YILDIZ'IN AĞZINDAN...
Sağa sola gitmekten başım dönmüş, gözlerimin etrafında yıldızlar dolaşmaya başlamışt. Hayatımda ilk kez kameralar karşısına çıkıp röportaj verecektim.
Hayır yani, anlamadığım nokta, konumumuz neden Kuzey'in evinin bahçesiydi?
Neyse... Halletti ya, gerisi mühim değil.
"Çıtlatma şu parmaklarını artık!"
Kuzey'in sert uyarısı yaptığım hareketi farketmemi sağladı. Sahiden de kütür kütür çıtlıyordu parmaklarım.
"Elimde değil ki!"
"Yoo, gayette elinde!" dedi.
Gözleriyle işaret ettiği nokta ellerimdi. Yani yaptığım hareket ellerimden kaynaklı olduğu için aklınca dalga geçiyordu.
"Çok komiksin!" dedim göz devirerek. Üstümdeki stresi aza düşürmek için komiklik yapmaya çalışıyordu ama onun sert mizacına uygun değildi bu hareketler.
"Ben aşağıdayım. Sıkıntı olursa yardımcıma söyle."
Yönetmen, münasebetimizi uzun tutmamak adına odadan çıktığında kendimi oturduğu yatağın üstüne attım. Ayaklarım yerden kesilmişti.
Ve tavanla bakışıyorduk.
O gün de odasına çıkmıştım ama detaylı inceleme yapamamıştım.
Duvarlarında birkaç tablo asılıydı. Kiminde çığlık atan kadın, kiminde ileriye uzanan bir el... İçindeki fırtınaları tablolarına dökmüştü zannımca.
Yataktan kalkıp odayı keşfe çıktım. Hazır yokken inceleme yapıp hakkında azda olsa bilgi edinmek istiyordum. Gerçi tek göz odadan bu bilgilere nasıl ulaşım sağlayacağım konusunda fikrim yoktu ama idare edecektik...
Parfüm şişelerinin olduğu yere gidip en ön sıradakini elime aldım. Tasarımından dahi özel yapım olduğunu belli eden kutusuyla kokusunu epeyce merak ettim.
Öncesinde sıkıldığından ötürü kapağına sinen kokusunu çektim içime.
Bu koku... Bu onun her zaman kullandığı kokuydu. Keskindi ama kesinlikle ağır değildi.
Merakıma yenildim, bir fıs yaptım bileğime. Tam o an kapının açılmasıyla elim ayağım birbirine dolaştı.
Parfümün kapağı parmaklarımın arasından kayıp yere düşerken masanın önüne geçip avuç içlerimin temas edeceği şekilde ellerimi üstüne koydum.
Kaşları çatık, bakışları öfkeli... Neden hiç gülmeyi denemiyordu?
Rezil oldun Yıldız!
Yanıma geliyordu ve ben mala bağlamıştım. Aksi hâlde şu saçma duruşumun açıklaması olamazdı.
Önümde dikildi, eğildi. Gözlerim açılmıştı. Evlilik teklifi mi edecekti? Ay o yüzden mi beni bilakis buraya getirmişti?
Nasıl? Babası evleneceksin dedi, bu da hemen kabul mu etti? Ben etmem ki! İki günlük tanıdığım adamla neden evleneyim?
"Saçmalamayın lütfen!" dedim omzunu tutarak.
Kafasını kaldırıp bana baktı. "Anlamadım?"
"Saçmalamayın yönetmen bey. Ben buraya bunun için gelmedim tamam mı?"
"Ne diyorsun yabani, anlamıyorum?"
"Ay of, evlenmem ben sizinle!" dememle ayağa kalkıp kahkaha attı.
Kendini beğenmiş, ukala herif! Hem teklif ediyor hemde fazla ortama sunmadığı kahkahasıyla beni etkilemeye çalışıyor.
"Komik mi! Eğer komikse biz-..." diyecektim ki yerden aldığı parfüm şişesinin kapağını gösterdi ya da gözümün içine soktu!
Alay edercesine dudaklarını büzerek "Sadece bunu alacaktım." dedi.
Rezilin de rezili oldun Yıldız! Anlamadan, dinlemeden her b.ka atlarsan böyle olur!
"Şey... Ben..."
Dediğimi duymayan kulaklarının hizasına denk düşen burnuyla etrafı kokladı. "Benim parfümüm kokuyor bu oda." dedi. Açın mezarı, gömün beni içine! Başka kurtuluşum yok çünkü!
"Aa bu tablolar neymiş böyle?" diyerek karşı duvarın dibine geçtim. Odanın içine yerleşen yoğun stres sisi benide içine katmadan kolay yoldan dağıtmam lazımdı.
Sanki tablolardan çok anlıyormuşum gibi bakıyor, inceleme yapıyordum. Oysa gördüğüm tek şey kadın eli. Sahiden bu kadın nereye uzanıyordu ve neden bağırıyordu?
Hii! Yoksa onunda yüzüne gülüp arkasından sinorlarını ihlal eden akrabaları mı vardı?
Of Yıldız! Koskoca tablo yapan ressamda feyiz ala ala Karadeniz'in sinorundan mı alacak?
Saçma sapan işleyen düşüncelerime bakacak olursam, yönetmenin yanında geçirdiğim zaman dilimini düşürmem lazımdı.
Gelmeyen sesle çaktırmadan bakmaya çalıştım. Hâlâ elinde olan parfüm kapağına bakıyordu alık alık.
"Gelmedi mi adamlar? Ben çok sıkıldım." dedim dikkatini dağıtmak için ama tık yok. Kim bilir... Belki de ölen sevgilisinin hediyesidir.
"Hey! Kime diyorum kuluçka!"
Kafasını kaldırıp yüzüme baktığında sert yönetmenin geri geldiğini hissettirdi.
"Bir daha bana kuluçka deme!" dedi.
"Nedenmiş?" diyerek saçlarımı nazlı edayla savurdum, önümdeki tabloyu incelemeye devam ederken...
Ne oluyor Yıldız! Oldu olacak kur yapıyorum diye bağır!
Yaptığım hareketler hiç de bana göre değildi. Nerde o tuttuğunu koparan, hırçın kız? Kendimi silkeleyerek "Aşağıya iniyorum!" dedim.
Arkadan gelen sessiz kahkahalar rezilliğimi gözler önüne seriyordu. Önce adama resti çek, evini kiralama, üstüne hayvan da de, kuluçka da de... Sonra tüm bunları sen yapmamışsın gibi kur yap!
Kafayı yemişsin Yıldız!
Koşar adımlarla bahçenin ön girişindeki masalardan birine geçtim. Villanın genişliğiyle aynı orantıya sahip bahçesi bazen bulunduğum konumu sorgulatıyordu bana.
Sandalyelerden birisine oturup soluklandım. Kuzey, gelmelerine yarım saat daha var demişti ama dayanamıyordum. Bir an önce gelselerde üstümde yüksek miktarda hüküm süren stresimi atsam...
Burnuma vuran keskin kokusuyla bileğimi hafif yukarı kaldırıp bedenime temas eden parfümü tekrardan çektim içime. Vay anasını be! Şu hayatta zengin olmak vardı yemin ediyorum. Adamların parfümü bile kendilerine özeldi.
Gözlerimi açıp az önce bulunduğum odaya bakınca yönetmenin ağır izlenimi altında olduğumu hissettim.
Sen akıllanmazsın Yıldız! En iyisi bu bahçeye gömsünler beni!
Aradaki metreler boyu uzaklıktan bile olsa bana göz kırptığını görmüştüm. Evet evet! O ayı adam bana resmen göz kırptı. Hareketlerini kaçırmadan takip ediyordum.
Elindeki parfüm şişesini havaya kaldırarak benim yaptığımın aynısı yapıp bileğine sıktı ve kokusunu içine çekti.
Pislik! Resmen alay ediyordu.
Önüme dönerek gözlerimi kapattım.
"Sakin kalman lazım Yıldız! Adamın evindesin ve kameramanlar gelmek üzere. Bu yüzden sakin kal!"
Derin nefesler eşliğinde içimdeki öfke nöbetini susturmaya çalışıyordum. Ama bende nerde o kadar sakinlik...
"Kendini beğenmiş, ukala, kibirli, kuluçka-..."
"Öhöm öhöm..."
Sakinleşmek için kapattığım gözlerimden tekini açarak sağıma baktım. Yönetmen tam da şu an da burada, yanımdaydı. Sanırım bugünü rezillik günüm ilan etmem lazımdı.
Güldüm, sahte tebessümle.
Sandalyelerden birisini çekip oturdu ama tersten.
"Aşağılamaların bittiyse seninle özel konuşmak istiyorum." dedi.
Özel mi? Bizim aramızda özel olacak kadar önemli hiçbir detay yaşanmamıştı ki!
"Buyrun." dedim.
Sol elini ensesine koydu. Konuşmakta zorluk çekiyor, derdini dile dökemiyordu.
"Nasıl başlayacağımı bilmiyorum."
"Bazen bana da aynısı oluyor. En iyisi bodoslama giriş yapın." dedim.
Telaşlı halinin terk ettiği yüzünde şaşkınlık ifadesi belirdi. Beni daha Egemen bile çözememiş, sen pekte şey yapma yani yönetmen...
"O zaman, direk giriyorum konuya." dedi çekinerek.
"Gir bencede çünkü az sonra gelirler."
Elleriyle oynadı, dizlerini sıktı ama sonunda döküldü...
"Seninde dediğin gibi az sonra gelirler. Yıldız bak..."
Tamam, konuşmayı sevmediğini az çok anlamıştım ama sanki haddinden fazla zorlanıyordu.
Neyse, şimdilik sesimi çıkartmadan dinlesem daha iyiydi.
"Sana haksızlık ettim biliyorum."
Konunun para avcısı olduğunu tahmin ediyordum. Evet haksızlıktı ama geçmiş ilişkisinden verdiği bir kaç bilgide kadının para düşkünü olduğunu anlamıştım. Zamanında yediği darbe herkese şüpheli bakmasını sağlamış ve doğal olarak bana da aynı gözle yaklaşım göstermişti.
Sessizliğimi korudum. Aslında çıkış yapmam lazımdı ama saygı çerçevesini aşmadan derdini anlattığı için sustum...
"Sen de neden ettiğimi biliyorsun."
Yere dönük bakışlarını bana çevirdi. Sessiz kalsamda gözlerimden cevap almak istiyordu. 'Biliyorum' gülümsemesi bıraktım dudaklarımda. O da güldü ama çok hafifti.
Devam etti...
"Çok özür diliyorum senden. Tanışmamız güzel olmadı. Tamam, o konuda da haklısın. Senden izinsiz mülkünü kullandım ama inan bana çok aradım sahibini. Köylülere sordum, soruşturdum fakat en son 6 yıl önce burayı terk ettiğini, daha da adım atmadığını söylediler. Bende emeklerimin çöp olmasını istemediğim için bahçeni dizimin bölümlerinde kullandım."
Ne diziymiş arkadaş! Uğruna neler oldu neler...
"6 yıldır gelmeyen, daha da gelmez dedim ama sen çekimin ortasına bomba gibi düştün!" demesiyle ikimizde tutamadık kendimizi, güldük. Soğuk adamın gülüşüyle yüreğim ısındı...
Ne yapayım? Gittiğim her yere macera taşımak kanımda vardı.
"Ama haklıydım, kabul et!" dedim.
"Orda yoktum, çocuklar anlattı. Valla ne diyim! Harbi kadınsın. Yani senin yaptığını herkes yapmazdı. Katil olmayı göze alarak, tereddüt etmeden vurmuşsun."
"Ha yok!" dedim itiraz ederek. "Bacağını bilerek sıyırdı o kurşun."
"Nasıl? Oraya denk gelmedi mi?"
"Hayır. Kaçmasın diye vurdum bacağından. Yani rastgele açtığım ateş değildi."
"Kaçmasın diye? Korktuğun için değil yani."
"Yoo!" dedim direk.
"Beni görseydi muhtemelen kaçardı."
"Neden?" dedi kaşları çatık vaziyette.
Gözlerine değen gözlerimi yere çevirdim.
Omuzlarımı yukarı kaldırarak "Bilmem!" dedim. "Baksana, herkes kaçmış benden, kendi annem bile..."
Pınarlarım doldu. Yeri değildi biliyorum ama engel olamıyordum...
Aramızdaki kısa süren sessizliği yönetmen bozdu. "Belki de senin yüreğinin güzelliği onlara ağır geldiği için kaçmışlardır he!" diyince yüzüne döndüm yeniden.
İçimde bir yerlere dokundu bu iltifat ama uzun sürmesine fırsat vermedim. Kapılmak, kendini daha bitmemiş aşkının kollarından kurtarmadan başkasının akıntısına kapılmak yoktu!
"Yani işte anlayacağın o ki, bilerek sıyırdı kurşun onu." dedim gülerek.
Bazen de şakaya vurmak en güzel kaçış yoluydu..
"Sanırım."
Ve sessizlik yine hüküm sürdü aramızda. Konuşmak istediği başka konularında olduğunu kıvranmalarından anlayabiliyordum.
Yine bekledim. Of yönetmen! Bi Karadenizli'ye göre fazla sabır gösterdim. Lütfen derdini çabuk anlat!
"Ama evini kiralamama konusunda diretiyorsun!"
Aha! Konumuz ev demekki!
"Sende başka ev bulmama konusunda diretiyorsun." dedim. Öyleydi. Bir sürü köy, bir sürü ev varken niye ısrarla benim evim?
"Ha bi tek akıllı sensin yabani! Seyirci evi sevdi. Anket yaptık, ev değişsin ister misiniz diye, %90'lık kesim izlemeyi bırakırız yorumu atmış. Bak... Belki sana normal geliyor ama benim yaşama gayem dizilerim."
O yüzden evimde bu kadar diretiyordu...
"Bu dizinin üzerine tam tamına 2 senedir yoğunlaşmış durumdayım. Şu an 10. bölümü çekeceğiz ama senin sayende hepsi durmuş durumda!"
Neden kimse benim ne düşündüğümü, ne hissettiğimi umursamıyor? Tek kalan çatımı da başkasına verip evsiz mi kalayım?
"Zor günler geçirdiğini biliyorum Yıldız. Yani Egemen'i, Egemen'le olan ilişkini falan..." diyince şaşkınlıkla baktım.
Benim hakkımda derin araştırma yapması ilginçti. Evet ilginçti çünkü düz birisiydim. Zengin ya da varlıklı ailenin kızı değildim.
"Hiç boşuna şaşırma. Hayatımda türüne ilk kez rastladığım kadını merak etmek benim de hakkım değil mi?"
"Ha yani sırf merakından, para avcısı olduğumu düşündüğünden değil!" dememle kafasını kaşıdı. Belki dün akşamdan sonra anlamıştır diye tahmin ediyordum ama kafası hâlâ karışıktı. Para avcısı olacak olsam, arkadaşının düz duvara tırmanır gibi bana yürümesine karşılık verirdim.
Cevap gelmedi. Başını yere eğerek büyük elleriyle oynamaya başladı. Sanki küçük çocuklar gibiydi önümde. Konuşuyordu fakat bir türlü asıl konuya gelemiyordu.
"Şu..." dedi ağzında geveleyerek.
"Şey konusu..."
"Ney?" dedim. Sabrımın sonundaydım.
"Şey konusu işte Yıldız."
"Ney? Ay söylesene çatladım!"
"Haber." dedi kısık sesle.
Modum anında düştü. Bu konu benimde canımı çok sıkıyordu.
"Röportaj vereceksin ama insanlar yine de yazmaya devam edecek."
"Nasıl?" dedim hayretle. Durları yok mu bunların?
"Bizim camia böyle. Yani evet, bir kesimin ağzı kapanır ama karıştıranlar elbet olacak."
"Ee? Kesin çözüm yok mu bu konuya?"
Kesin cevap alamayacaksam, saçma sapan fikirler susmayacaksa kamera karşısına geçmemdeki amaç neydi?
"Aslında var." dedi Kuzey.
Bekledim... Daha ne kadar bekleyebilirim bilmiyorum!
"Şey... Fikri bana babam söyledi ama... Yani detaylı düşününce benim de aklıma yattı. Yazılan yazıdaki ilk seçeneği doğrulamış oluruz. Yani verdikleri ihtimal doğru çıkar."
Anlamamıştım.. İlk seçenek neydi? Karşımda Egemen böyle konuşuyor olsaydı şimdiye boğazlamıştım ama yönetmenden çekiniyordum. Çok ağır duruşu vardı. Sanki yılların birikmiş acılarını taşıyordu yüreğinde.
"Ney?" dedim.
Durdu, kafasını kaşıdı ama bir türlü konuşamadı.
"Bak ben sakin insan değilim yönetmen! Ya söyle ya da çek git yanımdan!" dedim dişlerimin arasından. Yönetmen de olsan bir yere kadar!
"Bugün kamera karşısına sevgili olarak çıkarsak ağızları susar dedi babam!"
Hızla sıralandırdığı kelimeler kulağımda düğüm oldu. Karşısında adeta donup kaldım. İlk seçenek... Tabi ya! İlk yazı, yönetmenin bana kalbini kaptırdığı yönündeydi.
"Oh be, rahatladım sonunda!" dedi.
Ama ben hiç rahat sayılmazdım.
Çok ağır istekti. Kendimi aklamak için başkasının kalbini kırmak... Egemen ne düşünürdü hakkımda? Kızmaz mıydı içten içe? Kim olsa kızardı.
6 yıl... Dile kolay, 6 yıldır sevgiliydik. 6 koca yılı geride bırakmıştık. Ne Egemen ne de ben... İkimizinde tek ihaneti olmamıştı birbirimize. Belki yüzüme vuruyordu ama yaptığı iyilikleri göz ardı edemezdim.
Aç yattığım geceler karnımı doyurdu. Ailesiyle defalarca kez kavga etti, karşılarına dikilip beni sevdiğini haykırdı. Belki yanlışları vardı ama bir yanlış tüm doğruları götürmüyordu. Ona bunu yapamazdım... Kendim için bile olsa yapamazdım...