13. Bölüm “Börü Alp Timi”
Kıdemli Üsteğmen Timur Alpdemir… 💣
Kalp krizi geçiriyorum sanırım…
Çok sinirliyim. Çok, çok ve daha çok öfkeliyim…
Aybige neden bu kadar güzel olmuş???
😤😤😤😤
Bu kız yanımda hep böyle güzel güzel dolanırsa o tugayı birbirine katmam an meselesi. Neyse, derin bir nefes alıp vereyim de öfkemi kontrol edeyim bari…
O sırada Aybige'nin sesini duydum:
“Timur, neler oluyor? Elimi sıkıyorsun deminden beri… Tehlikede falan mıyız!? Neden gerildin? Elim acıdı artık…” dedi.
Tekrar derin bir nefes alıp verdim;
“Özür dilerim güzelim… Farkında değilim…” deyip sıkı sıkı tuttuğum ve acıttığım elini yukarı doğru kaldırıp üzerini öptüm.
Öptükten sonra Aybige ile göz göze gelince yaptığım şeyin farkına vardım. Tamamen içimden geldiği gibi davrandım, elimde olmadan.
Aybige;
“Nikâhtan sonra ilk fırsatta seninle konuşmak istiyorum. Bazı şartlarım var Timur.” dedi.
“Tamam güze… Şey yani, Aybige, konuşuruz. Şartlarını tahmin ediyorum aslında… Merak etme aynı yatakta yatma zorunluluğumuz yok. Ben bir kaç güne Tugay Komutanlığına döneceğim. Sen oraya geldiğin zaman ayrı odalarda yatarız. Evin içinde bizden başka kimse olmadığı için bu durum sakıncalı değil. Elif geldiğinde de sen Elif’le yatarsın, tembihleriz kimseye söylemez. Az çok tahmin ediyorum konuşmak istediğin şartlarını, okuduğum kitaplardan dolayı.” dedim.
Aybige elini yavaşça elimin içinden çekti ve;
“Evet, dediğin gibi kitaplarımda olan bazı şartları senden isteyeceğim. Ancak şimdilik gereksiz temas olmasın, asla istemiyorum şu an baş başayız, kimse yok. Neden güzelim deyip elimi öpüyorsun? Ayy Timur… Yoksa bana aşık olup gönlünü mü kaptırdın…? Bizim anlaşmalı evlilik kitaplardaki gibi gerçek evliliğe dönüyormuş… İnan, ömrümün sonuna kadar seninle dalga geçerim. Mütemadiyen zorbalık ederim sana.” dedi.
Gözlerimi devirdim ama içim kıpır kıpırdı. Acaba istemez miydi bu evliliğin gerçeğe dönüşmesini? Yine de acele etmemekte fayda var;
“Küçük hanım, benim ayaklarım yere basıyor. Burası gerçek dünya. Pembe ejderhaların olmadığı gerçek bir dünyadasın. O yüzden artık şu kitap ve hayal dünyandan çık.” dedim.
Bana bakıp sırıtıyor… Ben bu kızın diline düşemem…
Yüzbaşı Zafer olayı ortadan kalktıktan sonra Aybige ile konuşmayı düşünüyorum. Herhangi bir zorunluluğu yokken benimle evli kalmaya devam etmek isteyecek mi? Benim bu duygularım bu kadar yoğun devam edecek mi? Hem kendimi hem Aybige’yi bu süreçte denemek istiyorum.
Ben evlilik insanı mıyım? Aybige benim yanımdayken mutlu olur mu? Her şeyi en ince detayına kadar ölçüp tartacağım. O süre zarfında Yüzbaşı Zafer büyük ihtimalle geri adım atıp başka birileriyle çapkınlığa devam edecek. Belki de bana inat o da evlenecek. Zafer denilen adam ortadan tamamen kalktıktan sonra hem Aybige’yi hem beni özel hayatımızda büyük bir sınav bekliyor.
Düşüncelerimden yine Aybige'nin o yumuşacık sesiyle çıktım. Sesi çok güzel, yumuşak ama kurduğu cümleler oldukça ukala;
“En son, burası gerçek dünya, ayakların yere bassın. Görev evliliği ya da anlaşmalı evlilik sadece kitaplarda olur diyordun. Bak şimdi neredeyiz?” dedi.
Tam ağzımı açıp cevap verecektim ki kapı açıldı. Evet, biz birazdan nikah salonuna geçip resmî olarak evleniyoruz. Gelin - damat odasında oturup bizden önceki nikah merasiminin bitmesini bekliyorduk. Kapı açılma sesiyle ikimiz de dönüp o tarafa baktık ve işte… en büyük gururum, timim eksiksiz bir şekilde odaya girdi. Ayağa kalktım. Ben ayağa kalkınca Aybige de kalktı.
Tek sıra hâlinde yan yana dizildiler. İlk defa onları bu kadar şık ve takım elbise içinde görüyorum. Büyük ihtimalle onlar da ilk defa beni takım elbiseyle görüyorlar. Birbirimize baktık.
Alper bir adım öne atıp, tokalaşmak için elini uzattı;
“Hayırlı ve uğurlu olsun komutanım. Çok sevindik. Hediye konusunda bizi özellikle uyardın ama kendimizi tutamadık, çam sakızı çoban armağanı.” deyip eliyle Aslıhan'ı işaret etti.
Aslıhan kare şeklinde kırmızı kadife bir kutuyu açtı. İçinde set takımı var. Aybige’ye doğru adımladı, diğer boşta kalan elini uzattı ve;
“Aslında ilk karşılaşmamız değil ama ilk tanışmamız. Ben Asteğmen Aslıhan Çağrı; Börü Alp Timi'nde sıhhiyeyim. Mahlasım ‘Narkoz’ ama sağlıkçı olduğum için verilmedi bana bu lakap. Çok hızlı kafa atıp bayıltıyorum. Narkoz versem daha az baygın kalır karşıdaki insan. İnsan dediysem lafın gelişi… Kafa attıysam eğer kesin teröristtir zaten. Açıkçası biz de onları pek insan yerine koymuyoruz. Komutanım Timur Alpdemir'den ilk öğrendiğim bu oldu; karşında insan yok, demişti. Neyse, uzun lafın kısası hayırlı ve uğurlu olsun. Tanıştığımıza çok memnun oldum. Ayrıca görev icabı değil de gerçekten evlendiğiniz için daha çok memnun oldum. Börü Alp Timi adına çam sakızı çoban armağanı.” dedi ve kutuyu açtı.
Aybige’nin yanakları al al oldu. Utandı eminim.
Time, hediye almayın, alacaksanız da abartmayın demiştim. Sağ olsunlar sözümü dinlemişler. Hiç abartmamışlar(!) Altın set takımı almışlar. Bunun için daha müsait bir zamanda azarlayacağım hepsini…
Aybige ile Aslıhan tokalaşıp sarıldılar. Takıyı takmadı Aslıhan;
“Mevcut takı yeterli, kıyafetin konseptini bozmayalım. Ben Latife anneye veririm, çantasına koysun.” dedi.
Aybige;
“Yanlış anlamazsanız değil mi takmazsam!? Çok beğendim, çok şık ve zarif. Ama iki set abartılı olur. O yüzden takamıyorum.” diye kendini açıkladı.
Aslıhan;
“Hiç yanlış anlamayız, rahat ol. Bugün senin en özel günün. İçinden geldiği gibi davran. Komutanımız artık sana emanet. Lütfen birbirinizi üzmeyin, kırmayın. Gerisi önemli değil.” deyip bir adım geri adımladı.
Alper boğazını temizler gibi hafifçe öksürdü ve;
“Ben Üsteğmen Alper Kalın… Timde muhabere ve teknik destek işi bendedir. Sizin tabiriniz ile bilgi işlem diyelim. Her türlü İHA, drone, telsiz benim elimden geçer. Sahadaki tüm iletişim sistemlerinden ben sorumluyum. Memnun oldum, hayırlı ve uğurlu olsun. Komutanımız bizim için çok kıymetlidir. Severiz, sayarız. Mutluluklar diliyorum.” dedi.
Kısaca tokalaştılar.
O sırada içeri Şule girdi;
“Aaa tim tanışması mı? Aynı kitaplardaki gibi! Ne güzel. Bakalım kimler varmış. Ayrıca bu tim ile herhangi bir sohbet grubu kurulursa, beni almayanı Timur'a ispiyonlarım haberiniz olsun.” deyip Aybige’nin yanına geçti.
Ben;
“İşte Şule’ciğim, o dediğin sadece kitaplarda olur. Burası gerçek dünya. Benim timimle sohbet grubu falan kuramazsınız. Ayaklarınız yere bassın.” dedim.
Şule;
“Timur, caaanııımmm… Seni dışarı alalım. Amir mi, başkan mı biri geldi!? Baban, Timur hemen başkanının yanına gelip ilgilensin, dedi. Hadi sen dışarı…” deyince ters ters bakıp;
“Başkan değil, amir de değil. Komutan, komutan! Öğren artık şunları…” deyip çıktım odadan.
Herhangi bir komutanımı beklemiyordum. Davet ettiğim oldu ancak çoğu görevdeydi. Acaba kim geldi?
❤️🔥❤️🔥❤️🔥❤️🔥🌸🌸🌸🌸
Aybige Türkeli… 🖋️🖋️🖋️🖋️
Timur odadan çıkınca Şule ile göz göze geldik, sırıttı.
Ne olduğunu tahmin ediyorum. Şule Timur'u bilerek yolladı odadan. Canım kankam daha sonra time dönüp;
“Merhaba arkadaşlar, ben Aybige'nin en yakın arkadaşı, kankası, ayrıca editörüyüm. Komutanınızı paketledim, hadi ne yapıyoruz?” diye sordu…
Aslıhan;
“Tabii ki komutan gelmeden şu What*App grubunu kuruyoruz. Pamuk eller cebe, herkes telefonunu alsın!” dedi.
Şule;
“Sizin başınız yanmasın, grubu ben kurayım. Yönetici olurum. Bu sayede hızlıca birbirimizin numaralarını da almış oluruz.” dedi.
Kendimi tutamayıp güldüm. Şule sırf numaraları almak için bu grubu kuruyor. İçlerinden birine yazacak. Grup umrunda olmayacak eminim. Hızlıca sohbet grubunu kurdu Şule. What*App grup adımız da
‘Dedikodu & Çekirdek Birliği’ oldu.
Alper Şule’ye bakıp;
“Çekirdek ne alaka?” diye sordu.
Şule omuz silkti ve;
“Dedikodunun yanında çekirdek çok iyi gidiyor. Öğreteceğiz amirim, hepsini size zamanla öğreteceğiz… Azıcık sabır.” dedi.
“Amir değil, komutan. Ama sivilde sadece Alper.”
Deyince Şule, Alper'e doğru tokalaşmak için elini uzatıp;
“Memnun oldum Alper. Senin timdeki görev ve lakabın nedir? Hızlıca tanışalım.” dedi.
Cevap Aslıhan'dan geldi;
“Sinyalci… Lakabı. Görevi de bilgi işlem diye bilin siz. Ben de sıhhiyeyim.” dedi.
Şule;
“Siz ne ayol? Biz ölümüne kankayız. Hepimiz bir olup Timur komutanı sinir hastası yapacağız.”
Timden biri bir adım öne çıktı ve;
“Ben Atakan Gür… Timin sniper yani keskin nişancısıyım. Uzun ya da kısa menzil fark etmez, attığımı vururum. Lakabım Nokta. Nokta atışı yapar, çoğu zaman operasyona da nokta koyarım. Memnun oldum ama bizim komutan zaten sinir hastası gibi bir şey. Ekstra çabalamanıza gerek yok.” deyip ikimizle de tokalaştı.
Ben;
“Memnun oldum Atakan.” dedim.
“Ben de yeng… şey Aybige Hanım.”
Şule;
“Yenge de bir şey olmaz.”
Atakan;
“Komutanım bu konu ile ilgili herhangi bir emirde bulunmadı. O ne derse o…”
Atakan’ın yanında duran başka biri ensesine şaplak attı ve;
“Siz benim ikizin kusuruna bakmayın. Ben Atacan Gür… Yer, yön ve konum belirleme işi bende. Haritacı derler…” deyip Şule ve benimle tanıştı.
Şule;
“İkiz misiniz gerçekten? Ama benzemiyorsunuz.”
Atacan;
“Evet, o yüzden aynı timde görev alabildik zaten. Yeteneklerimiz de dahil birbirimize zıtız. Çift yumurta ikizi olduğumuz için benzemiyoruz. Ayrıca Aslıhan’ın da ikizi var. Adı Neslihan…” dedi.
Aslıhan’a baktık, Atacan böyle söyleyince…
Aslıhan surat asıp;
“Evet, benimde ikizim var. Yüzbaşı Zafer’in Gölge Kurt Timi’nde sıhhiye olarak sana ilk müdahale eden kadın asker benim ikizim Neslihan. Biz zaten kendi aramızda pek anlaşamadığımız için gönüllü olarak farklı timlerde görev aldık. Atacan ile Atakan tamamen komutanın inisiyatifi ile aynı timdeler. Ayrıca siz sormadan ben söyleyeyim; Neslihan ile görüşmüyoruz. Bazı özel sebepler…” dedi.
Üzüldüm Aslıhan adına…
O sırada;
“Merhaba, ben de Astsubay Seyit Yıldırım… Lakabım Onbaşı. Efsane Seyit Onbaşıdan dolayı. Silah ve mühimmat sorumlusu benim timde. Komutanın What*App grubundan haberi olursa bizi çok güzel sevecek. Hatırlatmak istedim.” dedi.
En son kalan kişi oldukça isteksiz bir şekilde;
“Ben Kıdemli Üstçavuş Cihan Kırca. Lakabım Kaya. Yakın muharebe, ayrıca arazi okuma ve iz sürme uzmanıyım. Gruba tamamen herkes katıldığı için katıldım. Komutanım ne derse o benim için.” dedi.
Tokalaşmadı bizimle.
Şule;
“Memnun oldum buzdolabı… ayy Kaya…” deyip kulağıma eğildi ve sessizce;
“Timur’a buzdolabı demekle haksızlık etmişiz. Asıl buzdolabını bulduk.” dedi.
Tam ağzımı açıp cevap verecektim ki kapı açıldı. Timur bir hışımla içeriye girdi. Tim kendini toparlayıp yeniden aynı hizada tek sıra halinde dizildi. Timur kısaca hepimize baktı; ortam okuyor bilirim bu bakışları. Şule’ye döndü ve;
“Komutan falan gelmemiş, rüya mı gördün? İyi misin Şule?” diye homurdandı…
Şule;
“Ben zaten komutan gelmiş demedim. Amir mi, başkan mı bir şeydi ama unuttum. Senin eski okul arkadaşın, sınıf başkanı falan da olabilir, abartma Timur.” dedi.
Ben derin bir nefes alıp verdim. Timur gözlerini devirip elimi tuttu ve;
“Hadi güzelim, gidiyoruz. Sıra bizde. Birazdan resmi nikahlı karım olacaksın.” dedi.
Tim abartılı bir şekilde “Oooo!” diyerek hem alkışladı hem ıslık çaldı. Alkışlar, ıslıklar ve yoğun tezahürat eşliğinde odadan çıkıp nikah masasına doğru ilerledik. Salona girdiğimizde tüm davetliler ayağa kalkıp bizi alkışladı. Timur’la el ele nikah masasına yaklaştık. Farkında değildi ama yine elimi sıkıyordu. Bu adam neden sürekli benim elimi sıkıca tutuyor, anlamıyorum… Galiba Timur çok sinirli biri. Umarım bir gün bu sinirini kendi üzerime çekmem…
Nikah memuru kısa bir konuşmanın ardından bize sorularını sorup mikrofonu uzattı. Hem Timur hem ben sırayla evet dedik. Salondan yine büyük bir alkış aldık. Benim şahidim Şule, Timur’un şahidi Alper'di. Nikah memuru daha sonra Şule ve Alper’e sordu, onlar da evet deyince imzalar atıldı.
O sırada Alper’den “Ah!” diye bir ses duyduk. Hepimiz dönüp ona baktık.
Alper ise Şule’ye bakıp;
“Şule Hanım, neden benim ayağıma bastınız o topuklularla? Sorabilir miyim? Sanırım ayağım delindi.” dedi.
Şule;
“Ay ne bileyim! Ben çok heyecanlı bir insanım, olaya kendimi kaptırdım. Aybige’ye ayağına bas diye işaret verirken boşta bulunup sizin ayağınıza basmışım. Ayrıca abartmayın, ne demek ayağım delindi?”
Alper;
“Abartmıyorum, çürük raporu bile alabilirim. O sivri topukla benim ayağıma bastınız…”
Kendimi tutamayıp kahkaha attım. Ben kahkaha atınca Timur elimi daha çok sıktı.
Sinirlendim ve;
“Eee yeter ama! Sürekli elimi sıkıp duruyorsun!” deyip ben de Timur’un ayağına bastım.
Timur'un yüzü acılı bir ifade ile kaplandı;
“Yavaş Aybige! Kırdın kırdın!” dedi.
“Sen de sürekli elimi sıkıyorsun. Ben bu ellerle kitap yazıyorum ve galiba sen benim elimi kırdın Timur.” dedim.
Salonda herkes kendi arasında konuştuğu için şanslıyız. Bu uğultu sayesinde bizi kimse duymuyor…
Timur;
“Güzelim, inan farkında değilim sıktığımın. Lütfen beni sürekli uyar bu konuda.” deyip yeniden elimin üzerine öptü. Daha sonra beni kendine çevirdi ve alnımdan öptü.
Çok utandım, ikimizin de aile büyükleri burada olduğu için… Ama galiba birazcık böyle şeylere alışmam lazım. Timur alnımdan öpünce yine alkış ve ıslık sesleri yükseldi.
Daha sonra fotoğrafçının, “Timur! Aybüke! Bendeyiz!” diye seslenmesiyle nikah defterini kaldırıp mahallenin fotoğrafçısı Hakan abiye poz verdik. Sağ olsun kuaföre giriş anlarımızdan şu ana dek seri şekilde sürekli fotoğraf çekip güzel pozlar yakalamaya çalıştı.
Tüm davetlilerle tek tek tokalaşıp sarıldık, tebrikleri kabul ettik. Hediyeleri Latife teyzenin ayarladığı sandığa sessizce bıraktılar.
Buradan hep birlikte çıkıp az ilerideki restorana geçtik. Tüm misafirlerimize yemek ikram edildi. Biz Timur'la birlikte hızlıca bir şeyler atıştırıp fotoğraf çekimi için tekrar dışarı çıktık. Klasik, üstü açık bir arabada, çiçeğim, evlilik cüzdanım ve güneş gözlüğü takan Timur ile birbirinden güzel pozlar verdik. Bir ara Timur’un güneş gözlüğünü alıp bende taktım…
Eğer şu nikah töreni anlaşmalı değil de gerçek olsaydı, dünyanın en mutlu gelini ben olurdum… Çünkü her şey ne eksik ne fazla, tam da istediğim kadar oldu. Aşırı kalabalık, gösterişli, çok abartılı bir düğün olmadı; sade ve sevdiklerimizin bulunduğu yemekli bir nikah organizasyonu oldu.
Akşam olduğunda artık her şey bitmişti. Kimse çok fazla yorulup hırpalanmadı. Misafirleri yolcu ettikten sonra babam, kardeşlerim, günlerdir varlığı ile yokluğu belli olmayan Asena ve Timur'un anne babasıyla birlikte ailece mahallemizin camisine geçtik.
Omuzlarıma şal örttüm. Latife teyzenin getirdiği iğne oyalı beyaz namaz örtüsünüde başıma kapattım. Camide mahallemizin hocası imam nikahımızı kıyacak. Akşam namazı kılındı. Babalarımız, Timur ve Kürşat'ta namaza katıldı. Namaz bitip cemaat dağılınca biz hocanın olduğu tarafa geçtik. Hoca, bizi tebrik etti ve biraz da nasihat verdi. Sonra nikah mehrini sordu, ben direkt Latife teyzenin gözlerine baktım. Hiç konuşulmadı bu konu. Ne diyeceğimi bilemedim.
Timur;
“Benim üzerime kayıtlı tüm malların ve banka hesabımın %51'ini karım Aybige Alpdemir’e nikah mehri olarak veriyorum.” dedi.
Latife teyze;
“Beş tane 30 gram bilezik de ekleyelim. Ayrıca tüm düğün takıları yine Aybige’nindir.” dedi.
İtiraz etmek için tam ağzımı açacaktım ki Timur elimi tutup yine hafifçe sıktı. Ben de bir bildiği vardır deyip itiraz etmedim. Kimse şüphelensin istemiyorum, kesinlikle dikkat çekmek de istemiyorum. Hoca dualar edip dini nikahımızı da kıydı. Hep birlikte camiden çıktık.
Eee şimdi ne yapacağız?
Bence herkes kendi evine gidip uyusun, bir güzel dinlensin diye aklımdan geçiriyorum. Ben işi buraya kadar hayal etmiştim. Buradan sonrasını hiç düşünmedim.
Şimdi ne olacak? Yoksa bizi Timur’la baş başa mı bırakacaklar?
Kalbim dayanmaz… Asla dayanamaz…
Timur'a baktım, piç piç sırıttı…
Bunun bir planı var sanki. İznim yok diye bahane etti ve balayı olmayacak demişti aile büyüklerine… Şimdi neden böyle sırıtıyor bu!?