Boş yatağımda kendi kendime uyandım yine. Lyon’da, aşık olduğum ama zorla evlendiğim, kendisinin yatağında ama o olmadan uyuduğum, misafiri olduğum eşimin evinde… Odadaki banyoya girip dişlerimi fırçaladım ve duş aldım. Alice her zaman çok güzel görünüyordu, o yüzden onun etrafında kendime fazladan dikkat ediyordum. Giyinip çıktığımda onu en sade haliyle, pijamaları, makyajsız yüzüyle ve fönsüz saçlarıyla gördüm. Salonun içindeki Amerikan mutfakta kahvaltı hazırlıyor, bir yandan da telefondan görüntülü konuşuyordu. Yanına yaklaştığımda annesiyle konuştuğunu gördüm.
Yavaş yavaş iyileşmeye başlamıştı. Artık eskisi kadar çok ilgilenmiyorduk ama her sabah arayıp, gün içinde de görmeye gidiyorduk.
Alice, tezgahın üstüne koyduğu telefondan annesiyle konuşurken, bir yandan da üst dolaptan tava almaya çalışıyordu. Hemen evin erkeği(!) olarak yardımına koştum. ‘’Günaydın sevgilim.’’ dedim sanki aramayı fark etmemişim gibi. Bana şaşkın şaşkın bakınca da, ‘’Ah, sana da günaydın Alice.’’ dedim ve kameraya göz kırptım. Hem kaynanamı güldürmüş oldum hem de şaşkın karıma aramada olduğunun farkında olduğumu bildirmiş oldum.
‘’Günaydın Tarık.’’ dedi gülümseyerek. ‘’Tava için de teşekkür ederim.’’
‘’Hani ödülüm?’’ dedim ve parmağımla yanağımı gösterdim. Annesini bahane ederek karımla evcilik oynayacaktım biraz.
Terreddütle de olsa, minik bir öpücük bıraktı yanağıma. Eskiden daha arsızdı bu kız, evlenince bir vakurluk çöktü üstüne.
Bir kolumu omzuna atıp kendime çektim ve ikimizin yüzünü kameraya döndüm. Annesiyle konuşabilmesi, normal ve sıcak bir ailesinin olduğunu görmek beni mutlu ediyordu.
‘’Bugün nasılsın Gabriel?’’ dedim.
‘’Ben iyiyim, sen nasılsın?’’
‘’Ben de iyiyim.’’
‘’Çok yakışıklı olmuşsun bu sabah. Bir yere mi gidiyorsun?’’
‘’Demek beni yakışıklı buluyorsun, öyle mi? Akşamüstü bir kahve eşliğinde konuşalım mı bu yakışıklılığı güzel kadın?’’ diyerek göz kırptım.
Kısacık anlaşmalı evlilik hayatımdan size ufak bir yatırım tavsiyesi vereyim; eşinizin ebeveynlerine kur yapın. Tabii bunu Avrupai olarak yapın, Anadolu irfanı tarzıyla değil…
‘’Bugün gelmeyin, istemiyorum.’’ dedi.
‘’Neden gelmeyelim anne?’’
‘’Ben kocamı özledim, onunla baş başa kalmak istiyorum.’’ dedi.
Böyle demesi bizi güldürmeye başladı. Gülerken göz göze baktık.
‘’Siz de birlikte zaman geçirin biraz. Yemek yiyin, konsere gidin… Gelmeyin, istemiyorum. Kocamla biz çok mutluyuz.’’
Sonra da ‘’Sonra görüşürüz!’’ dedi ve kapattı.
Alice ve ben birbirimize bakakaldık önce. Sonra kahkahalarla gülmeye başladık. Bu sırada Akın salonda belirdi ve gözünü ovuştura ovuştura ‘’Bu ne neşe sabah sabah? Yoksa öpüştünüz mü?’’ diyerek yanımıza geldi.
Böyle demesiyle Alice biraz mahcup oldu. ‘’Ben Naz’a bakayım. Sabah erken uyandırmamı söylemişti.’’ dedi ve resmen kaçtı.
Akın ensesine bir tane vurdum. ‘’Oğlum sen salak mısın? Ne biçim konuşuyorsun kızın yanında?’’ dedim.
‘’Alice takmaz ki öyle şeyleri.’’
‘’Başkasıyla olsa takmaz belki ama benimleyken takıyor işte. Zaten evlendiğimizden beri bir tuhaf oldu. Dokunsan ağlayacak halde. Bizim durumumuzu da biliyorsun… Çıktık, geldik… Kızın evine sığındık resmen mülteci gibi.’’
‘’O konuları açma hiç. Hayatımız altüst oldu. Babamdan haber var mı?’’
‘’Bilmiyorum. Umrumda da değil, biliyor musun Akın. Kaç kişinin hayatıyla oynamış, kaç kişiyi öldürmeye çalışmış… Naz’ı öldürsün diye adam tutmuş ya… Ne yaptı bu kız bu kadar nefreti hak edecek?’’
Gözlerim doldu bir an için. Naz’ın bebekliğini hatırladım. Küçücüktü, ben de küçüktüm tabii… Hep huzursuzdu, bir tek ben ve Akın’ın kucağında sakinleşiyordu. Annem babam kucağımıza almamıza engel olmaya çalışıyordu her defasında. Küçücük bir bebeği sakinleştirmemize bile izin vermeyecek kadar kalpleri kararmıştı. O sırada Naz odasından çıkınca dayanamadım ve gidip ona sarıldım. Şaşırsa da o da bana sarıldı.
‘’Canım, canım benim… Sen benim için çok ama çok değerlisin. Seni çok seviyorum.’’ dedim.
Keşke demeseydim, çünkü hüngür hüngür ağlamaya başladı.
‘’Ağlama… Ağla diye söylemedim.’’ dedim ama ben de kötü olmuştum. Sadece kendimi tutmaya çalışıyordum. Akın da mutfaktaki sandalyeye oturup ağlamaya başladı. Her şey yolundaymış gibi davranıyorduk ama her anlamda zor bir süreçten geçiyorduk.
Babamız bir kişiyi öldürtmüş, iki kişiyi öldürtmeye çalışmıştı. Bu, öyle kolay kolay kabul edilecek bir şey değildi. Hayatım boyunca en çok kin beslediğim adam kardeşim çıkmıştı. Ben onunla aynı ailede, aynı evde yaşayamaz, cemiyette kardeş diye gezemezdim.
Bu dramatik sahne Gönül’ün uyanması ve sevgilisini teselli etmeye çalışmasıyla iyice arşa çıktı. Bizi toparlayan, Alice oldu yine. Bu kız, uçarı, aklı bir karış havada bir insan değil miydi? Neden günlerdir içimizdeki en aklı başında insan rolünü o oynuyordu ki? Çok mu önyargılıydım acaba? Onun derinliğini göremeyecek kadar kör olabilir miydim acaba? Kendimi hiç olmadığım kadar önyargılı hissediyordum ona karşı.
Kahvaltı sırasında Gönül ‘’Benim yarın sabah İstanbul’a dönmem lazım. Daha fazla burada oyalanamam.’’ dedi.
Akın sadece başını salladı. Artık babasının parası yok, kendine ait hiçbir şeyi yoktu… Kıza, ‘beni kendinle götür’ diyemezdi sonuçta.
Gönül elini uzatıp, Akın’ın elini tuttu.
‘’Burada mı kalmak istersin yoksa benimle mi gelirsin sevgilim?’’ diye sordu.
Akın başını kaldırıp ona baktı.
‘’Burada kardeşlerinle kalman gerektiğini düşünüyorsan, kalabilirsin. Ben haftasonu geri gelirim. Ama benimle gelmek istersen, ona göre bilet rezervasyonu yapacağım.’’ dedi.
Naz huysuzca çatalını tabağına bırakıp geriye yaslandı ve ‘’Of! Sıkıldım sizin bu dramanızdan!’’ dedi.
Dönüp ona baktığımızda ‘’Onlar benim annem babam değilmiş ama sizin anne babanız. Sizin hiçbir şeyden muaf olduğunuz veya mahrum kaldığınız yok. Anne babanızla görüşebilirsiniz.’’ dedi.
‘’Senin de hiçbir şeyden mahrum kaldığın yok Naz. Senin üstüne yapılan bütün taşınmazlar ve işletmeler, bankadaki paran ve mirastaki payın duruyor. Nüfustaki kaydın da sabit.’’
‘’Ben o insanları terk ettim ama. Hem çok sürmez, bağırlarına basarlar biricik oğullarını.’’
‘’İşte o zaman beni tamamen kaybederler.’’ dedim.
‘’Beni de…’’
‘’Sizin kimseye ihtiyacınız yok. Akın’ın ailesi, benim ailem demek. Ben her anlamda size destek verebilirim.’’
Gönül çok iyi kalpli bir kadındı.
‘’Ben de… Özellikle Naz… Dünya üzerinde hiç kimse kalmasa bile ben, onun ailesi olurum.’’ dedi benim biricik karım.
‘’Peki ya ben?’’ dedim mahçup bir halde. ‘’Kocanı hiç sahiplenmiyorsun, çok üzülüyorum.’’
‘’Şu an yasal olarak her şeyimle ilgili hak iddia edebilirsin Tarık. Hem, tabii ki sana da yardımcı olurum.’’ dedi.
Ben senden paranı istemiyordum ki Alice, ben senden aile istiyordum.
‘’Konuyu çok dağıttık. Akın, ne diyorsun sevgilim?’’
‘’Olabilir aslında. Hem iş aramam da lazım. Burada ne kadar kalabiliriz ki? İş bulmam, ev tutmam, bir düzen oturtmam lazım. Artık bakmam gereken bir kardeşim de var üstelik.’’
‘’Hadi oradan be! Ben sana bakarım.’’
‘’Yaparsın sen, cadı… Benim gibi on taneye bakarsın sen.’’
‘’Ben senin biraz daha toparlanmanı bekliyordum ama, madem iş konusunu açtın, seninle bunu da konuşalım sevgilim. Bence bir süre bizimle çalışabilirsin.’’
‘’Gönlü’m, teşekkür ederim. Ama biraz dürüst olalım mı, ben çok kötü bir eleman olurum. Babamın kum havuzunda oynadım bunca yıl ama aslında çok beceriksizim.’’
‘’Kendine haksızlık etme sevgilim. Hem yapabileceğin bir iş mutlaka bulunur. Hiçbir şey yapamazsan, tercümanlık yaparsın. Baksana, kaç tane dil biliyorsun.’’
‘’Gönül haklı Akın. Ben de senin başarılı bir iş insanı olacağını düşünüyorum.’’
Sen benim karıma da bak, ne güzel cesaretlendiriyor kaynını…
Akşamüstü olunca Akın ve Gönül’ü İstanbul’a gönderdik. Naz biraz hava almak istediğini söyleyerek parkta yürüyüşe çıktı. Alice ve ben evde başbaşa kaldık.
‘’Bu akşam için bir programın var mı?’’ diye sordum.
‘’Hayır, senin?’’
‘’Karımla dans etmek istiyorum.’’ diyerek elimi ona uzattım.
Biraz şaşırdı ama, itiraz etmeden uzattığım elimi tuttu. İki elimle belinden sardım. Birbirimize gülümseyerek bakıyorduk. Dışarıdan bakılsa aptal gibi görünürdük ama biz o an için çok huzurluyduk.
‘’Müzik olmadan mı dans edeceğiz?’’ diye sordu.
Sol omzumdaki elini göğsüme indirdim. ‘’Hisset karıcığım.’’ dedim.
Şaka yaptığımı zannediyordu. Başını geriye atıp kahkaha atmaya başladı. Onun neşesi benim için dünyaya bedeldi.
Tam sırasıydı; ona duygularımı itiraf etmenin tam sırası…
Sol elimi belinden çekip, göğsümdeki eline götürdüm ve elinden tutarak kendi etrafında döndürdüm. Sonra onu yeniden kollarıma alıp, bir koluma yatırdım. Bana gülümseyerek bakıyordu. O anda onu öpsem, öperdim… Ama önce söylemem gerekenler vardı.
‘’Alice, benim sana bir şey söylemem lazım.’’ dedim.
‘’Bir şey söyleme Tarık.’’ dedi. Elleriyle yüzümü kavradı ve yine dudaklarını dudaklarımla birleştirdi. O güzel dudaklarının tadını çıkarmak için, gözlerimi hazdan kapatmadan önce gördüğüm son manzara onun o mutluluktan ışıl ışıl bakan açık mavi gözleriydi.