Gözlerimin üstünde ağırlığa rağmen yavaş yavaş açmaya çalıştım. Etrafıma bakınırken en son hatırladığım Zeynep'in bağrışlarıydı. Annem ya da bizimkiler ilaçlarımı hatırlatsada ara ara unuttuğum oluyordu. Son yedi senedir bu hastalığa alışmaya çalışsamda beceremiyordum ve sonum hep hastene oluyordu. Odaya göz gezdirdigim de bizimkiler burdaydı. Uyandığımı ilk fark eden Pars oldu.
"İyi misin güzelim?" diyip yanıma gelirken hemen arkasından Ufuk'da telaşla geldi.
"Gamze'm iyisin dimi?"
"İyiyim. Zeynep nerde?" diye hemen sordum.
"Burdayım, beni korkuttun." dedi hâlâ gözlerine korkuya şahit olduğumda kendimi biraz toparlayıp yatakta oturmaya çalışırken digerleri yardım etti.
"Yavaş, gözünü yeni açtın." dedi Pars yaşlanmam için yaştığımı düzelti.
"Annem nerede? Ne zaman çıkıyoruz?" diye peş peşe sordum. Hastanelerin kokusundan ve duvarlar üstüme üstüme gelmesinden nefret ediyorum.
"Çıkarız da. Sen niye ilaçını unutuyorsun?" diye ilk kızmaya başlayan Ufuk olmuştu.
"Hadi unuttun. Niye çikolata yiyosun?" dedi Pars'da devamını getirdi.
Bizimkiler daha fazla söylenmeden biri beni kurtarsın!!....
"Suç benim, Gamze öyle sinirlenince çikolata sakinleştirir diye düşündüm." diyerek Zeynep araya girdiğinde bizimlerin bakışları beni buldu. Şuan konuyu değiştirsem daha iyi olacaktı.
"Zeynep, seni de korkuttum. Özür dilerim." dedim bakışlarım sadece Zeynep'teydi.
"Zaten ben panik oldum. Atıştığın çocuk yardım etti. Hastaneye onunla geldik." dediğinde şaskınlıktan Zeynep'e ne cevap vericeğimi bilemedim.
"Sen kimle atıştın?" diye Pars yine çatık kaşlarıyla sordu.
"Dakka bir gol bir kimle kavga ettin?" diye Ufuk'ta sorsada o biraz daha yumuşaktı.
İkiside cevap vermem için bana bakarken konunun neresinden başlasam diye düşünüyordum......
"Neredeyse Gamze'yi motorla eziyomuş." dediğinde Zeynep bizimkilerin sesi odada yakınlandı.
"NEEE!!"
"Zeynep abartmasan mı?"
"Sen anlat o zaman." dedi Pars. Ufuk'la beni göz hapsine alırken Zeynep ne oldugunu anlamaya çalışıyordu.
"Kulaklıkla müzik dinliyordum. Karşıya geçerken fark etmedim birden fren yaptı ve suç benimdi." dedim şuan motorcu çocuğa sövmemin pek bir anlamı yoktu.
"Zeynep olay aynen böyle mi oldu?" diye Ufuk dönüp Zeynep'e sordu.
"Bilmem, ben kafede tatışırken gördüm." diye cevap verince bizimler tekrar bana baktı.
Ooof... Zeynep o kısmı söylemeydin iyiydi..
"Kafede tatılımı ziyan ettiği için küçüçük bir atıştım." diyip tırnağımın ucunu gösterip gülümsedim. Bizimkiler yeni bir soru sormadan annem ve Ayça teyze odaya girince çok rahatladım.
"Meleğim, bizi korkuttun." dedi annem yanıma gelip başımı göğsüne koyarak sarıldı.
"Alıştım annecim, korkma." diyip beline sarıldım.
"Ben alışmadım küçük hanım. Bundan sonra daha dikkatli ol." dedi annem kızmaya kıyamayıp saçımdan öptü.
Küçük bir fırçada annemden geldi kaldımı kızmayan.....
Hemşirenin gelip serumu çıkarmasıyla sonunda hastaneden çıkıp eve gelmiştik. Üstündeki hastane kokusunu atmak için merdivenleri hızla çıkarken annemin seslenmesiyle durdum.
"Efendim annecim."
"Doktor değerlerinin çok yükseldiğini söyledi. Bir süre tatlı ve hatta senin için yapılan tatlılar da dahil tüketmiceksin." diye annem elindeki listeyi gösterdiğinde surat astım.
"Anne, lütfen saka yaptığını söyle." dedim yalvarırcasına.
"Saka değil gerçek. Alışsan iyi olur." diyip ciddiyetle söylesede ayaklarımı yere vurarak ofladım.
"Sana ceza bir daha çikolata yemezsin." dedi Ufuk, anneme hak verdiğinde Pars'da destek vererek omuzuna yaşlandı.
"Hem ilaçlarını daha dikkatli kulanırsın."
"Harika bir anneme destek olmadıgınız kalmıştı." dedim ayaklarımı vura vura merdivenleri çıkıp odama girdim.
Üstündekileri çıkarıp kendimi duşa attım. Sıcak su beni rahatlattığında banyodan çıkıp üstümü giydim ve saçlarımı kuruturken kapımın açıklamasıyla odaya Zeynep girdi. Saç kurutma makinesini kapatıp saçımı taramaya başladım. "Bu gün için tekrar özür dilerim. Seni korkuttum."
"Bundan sonra dikkat ederiz." diyip yatağımın üzerine oturduğunda tek kaşımı kaldırarak baktım.
"Ederizzz?" dedim sorarcasına, şimdi ne alakaydı.
"Niye? Beni arkadaşın olarak görmez misin?" diye alıngan tavırla sorarken yanına oturdum.
"Bilmem, herhalde görebilirim. Ben kendimi bildim bileli yanımda bizimkiler var."
"Sahi hastanede öyle ne oldu? Ufuk'la Pars resmen sorguya çekti." diyip gülümsediğinde ben de gülümseyerek karşılık verdim.
"Bizimkilerin her zamanki halleri ben alışığım."
"Seni ikiside çok seviyor. Bu gün onlarda çok korktu.Yanlış anlamazsan bir sey sorabilir miyim?" diye çekinerek sorsada sebebine pek anlam veremedim.
"Sor sor çekinme, zor değilse cevaplarım." dedim gülümseyerek.
"Pars sevgilin mi?"
"NE! Ne alaka ya?." diye şaskınlıktan bağırırken sesimi zar zor ayarlıya bilmiştim.
"Pars'ın bakışları Ufuk'dan çok farklı." diye ciddi şekilde söylediğinde Pars'ı benimle sevgili sanması daha da şaşırmama sebep olmuştu.
Bunu ister miyim onu bile bilmiyorum. Sonuçta benim arkadaşım. Arkadaşım dimi? Yani o nasıl bakıyor ki?....
"Bak canım biz üçümüz çok samimiyiz ve kolay kolay birbirimizin lafına da alınmayız. Bizi tanıdıkça ne demek istediğimi anlarsın." dedim tebessüm ederek durumu açıkladım çünkü kızdığımı düşün istemiyordum.
Pars'ın bakışlarını bende fark ettim ama böyle bir anlam hiç yüklemedim......
Gerçekten bu aşk konularına çok yabancıyım.....
Zeynep'le kısa sohbetimiz ardından aşağıya indiğimizde annemle Ayça teyze masayı hazırlarken onlara yardım edip hep beraber yemeğe oturduk. Yemekten sonra annemgil yorgun olduklarını söyleyip odalarına çıkarken biz içeri geçtik.
"Film izliyelim mi?" diye Ufuk sordu.
"Tamam, siz filmi seçin. Biz mısır patlatalım." diyip Pars'a baktıgımda beraber mutfağın yolunu tuttuk. Ben dolaplarını tek tek açıp tencere bakarken Pars başında dikilmekle meşguldü. "Acaba yardım mı etsen?" dedim bakışlarımı Pars'a çevirdim.
"Ediyorum, bak mısırı buldum." dedi gülümseyerek tezğahın üstündeki mısırı gösterdiğinde sonunda bulabildiğim tencereyi alıp Pars'ın eline verdim.
"Al bakalım, o zaman mısırı patlat." diyip gülümsedim.
Pars tececeyi ocağa koyup mısırı patlatdıktan sonra kaselere koyup elimizde mısırlarla içeri girdiğimizde Ufuk Zeynep'le inatlaşıyordu.
"Maşallah ya. Ne güzel anlaşıyorsunuz?" dedim mısır tabağını Zeynep'in ellerinin arasına bırakıp diğer koltuga oturdum.
"Romantik film diye tutturdu." diye Ufuk isyan ederken Zeynep'in dalgınlığından faydalanıp kumandayı elinden aldı.
"Sen ne inatsın? Versene kumandayı." diyip uzanmaya çalışsada başarılı olmadı.
Pars yanıma oturup ikisinin atışmasını izleyerek patlamış mısırı yemeğe başladık. Ne kadar süre devam ettiler mısır yemek pek fark etmesemde Ufuk'un pes etmeye niyeti yoktu.
"Artık müdale mi etsen? Ufuk bir seni dinler?" diye fısıldıyarak söylediğinde başımı usulca sallayıp bizi unutanlara döndüm.
"Ufuk. " dedim belli belirsiz tebessüm ettiğimde kumandayı Zeynep'e bıraktı. O ne oldugunu anlamasada kumandayı almanın keyfiyle istediği filmi açtı. Filmi rahat izlemek için koltuktaki yaştığı düzelletiğimde Pars'ın beni göğüsüne çekti. "Böyle daha rahat edesin." diyince itiraz etmeme fırsat vermemişti. Filmi izledikten bir süre sonra Zeynep bize bakıp gülümserken oda da söyledikleri aklıma geldiğinde Pars'tan uzaklaşıp normal bir şekilde oturdum. Pars'ın bakışlarını aniden uzaklaştığım için bana döndü. "Ne oldu?" diye fısıldıyarak sordu.
"Yok bir şey." dedim fısıldıyarak.
Film bitirip onları evine yolcu ederken Ufuk'la Zeynep'i yolcu ederken sabah bizi eve kahvaltıya davet etmişlerdi. Dağıttığımız yeri Pars'la beraber toparlayıp odalarımıza çıktık. Yatağa garip yastığa başımı koyduğumda kendimi uykuya bıraktım.
☆
Çalan telefonumun sesine gözlerimi dahi açmadan cevapladım.
-'Efendim.' diye uykulu sesimle mırıldandım.
--'Günaydın..' dedi Pars benim aksime sesi çok enerjikti.
-'Pars uykum var, sonra ara.' diyip telefonu kapatığımda bu sefer odanın kapısı çalmaya başladı. Söylenerek kapıyı açtığımda Pars'ı görünce ayılmıştım.
"Aynı evdeyiz canım." diyip gülümseyerek beni süzerken üstümdeki Tom ve jerryi dersenli pijama baktım.
"Gülme." diye yalan sitem ederek koluna vurdum.
"Çok tatlısın ama Ufuk bekliyor." diyip gülümsemeye devam ederken tekrar vurmaya yeltendiğimde koşar adım aşağıya indi. "Çabucak hazırlan." diye tembihleyerek bağırdı.
Kapıyı kapatıp aynada kendime baktığımda çok mu komik görünüyorum diye düşünürken telefonum tekrar çaldı ve arıyan Pars'dı.
--'Aynada kendine bakmak yerine hemen hazırlanır mısın?' dedi konuşmama fırsat tanımadığında gülüşünü duymuştum.
-'Zaten hazırlanıyorum. Beş dakika da yanındayım.' diyip kapattım.
Aynaya baktığımı da nereden biliyor anlamıyorum ki...
Beş dakika da yanındayım diye laf söylediğime göre kurtarıcısı kombin zamanı ve dolaptan tayt ve buluz alıp hızlıca giydim. Elime hırkamı ve talefonumu alıp odadan çıkarken merdivenleri koşar adım merdivenleri indim. "Hazırım." diyip Pars'ın karşına geçtim.
"Gamze pijamalarınla gelsen iyiydi. Hem böyle üşürsün." diye söylenerek yine kıyafetime laf ediyordu.
"Bir hırkam var. İki, burası Ankara gibi soğuk değil."
"Üç, o hırkayı hemen giy." dediğinde gülümseyerek hırkamı giyerken Pars'da dayanamayıp fermarını yarıya kadar kapattı. Pars'a laf anlatmayı bırakıp ilaçları mı kullandıktan evden çıktık.
Ya çok korumacı ya çok kıskanç hangisi acaba anlamıyorum ki...
Gerçi niye kıskancaksa...
Ufuk'un attığı konuma göre evi bulup kapıyı çaldığımızda içerideki bağrışma sesleri gelirken sonunda açabilmişlerdi. "Hoş geldiniz." dedi Ufu'la Zeynep aynı anda.
"Kapıdan çekilirseniz eğer arkadaşlarız içeri girebilir. " diye içerden hoş sesli birinin seslenmesiyle Zeynep'le Ufuk kapının önünden çekildi. "Hoş geldiniz çocuklar." dedi içten gülümsemesiyle karşılayan annesiydi sanırım.
"Hoş bulduk." dedik ikimizde.
"Ben Zeynep'in annesi Betül." diye tahmin ettiğimi söylediğinde yanına bir kız çocuğu geldi.
"Bende evin küçük kızı Zehra." dedi tatlı tatlı gülümseyip sarıldıgında ben de ona sarıldım.
"Ablan gibi sıcak kanlısın."
"Hiç de bile ablam suratsız." diyip sinirle benden ayrıldı.
"Sus sana sen." diyip Zeynep kerdeşinin saçını çekti.
Tanışma fastını ve kız kardeşlerin küçük atışmasıda Betül teyze bitirdikten sonra içeriye geçebilmiştik. Neşeli sohbet eşliğinde kahvaltımızı yapmış sonradan oturma odasına geçip sohbete devam etmişdik.
"Gamze, kızım üstündekini çıkarsana gidecekmiş gibi hırkanla oturuyorsun." dedi Betül teyze bize yeniden çay doldurup yanımıza geldi.
"Aklıma gelmedi." dedim hırkayı çıkarıp koltuğun başlığına koydum.
"Gamze'm, sen yazı getirmişsin. Dikkat kendine." diye Ufuk uyarırken Pars bakışlarıyla aynı fikirde oldugunu göstermişti.
Zeynep'nin yanımdan kalkmasını fırsat bilip Zehra hemen yanıma oturdu. "Gamze abla, Pars abiyle çok yakışıyorsunuz." diye kulağıma doğru fısıltıyarak söylediğinde yudumladığım çayı püskürtmemek için zor yutarken küçük öksürük krizine girmişim.
"Güzelim iyimisin?" diye Pars telaşla sorunca hızla başımı salladım ve kendime gelince konuşa bilmiştim.
"İyiyim ya." dedim bakışlarım Zehra'dayken oda gülümsemekle yetindi.
Ablası gibi işte bir de yok diyor.
Betül teyzeyle, Zeynep yanımıza geldiğinde bir şeyler için annesinden izin almaya çalışıyordu. "Eğer hep beraber giderseniz olur." dedi Betül teyze bizi göstersede konunun ne oldugunu anlamamıştık.
"Anne zaten bizimkiler gidiyor." diyip kendini savunmaya çalışıyordu.
"Evet sizinkilerle en son partiye gittiğinizde eve yalnız gelmiştin." diye kızarak söylenmeye devam etti.
"Annecim o zaman ki durum farklıydı." diyip Zeynep, annesinden anlayış beklesede bakışları hiç değişmedi.
"Akşam ki partiye ya Ufuk'larla gidersin ya da gitmezsin." diye son noktayı koyarak mutfağa girerken biz konuya nasıl dahil olmuştuk anlamadım.
Ufuk'lar derken o 'lar' biz mi oluyorduk ayrıca ne partisi ya...
"Eee... Ne diyorsunuz." dedi Zeynep bize dönüp olayı anlamısız gibi cevap bekliyordu. Biraz anlamış olabiliriz ama hiç birimiz sessizliğimizi bozmayınca açıklamaya gereği duydu."Akşama parti var ve annem bir tek sizle gitme izin veriyor." dedi bir solukta açıkladı.
"Ufuk partileri çook sever. Seni seve seve götürür ama beni karıştırmayın." diyip kendimi çektiğimde Pars'ın da bana destek çıkmasıyla Ufuk'da gitmeyi kabul etmedi. Bu sefer Zeynep kardeşini itekliyerek yanıma oturdu.
"Bu ikisi sen olmadan hayatta gelmez." dedi koluma sarılıp ikna etmeye çalışıyordu.
"Benim tanımadığım birinin partisinde ne işim var." dedim kolumu kurtarıp koltuga yaşlandığımda çayımı içmeye devam ettim.
"Emin misin? Onlar buranın eskilerinden taşınmamak için siteyi komple satın alıp tepenin başına kendileri için ev yaptılar." diyip hayranlıkla anlatırken bir umutla gözlerime bakıyordu.
"Zeynep kaç sene önce taşındım? Ben nereden biliyim." dedim çayımın son yudumu içip bardağı önümdeki sephanın üzerine bıraktım.
"Bence Altınsoy'ları tanırsın." dediği an içtiğim çay boğazımda kalırken öksürmeme bizimkilerin panikledi. Zeynep'in telaşla getirdiği suyu nefesimi toparlıya bildiğide içtim.
"İyi misin?" diye sorarken bizimkiler yanıma oturmuşlardı.
"Hı hı. İyiyim." dedim ikisin bakışları sanki hâlâ cevap bekler gibi üzerimdeydi. Betül teyze de telaşlanıp yanımıza geldiğinde iyi olduğumu görünce rahatlamıştı.
Zeynep iyi olduğumdan emin oluca partiyi tekrar hatırmasıyla bu sefer itiraz etmeden kabul ettim. O sevinçten boynuna sarıldıktan sonra annesine haber vermeye gidince bizimkilerin bakışları hâlâ bendeydi.
"Parti sahibi tanık galiba." dedi Pars imâyla sorarken cevap vermemi beklemeden Ufuk'ta aynı imâda bulundu.
"Tanık belli ki Pars. Yoksa kabul edermiydi."
"Bilmiyorum, yani emin degilim. Beni yalnız mı bırakacaksız?" dediğimde sessizce birbirlerine baktılar. Bu partide onların yanımda oldugunu hissetmeye ihtiycım vardı. Eğer çocuk aklımla yanlış hatırlamıyorsam Hakan'ın soyadı Altınsoy'du. İstanbul'dan taşındığımda yedi yaşındaydım ve onu görsem tanırmıydım bilmiyorum.Pars omuzuma dokunmasıyla düşüncelerimi bir kenara bıraktım. "Hadi eve gidelim, hazırlan." diyip gülümsediğinde boynuna sarıldım.
"Teşekkür ederim." dediğimde Ufuk'un araya girmesiyle ona sarılıp teşekkür ettim. Zeynep'gilden çıkıp eve geldiğimizde hızlıca odama çıktım. Parti vardı sonuçta ne giyecektim, saçımı nasıl yapıcaktım. Telaşla kıyafelerimi dağıtırken telefonuma gelen bildirime baktım. 'Sakin ol, sen ne giysen yakışır.' diye Pars mesaj atmıştı, bu ruh hallerimi nasılda biliyordu. Pars'a 'teşekkür' mesajı attıp tekrar dolabıma kıyafet bakınmaya başladığımda gözüme beyaz üstünde çiçek ve kelebek desenleri olan elbise gözlüme çarptı. İşte bu elbise beni yansıtıyordu, çicek meraklısı olan beni.
Elbisemi giyip saçıma maşayla su dalgası modeli verdikten sonra hafiften makyaj yaptım. Yanıma küçük beyaz çantamı alıp içine telefonumu koydum. Merdivenleriden yavaş yavaş inerken Pars siyah renkteki spor kıyafetlerini giymiş bekliyordu.
"Hazırım." dedim yanına indiğimde Pars şaskın bakışlarla beni süzerken ben kendi etrafında döndüm.
"Nasıl olmuşum?" diye sorduğumda annem yanımıza geldi.
"Çok güzel olmuşsun meleğim." dedi annem.
Annemin bize verdiği bir çok nasiattan sonra Ayça teyzede arabanın anahtarını verip küçük uyarı yaptığında evden çıkmıştık. Zeynep'gili evden alıp parti evine gittiğimizde bizi karşılıyan çok tatlı bir kız vardı.
"Hoş geldiniz ben parti sahibi Ecem." dediğinde içten bir gülüşle hepimizle tek tek tanışıp bizi bahçeye yönlendirdi. Bahçeye çıkmızda etrafını kaplıyan ışıklandırların altında çiçekler dikkatimi çekti ve büyük bir havuz etrafında masalar vardı. Etrafımı incelerken Pars elini belime dolamasıyla bakışlarımı ona çevirdim.
"Sen burdaki herkesten daha güzelsin." dediğinde ona cevap veremeden aramıza Zeynep gitmişti. Bizimkileri içicek birşeyler almaya yollayıp beni arkadaşlarıyla tanıştırcağını söyleyerek resmen onların masaya sürekledi. Zeynep'in seslenmesiyle bakışlar bize dönerken aralarından ilk kıvırcık saçlı bi çocuk konuştu.
"Selam. Yanındaki güzelik kim?" diye sordu.
Bana mı dedi o güzellik diye? Ben sana güzel bi cevap verirdim ya dua et Zeynep'in arkadaşısın diye içinden söylenmem bitince kendimi tanıttım.
"Gamze." dedim adımı baştırarak söylediğimde Zeynep rahatsız olduğumu anlamıştı.
"Arda, sevgilisi büşra, yanındaki Emre ve Emre'nin sevgilisi Leyla." diyip arkadaşlarıyla tek tek tanıştırdı Zeynep.
"Memnun oldum." dedim kısa bir tabessümle.
"Nereden taşındınız?" diye Büşra denen kız sohbet açmaya çalışarak sordu.
"Ankaradan geldim." dedim kısa ve net sekilde cevap verdim.
"İstanbul daha güzel bir şehir çabuk alışırsın." dedi Leyla denen kızın ise yüzünde daha içten bir gülümseme vardı.
"Bilmiyorum, artık görücez." dedim bezmiş bir halde cevap verince daha fazla soru sarmaktan vazgeçtiler. Bizimkileri bulmak için etrafıma bakınırken Zeynep arkadaşlarıyla sohbete dalmıştı. Yanlarından ayrılıp biraz kalabalıktan kaçmak adına bahçenin kenarına doğru yürüdüğümde çiçeklerin kokusu beni kendine çekti.
"Yanlız koparmak yaşak." diye arkamdan biri seslendi.
"Ben dalında se-....." verim dicektim ki gördüğüm yine motorcu çocuk olunca şaskınlıktan konuşamadım.
"Anlaşılan çiçekleri seviyorsun." dedi gülümseyerek.
"Severim." dedim üzerimden şaskınlığı attınca konuşa bilmiştim.
"Sen nasıl oldun?" diye sordu.
Bu ne samimiyet. Hangi ara sen olduk?...
"İyiyim. Siz de arkadaşıma yardımcı olmuşsunuz. Teşekkür ederim." diyip ciddi şekide konuştuğumda aramızdaki mesafeyi kapattıp bir adım yaklaştı.
"Mesafeyi kaldırsak. Ben Eren." diyip elini uzattı.
"Mesafe iyidir, gereksiz insanları uzak tutar." dedim elini sıkmadan yanından giderken düşmek üzereyken kolumdan tuttu.
"Çok inatçısın Gamze." diyip gülümsediğinde bakışlarım gözlerine takıldı, oysa adı mı söymemişti.
"Biliyosun." dedim şaskınca.
"Hadi gel, sana bir şey göstericem." dedi kolumdan çekiştirdiğinde hızlı adımlarla bahçeden çıkarken sorularıma yanıt vermeden yürümeye devam ettik. Evin yan tarafına geçtiğimizde kapalı karanlık bir yere girdik ve korkup Eren'in koluna sarıldım.
"Ka... Karanlık." diyip korkudan mı kekelemiştim yoksa heycandan mı?
Niye heycanlanıyım ki, o korkudandır.
"Korkma burdayım. Benimle bir adım at ışıkları yakıcam." dediğinde ışıkları yakabilmesi için bereber hareket ettik ve ışıklar yanar yanmaz ayrılcakken beni kendine çekti.
"Bıraksan mı?" dedinğimde bakışlarım yine gözlerine takılmıştı. Gözlerini gözlerime kenetliyerek ne yapmaya çalışıyordu.
"Hı... Şey.. Tabii." diyip beni bırakmayı akıl ettiğinde etrafımdaki rengarenk çiçekleri fark ettim. Burası mis kokulu bir botanik bahçeydi.
"Burası çok güzel, teşekkür ederim." dedim büyülenmiş gibi etrafıma bakınırken telefonum sesi beni kendime getirmişti. Çalan telefonumu çantadan çıkarıp baktıgımda Pars arıyordu. Sanırım partide, yoklugumu fark etmişti.
-'Pars ben bahçeyim.' dediğimde Eren konuşucakken elimle ağzını kapttım.
--'Nerdesin göremiyorum.' dedi endişeyle sordu.
-'Bekle geliyorum.' diyip kapatığımda Eren elimi ağzıdan çekti.
"Bir sorun mu var?" diye sordu.
"Partiye dönmem gerek, arkadaşlarım merak etmiş." dedim botanik bahçeden çıkıp geldiğimiz yoldan partiye geri giderken Eren'de beni takip ediyordu.
"Gamze bi' dur." dedi kolundan tutup gitmemi engelledi.
Bu çocuk benden ne istiyor ya.
"Ya yine ne oldu?" diye birden çıkıştım.
"Gerçekten de inatçısın."
"Hastanede yardım ettin teşekkür ederim. Az önce çok güzel bi bahçe gösterdin onun için de teşekkür ederim ama sen benden ne istiyorsun?" diye sertçe çıkıştım.
"Seni tanımak istiyorum." dedi ciddiyetle gözlerime baktı.
"Ne?" dedim söylediğini anlamamıştım ya da alğılayamadım.
"Seni tanımak istiyorum." diye yavaşça tekrar söylediğinde kolumu çekip cevap vermeden yürümeye devam ederek partiye katıldım.
Beni tanıcakmış. Tanıyıp ne yapacaksa? Sanki ben, seni tanımak istiyorum...
Ben mesafe iyidir diyorum o bana ne diyor?
Bizimkileri bakındığımda Pars'ı görmemle yanına girderken oda beni fark edip yanıma geldi. "Seni görmeyince merak ettim." dedi Pars. Eren yanımızdan geçip giderken Pars'ın koluna girdim. Şu durumu farklı alğılasada az önceki söylediğini belki unuturdu.
"Ufuk neredelerde?" diye sordum.
"Her zamanki gibi kızlarla muhabbet ediyor." diyip gülümsediğinde bakışlarıyla Ufuk'u göstemişti
"Şey.... Keyiflerinizi bozmak istemiyorum ama sen beni eve bıraksan, istersen geri gelirsin." dedim az önce olanlar keyfimi yeterince kaçırmıştı.
"Hadi gidelim." dedi Pars itiraz etmeden kabul etti. Ufuk'a haber verip arabaya bindiğimizde çok Zeynep'le beraber gelerek arka koltuğa oturdular.
"Siz niye geldiniz?" diye onlara dönüp sordum.
"Ne zamandan beri geride birbirimizi bırakıyoruz?" dedi Ufuk alınğan bir tavırla sorarken bakışlarımla Zeynep'i gösterdim.
"Ya canım ben onu mu kast ettim. Zeynep arkadaşlarıyla takılırdı."
"Sağol, biri de beni düşündü." diyip sinirli bakışkarının hedefi Ufuk'tu.
"İşte bunu kast ettim." dedim Zeynep'i gösterip.
Yol boyu Ufuk, Zeynep'e partide niye kalmadıgını anlatıp kızarken oda ona laf yetiştiriyordu. Onlar eve bırakırken hâlâ tartışmaya devam ediyorlardı..
Ben bizimkilerin bu haline alışığımda Zeynep'de ters teptiğine eminim.
Eve geldimizde yorulduğumu söyleyip odama çıktım. Bir duş alıp üstümü giydikten sonra yatağa uzandığımda Eren denen çocuğun ne diye beni tanımak istediğini düşünüyordum. Yorgunluktan göz kapaklarım kapanırken düşünmeyi bırakıp uyudum.
Sabah telefonuma peşpeşe gelen birdirimlere gözümü açmaya çalıştım. Telefonu elime alıp bakınca bilinmeyen bir numaradan oldugunu gördüm. Whatsapptan açıp gelen mesajlara baktım.
054******: Dün seni partiye girerken gördüm ama sonra gözden kayboldun. (07:20 saat)
054******: Beyaz elbise içinde yine etrafınd kelebekler uçuyordu.
054*******: Senin gibi çiçek kokan biri kelebekleri hep çeker.
Ben: Kimsin? Sabah köründe derdin ne??.
054******: Anlaşılan sabah uykusunu hâlâ seviyorsun.
Ben: Sanane benim sabah uykumdan.
054******: Dün gönderdigim çiçekleri atmamana sevindim.
Ben: Sabah sabah bela mısın? Ya ne çiçeğinden söz ediyorsun?
054******: Melda teyzeme bir sor istersen.
Ben: Benim annem senin nerden teyzen oluyor?
054******: Çiçeklere bir bak anlarsın.
Yatakta sinirden attığı her mesaja cevap verirken gerçekten de çiçek gönderdi mi diye bakmak için kalkıp koşar adım merdivenleri indiğimde annemle Ayça teyzeyi kış bahçesindeydi. Yanlarına gidip onlarla kısacık sohbet ettikten sonra çiçeği sorarak aldığımda odama geri çıktım. Saksıda beyaz bir gül ve içinde küçük bir kart vardı. Kartın içinde sadece melek kanat resmi gördüğüm an telefonumu alıp mesaj attım.
Ben: SEN KİMSİN?
Attığım mesaja cevap beklerken heycandan odanın içinde dönüyorum. Bu Hakan olabilir miydi? Her yere mekek kanat çizince ayrılırken melek kanat kolye vermişti. Telefonuma mesaj gelince hemen açtım.
054******: Bence sen kim olduğumu anladın.
Ben: Oyun mu oynuyoruz be? Adam akıllı cevap ver, şimdi engellerim.
054******: Görmeyeli ne atarlı olmuşsun böyle? Ben Hakan.
Mesajı okuduğum an şaskınlıktan telefonu düşürürken tekrar alıp mesajı bir daha okudum. O bilirmiydi? Numaramı nereden buldu? Madem bulabiliyordu da niye şimdiye kadar yazmadı? Aklımda bir çok soru varken hangisinden başlıcaktım? Telefona tekrar mesaj gelince hemen açtım.
054******: Sanırım inanmadın. Aklında şüpe varsa eskiye dair istedigini sorabilirsin ve melek kanat anlamını biliyosun dimi?
Ben: Biliyorum ama inandım sanma. Sen kendini kanıtlıyana kadar benim için yabancısın.
054******: Bende inanman için elimden geleni yaparım.
Ben: Bunu zaman göstercek.
Son mesajına cevap verip sabah şaskınlığını üzerimden atmak için banyoya gidip rutin işlerimi hallettim. Acaba inanmasamıydım, neyse artık zaman göstericek. Kremrengi bol bir pantolon üzerime siyah beyaz bir krop ve onun üstüne kalın aynı renklerde gömlek tarzı bi şey giyip aynada kendime baktıgımda boynumda kolyemin olmadıgını fark ettim. Yatağın içine yaştığın altına oda da bir çok yere baktım ve bulamamıştım. Odadan çıktığım an Pars'la karşılaştım.
"Günaydın güzellik de kolyen nerde?" diye sorduğunda elim boynuma gitti.
Ben aynada bakınca fark ettim Pars nasıl hemen fark etti.
"Bulamıyorum anneme sorucaktım." dedim keyfim kaçmış surat astım. O kolye bizimkilerla olan bağım gibi benim hiç çıkarmazdım.
"Beraber ararız, gel hadi." dediğinde kolunu boynuma dolayıp gülümseyerek içimi rahatlatmıştı. Merdivenlerden inip kahvaltıya oturduğumuzda annemin ilaçımı hatırlatırken mutfağa gittim. Dolaptan ilacımı alıp kullandığım sırada telefonumuma gelen bildirime bakarken iki mesaj geldiğini gördüm.
054******: Geçen zaman seni hiç değiştirmemiş.
054********: İstanbul'a geri taşınmışsın.
Ben: Evet.
Mesajına kısaca cevap verip telefonu sessizce alarak içeri geçip kahvaltıya geri oturdum.
"Anne kolyemi gördüm mü?" diye elim boynumda sordum.
"Hayır kızım ama dün partiye giderken boynundaydı." dediğinde bakışlarımı Pars'a çevirdim.
Şimdi parti evine geri gidip benimle bakar mıydı acaba....
"Kahvatını yap çıkalım." diyip gülümseyerek.
"Ben sesli düşündüm ya."
"Bakışlarınla sorunya." diyip ikimizde üldüğümüzde kahvaltıya devam ettik
Kahvatımızı yaptıktan sonra Pars'la evden çıkıp parti evine yürümeye başladık. Oraya gidince ne diyecektik bilmiyorum ama o kolyeyi bulmak zorundayım. Ben bir kolyeyi daha nasıl kaybederim? Parti evine geldiğimizde kapıyı çaldık.
"Buyurun, niçin gelmiştiniz?." dedi bayan bir çalışan kapıya açtı.
Aklıma ilk gelen bizi karşılan kız olmuştu.
"Ecem'e bakmıştık." dediğimde kadının arkasından seslenerek Ecem geldi.
"Günaydın Gamze, içeri gelsenize." diyip bizi içeriye davet ederken şaşkınlıktan cevap vermeden girdik.
Dün bir çok kişiyle tanışıp bu kız adımı nasıl hatırladı ki?
"Arkadaşım dün burda kolyesini düşürmüş olabilir onu sormak için gelmiştik." diye Pars geliş sebebimizi açıkladı.
"Şimdi çalışanlara sorarız. Siz buyrun oturun." dediğinde biz içeri geçerken yukardan biri Ecem'e bağırdı. "İstersen aşğıya gel abi." diye bağrarar karanlık verip yanımıza geldi.
"Size ne ikram edebilirim?" diye gülümseyip karşımıza oturmuştu.
"Mümkünse kolyem bulunsun yeter." dedinğimde Pars elimden tutup "Sakin ol" diye fısıldadı.
"Gamze sabah sabah seni görmek ne güzel." diyip yanımıza gelen Eren'i görünce küçük bir şok yaşamıştım.
Yok artık ya bu kızın abisi Eren mi?
Pars tuttuğu elimi sıkınca şaşkılığımı ancak atabilmiş ona bakıtığımda çattığı kaşlarını fark ettim. Evin çalışanın gelmesiyle hepimizin dikkati ona döndü.
"Sordum efendim kimse görnemiş." dediğinde öylece bakarken Pars ayağa kalkıp elimi çekti.
"Gidelim. başka yerde düşürmüş olabilirsin." dedi Pars.
"Ne düşürmüştün Gamze." diye sorup Eren gitmemize engel olmuştu.
Abi kardeş Gamze de Gamze. Biride Pars'a sorsa n'olur? Sankin ya şuan derdim kolyem ama.
"Kolyemi düşürmüşüm." dedim ait olduğu yeri gösterirken elim boynuma gitti.
"Bir de annemin botanik bahçesine bakın." diyip evin çalışanı yönlendirdiğinde o giderken Ecem abisiyle bana baktı.
Tabi ya, dün bir de o bahçeye gitmiştim. İnşallah oradadır.
Kolyemi düşürken Pars'ın bana sorgulayıcı bakışlarını sonradan fark ettim. "Eren, hastanede Zeynep'e yardım eden arkadaş." diye nereden tanıştığımızı açıkladım.
"Pars, sanırım sende o motorcu çocuksun." dedi elimi bırakıp Eren'in elini sıktığında çattığı kaşlarını üzerinden çekmesi için kolunu sıktım. Çalışan bayan gelip kolyemi botanik bahçede olmadıgını söyleyince daha kalmak istemediğim için hemen çıktık.