“Yabani”

2084 Words
Genç kadın ani bir dürtüyle adamın koluna yapışarak kendisini o cehenneme götürmemesi için yalvarmak istedi. Saniyeler sonra havaya kalkan elini aşağı indirip kucağına bıraktı. Bakışlarını ondan çekerek yola çevirdi. Tek kelime etmeyecekti. Adamın gözlerinde görmüştü o ihtiyacı. Kendisine yalvarmasını istiyordu. Daha fazla soru sormasını, bağırmasını istiyordu. Yapmadı. Sustu. Adam içinde ne tür bir canavar barındırıyordu da böyle zalimce yola başvurmuştu? Öfkesinin sebebi neydi? Anlamıyordu. Kim hayatında ilk kez gördüğü birine bu kadar kin duyardı ki? Alp Korhan gibi yabani elbette. Geçen beş dakika içinde arabadaki sessizlik devam ederken gerginlik hat safhaya çıkmıştı. Göz ucuyla yanındaki adama baktığında direksiyonu sertçe sıktığını fark etti. Sanki aklından bir şeyi çıkartmak istiyor, kafasını iki yana sinirle sallıyordu. Yüzü gergin, dudakları düz çizgi halindeydi. Direksiyonu tutan elini kaldırarak sertçe vurdu. Vururken küfretmeyi de ihmal etmemişti. Daha önce böyle bir küfür duymamıştı. Bir daha duyacağını da zannetmiyordu. Onun sinirinin iyiye işaret olmadığını kısa zaman içinde anlamıştı. Bakışlarının ona kitlendiğini anca adam kendisine “Çek o gözlerini üzerimden!” diye bağırınca anlamıştı. Karamel gözleri ateş saçıyor, aldığı yüzeysel nefes yüzünden burun delikleri genişliyordu. Oturduğu koltuğa sinen kadın bakışlarını ellerine indirdi. Şu an konuşmak yararsızdı, biliyordu. Çünkü adamın zihni bir canavar tarafından ele geçirilmişti. İnsani olan hiçbir şeye normal tepki vermeyeceğini hissetmişti. Sinirlenince ağzından çıkanları kulağı duymasa da kendisine el kaldırmayacağını içinde derinlerde bir yerde hissetmişti. Cenk`in ağabeyiydi o. Cenk kimseye bile isteye fiziksel zarar vermezdi. Hele kadına asla! Aynı kanı taşıyorlarsa Alp`in de yapmayacağından emindi. Birkaç dakika sonra arabayı telefonun zil sesi doldurunca kafasını kaldırdı. Düşüncelere öyle dalmıştı ki, telefon çalınca irkilmişti. Alp gergin parmaklarını direksiyondan kopartıp konsolun yanına bıraktığı telefonunu aldı. cevapla ikonunu kaydırarak kalın ve tok sesiyle konuştu. “Söyle Şenay”dedi. Karşı tarafı dinledikten sonra tekrar nefesi hızlandı. Arabayı kullandığı elini hayatlarını tehlikeye atarak kaldırdı ve direksiyona vurdu. Sanki bu vuruş üzerindeki tüm gerginliği alarak anında sakinleşmesini sağlamıştı. saniyeler içinde soğukkanlı işadamı kimliğine bürünerek “Yangın hangi mağazada çıkmış? Ölü veya yaralı var mı? Tamam. Hemen geliyorum. Ben gelene kadar oraları idare et Şenay.” dedi. Delirmenin kimseye yararı yoktu. Anlamıştı. Arabayı girdiği yoldan çevirerek ters yöne giderken yanında sessizce kendisini izleyen kadını unutmuştu. Genç adam bir buçuk saat sonra Bursa`nın İnegöl ilçesine girişte kulağına çalınan hafif inlemeyle yanındaki kadını hatırlamıştı. Karnını tutarak inleyen kadına kısa bakış atarak “Allah kahretsin.” diye söylendi.  Onu nasıl olur da unuturdu. Hem de tam yanıbaşındayken. Aklı almıyordu. O kadar mı öfkelenmişti? O kadar mı kendinden geçmişti? Arabayı yavaşlatarak sağa çekti. Kontağ kapatıp kadına döndü. Kendisinin tüm ilgini üzerine çektiği için kara gözler anında tedirgin olmuştu. Gülümsemek istedi. Demek bu küçük kadının aklında bir canavar olarak yer edinmişti. Bu iyiydi. Bedenini ona çevirerek gözlerini üzerinde dolaştırdı. Elini karnında görünce kaşlarını çattı. Sancısı mı vardı? “Ne oldu? Bir yerin mi ağrıyor?” diye sordu. Sorusu bir ilgi göstergesiydi ama sesi oldukça mesafeliydi. Alelade, zorunlu bir soruymuş gibi. Kafasını salladı kadın. Başına bağladığı tülbent parlak ipek gibi başından kayınca kömür gibi siyah saçlar ortaya çıkmıştı. “Uzun zamandır aynı pozisyonda olduğum için biraz karnım ağrıdı.” dedi. Ona bebek sıkılıp sürekli tekme atıyor demedi. Dudakları düz çizgi halini alan adam kafasını aşağı yukarı salladı. “Bebek sıkılmış desene” diyerek kadının üzerine eğildi. Genç kadın oturduğu yerden becebildiği kadar kenara çekildi. Adamın kendisine dokunmasını istemiyordu. Her ne kadar uzağa gitse de onun baharatlı erkek parfümünün kokusunu duyumsadığı an midesine yumruk yemiş gibi oldu. Cenk`in kokusuydu bu. En sevdiği koku. Ağabeyimden çaldım demişti bir keresinde. Gülmüşlerdi. Ağabeyinin bu kokuyu çok sevdiğini ve İstanbul`da parfüm üreten arkadaşı tarafından kendisine özel olarak tasarladığını anlatmıştı. O kokuyu ilk duyumsadığı anda çok sevmişti. Aşık olduğu kişinin tenindeyken parfüm daha da güzel kokmuş aşkını katlamıştı. Şimdi duyduğu bu koku ona acı vermişti sadece. Canını yakmıştı.  Genç adam kendisinden uzağa kaçmak için kapıya sinen kadını umursamadan oturduğu koltuğu çekerek uzanmasını sağladı. Geri çekilirken göz ucuyla baktığı yüzünde gördüğü acıyı anlamamıştı. Kafayı ona yormamanın daha iyi olacağına kanaat getirerek torpidoyu açtı ve pet şişede su uzattı. Kadının şişeyi almak için her hangi bir harekette bulunmadığını görünce dudaklarını birbirine bastırdı. Gözlerinin içine bakıp alayla “Korkma içinde zehir filan yok.” şişenin kapağını açtı. “Bak gördün mü yeni açıldı.” Hâlâ almadığını görünce gözlerini devirdi. “Hemen şimdi bu şişeyi elimden almazsan camı açıp dışarı fırlatacağım. Seçim senin.” diye tehdit etti. İşe yaramıştı. Onu ciddiye alan kadın yavaşça uzandı ve şişeyi aldı. Susadığı için daha fazla direnemeyen kadın şişeyi aldığı gibi kafasına dikti. Saatlerdir yoldalardı. Acıkmış, susamıştı. Ve bunları dile getirmeyecek kadar incinmiş, korkmuştu.    Kadın şişeyi alıp suyu içerken adam arabayı çalıştırdı. Yola koyulurken nerede duracağını çok iyi biliyordu. Yarım saat sonra istediği mekanın önünde duran adam kadının meraklı bakışları eşliğinde arabanın önünden geçerek karşıdaki restorana girdi. On beş dakika kadar sonra elinde poşetle geri dönmüştü. Arabaya bindikten sonra poşeti kadının kucağına bıraktı. Tek kelime etmemişti. Poşete şaşkınlıkla bakan kadın kafasını kaldırıp adama baktı.    “Bu ne?” diye sordu. Sordu sormasına ama burnuna gelen kokuyla da mest oldu. “İnegöl`ün ünlü lezzetlerinden İnegöl köfte. Ye. Seveceksin.” diyerek çenesiyle kucağındaki poşeti işaret etti. İtiraz etmedi. Poşeti açarak paketlenmiş yemeği ve ayranı gördü. Sessizce iç geçirerek paketi açtı ve gördüğü manzarayla mutlu oldu. Pakette küçük köfteler, közlenmiş sivri biber, domates ve kornişon turşusu vardı. Dilimlenmiş ekmeği de unutmamışlardı elbette. Alp arabayı çalıştırıp Bursa`ya doğru yola çıkarken yanındaki kadının yemek yerken mutlu mırıltılarıyla hafif gülümsemişti. Kadın yemeğe daldığı için o manzarayı kaçırmıştı. Sahra yemeğini bitirip çöpleri poşete koydu. İnerken çöp konteynerine atacaktı. Midesi dolu ve rahat olduğu için uzandığı koltukta kısa zamanda uyuya kalan kadın arabanın durmasıyla uyanmıştı. Bursa`ya varmışlardı. “Arabada kal.”diye emir veren adam onu baştan aşağı süzmüştü. Kadın onu duymamıştı bile. Dikkatini etraftaki karmaşaya vermişti. Onlar gelene kadar yangın söndürmüşlerdi ama binadan hâlâ siyah dumanlar çıkıyordu. Binanın tamamı yanmış gibi duruyordu. Genç kadın acaba ölen var mı diye merak etmişti. Alp etrafa merakla bakan kadını izleyerek telefonunu çıkardı ve en son aramayı kaydırdı. Arabadan inerken çağrısı cevaplandığı için bir şeyler konuşuyordu ama kadın onu duymamıştı bile. Adam geri geldiğinde elinde poşet vardı. Arabaya binerek poşeti arka koltuğa attı. Kadına bakmadan arabayı çalıştırdı. Yarım saat sonra küçük bir otelin önünde durdu. Genç kadın merakla yanındaki adama baktı. “Buraya neden geldik?” diye sorsa da sorusu cevapsız bırakılmıştı. Adam cevap verme zehmetinde bile bulunmadı. Ona bakmadan "İn arabadan." dedi buz gibi sesiyle. Kadın bir ona bir de otele baktı. Bakışları tekrar adamı bulduğunda kaşlarını çattı. Adam bu sefer kendisini izliyordu. "Beni kimliksiz buraya almazlar ama." Alp arka koltuğa bırktığı poşeti alarak kadının kucağına bıraktı. "Sekreterim halletti her şeyi. İmzaladığı belge poşette onlara o belgeyi götser gerisini kendileri halledecekler. İn artık arabadan. İşim gücüm var benim. Yeteri kadar ayak bağı oldun zaten." "Yabani." diye söylendi onu iterek arabadan inerken. Duyduğu benzetmeyle dudakları titreyen adam “Yılan” diye karşılık vermişti. Sahra onu duymamış gibi yaparak elindeki poşeti sıktı. Kendisini izleyen karamellere dikti kara gözlerini. "Ne zamana kadar kalacağım burada?" diye sordu. "Benim canımın istediği kadar. Git şimdi." Basit bir el hareketiyle öteledi kadını. Sahra gözlerini devirerek kapısını sertçe kapattığı arabadan uzaklaştı. Otele doğru yürürken söyleniyordu. “Senin iyi bir adam olduğunu düşünenler bir de şu halini görseler keşke” Alp arabayı çalıştırıp hafif eğildi ve kadının arkasından baktı. Ayağındaki terliklerle, üzerindeki ev giysileriyle bile etrafta dikkat çektiğini fark etti. Siyah saçları hafif esen rüzgarda havalanıyor izleyenlerin dikkatini çekiyordu. Saçlarının açık olduğunu o an fark eden kadın omzuna düşen tülbentini başına bağladı. Nedense adamın o an içi rahatlamıştı. Ve bu rahatlık onu o kadar rahatsız etti ki camı açarak kadının arkasından "Ha unutmadan bana borçlandın. Paranı cüzdanına kavuşunca ödeyeceksin. Şimdi git ve paran kadar ye iç." diye bağırdı. Onun cevap vermesine olanak sunmadan gaza basıp giderken kadına göz kırpmıştı. “Senin yumuşadığını düşünen aklıma tüküreyim ben. Yabani, kalas.” Söylenerek girdi otele. Resepsiyona yaklaşarak poşetin içine baktı. Gerçekten içinde belge vardı. Onu çıkartarak kadına uzattı. Görevli kadın belgeyi okuduktan sonra telefonunu aldı. Belgeye bakarak ekrana dokundu. Kulağına götürüp bekledi. Biraz sonra cevap veren karşı tarafa “İyi günler Şenay Hanım. Ben Güven Otel`in danışma müdürü Ela Serter. Bir hanımefendi sizin imzaladığınız belgeyle bize geldi.” dedi. Durup dinledi bir süre. O esnada bakışları kadının üzerinde dolaşıyordu. “Tamam. Oda anahtarını veriyorum. Merak etmeyin otelimiz güvenlik önlemleri yüksek bir oteldir. Kimse Sahra Hanımı rahatsız edemez. İyi günler.” Tuvalete gitmek için büyük istek duyan kadın sabırsızca izledi Şenay denen kadının reserve ettiği odanın kartını kendisine verilmesini. Başka bir görevli onunla asansöre binerek odanın önüne geldi kartı kullanarak kapıyı nasıl açacağını anlattı. Her şeyi anladığını belirten kadına kafasını sallayarak selam veren görevli yanından uzaklaştı. Kadın resmen zıplayarak kapıyı açtı ve elektrikleri aktif etti. Doğrudan lavaboyu arayıp bularak kapısını açtı ve kendisini içeri attı. İhtiyaçlarını giderdikten sonra elini yüzünü yıkadı. Banyodan çıkıp odaya girdiğinde etrafına bakmıştı. Çift kişilik yatak, iki komodin, aynalı şifonyer, dolap, televizyon, josefin koltuğu olan oda sade ve güzeldi. En önemlisi de temizdi. Hamileliği ve uzun yolculuk yüzünden uyku bastırmıştı. Esneyerek ağzını kapatan kadın kapı girişine bıraktığı poşeti aldı, koltuğun üzerine boşalttı. Poşetten sandalet, elbise ve iç çamaşırı takımı çıkmıştı. Elbiseyi kaldırarak baktı. Tuvakar kol, diz altında biten lacivert renk çiçekli elbiseydi. Hoşuna gitmişti. Lacivert sevdiği renkler arasındaydı. Elbiseyi geri koltuğa bırakarak üzerindekileri çıkardı. Bluzun altından giydiği ince askılı atleti ve iç çamaşırıyla kalmıştı. sütyenini çıkartıp diğerlerinin yanına koydu. Atlet ve iç çamaşırıyla yatağa yaklaştı. Örtüyü çekerek katladı ve kenara bıraktı. Yatağa yatarak ince pikeyi üzerine çekti. Bursa Kütahya kadar serin değildi ama ılıktı. Akşam havanın nasıl olacağını bilmediği için pikesiz uyumak istememişti. Gözlerini kapatırken bugün yaşadıkları aklına gelince yüzünü buruşturdu. Elini düz karnına götürerek okşadı.   “Sen sakın o amcan olacak yabaniye benzeme tamam mı anneciğim? Baban gibi nazik ve sevgi dolu ol.” Uykuya dalarken içinde olduğu zor durumun bitmesi için dua ediyordu. O adama daha fazla mecbur olmak istemiyordu.     Üç gün sonra.....   “Şanlıurfa`ya gidecek parti hazır Alp Bey” diyen Şenay`a baktı genç adam. Şehirin ismini duyunca irkilmişti. Tek kelime etmeden ayağa kalkarak odasından çıktı. Fabrikadan çıkarak park alanına indi ve arabasına atlayarak kadını bıraktığı otelin önüne geldi. Kontağ kapatıp aşağı inerek arabayı kilitledi. Otele girerek resepsiyona yaklaştı. Resepsiyonda duran genç adam kendisine baktı gülümseyerek. “Hoş geldiniz efendim. Nasıl yardımcı olabilirim?” Adam sabırsızca iç geçirerek parmaklarını ritimle resepsiyon masasına vurmaya başladı. "Şenay Doğru birkaç gün önce bir kadın için oda tutmuş. O kadın hangi numaralı odada kalıyor?" "Kalan kişinin ismini rica edebilir miyim efendim? Aksi halde size yardımcı olmam zor." Genç adam hafızasını zorlasa da aylar önce Cenk`in söylediği ismi hatırlayamadı. Hatırlayamadığı isim içindeki öfke ateşine ilk odunu atmıştı. "Kalan kişiyi nasıl kayıt ettiğini bilmiş olsam  söylerdim aslanım. Şenay getirdi işte birkaç gün önce." Genç adam karşısındaki adamı şühpeyle süzdü. "Üzgünüm efendim. Dediğiniz kişiyi tanımıyoruz." Alp sakalını kaşıyarak kafasını salladı. Resepsiyonda uzaklaşarak cebinden telefonunu çıkardı.  Şenay`ın numarasını kaydırarak ahizeyi kulağına götürdü. Kaç kere çalmasına rağmen açılmayan telefon adamın iyice delirmesine neden olmuştu. "Ulan Şenay ulan Şenay. Bir işin de doğru düzgün olsun. " Bir kere daha numarayı ararken ensesini sertçe kavrayıp sıktı. Volta atarak hırsını geçirmeye çalıştı ama nafileydi. Çünkü Şenay hâlâ çağrısına cevap vermiyordu. İçine çektiği havayı oflayarak dışarı üfledi. Telefonu kapatıp cebine attı. Resepsiyona yaklaşıp elini masaya yavaş ama sertçe koydu.    "Müdürünüzle görüşmek istiyorum." "Üzgünüm efendim müdürümüz-” Alp alt dudağını ağzında yuvarlayarak uzandı ve masanın üzerinden adamın yakasına yapıştı. Yüzünü yüzüne yaklaştırıp "Bak güzel kardeşim üç gündür başımda elli tane bela ile uğraşıp duruyorum. Tahmin edersin ki hiç uyımadım. Ve yine bir ton işim varken ben bu Allah`ın cezası kız için buradayım. Neden? Çünkü beni deli eden sekreterim ortalarda yok. Sen şimdi beni müdürünle görüştür ki benim gözüm iyice dönmesin. Anlatabildim mi?" diye hırladı dişlerinin arasından. Lafını bitirip zavallı adamı bırakarak az önce sıktığı yakasını düzeltti. Korkudan bembeyaz kesilen adam hızlıca sabit hat telefonuna davranarak numaraları tuşladı. Hattın diğer ucundan gelen sese karşısındaki gözleri ateş saçan adamın isteğini iletti. Otelin müdürü genç adamı kabul ettiğinde hemen tanımış aşağıda yaşanılan tatsızlık için özür dilemişti. Biraz sohbetten sonra adamın sabırsızlığından dolayı hemen oda numarasını vermişti. Adam bir görevliyle birlikte Sahra`nın kaldığı odanın önüne geldiğinde nasıl bir şeyle karşılaşacağını bilmiyordu. Kadını üç gündür resmen unutmuştu. Sanki öyle biriyle hiç gelmemişti Bursa`ya. Şenay Şanlıurfa demeseydi daha bir süre hatırlamayacaktı. Nasıl unutmuştu onu? Düşünmeyi keserek kapıya vurdu birkaç kere. Her vurduğunda daha sert vuruyor sesini daha fazla duyurmak için kapıyı kıracak kıvama geliyordu. Onun odada olduğunu biliyorlardı çünkü öğleden sonra bir şişe su istemiş hiç dışarı çıkmamıştı. On beş dakika sonra durarak görevliye döndü. “Aç kapıyı” dedi. Görevli kafasını sallayarak kartı kapıya okuttu. Kapı açılınca içeri aceleyle girdi. Ayakları onu yatağın cama bakan tarafına taşıdığında gördüğü manzarayla şaşkına dönmüştü. Kadın yerde baygın yatıyordu. “Lanet olsun! Ne olmuş lan burada?” 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD