YILDIZ'IN AĞZINDAN...
Gözlerimi hastane odasında açtım. Başımda bir hemşire, elinde ışıkla kontrol yapıyordu.
"Çok şükür, bilinç yerine geldi." dedi.
"Kendinde mi?"
Başımın ucunda beliren yüz, yönetmene ne kadar benziyordu.
"Kuluçka?" dedim kısık sesimle.
Yönetmenin ne işi vardı burada? Yoksa hâlâ ayılamadım mı? Gözlerim tekrar kapanırken engel olamadım. Günlerin yorgunluğunu üstümden atmak istiyordum. Aylarca uyuyup uyanmamak...
Ama ne yazık ki tahminimce bir kaç saat sonra yeniden açtım gözlerimi. Yine hemşire vardı başımda.
"Sonunda uyanabildiniz." dedi bana gülerek. Odaya göz gezdirdim. Oh! Demek ki sahiden rüyaymış, ya da kâbus! O adamın girdiği rüya bana ancak kâbus olurdu!
"Ne oldu, birisini mi arıyorsunuz?" dedi hemşire, bitmiş serumumu yenilerken.
"Kimi arayacağım? Kimsesiz bir kızın kimi olabilir ki?" dedim. Öyle değil miydim? Ölümden dönmüştüm ama yanımda hiç kimsem yoktu.
Hemşirenin sözlerime üzüldüğünü fark edince "Ayrıca yalnız olmayı tercih ederim. Az önce rüyamda gördüğüm kişiyi sizde görseniz, aynısını düşünürdünüz." dedim. Hemşire güldü ve "Neden?" diye sordu.
"Neden mi? Adam suratsızın teki. Soğuk, mesafeli ve bakışları çok korkutucu. Ha birde kuluçkaya yatan hayvanlara benziyor. İşlerini halletmek için sürekli yanındakilerden yardım alıyor." dememle ileriden öksürük sesi geldi.
Baktığım yerde gördüğüm silüet az önce şahsına sıraladığım cümlelerin sahibini gösterdi bana.
Yutkundum, ya da yutkunamadım...
Yönetmen! Rüya değil miydi, kahretmesin! Tuvalete girmiş meğersem! Of! Adama resmen hayvan dedim ya!
Hemşire kıs kıs gülerken, yönetmen kaşları çatık yüzle yanımıza geldi.
Boğazını temizleyen hemşire "Serumu yeniledim, bir kaç saate biter. Bu gece burada kalsa daha iyi olacak çünkü ciğerlere biraz su girmiş. Şimdiden geçmiş olsun." dedi.
Ben de "Sağolun hanımefendi ama bir daha başkaları hakkında düzgün konuşun! Hiç yakışıyor mu ağzınıza öyle hayvan lafları falan..." diyerek yönetmene bakış attım. İlk kez... Tanıştığımızdan bu yana dudaklarında ilk kez sıcak bir tebessüm gördüm.
"Geçmiş olsun." diyen hemşire gülerek çıktı odadan. Kaldık mı kuluçkayla baş başa.
Gözlerimi kapatarak uyuyor numarası yapmaya çalıştım.
"Hayvan?" kelimesini kulaklarıma çok yakın yerden duymuştum. Evet evet, tam olarak dibimdeydi.
"Uyuyorum efendim, lütfen rahatsız etmeyin beni!" diyerek örtüyü başıma çektim.
"Kaçamazsın yabani! Şimdi bana o soğukta, o dalgaların arasında ne işin olduğunu söyleyeceksin!"
Sanki düştüğüm duruma bayılıyordum! Hesap vermek zorunda değildim. Hele beni en sonki aşağılamasından sonra, asla değildim!
"Sizi ilgilendirmez!" dedim örtüyü aşağı çekerek.
"Seni kurtarmasaydım şu an gözünü mezarda açmış olacaktın!" diyince "Nasıl?" dedim şaşkınlıkla.
"Ben kurtardım seni. Hatta sen bırak mezarı, o akıntıda aylarca, yıllarca cesedini bulamazlardı. Şimdi bana her şeyi anlat."
Ter damlaları bedenimde gezinmeye başlamıştı. Belimden kavrayan adam yönetmen miydi? İyide orda ne işi vardı?
"Ben..." dememle kapı büyük bir gürültüyle açıldı ve Egemen koca cüssesini odanın içine attı. Sizde 1.90 boylarında, 100 kilo adam görseydiniz, neden koca cüsseli dediğimi anlardınız. Hele o vücut bir de sporluysa...
"Yıldız..." dedi bana bakarak. Gözleri korkuyla titriyordu.
"Yıldız çok şükür yaşıyorsun..."
Büyük ayaklarıyla adım atıp yanıma gelmesi zor olmadı. Önümde eğildi ve elimi tutarak öptü. "Ben çok özür dilerim. Bir anlık öfkeyle ittim seni denize. O zaman dalga yoktu, iyi yüzüyorsun diye telaş yapmadım ama... Sonra öğrendimki..." sesi boğuklaştı.
Dolmuş gözlerle yönetmene baktım. İstediği cevabı almış olmalıydı. Hatta şimdi içinden bana acıyor, bunları yapan adamı hâlâ nasıl sevdiğimi düşünüyordu.
"Sen... Sen nereye bakıyorsun?" dedi Egemen.
Senin harcadığın hayatı kurtaran adama bakıyorum diyemedim. Sustum ve gözlerimi kırpmadan yönetmene bakmaya devam ettim. O da bana bakıyordu fakat bakışlarında ilk kez merhamet kırıntısına dair umutlar görmüştüm.
"Bu adamın burda ne işi var!" dedi Egemen, yönetmeni görünce.
Yönetmen ise koltuğa oturup bacak bacak üstüne atarak "Senin ellerinle denizin dibine yolladığın sevgilini ben kurtardım." dedi. Kibir, üstüne gömlek niyetine yapışmıştı. Şu erkekler yaptıkları iyilikleri böyle gerile gerile anlatıyor ya, ağızlarının üstüne çakasım geliyor.
İki kibirli erkeğin gövde gösterisi yaptığı ortamda kurban bendim! İkisi de benim üzerimden birbirlerini küçültüp aşağılayacaktı.
Egemen doğrudan yakasına yapıştı. "Ne demek sen kurtardın? Sen benim sevgilimi mi takip ediyorsun lan!" dedi.
Yönetmen ise tek hamleyle Egemen'in suratına yumruk atıp kendinden uzaklaştırdı.
Ayağa kalkıp aralarına girmek istemiyordum. Egemen bu dayağı haketmişti ve yönetmen de pek umurumda sayılmazdı.
"KADINI ÖLDÜRÜYORMUŞSUN LAN İT!" diye bağırdı.
"BU SOĞUKTA DENİZE ATARKEN DÜŞÜNMEDİN, ŞİMDİ Mİ AKLIN BAŞINA GELDİ!"
Onu ilk kez böyle öfkeli görüyordum. Sanki içinde sakladığı o karanlık yanı uyanmıştı.
Egemen düştüğü yerden doğrulup "Bir daha seni sevgilimin yanında görürsem..." diyip tekrar yakasına yapışınca yönetmen "Ee ne olur? Hadi söyle ne olurmuş?" dedi.
"Ne olduğunu o zaman görürsün! Yıldız'dan uzak dur!"
Yönetmen kafasını, Egemen'in kafasına dayadı ve tüm gücüyle ittirdi. İkiside geri adım atmıyordu.
"Adam değilsin lan sen!"
"Sen misin adam?"
"Evet benim! En azından sevdiğimi söylediğim kadını denizin ya da yolun ortasına fırlatmıyorum." diyince şaşırdım. O olayı nerden biliyordu? Bu adamın nasıl her şeyden haberi vardı?
Ortam iyice gerilirken yatağın çarşafını sıkıyordum.
"KONUŞSANA LAN!" diye bağırdı yönetmen. Korkuyla sıçradım yatakta.
"SEVMEK BU MU! SEVMEK SİZİN GÖZÜNÜZDE BU MU LAN!"
"SENDEN Mİ ÖĞRENECEĞİM SEVGİYİ! YILLAR ÖNCE SEVDİĞİ KADINI KENDİ ARABASINDA TRAFİK KAZASINDA ÖLDÜREN ADAMDAN MI ÖĞRENECEĞİM!"
Duyduklarım beni her geçen dakika hayrete düşürüyordu. Bunlar... Önceden tanışıktı. Ama nasıl?
Yönetmen, Egemen'in son cümlesiyle birlikte onu altına alarak yumruklarını yüzüne geçirmeye başladı. Gözü dönmüş gibi vuruyordu ve el atmazsam öldürecekti. Kolumdaki serumu çekip yere fırlattım.
Karışmak istemiyordum fakat buna göz yumamazdım.
"DUR!" dedim, bedenini Egemen'in üstünden almaya çalışarak. Ama gücüm yetmiyordu.
"DURSANA! DUR ÖLDÜRECEKSİN DUR!"
Duymuyordu. Egemen ise kendinden geçmek üzereydi.
"BEN Mİ İSTEDİM LAN ÖLMESİNİ! BEN Mİ İSTEDİM! AŞIK OLDUĞUM KADINI KENDİ ELLERİMLE MEZARA KOYMAYI BEN Mİ SEÇTİM!"
"YETER!"
Koparttığım çığlık yumruğunu havada bıraktı. Fırsattan istifade Egemen'in üzerinden iterek "NE YAPIYORSUN! ÖLDÜRECEKSİN ONU, NE YAPIYORSUN!" dedim.
Sanki ne yaptığının farkına yeni varmıştı. Geri çekildi ve ilk önce ellerine, ardından Egemen'in cansız bedenine baktı.
"KİMSE YOK MU!" diye bağırdım. Ne olursa olsun Egemen'i hâlâ seviyordum ve ona bir şey olursa yaşayamazdım.
Yardım çığlıklarımla birlikte doktor ve hemşire girdi odaya. Hızlıca Egemen'i sedyeye alıp başka odaya taşıdılar.
***
Egemen'in kıpırdamasıyla gözlerimi açtım.
"Uyandırdım mı güzelim?" dedi.
"İyi misin?" dedim kaygıyla. Yüzü, gözü morarmış, tanınmayacak haldeydi.
"Sen yanımdaysan çok iyiyim."
"Doktor..." diyip ayağa kalktığımda gitmemi engelledi. "Benim doktorum sensin Yıldız." dedi ve geri oturttu.
"Şu gözlerine baktığım an tüm derdim bitiyor. Yeterki yanımda kal."
Artık imkânsızdı. Beni kandıran adama bir daha güvenemezdim. Ki tek hatası bu değildi. Güvensizlik, üstümdeki hâkimiyet hırsı, yalan söylemesi, öfke anında bedenimi yere savurması... Hepsi toplanınca daha da imkansız oluyordu aramızdaki aşk...
Zaten cevap vermeme gerek kalmadan ailesi girdi içeri ve usulca çıktım odadan. Ne annesi ne de babası... Ailesinden hiç kimse beni zerrece sevmiyordu. En iyisi baş başa bırakıp usulca uzaklaşmaktı...
Koridorun sonunda yere oturmuş vaziyette öylece duran yönetmene baktım. Yıkılmış gibiydi. Sevdiği kadını toprağa koyduğunu bilmiyordum. Canımı kurtarmıştı ve bir teşekkür borçluydum ama aynı zamanda kızgındım da!
Nerdeyse Egemen'i öldürecekti. Aslında Egemen'de pek masum sayılmazdı. Adamın damarına damarına bastı.
Çekimser adımlarla yanına gidip "Ne o, kalan işini tamamlamaya mı geldin?" dedim.
Ah Yıldız! Hangi düşüncelerle geldin, ağzından çıkana bak!
Kafasını kaldırıp ateş saçan gözleriyle anlattı içindekileri.
En iyisi gitmekti yoksa bende nasibimi alacaktım. Arkamı dönmemle "Ben kimseyi öldürmedim!" dedi.
Durdum...
"O gün arabayı süren oydu ve bizi bilerek tırın altına soktu. Ben... Ben kimseyi öldürmedim! Hırsına yenik düştü, daha çok para istedi, elindekiyle yetinmedi çünkü doyumsuzdu! O çok sevdiği para onun sonu oldu! Haberler şoför koltuğunda benim olduğumu yazdı ama ben değildim! Oydu, o sürüyordu, ben öldürmedim!" dedi.