14. SON ŞANS!

1269 Words
YILDIZ'IN AĞZINDAN... Vücudum korkuyla titriyordu. Ve haklı olduğu için korkuyordum. "YILDIZ! ÇABUK ÇIK LAN!" Acaba çıkmasa mıydım? Belki yarın gelse daha sakin olurdu. "YEMİN EDİYORUM Kİ ARABAMLA KIRARIM BU KAPIYI!" Valla da yapardı! Usulca gittim ve kapının önünde durdum. Elim varmıyordu açmaya, dilim varmıyordu derdimi anlatmaya... "BAK AÇ DEDİM SANA AÇ!" Yumruğunu vurdu kapıya. Öylesine sertti ki irkilerek geri çekildim. "Tamam... Tamam bak sakinim aç!" Yüksek voltajda seyreden sesi düşüşe geçince kendimi hızlıca toparladım. Sonuç değişmeyecek ve kapı neticesinde aralanacaktı. Yavaşça açtım. Egemen tüm heybetiyle karşımdaydı. İnip kalkan göğsüne bakarak yutkundum. Sakinim demişti fakat hiç de sakinmiş gibi değildi duruşu. "Ne-..." diyemeden kapıyı iterek içeri girdi. "BURDA MI O, NERDE?" dedi. Kimden bahsettiğini biliyordum. "Kimse yok. Sakin ol! Otur, konuşalım." "NE KONUŞACAĞIZ LAN?" Hayatımda hiç böyle olmamıştım. Kem küm bile edemiyordum karşısında. "ŞİMDİ SÖYLE BANA YILDIZ! NEREYE SAKLADIN O İTİ!" Elbisemi sıkıyordum. Ağzıma kırk kilit vurulmuş gibiydim ve asla konuşamıyordum. "SANA SORUYORUM YILDIZ!" Titremeye başladım. Belkide bedenim en son, yengemin ağır dayaklarını yerken vermişti bu tepkiyi. "TİTREME! TİTREME VE CEVAP VER BANA!" "K-Kimse yok e-evde." dedim sonunda. "Bakarım Yıldız! Eğer birini bulursam, sonuçları ağır olur!" dedi. Sustum. Kendinde de bulunan anahtarla eve girip 5 dakika sonra çıktı. Arka bahçeye, her yere didik didik baktı. Pes etti, ta ki kimsenin olmadığını anlayıncaya dek... Tekrar yanıma gelip kolumdan kavradı ve az ilerideki sandalyeye oturttu. "Şimdi konuş!" dedi. Ne konuşacaktım? "Ne zamandır birliktesiniz?" Boğuk çıkan sesiyle ağlamaya başladım. "Ağlama! Ağlama, cevap ver! Beni ne zamandır aldatıyorsun Yıldız!" Kafamı salladım. "Seni aldatmadım." dedim. "Nasıl aldatmadın lan!" Tek elini sandalyenin tepesine koyarak üstüme eğildi. "EL ELE KAMERA KARŞISINA GEÇİP SEVGİLİYİZ DİYORSUNUZ, NASIL ALDATMADIN!" Kulaklarımı tırmalayan sesiyle geriye çekildim. "Göründüğü gibi değil Egemen." dedim ama dinlememeye kararlıydı. Önüme çömeldi ve sert hareketle yüzümü kavradı. "Gözüme bak!" dedi, bakamadım. "Gözüme bak Yıldız!" Yine bakamadım. "GÖZÜME BAK DEDİM SANA!" Ağlamam bağırtıya dönüşmüştü. Gözlerine baktığımda onunda ağladığını gördüm. Yutkundu... "Bana baktığın gibi mi baktın onunda gözlerine?" dedi. Ağlamam giderek şiddetleniyordu. "Böyle mi baktın ona da? SÖYLESENE YILDIZ! AĞLAMA! AĞLAMADA SÖYLE!" Yine sustum ve ağlamaya devam ettim. Kendine de sandalye alıp yanıma oturdu. Yüzüme düşen saçlarımı kulak ardıma koydu. "İlk gördüğüm gün düştü sana gönlüm. Hayatımın ışık kaynağı bu kız dedim." "Ben..." İşaret parmağıyla kapattı dudaklarımı. "Sevdim, sevildiğimi sandım Yıldız." "Açıklama yapmama izin ver..." "Şşhh!" Alnını alnıma yasladı. Sağ elini arkamdaki masaya koydu. Gözlerini kapatıp "Seni sevdim lan ben..." dedi fısıltıyla. "Kimseye vermediğim değeri verdim sana Yıldız. Seninde gönlün bana düşene kadar bekledim. Sende seviyorum dedin, dünyaları bana verdin ama!" diyince arkamdan gelen yumruk sesiyle korktum, sıçradım. Uzaklaşmak istesem de omzumdan tutup geri oturttu. Hâlâ dibimdeydi. "Ama hepsi yalanmış!" Bir kez daha vurdu. İrkildim... "Sen, beni hiç sevmemişsin!" Bir kez daha... Hepsinde de korkuyla sıçrıyordum yerimde. "Ben seni aldatmadım." "Aldattın! Benim göreceğimi bile bile o herifle el ele tutuşup röportaj verdin! Demek evleneceksiniz ha!" Bir yumruk daha! "2 aya evleneceksiniz ha!" Ve bir yumruk daha. "Yok evlilik! Bırak beni Egemen. Anlatacağım ama bırak!" Fırsat vermiyordu. Bırakın kendimi anlatmayı, tek kelime ettirmiyordu. Hem konuş diyor hemde lafları ağzıma tıkıyordu . "Nçnçnç! Kayınbaban tarih verdi ya..." 2 ay sonraya gün belirleyen çakma kayınbabam sağolsun! Tüm bunlar onun başının altından çıkmış, berrak suyu bulanıklaştırmıştı. "Hepsi oyundu. Valla oyundu. Hakkımda çıkan haberleri yalanlamak içindi." "YEMİŞİM LAN OYUNUNU!" Sonunda uzaklaştı benden. Tuttuğum nefesimi geri verirken, o ise öfkeyle dolaşıyordu bahçenin içinde. Tere bulanmıştı tüm vücudum... Yıldız, Yıldız olalı ilk kez böylesine korkmuştu. Tam önümde durup "Seni bitiricem!" dedi. "Seni bitiricem Yıldız! İnsan içine çıkamayacaksın! Bakalım o çok sevdiğin Cevahir bey, benimle birlikte olduğunu duyunca da seni gelini olarak kabul edecek mi!" Gözlerim dehşetle açıldı. Birlikte olmaktan bahsettiği kişi ben miydim? Ama... Ama biz bu zamana kadar aynı çatı altında gece bile geçirmedik. Hatta bırakın onu, yanağımdan dahi öpmesine izin vermemiştim bu vakte kadar. Yetti saçmalıkları! Hiddetle kalktım ayağa. "Sen ne saçmalıyorsun! Bizim nikahımız bile yok, ne saçmalıyorsun!" "Bunu bir tek senle ben biliyoruz! Tek lafım..." dedi iğrenerek. "Tek lafımla hakkında çıkan ikinci haberi doğrularım. Barutçu öyle mi! Onlar Barutçu'ysa bende Hikmet Çınar'ın oğluyum! Aynı röportajı kendi bahçemde versem, para karşılığında ilişki..." Ellerimle kulaklarımı kapatıp öfkeyle bağırdım. Duymak istemiyordum. Tamam, yaptığım doğru değildi ama Egemen benden iyi biliyordu ki, mecbur kalmıştım! Onun gururuna yediremediği yanımda başkasını görmekti. Şimdi ise intikamını almak uğruna beni beş paralık etmekle tehdit ediyordu. "YETER!" dedim kulaklarımı kapalı tutarak. "NE İSTİYORSUNUZ BENDEN! YETER ARTIK YETER!" Yere çöktüm. Kimseye açıklama yapacak gücüm kalmamıştı. Hani sanki tüm dünya el ele vererek mutluluğuma gölge düşürmek adına çabalayıp duruyordu. Kulaklarımdan çektiğim ellerim çakılları yumruklamaya başladı. Artık dayanamıyordum. 4 yaşımdan bu yana omuzlarıma yüklenen bu acı dolu çuvala daha fazla katlanamıyordum. "Bıktım! Bıktım anlıyor musun! Hepinizden nefret ediyorum!" Kanayan parmaklarımın acısı kalbimin taşıdığı yükten ağır değildi. "Hepinizden nefret ediyorum!" "D-Dur! Dur tamam Yıldız dur!" Egemen yanıma gelip omzuma dokundu. Dokunduğu an çığlığı bastım. Ruhumu paramparça ettikten sonra sessizleşen zihnin ne hükmü kalır? Kır, parçala, yerle yeksan et, sonra da dur Yıldız! Durur mu artık Yıldız? Kendimde olmadığımı hissediyordum. 1 haftanın acısı bir günde çıkıyor gibiydi. Bağırışlarım dağlara çarpıyor, kulaklarıma geri giriyordu ve ben deliriyordum. "Sakin ol tamam! Tamam dinleyeceğim seni dur!" Duramıyordum! Öfkemin dışarı çıkmasının önüne geçemezdim. Çakıllardan sonra sıra sandalyelere gelmişti. Teker teker yere vurup parçalarına ayırdım. Sonra... Sonra masayıda aynı şekil yaptım. "Nefret ediyorum! Hepinizden nefret ediyorum! Senden de, amcamdan da, annemden de... BENİ BU HAYATTA YALNIZ BIRAKAN HERKESTEN NEFRET EDİYORUM!" Sonunda durabilmiştim ama nefes nefeseydim. Yüzümü kaldırıp Egemen'e baktığımda korkuyla bana yaklaştığını gördüm. Her şey normal gidiyordu. Hesap sorması, kalp kırıklığını belirtmesi doğaldı ama ettiği tehdit! İşte o tehdit bardağı taşıran son damla olmuştu. "Tamam... Eğer sakinleştiysen içeri geçelim, öyle konuşalım." Koluma dokunmasıyla "DOKUNMA BANA!" diye bağırdım. Canımdan can gidiyormuş, kerpetenle tırnaklarım sökülüyormuş gibi... Sarsılmış bedeni aramıza mesafe sokarken hızlıca kapattım. Göğsüne vurmaya başladım. "ÇIK GİT BU EVDEN! HAYATIMDAN, EVİMDEN, KALBİMDEN ÇIK GİT EGEMEN!" İsteseydi tek hareketle durdururdu beni ama o da çok yıpranmıştı. Her darbemde geriye gidiyordu. Kapıdan dışarı çıktığı an var gücümle ittim. Tam arkasında bulunan aracına çarptı ve yavaşça yere çömeldi. "Git!" dedim. "Kime, ne söylüyorsan söyle Egemen!" İçeriye girip kilidi vurmamla sırtım kapıyla buluştu. Aşk değildi... Egemen'in yaptıkları aşktan değil, hırstandı. Omuzlarım sarsılarak ağladım. Bağıra bağıra, hünküre hünküre ağladı... Ben içeride, o dışarıda... İkimizde yıkılmıştık ama enkazın altında kalan sadece ben olmuştum. Yarım saat boyunca gözyaşı akıttığımız topraklar, bize aşkın bitiş sinyallerini yolluyordu. Sessizliğin ilk girişiyle Egemen'in burnunu çekişini işittim. "Duyuyor musun beni?" dedi. Cevap vermedim. "Seni seviyorum..." Dudaklarından sessizce dökülen kelimeler kalbime sıcaklık yayıyordu. Nefret ediyorum ama bu duygu hâlâ bedenimi terk etmemişti. "Seni her şeyden, herkesten çok seviyorum." Bende seni seviyorum Egemen. Gençliğimin, gençlik kalan yanımın en değerli hazinesi olan Egemen... Kapımın önüne her gelişinde kalbim pır pır çarpar, heyecan içinde yanına koşardım. Onca mal, onca paraya rağmen benimle yaylada yaşardı. Hoş, bazı geceleri tek geçirdiğimi hatırlıyorum ama yine de geleceğini bilmek güzeldi. Tek geçirmek derken, nikah olmadan aynı çatı altına asla girmezdim. Benim karşımdaki yayla evinde tek başına yaşardı. Geceleri sohbet eder, dertleşir, sabahı sabah bile ederdik. Şimdi soruyorum size, hayatımda böylesine yer kaplayan adamı tek kalemde nasıl sileyim? "Yıldız..." dedi ve cevap vermemi bekledi ama veremedim. "Yıldız son şans istiyorum senden. Tamam hatalıyım, çok yanlış yaptım sana ama son şans. Kendimi affettirmek için elimden geleni yapacağım. Yeter ki sen tut elimden. Bırakma beni karanlık, dipsiz kuyularda." Ağzı laf yapmasını çok iyi biliyordu. Egemen'in cümlelerine kayıtsız kalmak, onu affetmemek neredeyse mümkün gözükmeyen seçenekler arasında yerini alıyordu. Ben sustukça döktü içini, sıraladı zehirli cümlelerini... Ve sonunda ikna ederek açtırdı o kapalı kapıyı. Sevmek ne kötüymüş! En ufak söze tav oluyor, kuyunun içinde benden yardım isteyen adama kendimi merdiven yapıyordum... Gözlerinde beliren umut ışığıyla yaptıklarının bana olan sonsuz sevgisinden kaynaklı olduğuna inandırdı. O gün son kez şans verdik birbirimize. Son kez aşkımız için savaşmaya, mücadele etmeye ve direnmeye...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD