bc

İhtirasın Gölgesinde

book_age18+
16
FOLLOW
1K
READ
revenge
dark
forbidden
love-triangle
contract marriage
one-night stand
reincarnation/transmigration
family
HE
escape while being pregnant
time-travel
teacherxstudent
love after marriage
system
age gap
fated
forced
opposites attract
second chance
friends to lovers
pregnant
arranged marriage
shifter
curse
playboy
badboy
kickass heroine
sporty
neighbor
stepfather
mafia
single mother
gangster
heir/heiress
blue collar
drama
tragedy
sweet
lighthearted
serious
kicking
bold
single daddy
werewolves
vampire
game player
campus
city
medieval
mythology
office/work place
pack
small town
magical world
high-tech world
another world
ABO
cheating
childhood crush
disappearance
enimies to lovers
lies
rejected
secrets
soul-swap
superpower
rebirth/reborn
dystopian
war
ancient
love at the first sight
affair
friends with benefits
polygamy
surrender
addiction
assistant
actor
substitute
Pharaohs
like
intro-logo
Blurb

Emir ve Derin. Onların aşkı, lüks ve ihtirasın en karanlık zirvesinde yeşerdi.

​Derin, üniversite hayallerinden vazgeçip, beş yıl önce deli gibi aşık olduğu Emirhan Karahan ile evlendiğinde, altın bir kafesin içinde yaşamaya başladı. Emir, Türkiye'nin en güçlü ve acımasız iş adamıydı; Derin ise onun tek zayıflığı, korunmaya muhtaç masum kraliçesiydi. Malikanelerinin her köşesi tutkuyla, yatak odaları ise doyumsuz arzularla doluydu. Emir'in dokunuşu bir sığınaktı, bir kaçış...

​Fakat her ihtirasın derin bir gölgesi vardır.

​Emir'in gücünün kaynağı, Derin'in zihnini yormaması gereken o karanlık, mafyatik dünyaydı. Derin, kocasının evde kilitli tuttuğu sırları, keskin emirleri ve gizemli telefon görüşmeleri aracılığıyla yavaş yavaş fark etmeye başlar. Bir gün, huzur perdesi yırtılır. Derin, Emir'i, kendi gözleriyle görmemesi gereken bir eylemin ortasında yakalar:

Kan, tehlike ve ölüm.

​Artık Emir'in o takıntılı aşkı, bir sığınağa değil, bir hapishaneye dönüşmüştür.

​Emir, zaafı olan kadını kaybetmemek için onu kendi evinde tutsak eder. Derin kaçmaya çalışır; uçağın kapısından geri döndürülür, ailesine sığınamaz, arkadaşına saklanır... Ama Emir'in gücü, onun aşkı kadar sınırsızdır. Şimdi Derin, hayatını, ahlakını ve kalbini parçalayan bir seçimle karşı karşıyadır:

​Ya korktuğu adama teslim olacak, ya da onu deli gibi seven adamın karanlık dünyasında yok olacaktır.

chap-preview
Free preview
1
​Gözlerimi açtığımda, loş sabah ışığının gümüş bir toz gibi süzüldüğü odanın tavanına baktım. Yüksek tavanlı, ahşap panellerle çevrili bu oda, beş yıl önce hayatıma giren her şey gibiydi: Lüks, zarif ve Emir’in eli değmiş. Hemen yanımda, koyu mavi nevresimlerin altında, benim dünyam yatıyordu. ​Emir. ​Yüzü bana dönük, bir elini başının altına yastık yapmış. Kaşları uykusunda bile hafifçe çatık, sanki rüyasında bile büyük şirketinin hesaplarını denetliyormuş gibi. Oysa bir an sonra, o uzun, kalın kirpikler hafifçe havalandı ve dünyamı aydınlatan buz mavisi gözler beni buldu. O an, tam olarak o an, beş yıl önce üniversiteyi bırakıp, herkesi karşıma alıp bu adama neden koştuğumu hatırladım. Bütün o görkemin, gücün ve bazen yüzünden eksik olmayan o mesafeli ifadenin altında, sadece bana ait bir adam yatıyordu. ​"Ne o," diye mırıldandı, sesi hala uykudan kalmaydı ama hep o tok, kendinden emin tınıdaydı. Bir kolunu belime doladı ve beni göğsüne çekti. "Bu sabah gözlerini açar açmaz beni mi izliyordun, yoksa benim yakışıklılığım mı seni uykusuz bıraktı, eşim?" ​Gözlerimi devirdim, ama yüzümdeki gülümsemeyi engelleyemedim. Başımı, kalp atışlarını en net duyabildiğim yerine yasladım. "İkinci şık," diye fısıldadım. "Bugün önemli bir toplantın var, Bay Emirhan. Seni dinlenirken izlemek en sevdiğim lüks." ​"Senden daha büyük bir lüks yok, Derin." ​Bu sözleri her duyduğumda, karnımda kelebekler uçuşurdu. Beş yıldır evliydik ve o hala bana ilk günkü gibi âşıktı. Bazen iş dünyasının acımasızlığından geri geldiğinde omuzları ağır, yüzü sert olurdu ama eve, bu büyük ve sıcak yuvaya girdiğinde tüm o karanlık dışarıda kalırdı. Emir'in dünyası ikiye ayrılmıştı: Dışarıda, herkesin korktuğu, hayran olduğu Güçlü İş Adamı; içeride ise benim, annesinin ve kardeşi Lalin'in her şeyden çok sevdiği adam. ​Yataktan kalktık. Birlikte giyinirken bile aramızdaki sessiz uyum hiç bozulmadı. Ben giyinme odamızdaki pırıl pırıl bej elbisesini seçerken, o ise omuzlarını daha da geniş gösteren, özel dikim lacivert takımını giyiyordu. ​"Akşam yemeği," dedi, kravatını düzeltirken, bakışları aynadan beni buldu. "Akşam geç kalacağım sanmıştım, ama iptal ettim. Akşam annem ve Lalin ile değil, sadece seninle yiyeceğiz. Baş başa bir akşam. Tamam mı?" ​Yüzüne yayılan o nadir ama her zaman etkili olan içten gülümsemeyle kalbim eridi. "Harika olur. Sana o çok sevdiğin limonlu keki yapacağım." ​Saçlarımı aceleyle topladıktan sonra el ele merdivenlerden indik. Büyük cam pencerelerden giren güneş ışığı, salonumuzdaki pahalı sanat eserlerinin ve annesi Sevim Hanım’ın özenle seçtiği tarihi mobilyaların üzerinde dans ediyordu. Burası sadece bir ev değil, bir sığınaktı. ​Mutfaktan gelen sesler, bu sığınağın tam da kalbiydi. ​Sevim Hanım, zarif elbisesiyle aşçıbaşına son talimatları veriyordu. "Emir'in kahvaltısı hazır olmalı. Ve Lalin'in o son moda kahve makinesini açmayı unutmayın." ​Annesi, Emir'in hayatındaki en önemli ikinci kişiydi. Babasını çok erken kaybettikten sonra Emir, genç yaşta şirketin başına geçmişti ve annesi ona hem destek hem de sarsılmaz bir dayanak olmuştu. ​"Günaydın anne," dedi Emir, annesinin yanağına bir öpücük kondurarak. ​"Günaydın balım. Kahvaltın hazır. Ve canım Derin'im, sen de hazır mısın? Akşamki davete giderken takacağın kolyeyi seçelim." ​Annem beni gerçekten seviyordu ama bu lüks hayatın protokolleri bazen yorucuydu. Yine de gülümsedim. "Hazırım anne, çoktan hazırladım bile." ​Tam kapıdan çıkmak üzereyken, Lalin merdivenlerden indi. Emir'in 19 yaşındaki, biraz şımarık ama sevimli kız kardeşi. ​"Abi! Sen çıkmadan bir saniye! Üniversitedeki arkadaşlarımla..." ​Lalin’in isteğini bile dinlemeden, Emir cüzdanından bir kart çıkardı ve kartı ona uzattı. "Limiti yok, Lalin. Akşam görüşürüz." ​Lalin zaferle gülümsedi. "Sen bir tanesin, Abi." ​Emir elini belime koydu. Bana döndü ve gözlerimin içine baktı. O bakışta, o sabah yataktan kalkarken hissettiğim aşkın aynısı vardı. ​"Akşam seni bekliyor olacağım, karıcığım." ​Emir gitti. Kapı kapandı. Arabasının gürültülü motor sesi, geniş bahçede kayboldu. ​O an, evin huzurlu ama heybetli sessizliği üzerime çöktü. Etrafta bu kadar lüks varken ve bu kadar çok insan varken, yine de tek başıma kalmıştım. Üniversiteyi bıraktığım o günden beri, hayatım tam olarak böyleydi: Başkalarının ihtiyaçları ve istekleri arasında kurulmuş, altın bir kafeste yaşayan, Emir'e ait bir Derin. ​Emir'in arabası, şehrin gürültüsünden uzak, ağaçların fısıltılarıyla çevrili o özel eve doğru yol alırken, içimde tarifsiz bir heyecan kabarıyordu. Burası bizim gizli sığınağımızdı. Büyük malikanemizin aksine, burada kalabalık yoktu; sadece biz, ihtiraslarımız ve dört duvar arasında yitip giden tüm sınırlar. Dışarıda Emirhan Karahan adının yarattığı ağırlık, güçlü iş adamının sert duruşu, burada eriyip giderdi. Burada o, sadece benim Emir'imdi. ​Araba sessizce durdu. Emir, motoru kapatır kapatmaz bana döndü. Gözleri, karanlıkta bile parlayan birer mıknatıs gibiydi. Elini uzattı, parmaklarıma kenetlendiğinde elektrik akımı tüm koluma yayıldı. "Hoş geldin, Derin," diye fısıldadı, sesi bile bir okşayış gibiydi. ​Kapıyı açtı ve ilk ben indim. Bahçenin hafif rüzgarı, hafif elbisesiyle bacaklarıma değdi. İçeri girdiğimizde, her zamanki gibi loş bir ışık, şömineden yayılan odun kokusu ve sakin bir müzik bizi karşıladı. Burası, baştan sona zevk için tasarlanmış bir tapınaktı adeta. ​Emir beni belimden kavradı ve doğrudan salona, şöminenin önüne doğru ilerletti. Gömleğinin ilk düğmeleri çoktan açılmıştı, içindeki kaslı göğsü karanlıkta bile belirgindi. Beni yavaşça koltuğa oturttu, sonra kendisi de önümde diz çöktü. Gözlerimiz bir an olsun ayrılmadı. ​"Seni özledim," dedi, sesi çatallıydı. Bu kadar kısa bir ayrılıktan sonra bile bu cümleyi duymak beni sarhoş ediyordu. ​Elini bacağımda gezdirmeye başladı, parmakları elbisenin ipekli kumaşı altında yavaşça yukarı doğru tırmanıyordu. Kasıklarımda bir titreme başladı. Gözlerimi kapattım, onun dokunuşlarına teslim oldum. Elbisenin askıları omuzlarımdan kayarken, Emir'in sıcak dudakları boynuma değdi. Nazikçe, sonra daha ısrarlı öpücüklerle derimi yaladı. Küçük iniltiler kaçtı dudaklarımdan. ​Elbisem zemine yığıldığında, sadece ince, saten iç çamaşırlarım kalmıştı üzerimde. Emir beni kucağına aldı, vücudum onun güçlü kolları arasında bir tüy kadar hafifti. Merdivenlerden yukarı, yatak odasına taşıdı. Her adımda kalbim daha hızlı atıyordu. ​Yatak odası da aynı loşluk ve duyusal zevkle tasarlanmıştı. Büyük, yuvarlak yatak, koyu renk ipek çarşaflarla kaplıydı. Mumlar, odanın köşelerinde titreşerek gölgeler yaratıyordu. Emir beni yatağın kenarına bıraktı, ardından kendisi de üzerime doğru eğildi. Vücudumuzun her noktası birbirine değdiğinde, nefesim kesildi. ​Dudakları dudaklarıma değdi. Bu bir öpücükten çok, aç bir yutkunuş gibiydi. Dilimiz birbirine dolandı, her bir hareket daha fazlasını istiyordu. Elleri sırtımda geziniyor, belimi sıkıyor, sonra kalçalarımı avuçluyordu. Ben de ellerimi onun saçlarına daldırdım, parmaklarım o yumuşak tellerin arasında kayboldu. ​Emir, altımdaki saten külotumu sıyırdı, parmakları narin kumaşı kolayca geriye itti. O an, havaya yayılan hafif feromon kokusunu hissettim. Vücudum, onun dokunuşlarına çoktan hazırlanmıştı. Bacaklarım kendiliğinden aralandı, onu içeri davet eder gibi. ​Gözleri benimkilerle buluştuğunda, içindeki o karanlık tutku, o vahşi arzu tüm açıklığıyla görünüyordu. Yutkundum. Bu bakış, her zaman beni hem korkutur hem de en derin arzularımı uyandırırdı. ​"Hazır mısın, Derin?" diye mırıldandı, sesi boğuktu. ​Kafamı onaylarcasına salladım, başka bir şey söyleyemiyordum. Sadece onu istiyordum. Her bir zerremle. ​Yavaşça içime girdi. İlk başta hissettiğim o tanıdık doluluk, sonra yavaş yavaş tüm vücuduma yayılan o tatlı acı. Gözlerimi kapattım, ağzımdan bir inilti kaçtı. Emir'in ritmi hızlandıkça, ben de ona uyum sağlamaya başladım. Nefeslerimiz birleşti, terimiz birbirine karıştı. ​Onun her bir itişi, vücudumun en hassas noktalarına ulaşıyordu. Parmaklarım sırtını tırmalıyor, tırnaklarım kaslarına batıyordu. Yatak, altında gıcırdıyor, odadaki mumlar sanki bizimle birlikte alevleniyordu. Onun her nefesi, her iniltisi benimkini tetikliyordu. ​Zirveye yaklaştığımı hissettim. Vücudum kasıldı, titredi. Emir, gözleri kilitli bir şekilde bana bakarken, o da son bir kez daha içime derinlemesine ilerledi. İkimiz de aynı anda, o tatlı patlamanın doruklarına ulaştık. Vücutlarımız gerildi, sonra gevşedi. ​Üzerime yığıldığında, kalplerimiz hala deli gibi atıyordu. Başını boynuma gömdü, nefesi derimi yakıyordu. ​"Seninle olmak..." diye fısıldadı, sesi hala yorgunluk ve tutkuyla doluydu. "Her zaman cennetim olacak." ​Kollarımı ona doladım, gözlerimi kapattım. Bu anlar, dışarıdaki dünyanın tüm karmaşasından bir kaçış, bir sığınaktı. Burada, sadece Emir ve ben vardık. Bizi birbirimize bağlayan o karşı konulmaz ihtiras ve o derin, karanlık sevgi... ​Ama içimde, küçücük bir yerlerde, bu kadar büyük bir tutkunun, bir gün aynı şiddetle yakıp yok edebileceği bir korku da filizleniyordu. O an sadece onun kollarında erimeye odaklandım. ​Yatağın ipek çarşaflarındaki o ilk yorgunluk hissi, Emir'in gözlerindeki o doymak bilmez ışıltıyla hemen silindi. Henüz nefesimiz düzene girmemişti ki, o zaten tekrar hareketlenmişti. ​Beni kaldırdı, bacaklarımı beline doladı ve yatağın yumuşaklığını ardımızda bıraktık. Tenimiz hala nemli ve kaygandı. Odanın kapısına kadar beni taşıdı. Kapının soğuk ahşabına sırtımı dayadığında, inledim. ​"Bu kadar yeter mi sandın, karıcığım?" diye fısıldadı, sesi alaycı ama deliciydi. "Biliyorum. Sen de benim kadar açsın." ​Dudaklarımı ısırarak, "Seninle asla doyuma ulaşamam, Emir," dedim, sesim neredeyse yalvarır gibiydi. Bu itiraf, onun karanlık gözlerindeki ateşi daha da körükledi. ​Beni kapı koluna yasladı. Ayakta, hızla tekrar içime girdi. Duvarın soğukluğuna karşılık, içimde yanan ateşi hissediyordum. Kasıklarımdaki ritmik baskı, hızla nefesimi kesmeye başladı. Elleri kalçamı sımsıkı kavramış, hareketlerine güç katıyordu. Bu ani ve kontrolsüzleşen tutku, beni her defasında şaşırtıyor, her seferinde daha fazlasına teslim ediyordu. ​Emir, her saniyesini yönetmek istiyordu. Ani bir kararla beni kapıdan ayırdı ve merdivenlere yöneldi. Parmaklarım, onun geniş ve sert omuzlarına tutunmuştu. Merdivenlerin ucunda, beni tuttuğu gibi mermer basamağın üzerine oturttu. ​"Burada," dedi, sesi emir verir gibiydi. "Sana nerede ve ne zaman istersem sahip olabileceğimi hatırlatmak istiyorum." ​Beni kendine çekti. Mermerin soğukluğu, temasımızın sıcaklığını daha da keskinleştiriyordu. Başını geriye attı, boynundaki damarlar belirginleşti. Dudaklarımız birleştiğinde, merdivenlerin sessizliği, sadece tenlerimizin birbirine çarpma sesiyle ve iniltilerimizle bölündü. Gözlerim yuvalarından fırlayacak gibiydi, o zevkin patlayıcı gücüyle titriyordum. ​Merdivenleri aştıktan sonra, şöminenin yandığı salona ulaştık. Kırmızı ve siyah tonlarının hakim olduğu bu yerde, tutkumuzun rengi de buydu: Kırmızı bir arzu, siyah bir gizem. ​Emir beni aldı ve kalın tüylü halının üzerine bıraktı. Şömineden yayılan sıcaklık, tenimizi okşuyordu. Üzerime eğildi. Gözleri, alevlerin yansımasıyla parlıyordu. ​"Yüksek sesle söyle Derin," diye emretti, parmakları hassas bir noktamı bulmuştu. "Beni istiyorsun." ​"İstiyorum! Seni istiyorum, Emir!" diye bağırdım, sesim titriyordu. Kontrolü tamamen ona bırakmıştım. O, bu gücü kullanmayı seviyordu, ben de onun gücüne teslim olmayı. ​Bu sefer acele etmedi. Tenimi okşadı, her bir noktaya dokunuşu adeta bir işkenceydi. Dudaklarını vücudumun her kıvrımında gezdirdi, her öpücükte daha derin bir zevk titreşimi yaratıyordu. Nihayet tekrar içime girdiğinde, bu yavaş ve ritmik hareket, bir önceki hızlı patlamadan daha yoğun bir haz veriyordu. ​Zevkin dalgaları, tüm vücudumu esir aldı. Gözlerim kapanmış, başım halının üzerine düşmüştü. O anlarda, dünya sadece benim ve Emir'in birleşen nefeslerinden ibaretti. Her kasılma, her itme, bizi birbirimize daha sıkı bağlıyordu. ​Sonunda, Emir'in boğuk bir çığlığı ve kaslarındaki son gerilme ile ikimiz de o son noktaya ulaştık. Nefes nefese kaldık. Birbirimize sarılı vaziyette, sıcak halının üzerinde yattık. ​Dakikalarca öylece kaldık, vücutlarımız hala birbirini arıyordu. Emir, alnıma bir öpücük kondurdu ve kulağıma fısıldadı: ​"Doymak ne demek, bilmeyeceksin, Derin. Sen sonsuza dek benim açlığımsın." ​O an, tüm bu ihtirasın, beni daha büyük bir karanlığa çektiğini hissettim. Ama o kadar çok zevk vardı ki, o karanlığa seve seve yürürdüm. Çünkü ben de, tıpkı onun gibi, bu doyumsuzluğa bağımlıydım. Özel sığınağımızdan döndüğümüz o öğleden sonra, malikanenin kapısından içeri girmemizle birlikte Emir'in yüzündeki maskenin geri takılacağını sanmıştım. Ama yanılmıştım. ​Odanın kapısını kapattığımızda, beni hemen duvara yasladı ve nefesimi kesen bir öpücükle beni susturdu. "Beş yıldır evliyiz, Derin," diye fısıldadı, alnı alnıma değiyordu. "Ve sen hala beni yirmi yaşında bir delikanlı gibi kontrolsüz hale getiriyorsun." ​"Bu benim gücüm," diye mırıldandım, parmaklarımı boynundaki gömleğin yakasına dolayarak. ​Emir gülümsedi. "Evet, sen benim tek zayıf noktamsın. Ama bu kimsenin bilmemesi gereken bir zayıflık." ​Aramızdaki bu samimi, kırılmaz bağ, beni hep güvende hissettiriyordu. Dışarıdaki o güçlü, acımasız iş adamı burada yoktu. Benim yanımda, o sadece sevdiği adamdı. ​Öğleden sonra, alt katta Sevim Hanım'ın ve Lalin'in gürültüsü arasında, Emir çalışma odasına çekildi. Kapıyı aralık bıraktı. Ben de geniş pencereli salonda bir köşeye oturmuş, bir resim defterine bir şeyler karalıyordum. Gözüm, onun kapısından ayrılmıyordu. ​Bir süre sonra telefon çaldı. Sekreterinin sesi kapalı kapıdan bile duyuluyordu. "Efendim, Bay Halit geldi. Acil bir evrak varmış." ​Birkaç dakika sonra, kapı hafifçe açıldı ve uzun boylu, ciddi görünümlü bir adam, elinde kahverengi, kalın bir zarfla içeri girdi. Adam, Emir'in masasına yaklaştı, bir şeyler fısıldadı ve zarfı masaya bıraktı. O sırada Emir'in yüzündeki ifade değişti. O meşhur, dış dünyaya ait, gergin ve tehlikeli ifade... ​Kapı aralığından, Emir'in kaşlarının çatıldığını gördüm. Halit'e hızlı ve emir veren bir tonda bir şeyler söyledi, sesi boğuktu. ​Halit odadan ayrılır ayrılmaz, Emir sanki masadaki o zarf zehirliymiş gibi hızla yerinden fırladı. O anda, gözleri beni gördü. ​Aralık kapıdan, masum bir merakla ona bakıyordum. Yüzünde anlık bir gerilim belirdi. Ama bu gerilim, bana yönelemeden, hızla söndü. Çünkü benim gözlerimi görmüştü. ​Hızla masasına geri döndü, o kahverengi zarfı açtı ve içinden çıkan kalın bir dosya yığınını çekmecenin en dibine fırlattı. Kilit sesini duydum. ​Sonra gülümsedi. Bu seferki gülümseme, beni sakinleştirmek içindi, dış dünyaya ait değildi. Odadan çıktı, hızlı adımlarla bana doğru geldi. ​"Canın sıkıldı mı, karıcığım?" dedi, sesindeki gerginliğin izi bile kalmamıştı. ​Elimdeki kalemle oynamayı bıraktım. "Hayır, sadece merak ettim. O adam... o kadar gergin görünüyordu ki." ​Emir, dizlerinin üzerine çöktü, böylece yüzlerimiz aynı hizaya geldi. Elleri, benimkileri tuttu. Gözleri, içinde fırtınalar kopsa bile bana hep huzur veren o buz mavisi tondaydı. ​"İşler. Hepsi boş işler, Derin. Sen, onlarla zihnini yormamalısın. Bırak, o karanlık tarafla ben uğraşayım." Parmaklarıyla yüzümü okşadı. "Sen benim ışığımsın. Ve ben, ışığı kirli işlerle kirletmek istemiyorum." ​"Ama neden o kadar sinirlendin?" diye sordum, sesi biraz daha ısrarcıydı. ​Derin bir nefes aldı. "Bazen insanlar beni yalan söylemeye zorlar," diye itiraf etti, sesi alçaktı. "Bazen de sadece benim olanı almaya çalışırlar. Ve ben, buna sinirlenirim." ​Sonra konuyu değiştirdi. Eli, resim defterime uzandı. "Ne çiziyorsun? Bu, bizim özel evimizdeki şömine mi?" ​Başımı salladım. "Evet. Oradaki huzuru çizmeye çalışıyorum." ​Emir'in gözleri tekrar karardı. Ama bu seferki karanlık, tutkunundu. "Huzur," diye mırıldandı. "Sana daha iyi bir huzur verebilirim." ​Beni kucağına aldı. Gözleri, merdivenleri, odamızı, tekrar yatağımızı arıyordu. İşten, gerilimden ve kahverengi zarftan kaçıyordu. Kaçtığı yer ise, sadece benim kollarım ve tutkumuzun doyumsuzluğu idi. ​O an anladım: Emir, dışarıda ne kadar güçlü olursa olsun, benim yanımda her şeyi unutuyordu. Ben onun sığınağıydım ve zayıf noktasıydım. O zarfı, benden daha çok kendisinden korumuştu.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

30 Days to Freedom: Abandoned Luna is Secret Shadow King

read
310.7K
bc

Too Late for Regret

read
289.4K
bc

Just One Kiss, before divorcing me

read
1.7M
bc

Alpha's Regret: the Luna is Secret Heiress!

read
1.2M
bc

The Warrior's Broken Mate

read
138.0K
bc

The Lost Pack

read
402.2K
bc

Revenge, served in a black dress

read
147.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook