O güzel kokulu, yumuşak dudaklı karımın baldan tatlı öpücükleriyle ruhumdaki bütün şelaleler yine deli deli aşk çeşmemize akıyordu. Onun aklımdan çıkmayan o öpücüğü, yine aklımı başımdan alıyordu. Üstelik bu defa kendimi geri çekmek veya numara yapmak zorunda da değildim. Sevdiğim kadın, karım kollarımdaydı ve dudakları da dudaklarımda…
Dudaklarımızı ayırmadan onunla birlikte doğruldum. Beline destek verdiğim elimle ayaklarını yerden keserken, diğer elimi de yüzüne getirdim ve yanağındaki saçları nazikçe geriye ittim. Öpücüklerimin arasında derin derin nefesler alıyordum ki, kokusunu da içime çekebileyim.
Kucağımda onunla koltuğa yöneldim. Onu koltuğa bıraktığımda öpüşmeye devam ediyorduk. Koltuğun kolçağına sırtını dayayacağı şekilde bıraktım ve bacaklarını uzatmasına yardımcı oldum. Ben de dizlerimin üstünde koltuğa çıktım ve onun o güzel dudaklarını biraz da o pozisyonda tattım. Dudaklarımı yanağı, oradan da çenesine boynuna indirdiğimde elleriyle boynumu ve ensemi okşamaya başladı. O narin ellerinin boynumdan gömleğimin düşmelerine indiğini hissettim. Kolçaktan destek aldığım ellerimi omuzlarına getirdim ve okşayarak beline kaydırdım. İnce belinin kavisinden onu neredeyse tek elimle bile kavrayabilirdim. Son zamanlarda annesinin hastalığı yüzünden o kadar kötü zamanlar geçirmişti ki, hem uyku düzeni bozulmuş hem de iştahı iyiden iyiye azalmıştı. Naz’ın başına gelenler de cabası… Güzel karım benim, önyargılarımdan dolayı sevemediğim, kendimle birlikte acı çektirdiğim… Aslında birçoğumuzdan daha kişilikli ve sağlam bir karakteri varmış. Benim zannettiğim gibi zıttım değil, aksine bu dünyada bana en uygun insanmış.
Onu öperken zihnime dolan bu düşünceler, bir elimi istemsizce belinden yüzüne, oradan da saçlarına çıkardı. Güzel saçlarını incitmekten korkarak okşamaya başladım.
‘’Tarık…’’ diye fısıldadı gül rengi dudakları…
Boynuna gömdüğüm yüzümü, yüzüne çıkardım ve güzel yüzünü okşayarak ‘’Efendim karıcığım?’’ dedim. Yüzümde, kontrol edemediğim bir gülümseme vardı. Sanki bütün gece ağzımda bir elbise askısyla uyumuş gibi sırıtıyordum.
Bu güzel ânımızı bozan, ansızın çalan kapımız oldu.
Birbirimize şaşkınlıkla bakıp, aynı anda ‘’Birini mi bekliyordun?’’ diye sorduk. Sonra ikimiz de aynı anda başımızı iki yana salladık. Bu halimiz, ikimizi de güldürdü.
Halimize gülerek ayağa kalkıp, kapıya yöneldiğimiz sırada ‘’Belki de Naz gelmiştir.’’ dedim.
‘’Ama onun anahtarı var. Unuttu mu acaba?’’ dedi.
Kapıya gelince ona ‘’Karıcığım, müsaade edersen, kapıyı kocan olarak ben açmak istiyorum.’’ dedim.
Gülümseyerek bir adım geri çekildi ve eliyle kapıyı ‘buyur’ der gibi işaret etti.
Kapıyı açtığımda karşımda, benim boylarımda, kıvırcık saçlı, esmer, yapılı bir adam vardı. Beni es geçip, içeri adımladı ve Alice’e sarılmaya kalktı. Sarılmaya kalktı, çünkü Alice kendini geri çekerek aralarına mesafe koydu.
‘’Güzelim, özlemedin mi beni?’’ dedi, Ortadoğulu aksanıyla.
Ortadoğulu değilse bile, Faslı, Cezayirli, Tunuslu filan olması lazımdı.
Ne yapacağımı bilemeden onları izliyordum. Karımın sevgilisi, gözlerimin önünde ona dokunmaya çalışıyordu.
‘’Senin ne işin var burada? Hem evimi nereden buldun?’’ dedi.
Evini bilmediğine göre ve Alice sert bir mizaçta yaklaştığına göre aralarında o kadar da derin bir ilişki yoktu demek ki.
‘’Bizim çocuklardan aldım bebeğim. Şehre gelince, geceyi senin kollarında geçirmek istedim.’’
‘’Evimden gider misin?’’ dedi.
‘’Bebeğim şımartılmak mı istiyormuş? Yoksa buna ayıp olur diye mi böyle yapıyorsun? Sorun değil, üçlü yaparız. Hatta sizi izlemek keyifli-’’
‘’Fazla ileri gidiyorsun. O, benim kocam ve biz seni evimizde istemiyoruz.’’ dedi kesin ve kararlı bir şekilde.
‘’Bana yalan söyleme, senin gibi bir kadınla kimse evlenmez! Bak, hazır geldim zaten.’’ diyerek önündeki kabarıklığı gösterdi.
Çöl devesi gelmiş, benim karıma orasını gösteriyordu… Hem de benim gözlerimin önünde. Bir de hakaret ediyordu, benim karıma.
‘’Hadi, gel buraya!’’ diyerek karımı kolundan kendine çekmeye kalktığında artık bir şeyler yapmam kafama dank etti ve ilk yumruğumu yedi.
Salonda üstüne çıkıp, canını alırcasına vurmaya başladım. Kaba kuvvet, pek tercih ettiğim bir yöntem değildi ama, bu çöl bedevisi hak ediyordu. Alice’in çığlıkları kulaklarımı doldururken, ona bile aldırmadan döve döve kapının önüne attım şerefsizi. Kapıyı yüzüne kapattığımda bize hakaret savurmaya devam ediyordu.
Alice’in korkmuş ama içinde hâlâ cesaret taşıyan sesi yükseldi.
‘’Defol git buradan Tarıq! Yoksa polisi çağırırım!’’ dedi.
‘’Sana inanamıyorum! Onun için beni mi kovuyorsun, kocanı? Sana ne kadar kaba davrandı, görmedin mi?’’
‘’Sana demiyorum, ona diyorum. Adı Tarıq.’’ dedi.
Bir an için duyduklarımın doğruluğunu sorguladım. Benim adımı sayıklayarak başka bir adama dokunması kanıma dokunmuştu.
‘’Sen, benim adımı sayıklayarak o adamla mı seviştin?’’ dedim elimle kapıyı göstererek. ‘’Daha kaç milletten Tarık tanıyorsun? Bizden koleksiyon mu yaptın yoksa? İstersen ben çıkayım, siz kaldığınız yerden devam edin. Benim yanımda kocasına sadık kadın rollerine bürünmene de gerek yoktu. Sonuçta nasıl bir gece hayatın olduğunu iyi biliyoruz, öyle değil mi?’’
Bu söylediklerimden dolayı kafamı taşlardan taşlara vurmak lazımdı. Karşımda zaten yeterince korkmuş, dehşete düşmüş ve sarsılmış bir halde duruyordu. Onu sakinleştirmek yerine kıskançlığımdan dolayı içimi saran öfkemi ona kusuyordum. Alice’e hakaret edeceğime, kendime bakmalıydım; ben onun kocası olabilecek biri miydim?
Bana hayalkırıklığıyla baktığında, gözlerindeki ifade içimi bir cam parçası gibi kesti.
‘’Sen benim kocam bile değilsin ki; benim sana sadakat borcum yok, Tarık. Ben, kendime olan saygımdan dolayı, kağıt üstündeki evliliğimizin gerektirdiği gibi davranıyorum. Yani, senin bana yakıştırdığını değil, kendime gerçekten yakışanı yapıyorum.’’
Son cümlenin her bir kelimesini bastıra bastıra söylemişti.
‘’Onunla aranızda isim benzerliği var, evet… Ama onunla aramda hiçbir şey olmadı. Bütün az gelişmiş toplumların erkekleri gibi, her kadına böyle davranmayı kendilerinde hak görüyor, birini istismar ettiklerinde de, yaptıkları şeyin istismar olduğunu bile bilmiyorlar. Az önce, senin gözlerinin önünde, bana yüzü bile kızarmadan bana yaptıklarını gördün ve bütün aşağılamalarını da sessizce izledin. Kocam olarak, beni korumak yerine, ne kadar ileri gideceğini mi görmek istedin?’’
Yumruklarını sıkmış, boğazı düğümlenmiş, gözleri sinirden kıpkırmızı olmuştu. Sesindeki tınıdan sinirlerinin ne kadar yıprandığını anlayabiliyordum.
‘’Bana burada değil de, yatak odasında dokunmaya kalksaydı, beni korumak yerine sessizce çıkıp gidecek miydin yoksa? Söylesene, az önce sen de bana dokunurken onunla aynı niyetle mi dokundun?’’
‘’Bunu nasıl düşünürsün, Alice?’’ dedim hayretle.
‘’Neden? Sen de benim hakkımda onun gibi düşünmüyor musun? Yoksa birdenbire bana saygı mı duymaya başladın? Senin saygına layık olmak için karın olmam mı gerekiyordu? Bir insana, sadece onun varlığından dolayı saygı duyamıyor musun sen?’’
‘’Senin sinirlerin bozulmuş.’’ dedim geçiştirir gibi… Biraz sakinleştiğinde onunla uzun uzun konuşmak daha doğru olacaktı. Hava alması için onu balkona yönlendirmek istedim ve kolundan tutmaya yeltendim. Hani, ‘dokunsalar ağlarım’ derler ya; gerçekten de öyle oldu. Kolunu tutmaya kalktığım anda, kendini geri çekip ‘’Bırak!’’ diye bağırdı. Yükselen sesiyle birlikte gözlerinden de yaşlar akmaya başladı.
‘’Sen bana hiç saygı duymadın, hiç değer vermedin… Yıllarca senden hakaret, aşağılama ve küçümseme dışında hiçbir şey duymadığım hâlde seni sevmeye devam ettim ben! Allah kahretsin! Yıllarımı seni aklımdan çıkarmak için harcayıp durdum. Neredeyse kırk yaşındayım; bir işim, bir hayat düzenim, hiçbir şeyim yok… Yıllardır senin yüzünden yaşadığım acıyı bastırmaya çalışmak, onu maskelemek ne kadar zor, farkında mısın? Bunu yapmak için neşeli bir imaj çıkardım ortaya. Ama senin saygına, anlayışlı tavırlarına ancak, ağlamaya başladığımda layık oldum. Birden bana destek olacağın tuttu.’’
Söyledikleri doğru değildi. Ben, ona ayak uyduramayacağımı düşünmüştüm hep. Onu bu yüzden mutsuz edeceğimi düşünmüş, bu nedenle kendimi geri çekmiştim. O da benden soğusun, beni istemesin diyeydi bütün çabam. Yaptıklarımdan dolayı ben bile kendime olan sevgimi tüketmişken, onun beni sevebilmesi de bir mucizeydi. Sonsuz bir sevgiyi ve saygıyı sonuna kadar hak eden oydu aslında; ben hiçbir şeyi hak etmiyordum asıl. Keşke kalbinden tamamen silinseydim de, onu bu hâle getirmeseydim.
‘’Annem için yaptığın her şeye minnettarım, teşekkür ederim. Evlenmeden hemen önce başka bir donör bulunduğunu öğrendiğin hâlde, beni nikahta terk edilen kadın durumuna düşürmediğin, ne olursa olsun benimle evlendiğin ve aileme de hem saygılı davrandığın hem de bugünlerde destek olduğun için teşekkür ederim. Birçok evlilikte, çoğu eşin olmadığı kadar destek oldun bana. Ama bence artık boşanmamızın zamanı geldi. Böylece sen de sanki bana saygı duyuyormuş gibi davranmazsın.’’
‘’Alice, sen beni yanlış anladın-’’ diye itiraz edecek oldum ama beni yine susturdu.
‘’Gözlerinin önünde hakarete uğramama ve hem sözlü hem de fiziksel olarak istismar edilmeme göz yuman, ses çıkarmayan bir eşe ihtiyacım yok. Seninle evli olsam da, senden boşansam da yalnızım ben bu ilişkide. Naz’ın yaşadıklarını ben asla yaşamayacağım. Zaten o kıroyla kardeş olduğunuzu öğrendiğim anda sadece Naz’ı alıp, gelmeliydim.’’
Bana söylediği her şeyi kabul edebilirdim ama onunla aynı kefeye konmayı kabul edemezdim. Yusuf, benim kardeşim filan değildi ve ben asla o şerefsiz gibi bir koca olmayacaktım. Söylediği her söze bir noktada hak verebiliyordum ama, son söylediği benim de damarıma bastı.
Üstüne bağırarak yürüdüm.
‘’O herif benim kardeşim filan değil! Ben, ona hiçbir zaman benzemedim, benzemem de! Ben asla onun gibi biri olmadım!’’
Ellerimi kollarımı savura savura ona bağırıyordum. Yusuf’a benzemediğime onu ikna etmek için çırpındığım o an, Yusuf’a en çok benzediğim andı.
Başka kadın olsaydı, o anda bir köşeye korkuyla sinerdi. Ama Alice, tam tersini yapıp bana kafa tuttu.
‘’Benimle böyle konuşamazsın sen! İstediğin kadar inkar et; o kıro ve sen kardeşisiniz. Bu tavrınızı da annenizden almışsınız hatta. Annen gibi sen de huysuz ve kibirlisin! Umarım annen ve çok sevgili oğulları, üçünüz birlikte sonsuza kadar sadece birbirinizin hayatını karartırsınız!’’
Ben bu kadını biraz önce kollarıma almış, öpmek üzereydim; ne oldu da bu duruma geldik? Yani, benim yüzümdendi ama bu kadar ileri gidebildiğimize inanamıyordum. Ben sevmeyi, sevgiyi bilmeyen biri miydim?
Birbirimize iyice girdiğimiz sırada eve Naz geldi ama beraberinde, anlam veremediğim bir şekilde polisler de gelmişti.