11. Bölüm “Anlaşmalı Yalan!”
Aybige Türkeli… 🖋️🖋️🖋️
Timur… Ahhh, içimde gizli saklı bir çiçek gibi büyüttüğüm sevdam…
Beni çok sıkı bir imtihan bekliyor, biliyorum. Adım adım kendi yaktığım ateşe yürüyorum. Timur’la daha çok vakit geçirip aynı evin içinde yaşayacağım. Ailelerden onay çıkarsa bu anlaşmalı evlilik sürecinde belki de Timur'a olan hayranlığım daha çok artacak. Sonrasında Zafer tehlikesi ortadan kalktı, artık boşanabiliriz, dediğinde ben yıkılacağım. Bu ayrılık hiçbir anlamda bana iyi gelmeyecek. İşte bu yüzden korkuyorum Timur’a yakın olmaktan. Aklım mantığım böyle diyor. Ama diğer yanım yani kalbim, belki de ölene kadar bir daha böyle bir fırsatın olmayacak, ayağına gelmişken değerlendir diyor. Bu ihtimal de doğru çünkü şimdi Timur’un bu anlaşmalı evlilik teklifine itiraz edip hayır dersem bir daha onu asla yakından tanıma fırsatım olmayacak.
Belki de kaderin bana, hayalini kurup evlenmek istediğin adamı yakından tanıdığında aslında hiç de hayran olunacak bir şahsiyet olmadığını anla. Bunu birebir yaşayarak gör, deme şeklidir… Çünkü ben asla kendi kendime Timur’dan vazgeçecek bir cesarete ya da güce sahip değilim. Belki gözlerimle görüp, canlı canlı o anları yaşarsam derim ki aslında Timur gerçekten hayallerimde abarttığım kadar değilmiş. Böylece vazgeçmesi daha kolay olur… Çünkü çapkınlıklarını bile duymama rağmen ona olan hayranlığım zerre azalmadı, sadece gün geçtikçe artan rakip sayısına moralim bozuldu.
Tüm bu düşüncelerimden Latife teyzenin sesi ile çıktım.
“Eveeettt, kahveler geldi. Gerçekten keyif kahvesi olsun; 40 yıl değil, bir ömür hatırı olsun bu kahvenin.” deyip servis etti.
Kalkıp elinden almak istedim tepsiyi ama izin vermedi.
“Otur kızım, otur. Moralini bozduk. Sen önce kendine gelmeye bak.” dedi. Kahveleri servis yapıp o da Halil dayının yanına oturdu.
Halil dayı;
“Evet bakalım gençler, anlatın, bu işin aslı astarı nedir?” diye sordu.
Timur;
“Baba, Aybige ile tugayda aylar sonra karşılaşınca bazı şeyler bende yerine oturdu. Ben aslında Aybige’yi hep beğenip takdir eden biri olmuşum. Bu kaçırılma olayına rağmen gösterdiği cesaret… Bir şeyleri hatırlaması… Bizlere yardımcı olmak için sarf ettiği çaba derken daha yakından tanıma fırsatım oldu. Daha net anladım onu. Yazdığı kitapları defalarca okudum, onlardan bahsetmiyorum bile. İçten içe Kalem-i Tomris mahlaslı yazarın vatansever yönüne bir hayranlığım vardı. Bu kişinin Aybige olduğunu öğrenince de mesleğimden dolayı beni ömür boyu yalnız bırakmayacak tek kadın Aybige olur dedim ve duygularıma direnmekten vazgeçtim. İzne Aybige için geldim çünkü onun da bana karşı hisleri oluşmuş. Olumlu cevap alınca hemen gelip sizlerle bu işi resmiyete dökmek istedim.” dedi.
Babam;
“Bak Timur, tamam Aybige sana olumlu cevap vermiş. Ben kızımın kararına da cevabına da saygı duyarım ama şu var; çok acele ediyorsunuz. Gitmeden resmi nikah kıymak istiyorsun, işin o kısmını anlamadım. En az üç dört ay nişanlı kalsaydınız.” deyince, Timur kanepede biraz öne doğru gelip babamın olduğu tarafa döndü ve;
“Erdem amca, emekli polissin, benim hâlimden anlarsın. Tayin istemem gerekiyor ve refakatsiz bölgeye çıkma ihtimaline karşı resmi nikah kıymalıyım. Ayrıca lojman için yine başvurumu resmi nikâhın üzerinden yapacağım. Aybige lojmanda rahat eder. Şu an görev yaptığım Tugay Komutanlığı refakatsiz bölge değil, yani eşimle birlikte orada kalıp görevime devam edebilirim. Tugay komutanım anlayışlı biri; evli personellere daha ılımlı yaklaşıyor. Bu durumu değerlendirmek istiyorum, o yüzden resmi nikahta acele ediyorum ama düğünü siz ne zaman isterseniz o zaman yapalım.” dedi.
O sırada ben, babama bakıp;
“Ayrıca baba, bazı sebeplerden dolayı seninle konuştuğumuzda hep demiştim düğün istemediğimi. Nişanlı kalalım; 3 ay, 5 ay… Süre olarak sen ne dersen. Ama bir sene de nişanlı kalsam ben düğün istemiyorum.” dedim.
Latife teyze;
“Kızım, sen hâlâ o fikrinden vazgeçmedin mi? Sade bir nikahla evleneceğim diye bana da söylemiştin. Kına gecesi istememeni anlarım annenden dolayı ama bari güzel bir düğün yapalım.” dedi.
Başımı olumsuz anlamda sağa sola salladım. Timur kurtlu gibi yerinde kıvrandı çünkü benim düğünle ilgili görüşümü bilmiyor, sessiz kaldı, pot kırmaktan korkuyor.
Toparlamak için Timur’a bakıp;
“Sana da bahsetmiştin Timur. Düğüne edilecek masrafı TSK Güçlendirme Vakfı’na veririm, daha iyi, diye konuşmuştuk hatırlarsan. Zaten kitaplarımdan kazandığım telif hakkının belli bir miktarını her ay düzenli olarak o vakfa bağışlıyorum. Ben sade bir nikah istiyorum. Çok gösterişli ve abartılı kına gecesi, düğün, hatta kız isteme… Asla benim tarzım değil. Mahallede evlilik çağında bir sürü genç var; kimsenin böyle abartılı şeylere imrenip de karşı tarafı zorlamasını istemiyorum. Sosyal medyada bu konu fazlaca yaygın. Ben popüler kültürün kölesi değilim. O yüzden her şey olması gerektiği kadar olup bitsin. Bunu uzun uzun telefonda konuşmuştuk seninle izne gelmeden önce, hatırladın mı?” dedim.
Timur'un yüzünde duygu geçişleri oldu. Daha sonra sırıttı ve attığım pası, havada yakalayıp gole çevirdi;
“Hiç unutur muyum? Her kelimesi hafızama kazındı. Senin bu düşünceni çok takdir ettim ve onayladım. Sen nasıl istiyorsan öyle olsun. Zaten annemin törelerine kalsa biz bir sene komşuculuk oynayıp elimizde bohçalarla sürekli size geleceğiz, gereksiz yere seni yoracağız. Ben bu konularda tamamen size bağlıyım. Büyükler ve sen neyi nasıl istiyorsan öyle olsun. Bana, saygı duyup uyum sağlamak düşer.” dedi.
Ulan Timur sen de fırsatçıymışsın gibi geliyor ama neyse.
Halil dayı:
“Erdem, kadim dostum… Nasıl Aybige, Kürşat ve Elif bizim elimizde bu evde büyüdüyse, Timur da senin elinde büyüdü sayılır. Hatırlarsan seni üniformalı gördükçe hep polis olma hayalleri kurduğunu söylemişti. Polis olmadı, asker oldu… nasipte o varmış. Timur’a ben sonuna kadar kefilim. Aldığı devlet terbiyesini saymıyorum bile. Ama bu ailede sorun çıkarmayan, yumuşak başlı olan çocuk hep Timur olmuştur küçüklüğünden beri. O yüzden korkma, bırak gençler neyi nasıl istiyorsa öyle olsun. Zaten ikisi bizden daha akıllı. Timur karşıma mahalleden ya da görev arkadaşlarından herhangi bir kızı getirip, ben bu kızla evlenmek istiyorum, deseydi tedirgin olur, üç beş ay bekle, birbirinizi yakından tanıyın, sonra evlenin derdim. Ama Aybige olunca işin ucunda… İyi biliyorum, bizim bu Haymana davarını ancak Aybige gibi biri yola, dize getirir.” deyince ben yine kendimi tutamayıp kıkırdadım.
Timur tek kaşı havada bana baktı. Omuz silktim. Halil dayının Timur’a olan sevgisi göz yaşartacak derecede.
Latife teyze;
“Yola dize getirir ne demek bey? Duyan gören de oğlum yoldan baştan çıkmış zannedecek.” dedi.
Halil dayı;
“Bu çocuğun anlamsız bir siniri var, özellikle karnı açken. Onun dışında bir askerde olması gerektiği kadar düzen, tertip ve disiplin takıntısı var. Herhangi sıradan bir genç kız için bu durum ağır olabilir. Ancak Aybige zaten babasından dolayı disiplinli yaşamaya alışkın. Sorumluluk sahibi… Hayat şartları Aybige’yi sorumluluk sahibi olmaya zorladı. O yüzden diyorum, Timur’u idare edip yola dize getirir diye. Yanlış anlama beni Erdem.” dedi.
Babam;
“Tugay komutanı ile konuştuğumuzda Timur’un konusu da açıldı. Mahallemizin çocuğu, severim, takdir ederim, dediğimde Tugay Komutanı, Timur’la ilgili öyle güzel şeyler söyledi ki… O anlarda çok büyük gurur duydum. Timur’un tek bir disiplinsiz hareketi ya da davranışı olmamış. Saygılı, efendi… Rütbe durdurma cezası da dahil herhangi bir tutanağı ya da sicilinde nokta kadar lekesi yok, dedi. Kural adamı… Kural ne ise ona uyar. Gizli saklı iş yapmayı, yalan konuşmayı, başkalarının arkasından iş çevirmeyi sevmez.”
Ben de birden kendimi tutamayıp;
“Kesin öyledir, evet!” dedim.
Timur hızla başını çevirip bana baktı. Sonra pot kırmak üzere olduğumu anlayıp öksürür gibi yapıp boğazımı temizledim ve;
“Şeeyy… Evet, bana da söyledi Tugay Komutanı. Öyleymiş.” diyerek lafı çevirdim.
Timur, gözlerini kısıp bana baktı, başını hafif hafif öne arkaya salladı. Yazdım bunu bir kenara, hesabını sorarım der gibi…
Hesaba katmadığı bir şey var. Bu anlaşmalı evlilik olayı… Şu an kandırdığımız ailelerimiz… Her şey Timur’un başının altından çıktı. Ben sadece ona uyum sağlıyorum. Ortada bir suçlu varsa bu kesinlikle ben değilim, Timur… Kızılacaksa ona kızsınlar, bana ne diye aklımdan geçirdim.
Daha sonra babam;
“Madem öyle… Aybige’nin hayalindeki nikah nasılsa o şekilde bir nikah töreni yapılsın. Resmi nikahınız kıyılsın. Ama öyle 10 gün içinde senin yanına katıp da kızımı, ta Hakkari’ye göndermem. Bu duruma biraz alışmam gerekiyor. Her şey paldır küldür oldu zaten. Evde konuşacağım, Aybige ile detaylıca, sonrasına sonra bakarız.” dedi.
Timur;
“Sen nasıl uygun görürsen Erdem amca, ben beklerim. Acelem yok, benim için sorun da yok. Sadece resmiyette evli görüneyim, lojman işini ve tayin işini halledeyim yeter. Refakatsiz bölgeye çıkmasını istemiyorum tayinimin.” dedi.
Refakatsiz bölge demek; evli askerlerin ailesini, eşini, çocuklarını götüremediği bölgeler demek. Sık sık operasyon yapılan, tehlikeli bölgeler… Genelde kaçakçılığın yoğun olduğu yerler… En son 6 Şubat depreminden dolayı bazı illerimiz de refakatsiz bölge seçilmişti.
O sırada Kürşat;
“Abla bak… Sen kitaplarında askerlerle görev evliliği, anlaşmalı evlilik tarzı bazı durumlar yazıyorsun. Umarım şu an ikinizin yaptığı da o kitaplarda yazdığın olay değildir. Bizi kandırmıyorsunuzdur. Bak, bu nitelikli dolandırıcılığa girer. Latife teyze dava açsa kazanır.” dedi.
Latife teyzenin kaşları çatıldı;
“Senin yazdığını bilmeden o kitapları ben de okumuştum. Şu yaştan sonra bana kitap okutan tek kişi sendin Aybige. Kitabı okurken seviniyordum, hatta kahkaha atarak okuyordum. Şu an Kürşat deyince aklıma geldi… Yoksa siz, o kitaplardaki gibi bizi mi kandırıyorsunuz?” dedi.
Ben de;
“Yok artık, daha neler! Pembe ejderhanın varlığına inanıyorsanız bizim de Timur’la anlaşmalı evlendiğimize inanırsınız.” dedim.
Timur;
“Anneciğim, o dediğin sadece kitaplarda olabilecek bir şey. Burası gerçek dünya, hepimizin ayakları yere basıyor. Ayrıca Aybige tehlikede değil. Neden onunla anlaşmalı evleneyim ya da görev evliliği olsun? Tugay komutanına böyle bir şey söylesem adam beylik tabancasıyla vurur beni. Burası TSK, babanızın çiftliği değil, der.” deyince Latife teyze ikna olmuş gibi başını olumlu anlamda sallayıp;
“Doğru söylüyorsun, öyle şeyler ancak kitaplarda ya da dizilerde olur. Evet… Ayrıca bu pembe ejderha da neymiş? Şu ağzından ateş çıkaran hayvanı mı diyorsun?” dedi.
Kendimizi tutamadık, güldük hepimiz.
Kürşat;
“Latife teyze, ejderha bir hayvan değil.” dedi.
“Peki ne o zaman? İnsan mı? Tövbe estağfurullah, deccal mi?” deyince daha çok güldük.
O sırada Elif;
“Yani şimdi… Ablam bizden gidecek mi baba? Başka bir şehre… Uzak şehre mi gidecek?” diye sordu.
İşte o an hepimizin yüzündeki tebessüm yarıda kaldı. Gözlerimi kapattım, vücudumdaki tüm tüyler diken diken oldu. Aslında Timur’la bunu konuşacaktım. Bir gün gerçekten biriyle evlenecek olursam benim şartım Elif olacaktı. Elif’i yanımda götürmeyi istiyordum. Daha bunu ben Timur’a söyleyemeden Elif kendiliğinden konuyu açmış gibi oldu.
Hepimiz birden sessizleştik. Gözlerim istemsizce doldu.
Timur önce benim gözlerime baktı, sonra Elif’e bakıp;
“Sen de bizimle geliyorsun tekne kazıntısı. Ablan nereye, sen oraya. Ama önce ablan gelip orayı keşfetmeli; sana uygun mu değil mi, sen orayı sever misin, oradaki okula alışır mısın ona bakması lazım. Sonrasında bizim yanımıza geleceksin. Söyle bakalım, odan ne renk olsun?” dedi.
Derin bir nefes bıraktım, ohh dercesine… Rahatladım.
Timur’un gözlerine bakıp;
“Teşekkür ederim.” diye fısıldadım.
Göz kırptı o da bana…
Elif iki elini birden havaya kaldırıp;
"Pembe!" diye bağırdı. “Pembe oda istiyorum!" dedi.
Babam;
"Bu meseleyi daha müsait bir zamanda konuşalım. Yeni evli bir çift baş başa kalmalı, kimse kimseye yük olmamalı. O yüzden bu meseleyi dediğim gibi daha müsait bir zamanda konuşalım." dedi.
Yani Elif yokken konuşalım demek istedi.
Latife teyze;
"Öyle şey olmaz Erdem Bey! Elif, Aybige'nin kardeşi değil; evladı gibi, bunu hepimiz biliyoruz. Aybige’nin ellerinde büyüdü bu çocuk. Elif'in ablasına olan düşkünlüğü tüm mahallenin dilinde. Allah’tan korkarım, Elif ve Aybige’nin arasına girmekten… Timur doğru söylüyor. Aybige bir gitsin, oraları kontrol etsin; oradaki çocukların yaşamına ve okul hayatına baksın. Elif gelirse perişan olmaz, dediğinde biz hep birlikte Elif’i de alır götürürüz. Hem çocukların düzenine bakarız, hem de Elif’i oraya yerleştirir, tekrar döneriz. İki erkek Elif’e bakmanız zor olur. O yüzden en münasibi Aybige'den ayrılmaması." dedi.
Kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Babamın mahcup bir şekilde başını eğmesi, Kürşat’ın gözlerini yere indirmesi beni çok üzdü. Ama Latife teyzenin ve Timur’un bu durumu olgun ve anlayışlı bir şekilde karşılaması beni çok duygulandırdı.
Ben ağlayınca Halil dayı;
"Ama Aybige kızım, böyle olmuyor. Senin ağlamana ben dayanamıyorum. Zaten size karşı mahcubuz az önceki yaşanan mâlum durumdan dolayı. Yapmayın… Biz yıllardır komşu gibi değil, bir ev gibiydik. Sorgusuz sualsiz birbirimizin evine girip çıktık. Bu durumlar söz konusu dahi edilmemeli.
Bak Timur, herkesin içinde söylüyorum… Elif'in sorumluluğunu alamazsan, bu çocuğu evin içinde bir an bile huzursuz edersen sana hakkımı helal etmem! Hem Aybige'yi hem Elif'i alır getiririm buraya. Her gün Elif’i arayıp soracağım Timur abin sana nasıl davranıyor diye.!? Tek bir şikayeti olursa yakarım çıranı! Gelir o tugayda herkesin içinde seni tekme tokat döverim; gözünün yaşına bakmam!" dedi.
Latife teyze de;
"Evet Timur, baban doğru söylüyor. Ben de sana sütümü helal etmem. Ne Aybige’yi ne Elif’i üzmeyeceksin. Sen tek kişinin değil, iki kişinin sorumluluğunu alıyorsun. Ne zaman Elif büyür, kendi kararıyla sizin yanınızdan uzaklaşmak ister, o zaman bu çocuk sizin evinizden gidecek. Diğer türlü benim rızam yok.
Tayin isterken de, lojman isterken de Elif’i göz önünde bulundur; ona göre hareket et." dedi.
Dayanamayıp ayağa kalktım ve Latife teyzeye doğru adımladım. O da yerinden kalktı, sarıldım. Bana sarılırken sırtımı sıvazladı. Sonrasında mırıldanır gibi;
"Ne olurdu sanki Asena’m da senin gibi olsaydı…" dedi.
"Olacak Latife teyzem… İnşallah o da olacak." dedim.
Latife teyze derin bir nefes aldı;
"Nasihattan anlamıyor, başına musibet gelmeden kendini toparlasın istiyorum… Bakalım nasip." dedi.
Tam yerime oturacaktım ki Halil dayı,
"Hop hop! Bana sarılmadan oturamazsın küçük hanım!" dedi.
Halil dayıya da sarıldım. O da bana sarıldı, saçlarımı okşadı sırt kısmında ve;
"Latife teyzen sana nasıl dualar ettiyse, aynı duaları bende ettim. Timur’un yanına senden başkasını hiçbir zaman yakıştıramadım. İyi ki sen güzel kızım, iyi ki sen…" dedi.
Bir yanım çok mutlu, ama diğer yanım çok mahcuptu. Herkesi kandırıyoruz… Şu dünyada bizi karşılıksız seven üç beş insan var ve biz şu an o üç beş insanı kandırıyoruz. Bu işin sonu ne olur bilemiyorum ama tek bildiğim; ömrüm boyunca şu ortamda konuştuğum yalanlar asla aklımdan çıkmayacak. Daima bunun mahcubiyetini yaşayacağım.
Ah Timur…
Beni hiç mi sevemezsin?
Çapkınlıktan hiç mi vazgeçemezsin?
Bir kişi sana hiç mi yetmeyecek?
Keşke bunların cevabını senden almamın bir yolu olsa…
Formalite ya da anlaşmalı diye başlayan şu evliliğimizin gerçeğe dönmesini çok isterdim. Çok…