12. Bölüm “Hızlandırılmış Hayat”
Aybige Türkeli… 🖋️🖋️🖋️
Olaylar çığırından çıktı…
Timur bile bu kadar olacağını tahmin edememiştir. Arada bir; gerçekten okuması zevkliydi, yaşaması değilmiş diye homurdandığını duydum. Ben de aynı şekilde karşılık verdim, yazması kolaydı, yaşaması çok zor diyerek.
Latife teyzeyi resmen zaptedemiyoruz. Yemek yediğimizin ertesi gün akşamı kız isteme oldu ve tamamen benim taleplerim doğrultusunda gayet sade bir kız isteme merasimi gerçekleşti.
Şule'nin çektiği bir fotoğraf karesini Timur sosyal medya hesabında profil fotoğrafı olarak ayarladı. İkimiz de yüzüklerin takılı olduğu ve kırmızı şeridin aşağı doğru sarktığı, elimizi yukarı kaldırıp tebessüm ediyoruz… Ellerimiz yüz hizamızda yan yana duruyor ve ikimiz de Şule’ye bakıp gülümsüyoruz. Timur bu fotoğrafı beğendi ve dosta düşmana karşı hemen profil fotoğrafı yapayım dedi.
O ana kadar sosyal medya hesabı olduğunu bilmiyordum. Daha doğrusu onun adına bir hesap vardı ama sıfır gönderi olduğu için çok eskiden açılmış, aktif kullanmadığı bir hesap olabileceğini düşünüyordum. Gerçekten de öyleymiş, aktif kullanmıyormuş. Profil fotoğrafını değiştirince birdenbire takipçi sayısı da düşmeye başladı. Timur'u mahalleden kimler takip ediyor bakamadan takipçi sayısı azaldı. Çok merak ediyordum ama kaçırdım. Sağlık olsun.
Bugün benim için büyük gün… Nikahımız kıyılıyor. Belediyemizin Nikah Dairesi’nde, oldukça sade bir tören… Ve Timur’un resmen nikahlı eşi olacağım.
Kuaförde artık hazırlıkların son aşaması. Şule yanımda tabii ki. Son defa saçımı ve tacımı düzenleyip;
“Acaba Timur, timini davet etti mi? Eğer onları nikahına davet etmezse şüpheli bir durum olur. Kalem-i Tomris'i tanıyıp, kitaplarını okuyan herkes meşhur görev evliliği meselesini bilir. Herkesin aklına ilk sahte nikah olayı gelir. O yüzden timini çağırmak zorunda, haberin var mı bu konu ile ilgili…?” diye sordu.
“Bilmiyorum kimler davetli, hiç konuşmadık. Benim nikah şahidim sensin, tek bilgim o. Timur’un nikah şahidi kim olacak, onu dahi bilmiyorum. Anlamsız derecede bir heyecan, korku ve panik var. O yüzden lütfen bana bugün bir şey sorma.” dedim.
Yüzbaşı Zafer mesaj yazmaya devam ediyordu bu süreçte. Timur profil fotoğrafını değiştirince bende ona:
💬 Çok yoğunum, mesajlarınıza dönemiyorum. Kıdemli Üsteğmen Timur Alpdemir ile sözleniyoruz… diye yazdım…
Bir müddet galiba ekrana baka kaldı Yüzbaşı Zafer, çünkü aktif olduğunu ama bana yazmadığını görüyorum.
Sonra mesaj değil âdeta destan yazdı:
💬 Emin misin? Bak Timur sinirli biri, sinirlendiğinde gözü hiçbir şey görmüyor. Buna sen de dahil olabilirsin. İyi düşün. Bu iş kitaplarda evlendirdiğin askerlere benzemez.
💬 Mahalleden karşı komşumuz, Timur'un annesi Latife teyze beni büyüttü. O yüzden hem ailesini hem kendisini çok iyi tanıyorum. Yılların vermiş olduğu bir tanışıklık ve güven var. Siz beni merak etmeyin Yüzbaşı Zafer, kendi hayatınıza yoğunlaşın… diye yazdım.
Ben böyle yazınca asıl anlatmak istediğim durumu sanırım anladı ve:
💬 Seni bir daha rahatsız etmem ama olur da baş edemediğin ya da içinden çıkamadığın herhangi bir mesele olursa lütfen bana yazmaktan asla çekinme. Yalan yok, senden ayrı, kitaplarından ayrı etkilendim Aybige. Bir köşede sessizce bekliyor olacağım. Bana her anlamda güvenebilirsin. Tamam, seni bir daha rahatsız etmem ama dediğim gibi içinden çıkamadığın bir mesele olursa her zaman sana yardımcı olabilmek için bekliyor olacağım.
💬 Teşekkür ederim ama öyle meselelerim olduğunda danıştığım insanlar zaten var. Onlarla sorunlarımı hep çözdüm, yine çözerim… dedim.
Yüzbaşı Zafer:
💬 Anlıyorum… Sanırım hiçbir şekilde benimle muhatap olmak istemiyorsun. Bu kadar hızlı karar vermen beni şaşırttı. Belki de kitaplarındaki gibi sahte evliliktir, bekleyip göreceğiz. Gerçek evlilikse mutluluklar. Hoşça kal çiçek yazar… deyip vedalaştı.
Cevap vermedim ama engellemedim de. Timur'a danışıp ona göre hareket edeceğim… Sonuçta rütbe olarak ondan üst ve aynı karargahta görevliler. Hazırlıklar, kız isteme derken bu konu tamamen aklımdan çıktı. Nikahtan sonra ilk fırsatta Timur'a bahsedeceğim.
Kız istemede siyah kalem bir elbise giymiştim, Timur da siyah takım elbise içine yine siyah gömlek giyip, bana uyum sağladı. Şule’nin ısrarıyla… Çok da yakışıyor siyah, daha yakışıklı daha heybetli görünüyor…
Bugün isteme merasiminin aksine beyazlar içindeyim…
Beyaz, uzun bir elbise… Arkası hafif kuyruklu. Belimde taşlı bir kemer… Kemerin üzerindeki o taş detaylar göğüs kısmında da var. Aynı şekilde taşlı iplerden oluşan omuz askısı. Çok açık değil, sadece omuzlarımı ve boyun kısmını açıkta bırakan bir elbise.
Latife teyze bu elbiseyi üzerimde gördüğünde sabredemedi ve çantasında gezdirdiği su yolu seti çıkarıp orada boynuma taktı;
“Elbiseyi bununla tamamlayalım, çok güzel oldu.” dedi. Ben de onu kırmadım.
Bugün yine kuaför salonunda aynı elbiseyi giydim. Topuklu beyaz ayakkabılar, üzeri yine taşlı. Su yolu set takımını da taktım. Saçımı topuz değil de açık bıraktım. Duvak yerine taşlı, çok ince bir taç taktım. Şeftali tonlarında makyaj yaptırdım.
Elimde gelin çiçeğim var; beyaz ve iğde yeşili tonunda. Bu çiçeği Timur beğenip almış… Konsepte ve tarzıma uymadı ama o aldı diye itiraz etmedim. Alışverişe Timur’u özellikle getirtmedi Latife teyze ve Şule. Beni ilk burada, kuaför salonunda görecekmiş Timur bu elbise ile. Açıkçası işime geldi benimde Timur’suz alışveriş. Sanırım aynı şekilde Timur’un da işine geldi.
Çünkü; “Akşama kadar evde yatıp dinlendim. Dağların yorgunluğunu attım.” demişti.
Kuaför salonunun ortasında duruyorum. Her ne kadar sade bir tören olsun dediysem de, konvoy olmazsa olmazımız. Süslü gelin arabası geldi, davul zurna ve Timur’un arkadaşları… Hem mahalleden hem TSK’dan.
Kuaförün çırağı kapıyı kilitledi, damat ve arkadaşları harçlık verince açıldı. Kapıdan içeri sadece Timur girdi… Siyah takım elbise; bu defa içine beyaz gömlek giymişti bana uyum sağlayabilmek için.
İlk adımı attı. Sonra durakladı. Karşısında beni görünce gözlerini kapatıp yeniden açtı, sonra yavaş yavaş yürüdü. Eli kalbine gidiyor gibi oldu ama hızla toparlandı.
Direkt gelip tam önümde durdu. İki eliyle omuzlarımdan nazikçe tutup alnımdan öptü.
“Peri kızı gibi olmuşsun Aybige… Fazla güzelsin. Sinir bozucu derecede fazla güzelsin.” dedi.
Kıkırdadım. Elimi tuttu. Dışarı doğru iki adım atmıştık ki tekrar durdu ve;
“Lanet olsun… Şimdi herkes seni böyle görecek… Ah Aybige, kendimi nasıl tutacağım ben şimdi?” dedi.
Yüzüne baktım, gerçekten sinirli sanki;
“Şule’den başka kimse yok yanımızda Timur. Kendini rolüne fazla kaptırdın sanırım.” dedim.
Derin bir nefes alıp verdi;
“Evet, fazla kaptırmışım. Pardon.” dedi ve çıkışa doğru yürüdük…
💌💫🖋️💝
Kıdemli Üsteğmen Timur Alpdemir…
Operasyon bitti; timimle birlikte karargâha döndük ve döndüğüm gibi aynı anda hem iyi hem kötü bir haber aldım. Komşu kızımız Aybige Türkeli, BTÖ denilen ergenler tarafından kurulan yeni bir örgüt tarafından kaçırılmış.
Neden Aybige? Nasıl böyle bir şey olur, diye sorgularken Aybige’nin Kalem-i Tomris mahlaslı yazar olduğunu öğrendim.
Kitaplarını okumuştum; gerçekten çok güzel ve değişik bir tarzı vardı. Özellikle askerin karşısındaki karakterin mesleği her zaman orijinal bir meslekti. Kuaför, baş dansçı, ödüllü şef, avukat gibi…
Kafadar da bir kız… Anladığım kadarıyla, çünkü kitaptaki espriler, okurken beni bile güldürdü. Bu ince espri yeteneği, sade ve akıcı bir dil… Üstelik vatansever bir yazar. Hepsi bir arada…
Kalem-i Tomris gerçekte kim acaba, deyip araştırmak istemiştim. Sonra operasyona çıktık, derken unuttum. Zaten kitapları okuyup bitirmiştim; ta ki bugün o kitapların yazarı bizim komşu kız Aybige Türkeli olduğunu öğrenene kadar…
Hatırlıyorum Aybige’yi… Kendi halinde, sessiz sakin bir hayatı var. Asena ile yaşıt, o yüzden benim gözümde de Asena’dan bir farkı yok. Şu yaşadığı olay eminim onu çok sarsmıştır. Gencecik kız… Kolay kolay kimsenin başına gelmeyecek bir kaçırılma durumu yaşadı.
Elimden geldiğince destek olup teselli etmeye çalıştım, karargahta misafir olarak kaldığı süre boyunca. Ama içten içe beni tedirgin eden, daha da kötüsü sinir eden bir konu var.
Yüzbaşı Zafer… 😤😤😤
Gölge Kurt Timi ile Aybige’yi onlar kurtarmış. Bizim kalemşör, kitaplarında tim komutanıyla önce görevi icabı, sonra gerçek evlilik yaşıyor. Tecrübesiz ve yaşı küçük… Umarım bu yaşadığı kurtarılma anlarına kendini kaptırmaz da, o Zafer denilen yavşağa aşık olmaz.
Bu konuda sık sık uyardım onu;
"Ayakların yere bassın, burası gerçek dünya." dedim.
Çünkü biliyorum, Zafer bu durumu sonuna kadar kullanıp belki bir yerde kızı etkilemeyi geçtim, mecbur bırakacak evliliğe. Kadınlar konusunda oldukça tecrübeli… Karısından sonra yaptığı çapkınlıkları da duydum.
Sonrasında Aybige’nin çok çabalayıp bir şeyler hatırladığı o gün… İlbilge Hatun mahlaslı Hilal Birliği Başkanı karşımızda tüm asaleti ile dururken ne yapacağımı şaşırdım.
Bir İlbilge Hatuna, bir de dönüp Aybige’ye baktım. Anne kız… Yıllar sonra ilk defa bu şekilde karşılaştılar. Timime emir verdim dışarı çıkmaları için.
Aybige bileğimi yakaladı. Eli buz gibiydi. O an Aybige’nin elini tutup, hatta sarılıp ısıtmak istedim. Korkudan mı yoksa yaşadığı duygu karmaşasından mı bilemiyorum ama titriyordu. O kadar savunmasız… Bir o kadar da sevimli göründü gözüme.
Asena olsaydı asla Aybige gibi, dirençli ve güçlü kalmazdı olaylar karşısında. Aybige yaş olarak kız kardeşimle yaşıt ama karakter, hayat tecrübesi ve sorumluluk dersek Asena’dan çok çok fazla.
Elimden geldiğince annesi ve geçmişte yaşadığı olaylar konusunda yine teselli etmeye çalıştım. Konuştukça anladım ki, zorbalanmış ve hırpalanmış bir genç kız var karşımda. Sözlerimi tartıp konuşuyorum, dikkat ediyorum bir de ben kırmayayım diye…
Olaylar az da olsa çözüme kavuşunca, öylece çekip gittiler tugaydan Erdem amcayla birlikte. İlbilge Hatun, benim tanıdığım Demet teyze sıkı sıkı tembihledi beni;
"Aybige’nin güvenliği tehlike altında olduğu dakika, Börü Alp Timi olarak iki eliniz kanda da olsa gidip kızımı koruyacaksınız." dedi.
“Emredersiniz İlbilge Hatun.” dedim.
Tebessüm edip omzumu sıvazladı ve karargahtan ayrıldı.
Yüzbaşı Zafer’in her fırsatta Aybige’ye yavşadığını gördüm. Her gördüğümde sinirlerim tepeme çıktı. Spor salonuna geçtim. Kum torbasına yumruk atıyorum ama sanki karşımda kum torbası yok da Zafer denilen o adam var. Kızın aklını çelecek, kandıracak ve boşandığı karısına yaptığı bütün eziyetleri Aybige’ye de yapacak.
Tabii ki ben uyaracağım, boş durmayacağım. Ama Aybige dönüp de bana, sen kimsin, neden karışıyorsun… derse işte verecek hiçbir cevabım yok.
Birinin koluma dokunmasıyla bu düşüncelerimden uzaklaştım. Başımı çevirip bakınca Alper ile göz göze geldik.
“Komutanım, kum torbasını delmek üzeresiniz. Az bir sakinleşin, neye sinirlendiniz?” deyip havlu uzattı.
Aldım, terimi silip boynuma attım. Alper benim timimde ikinci komutan sayılır. O da üsteğmen. Ben yoksam emir komuta Alper’dedir. Aynı zamanda en yakın dostum, derttaşım.
Yere oturdum. Sırtımı duvara yaslayıp bacaklarımı öne doğru uzattım. Alper’in verdiği suyu içtim. Nefesimi toparlayınca konuşmaya başladım;
“Zafer yavşağı… Yaşına başına bakmadan küçücük kıza asılıyor. Onun suratına yumruk geçiremediğim için kum torbasına geçiriyorum.”
“Küçücük kız diye bahsettiğin kim?”
“Kim olabilir Alper? Tabii ki Aybige.”
“Yok, o kadar da küçük bir kız değil. Gayet aklı başında, genç bir hanım. Neden onu küçücük görüyorsun anlamadım.”
“Bilmiyorum… Kız kardeşimle yaşıt olduğu için olabilir.”
“Senin kız kardeşin de küçücük bir kız değil Timur. Bugün talip çıksa evlenir.”
“Önce o sorumluluğu alabilecek mi ona baksın, sonra evlilik düşünsün.” dedim.
Alper;
“Belki de Aybige o sorumluluğu alabilir, evlilik de düşünebilir. Seni rahatsız eden ne?” diye sordu.
“Aybige tabii ki evlilik düşünebilir, evlenebilir de ama düzgün biriyle. Zafer gibi bir yavşakla değil.” dedim.
“O konuda haklısın. Peki düzgün biri dediğin kim? Mesela senin gibi… Mert, işinde ve özel hayatında düzgün, dürüst olan birisi mi!?”
Ters ters bakıp;
“Bırak şu imâları. O benim kız kardeşimle yaşıt, mahalleden tanıdığım komşu kızı. Tabii ki onun için endişe edeceğim.” dedim.
İki elini teslim olur gibi havaya kaldırdı ve;
“Sonuna kadar endişe etmekte haklısın. Yüzbaşı Zafer bu kızı kandırıp ağına düşürmez umarım. Çünkü şu an Zafer onun kahramanı. Kitaplarında da yazdığı gibi…” deyip çıktı salondan…
İşte en çok korktuğum konu bu zaten. Aybige hayal dünyasında oluşturduğu o karakterlerle Zafer’i bir tutup aşık olursa… Yandı demektir. Aslında hayatının hatasını yapar.
En kısa zamanda izne çıkıp Aybige ile detaylıca konuşacağım. Yüzbaşı Zafer’den uzak kalması için onu bir kere daha tembihleyeceğim.
İlbilge Hatundan İrlandalı ile ilgili haber gelince, yeni bir göreve çıkmadan önce izin kullanmak istedim. Amacım Aybige ile yüz yüze konuşup onu bir kere daha uyarmaktı. Yol boyunca bütün kitaplarını tekrar okudum. Bunları yazanın Aybige olduğunu bilerek okumak bende bu defa farklı duygular uyandırdı. Bu kız gerçekten çok akıllı ve mantıklı biri; vatanseverliğinden bahsetmiyorum bile. Gencecik yaşında içten içe asker ve vatan sevgisini insanlara aşılamaya çalışıyor, hoşuma gitti. Zaten karargahtaki hâl ve hareketleri de, o ağırbaşlı tavırları da çok hoşuma gitmişti.
Bir sürü asker var, eğitim alanından geçerken başını öne eğip hızlıca yürüyüp ağaçların arasına gidiyor. Göz önünde olmaktan mümkün mertebe kaçınıyor. Ağaçların arasında biraz zaman geçirip yine başı önde aynı hızla misafirhane dediğimiz, onlara ayrılan daireye geçiyor. Yüzbaşı Zafer ve benim dışımda doğru düzgün başka hiçbir askerle iletişim kurmadı. Keşke Yüzbaşı Zafer’le de iletişim kurmasaydı… 😤
Düşüncelerimden evin kapısı açılınca çıktım, annemle göz göze geldik. Harika ve coşkulu bir şekilde karşıladı beni. Sıkı sıkı sarıldım anneme. Kendimi doğruca duşa attım, yol yorgunluğumu üzerimden atmalıydım. Duştan çıkıp giyindim ve;
“Anne, benim Aybige'yi ziyaret etmem gerekiyor. Kaçırılma olayıyla ilgili bazı bilgiler vereceğim. Bir kere daha geçmiş olsun diyeyim, aramak yerine yüz yüze konuşalım.” dedim.
“Tamam oğlum, tabii ki. Benden de selam söyle.” dedi.
Evden çıktım. Sonra, her izine geldiğimde bizim evde konunun bir şekilde Aybige’ye geldiğini; annemin ve babamın sürekli onu övdüğü anları hatırladım. Bana mı bir şey duyuruyorlardı acaba? Durup dururken Aybige konusunun açılması planlı bir şey mi? Özellikle annem, televizyonda birini bile görse “Aybige’m de tıpkı bu televizyondaki kız gibi çok hamarat, çok becerikli, sorumluluk sahibi, akıllı.” diye konuyu bir şekilde açıyordu. Babamla ikisi bazen dakikalarca Aybige’yi konuşuyorlardı. Çok sevdikleri için böyle yaptıklarını düşünürdüm o zamanlar ama şimdi sadece masum bir konuşma gibi değilmiş gibi hissediyorum. Galiba bana Aybige'yi duyuruyorlarmış. Şimdi aklım başıma geldi.
Bu sırada telefonum çaldı. Aybige aradı. Korktuğum başıma geldi. Yüzbaşı Zafer, bu kızı ağına düşürmek için kumpas kurmaya başlamış bile… Ama hayatının ters köşesini yaşatacağım Yüzbaşı Zafer’e. Görecek gününü.
Aybige hiç tedirgin olmadan telefonunu bana uzatıp mesajları okumamı sağladı. Telefonunda korkacağı ya da saklayacağı bir şeyi olmadığı belli. Bu hareketinden… Mesajları okudukça hırslandım, hırslandıkça sinirlendim. Yüzbaşı Zafer’i durdurmanın en kesin yolu, evlilik.
O yüzden hiç düşünmeden Aybige’ye anlaşmalı evlilik teklif ettim. Üstelik günlerce kızla dalga geçer gibi, burası gerçek dünya, böyle evlilikler ancak kitaplarda olur dedikten sonra. Şimdi kalkıp benimle anlaşmalı evlen dedim. Yüzbaşı Zafer’e ters köşe yapayım derken kendim ters köşe oldum. Aynı zamanda bu küçük hanımın diline düştük;
“Burası gerçek dünya Kıdemli Üsteğmen Timur Alpdemir…” diyerek benimle ufak yollu dalgasını da geçti. Ama olsun, yeter ki Yüzbaşı Zafer’den koruyabileyim.
Akşam yemeği, ertesi gün kız isteme merasimi, sonrasında nikâh hazırlığı derken hızlandırılmış bir hayat yaşadım. İznim ilk defa bu kadar hareketli geçti. Normalde babamın tabiriyle Haymana davarı gibi yatıp hem vücudumu hem beynimi dinlendiririm izinlerde. Mecbur kalmadıkça evden dışarı bile çıkmam; mahallede ve kahvede arkadaşlarımı ziyaret ederim, esnaflık yapan çocukluk arkadaşlarımın iş yerine gidip çay ya da kahve içer, hâl hatır sorarım; sonra yine evde bol bol yumuşacık yatakta yatarak iznimi bitiririm.
Şimdi ise adını dahi bilmediğim malzemeleri aramakla geçiyor iznim. Önce nişan kurdelesi, gondol dedikleri şeyleri aldım, şimdi ise tüylü nikâh kalemi ve adını ilk defa duyduğum bir şeylerin yazdığı listeyi annem elime tutuşturdu.
“Sen bunları al, biz işin kılık kıyafet kısmını halledeceğiz.” deyince itiraz etmedim. En azından şu alışverişi tek başıma yapacağım; kadınlarla çıkmaktan iyidir deyip tüylü nikâh kalemi aramaya başladım.
Sonrasında time haber uçurdum, tüm karargâhın duyacağı şekilde, toplanın, benim nikâhıma gelin dedim. Tüm karargâh, özellikle Yüzbaşı Zafer…
Ağzımdan çıkan her sözü emir olarak görüp harfi harfine yerine getirirler. Tüm tugay, Tugay Komutanı ve Yüzbaşı Zafer’in duyacağı şekilde Börü Alp Timi hazırlanıp benim nikâhıma geldiler.
Damatlık, gelin arabası, konvoy… Timdeki erkek askerler ilgilendi. Geri kalan ince detaylarla timin tek kadın askeri Aslıhan ilgileniyor. Bu kızın detay konusunda tecrübelerine bayılıyorum. Tüm timin gözünden kaçan en ufacık bir detayı anında yakalayıp bilgi veriyor Aslıhan… Hatta Yüzbaşı Zafer’in Aybige’ye yürüyüp bir şekilde onunla evlenmeye çalışacağını önden bana haber veren kişiydi. İçimi kemiren ama hiç konduramadığım durumu birebir yaşıyorum şu an… Yüzbaşı Zafer’in attığı adıma karşılık ben de ona büyük bir gol attım. Hırslanacak, bana daha fazla saldıracak, rütbesini kullanacak eminim. Ama olsun… Aybige’yi ağına düşüremedi. Bu masum genç kızı kandıramadı. Kendimle gurur duyuyorum.
Kuaförün kapısını resmen parayla açtırdık. Çırak işi biliyor, iyi ki timim yanımda…
İçeriye adım attığımda beyaz elbisenin içinde dünya güzeli Aybige ile göz göze geldim. Gözlerimi kapatıp yeniden açtım. Yok yok, bu Aybige değil, ben yanlış geline bakıyorum… dedim. Ama hayır, bu Aybige... Tam bir kadın olmuş. Peri kızı gibi…
Şu güzellik karşısında dilimin tutulmasını geçtim, damarlarımda dolaşan kan bile durdu sanki. Buz kesildi tüm vücudum. Kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı. Elimi kalbimin üzerine koydum, sakin ol dercesine…
Ben, Kıdemli Üsteğmen Timur Alpdemir… İlk görüşte aşk denilen o şeye asla inanmadım ve hep dalga geçtim. Şimdi, beyazlar içinde kuğu gibi, peri kızı gibi duran Aybige Türkeli’ne aşık oldum…
Çevremde ve kitaplarda dalga geçtiğim ne varsa yaşayacağım sanırım.
Aybige'ye doğru adımladım. Kendimi tutamadım, omuzlarından tutup alnına tüy gibi bir öpücük kondurdum. Bu temasla, buz tutmuş gibi hissettiğim kanım ve vücudum yeniden ısındı sanki.
Ah küçük hanım… Ah Aybige… Ahh Kalem-i Tomris...
Yakacaksın beni… 🔥🔥🔥❤️🔥❤️🔥❤️🔥