu seviyorsun. Benim ikinizi birbirinize yakıştırmam yüzünden oldu. Önce aklına sonra kalbine işledi Ateş”
“Anne ne zaman yaptınız bu yakıştırmaları bilmiyorum ama ben hiç duymadım. Ben senin bu yakıştırmalarını duymadan önce de sevmiştim Ateş'i.. Bir kere Asu teyze ile konuşmanıza denk geldim. Onun dışında hiç duymadım inan. O konuşmayı duyduğumda bile seviyordum. Senin bir suçun yok”
“Hayır hayır. En büyük suç bende.. Ama kurtarıcam annem seni.. Değil İstanbul fizana gitmek çözümse oraya bile gideceksin. Yeterki iyi ol sen”
“İyiyim annem, daha da iyi olacağım. Babam duymasın ama.. Sakın anne bak”
“Ayy olur mu hiç Yağmur. Baban önce beni sonra Ateş'i vurur.. Nezarete de atabilir yani vurmasada.. Biliyorsun zamanın da beni 3 kere nezarete atmışlığı var”
Güldümm.. Sanki bekar evine atmış gibi bahsediyor annem..
“Anne sende adamın operasyonunu basmışsın. Ne yapacaktı teşekkür mü edecekti?”
“Şimdi ediyor ama.. İyiki benim operasyonumu basmışsın diyor”
Daha çok güldüm bu lafına..
Keşke her erkek babam gibi güzel sevse.. Sahip çıksa ve babam gibi güzel bir baba olsa..
Annemle biraz daha konuştuk. Suçu olmadığına ikna edemedim.. Sarılıp öptü beni ve uyumaya gitti. Bende üzerimi değiştirip yatağa uzandım..
Yarın yeni hayatıma adım atıyorum.. Bakalım yeni hayatımda beni neler bekliyor.
Ateş'i unuttursa yeter.. Unutmak istiyorum, hiç itiraf etmemiş olmayı tercih ederdim ama maalesef bu işin burdan dönüşü yok…
Elimde kalan tek çare unutmak… Onu da başarabilirsem tabi..
Bu düşüncelerle zorda olsa uykuya daldım..
İstanbul masal şehri.. Bekle beni ben geliyorum..
…