9. YEŞİLİN EN GÜZEL TONU...

1139 Words
KUZEY'İN AĞZINDAN... İçimde birikmiş olan öfkenin altında ezilen kişi Egemen olmuştu. Ağzından çıkanı kulakları değilde başka yerleri duyarsa dayak da yer, sopada... Demek Gizem konusuna hâkim olacak kadar tanıyordu beni. Ama bilmediği bir şey vardı ki; Gizem, kendi hırsının kurbanı olmuştu. Şunca zaman geçti üstünden, kimseye dökmedim içimide, bir yabani hiç kelam etmeden öğrendi tüm gerçekleri... Arkası dönüktü. Dediklerim yükünü ağırlaştırmıştı biliyorum ama bende daha fazla taşıyamıyordum. Patlamak üzereydim ve sonunda çok alakasız birisine dökülüvermiştim. Cevap vermeden öylece gitti. Nereye gittiği hakkında fikrim yoktu. Belki bu bilgileri kullanmaya, belki de sonsuza dek gözümün önünden kaybolmaya... *** Egemen'in iyi olduğunu öğrendikten sonra hastaneden çıkış yaptım. Ailesi beni görünce oğullarını ikna ederek şikayetçi olmasını engellediler. Her ne kadar Egemen şikayetçi olmak için diretsede... Aptal herif! Bir de arsızca geriniyordu karşımda. Keşke sağlam kalan yerlerinide kırsaydım. Belki de böylelikle o zavallıyı ölümden ölüme sürüklemekten vazgeçerdi! Çalan telefonumla birlikte derin soluk aldım. Kanalın sahibi arıyordu. Açmak istemiyordum ama buna mecburdum! Yediğim kabı pisleyemezdim... "Buyrun efendim?" dedim zoraki. "Harikasın Kuzey! Dün geceki bölüm ne kadar izlenmiş gördün dimi?" İçimden bolca küfür savurdum kendime. Unutmuşum! Yıllarca üstüne çalıştığım dizimin varlığını dahi unutmuşum. O küçük yeşil yer elması beynimi haddinden fazlasıyla meşgul ediyordu. "Ee tabii, tabii gördüm efendim." Aksini söyleseydim absürt kaçardı. Düşünsenize, yönetmeni olduğunuz dizinin reytinglerinden bi habersiniz! Ah Kuzey ah, sen bu hallere düşecek adam mıydın? "Rekor kırmış Kuzey! Bende bu başarını tebrik etmek maksadıyla aradım. Bunun kutlamasını yapmak için yarın akşam .... restoranında tüm çalışanlarınla birlikte yemeğe davet ediyorum seni." Bir bu yemek eksikti! Bunca derdimin arasında sahiden gerekli miydi? "Yılmaz bey..." dememle "İtiraz kabul etmiyorum!" dedi ve kapattı. Of! Gerçekten of! Emri ver, koltuğuna geri otur. Ne de olsa burda eşeğin başçavuşu vardı! ** "Yine çok yakışıklısınız Kuzey bey." dedi karşımda oturan, adını dahi bilmediğim kadın. Utanmasa ağzımın içindeki dişleri söküp kendine yer ayıracaktı. O derece yani! "Ya sabır..." dedim içimden. En nefret ettiğim ortamlardan birindeydim ve kadının teki aleni olarak bana yürüyordu. "Kuzey'in her zaman ki hali." dedi en yakın arkadaşım, aynı zamanda da kameramancım... "Onu biliyoruzda, sanki bu akşam daha fazla..." Bir kaç düğme açarak parmaklarımla yakamı gevşetip su bardağını başıma diktim. Kendini bilmez, arsız kadın! "Siparişlerinizi alayım efendim..." Bu ses... Çok tanıdık geliyordu bana. Kafamı yukarı kaldırmamla yabaniyle göz göze geldik. O da beni görünce şaşırdı ama çaktırmadı. Demek sonunda garsonluğa kadar düştün yabani... Herkes sipariş verirken, özveriyle deftere yazıyordu. Sıra bana geldi. Gözüme bakarak "Siz ne istersiniz efendim?" diye sordu. Sırtımdan aşağı süzen soğuk terler bedenimi tümüyle saran gömleğimi ufak ufak ıslatıyordu. Son görüşmemizden sonra karşı karşıya gelmeyiz diye düşünmüştüm. Kendime küfür etsem haksızlık olmazdı çünkü gözlerinin yeşil tonunu ilk defa fark ediyordum. Hafif sarıya çalan spot ışığın altında varlığını belli eden yeşil hareleri ortamın ışıksız yerlerini de aydınlatıyordu. "Farketmez!" diyerek masaya döndüm. Biraz daha bakacak olsaydım yeşilin en güzel tonunun içinde kaybolacaktım. "Maalesef, menümüzde farketmez diye bir seçenek henüz mevcut değil!" dedi. Masadakiler gülüyor, ben ise tam tersine sinirleniyordum. Ağzına geleni patır patır söylüyordu ve hiç çekinmesi yoktu! "Kuluçka yumurtası var mı sizde?" dedim. Az önce galibiyet gülüşünün yerleştiği yüzünde kırmızılıklar oluşmaya başladı. Nasıl oluyormuş küçük yer elması! "O zaman ben gideyim..." diyerek hızlıca kaçtı. Topuklu ayakkabının içinde rahatsız olan ayakları sağa sola yalpalanıp yolunu bulmaya gayret gösteriyordu. Harbiden köylü kızıydı. Aksi hâlde şu görüntünün başka açıklaması olamazdı. "Fena güzel..." dedi Ferhat. Bakışlarımın ağırlığı üzerinde eriyen Yıldız ortadan kaybolunca, Ferhat'ın cümle kalıbı büyülenme aşamamı saf dışı bıraktı. Yüzüne döndüm, kime söylediğini seçmeye çalıştım. Yabaniye bakıyordu! Ortamın güzellik seviyesini tek yükselten kadının Yıldız olduğunu o da biliyor ve hiç çekinmeden yararlanıyordu. Cümlesine cevaben nasıl baktım bilmiyorum ama "Ne dedim lan?" diyerek korkuyla önüne geri döndü. Dua etki gözlerini eline vermedim, hayvan herif! Tamam beğenirsin, hoşuna da gidebilir. Sonuçta bekâr erkeğiz ve gözümüz ister istemez çekici kadınlara kayıyor fakat Yıldız olmaz! Yemeğin ilerleyen saatlerinde sohbet iyice koyu hâle geliyordu. Kanal sahibi Yılmaz bey diziden çok memnun kaldığını ve kasaya iyi para girdiğini belirtip duruyordu. Ben ise masaya yiyecekleri taşıyan Yıldız'a odaklanmıştım. Düz yürümesine takılı kaldım çünkü az önce sarsak gibiydi. Naif bileklerini saran topuklu iplerinin yerinde yeller esiyordu. Beyaz, herkesin ayağında olan spor ayakkabı vardı. Gördüğüm görüntü karşısında bu sıralar uzamayı biraz fazla abartan bıyıklarımı hafifçe kıvırdım. Aksi hâlde masadakiler güldüğümü görecekti. Ben böyle adam değildim. Yani sürekli gülen, insanlarla uzun sohbetler kuran, insan canlısı birey değildim. Daha çok soğuk ve mesafeli olurdum herkese. Bir yabani tüm tuşlarımla oynamıştı! Ve sıra bizim yemeğimize geldiğinde "Buyrun efendim..." diyerek masaya yerleştirmeye başladı. Tam o an, Ferhat'ın bakışlarını yakaladım. "Zahmet verdik." dedi. "İşimiz bu." diyerek güldü Yıldız ama dudaklarında beliren tebessüm zorakiydi. "Böyle güzel bir hanımefendinin garson oluşu da ilginç!" diyince yerimde gerildim. Ağzımı açıp konuşsam, kanal sahibi buradaydı! Hem bana mı kalmış yer elmasını korumak? "Belki benimde parasını yiyebileceğim bir babam olsaydı, şu an karşınızdaki sandalyede ben oturuyor olurdum!" Sessiz kalmayacağını biliyordum. Zaten o sessiz kalsa dilinin daha doğduğu gün sağladığı özgürlüğüyle konuşacağı kesindi. Düşünmeden, beyniyle münakaşa etmeden, pat diye ortaya döküyordu her şeyi. "Bu ne hadsizliktir!" diye lafa atladı, oturduğundan beri beni kesen kadın! Tiz sesine önümüzdeki cam eşyaları bile kırılmamak için direniyordu. Mümkünse sen konuşma! "Derhal patronunuzu çağırın!" diye ekleyince Yıldız boş durmadı. "Çağırırım elbet!" dedi baş kaldırıp. Dik başlı kadının duruşu da çok asil oluyormuş. "Bencede çağır çünkü senin dilin çok uzun!" Ve tam o an Yıldız ellerini masaya sertçe koydu. "Bana bak yelloz!" dedi. İçinde uyumakta olan çingenenin dünyaya merhaba diyişi tiz seslinin elinden, pardon dilinden olmuştu. Kadın kavgaları heyecan vericidir fakat Yıldız içindeyse sonu kesin hastanede biterdi. "Ben burada çalışansam, sende müşterisin, yerini bil! Şerefsizin teki açık açık bana yürüyor ve hiçbirinizde kalkıp ufak da olsa uyarmıyorsunuz! Adam mısınız lan siz!" dedi bedenini doğrultarak. Erkekliğimden utanmıştım son sözleriyle... "Aa hadsize bakın! Bizde hataki size acıyıp bir kaç kuruş bahşiş bırakıyoruz!" Yıldız'ın bakışlarından alev fışkırıyordu. Şu an demiri önüne koysak şekil verirdi, o derece! Çenesini sıktı. "Parası var diye sarkıntılık yapabilir yani öyle mi?" dedi. Sonra ise ağzını aşağı büzüp küçümser bir tavırla "Bize acıyarak bakıyorsunuz ya, asıl acınacak olan sizlersiniz! Burda birbir yüzünüze gülüp, arkadan kuyunuzu kazarsınız!" Ağzından dökülen her kelimede büyüleniyordum. Çok akıcı konuşuyordu ve ne acı ki dedikleri gerçekti. Zaten bütün gerçekler acı olmaz mıydı? "Siz onun kusuruna bakmayın! Daha bugün başladı işe, saygısızlık yaptıysa adına özür diliyorum.." dedi yanına gelen müdür. "Yürü kızım, yürü! Sana içeride ne dedim, müşteri her daim haklıdır dimi?" Yıldız'ı kolundan tutup götürürken "Ne yani! Adam açık açık bana yürüyüp bacaklarıma bakacak, ben de susacağım öyle mi!" demesiyle Ferhat'a baktım. Ne olursa olsun kadın namustur ve başkasının namusuna göz dikmek alçaklıktır! Öfkeyle ayağa kalkıp sandalyeyi yere düşürdüm. "Bana yetti!" dedim sıkılan çenemle. Demek bacaklarına bakıyordu öyle mi! "Başı boş hadsiz yüzünden birbirimizi kırmayalım!" diyen kanal sahibine dönüp "Aynısı sizin kızınıza da yapılsa böyle sakin mi kalacaktınız Yılmaz bey!" dedim. "Ne biçim üslup bu Kuzey!" "O biçim üslup! O kadının da dediği gibi, siz adam mısınız!" son cümlem bu oldu. Masanın üstündeki telefonumuda alarak terk ettim yemeği. Zaten gelmem saçmalıktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD