Aklımızı istila eden düşünceler neden boş boş tavana bakmamızı sağlıyordu? Başkaları tarafından sürekli yargılanmak artık nefesimi kesiyordu. Görünüşüm sert olsada bu benim kendi isteğimleydi.
Boyun eğmek ve sana iyi gelmeyecek şeyleri kabullenmek. Dik duruşunu sarsar, ve seni sen olmaktan çıkarır. Şanlıurfa'da Efgan ailesinin tek kız varisiydim. Benden sonra ise erkek kardeşim Azir vardı, benden bir yaş küçük olması abilik taslamasını sağlıyordu. fakat ona en çok abla yerine abi olan kişi bendim, ve kardeşimin yapacağı delilikten zararlı çıkacağım diye korkuyordum.
Henüz yirmi bir yaşındaydı ve bir sevdiği vardı. kaçırmak istiyordu ve bu konuyu bana danışmıştı, kaçırırsa kan dökülürdü. Ne ben ne de babam buna izin verirdik. bakışlarımı zorlukla tavandan çektim ve uzandığım yatağımdan doğruldum.
Bugün tarlada çalışan ırgatları izlemeye gidecektim, her genç kız gibi evde oturup nasibimi beklememi isterdi annem. Ona sürekli karşı çıkar bir erkek gibi davranmaya devam ederdim. Nasibim varsa nerede olursam olayım bulurdu beni...
Bacaklarımı yataktan sarkıtarak ahşap zemine bastım. Ardından tamamen çıktım yataktan, henüz yeni yeni saat yedi olmak üzereydi. Hergün olduğu gibi bugünde sürekli aynı döngüde olan hayatıma başlamıştım. Odamın küçük penceresine doğru ilerleyerek kapalı duran camın kolunu indirerek açtım. Sarı saçlarımı uçuran rüzgar hafiften yüzümü de yalayarak havasız kalan odama sızdı.
Gözlerimi yumarak bu temiz havanın ciğerlerime dolmasına izin verdim. kısa bir süre böyle bekledikten sonra gözlerimi araladım ve bakışlarımı etrafta gezdirdim. Bugün günlerden Pazardı ve biz mayıs ayındaydık, bu yörede adımız sanımız fazla bilinmezdi. Biz bize küçük bir aileydik. Benim ise bu evdeki tek sorunum annemin sürekli olarak bana beslediği öfkeydi. " Helin!" diye bir bağırtı duydum, başımı tamamen camdan çıkarttım, ve sesin geldiği yöne baktım. " Hazırlan git bak ara! Azir ortalarda yok " kuzenim Ayşe'nin dediği şey ile nefesim soluk boruma takıldı . Endişesi beden diline bile yansımıştı.
" Nasıl yok be ! Bu saate uyanmaz zaten o !" diye bağırdım, giriş kapısının orda durmuş. Ellerini beline yaslayarak kafasını bana taraf kaldırmıştı. " Hakim amca Helin'e söyleme dedi, bir delilik yapacağından korktu, annen'de bize geçti. Çabuk hazırlanda gel !" diye bağırdı tekrar. Başımı camdan içeriye çekerek umursamaz bir tavırla banyoya ilerledim. Büyük ihtimalle bugün sevgilisi ile buluşmaya gitti. Bunu haftada bir yapardı ama hiç bu kadar erken gitmezdi. Banyodaki işlerimi halletikten sonra odama geçtim...
Telaşa kapılmam olumlu düşünmemi engellerdi, bu yüzden sakin kalmalı ve Azir'i bulmalıydım. Dolaptan çıkardığım kumaş hafif bol siyah pantolonu bacaklarımdan geçirerek giyindim. Ardından çıkardığım beyaz gömleği çıplak omuzlarımdan geçirip önünü ilikledim. Hareketlerim yavaş ve sakindi. çıkardığım siyah yeleğimi gömleğimin üzerine geçirdim, ve uzun sarı saçlarımı açık bırakarak belime savurdum. Umarım düşündüğüm şeyi yapmamıştır, yatağımın ucundaki komodine doğru adımlayarak çekmeceyi yavaşça açtım. içimde bir sıkıntı olsa'da bunu yansıtmamaya çalışıyordum.
Siyah metal silahımı kavrayarak emniyetini kapattım, ve seri bir şekilde her zaman olduğu gibi belime yerleştirdim. Dışarıdan yükselen sesler vardı ve bu kötü haberin, evimize ulaştığı anlamındaydı.
Seri bir şekilde adımlayarak odamdan ayrıldım. Bugün ya kan dökülecekti, yada büyük bir kaos yaşanacaktı. Evden nasıl çıktığımı anlamadan kendimi bir kargaşanın ortasında bulmuştum.
" Sakın bir asilik yapma Helin,gelenler aşiret büyükleri" babam bunları söylerken yanıma yaklaşmış. kimsenin duymayacağına emin olduktan sonra kısık bir sesle solumuştu. kendimi bildim bileli sürekli bir erkek gibi davranmış, bu zamana kadar hiç kimseye boyun eğmemiştim. Babam bunu bildiği için beni önceden uyarma gereği duymuştu.
Düşündüğüm şey başımıza gelmişti, Azir sevdiği kızı ölümü göze alarak kaçırmıştı. Duymasam bile bunu anlamam zor olmamıştı. Bakışlarım ağlayan anneme kaydı, Yengemin kollarında baygın gibi durmuş. Başındaki şal ise iki yana ayrılarak hafif geriye kaymıştı. Bundan dolayı tel tel aklanan saçları ortaya serilmişti. Azir bizi mahvetmişti.
Gözlerimi fısıltılarla konuşan Ağalara çevirdim, urfanın büyüklerindendiler. Sözleri ise her yerde geçerdi. Buraya bu rezalete karar kılmak için gelmiştiler. Ama ben rezalet bir durum ortada göremiyordum. Sevmişler ve kaçmışlardı, onlara göre ise bu artık bir namus meselesi olmuştu.
" Ya berdel ya kan !" Tüm sesleri kesen bu kalın ses başımın dönmesini sağlamıştı. Duyduğum cümle önce kafamın için de uzun bir şekilde defalarca yankılandı. Ardından bir korkuya dönüşerek yumru gibi kalbime indi. korkuyu iliklerime kadar hissetsem bile ciddiyetimi korudum. Omuzlarımı dikleştirdim ardından sesin geldiği yöne baktım. Oktay Ağaydı bu, kızına karşılık berdel istiyordu ve bakışları öfkeli bir şekilde babamın üzerindeydi.
Sokmuşum berdelinize" ” Diye bağırdım öfkeyle, herkes, ayıplayan gözlerle bana döndü. Ardından elimdeki silaha baktılar. “ Adap edep nedir öğretmedin mi kızına Hakim! ” dedi bağırarak Oktay Ağa, edebimde terbiyemde yerli yerindeydi. Dedikleri şeye boyun eğip kabul etmeyecektim. Ve ben bu halimden fazla memnundum.
Babamın bakışları öfkeyle üzerimde gezindi. “ istemediği için ne dediğini bilmiyor, kusuruna bakmayın ” diyerek Oktay Ağaya baktı. “ Oğlun kızımı kaçırmasaydı ,bu edep bilmez kızını konağıma hizmetçi bile yapmazdım! " Diye bağırdı, bu benim umurumda bile olmadı. Evimizin bahçesine toplaşan adamların içine yavaş adımlar ile ilerledim ve Oktay Ağanın karşısında durdum. Gözleri korkuyla elimdeki silahta oyalandı.
“ Ne bu berdeli kabul ediyorum,nede size kızınızı geri veriyorum. Olan. olmuş evlenecekler ve berdel diye bir şey olmayacak ” dedim baskın bir sesle, gözleri saçlarıma zıt duran siyah gözlerimde kısa bir süre gezindi. “ Bir Aşeka ağasının karşısında böyle durmaya utanmaz mısın? Asıl seni oğluma ben almam be! Düştüğün yeri ateşe çevirirsin, kan dökülecek ve namusumuz temizlenecek.” Dedi muhattabı ben değilmişim gibi bakışları babama kaydı.
Babamın bu üzüntülü hali yüreğime bıçak saplasada bir şey demedim. Azir için üzülüyordum ve ölmesine de kesinlikle izin vermezdim. O benim tek kardeşimdi, yaptığı hata büyük bile olsa buna alışacaklardı. Ve Aşeka’ların bu üstün tavırları dilime binlerce küfür gönderiyordu.
“ kızını da Aziri' de öldü bil , ve çık git buradan . Asla kan dökülmesine izin vermem !” Dedim yüksek bir sesle, namlunun ucundaydı ve bu onu korkutuyordu, gözlerini düşünceyle kıstı. Ardından bir ses daha yükseldi.
“ Edepsiz bir kızın dediklerine uymayacaksın dimi Oktay ! Namus meselesidir bu. Ya kan ya kız alacaksınız! ”
Bu adam karar vermek için gelen Ağalardan biriydi, herkesçe bilinen tanınan ve saygı duyulan Haşmet Ağaydı. Ve ben şuan yaptığım saygısızlığın farkına bile varsam geri çekilmiyordum. “Bu kızı almam! Ama kan isterim. Oğullarını öldürürüm!” Keskin sesi bedenimi defalarca kez ürpertti. Asla Azir’e dokunmalarına izin vermezdim.
Herkes bir sessizliğe gömülmüş düşünürken Kapıdan gelen seslerle hızla o tarafa baktım, “dokunmayın ona! ” Azir’in sesi sesiz ortamda yankılanırken, yüzü gözü kan içinde kalmış bir şekilde göründü gözüme. Gözlerim dolmak için dirense bile buna izin vermedim, soğuk kanlılığımı koruyarak hızla Azir’in yanına koştum. Kollarından tutup içeriye sürükleyen iki adam vardı. Ve iki kişide Nehir’i tutmuştu. Kızın ağlamaktan içi dışı bir olmuştu.
“ Çekin ellerinizi !” Dedim bağırarak, silahım iki adama doğrultulu bir şekildeydi, ikiside fazla olgundu ve elimde tutuğum silaha dalga geçer gibi bakmıştı.
“ Sikmiyim belanızı bırakın!” ayak topuklarının yanına iki el ateş açtığımda anında Azer’i bırakarak yere düşmesini sağladılar. Hızla yere çökerek yüzü kanla kaplanmış kardeşime baktım. “ Yapma dedim sana Azir , bunu bana anlatığında olmaz dedim. Şuan içine düştüğümüz cehennemi görüyormusun?” Dedim, annem hızla yanımıza gelerek Azir’in başını dizlerine çekti, ve hiç dinmeyen göz yaşlarını akıtmaya başladı. " kabul et helin, başka çaresi yok. Kardeşine birşey olursa sana analık hakkımı helal etmem. Zaten erkek gibi ortalarda gezinip başımızı eğiyorsun."
Annenin dedikleri bir hançer gibi kalbime saplandı. Gözlerim ilk defa istemediğim halde doldu. Beni bir çıkar yolu görüyor, yem olarak kurtlar sofrasına atıyordu. Onlar Aşeka aşiretiydi. , Urfanın en büyükleri en zalimleriydi. Gözlerimdeki yaşları hızla geri gönderdim.
“ Evet karar verildimi? kızımı yoksa kanmı!" ” Dedi oldukça kalın bir ses, yerden kalkarak Azir’in önünde durdum. İçeriye giren adamın arkasından karanlıkta geldi sanki, tamamen siyahlara bürünmüş adamın gözleri sadece bendeydi.
Bi eli pantolonun cebindeyken diğer elinde metal bir tesbih vardı, sanki süreki kısa tuttuğu sakallarını bu kez uzatmış yüzüne ayrı bir hava takmıştı. Yüz hatları sert ve çenesi sivriydi. Gözleri koyu bir kahveye sahipti, ve uzaktan bakılınca zifiri siyahı andırıyordu. Fazla uzun olmayan saçları alnına düşmüş dağınık bir izlenim vermişti. Bedenine giydiği parlak siyah gömlek altındaki pantolon ile zıttı, pantolonunun kumaşı kottu. Ve uzun bacaklarını iyi bir şekilde kavramıştı.
Fazla uzundu boyu nerdeyse iki metre diyeceğim kadar vardı. Derin bir nefes alarak kaşlarımı çattım, kimdi ve neden bana bakıyordu? Silahımı kaldırarak bakışlarımı beni içine çeken gözlerinden ayırdım. Ve Oktay Ağaya baktım. “ kardeşime dokunmanıza izin vermem !” dedim namlumu tekrar ona çevirmiştim. Arkamda hıçkıra hıçkıra ağlayan anneme kulak tıkadım ve babama baktım.
Yapma der gibiydi ve omuzları çökmüştü, karşı taraf haklıydı. Bu yüzden elinden bir şey gelmiyordu, bizden nerdeyse üç adım uzakta olan Nehir’e baktım. Gözlerindeki yaşlar adı gibi yüzünde nehirler oluşturmuştu. Başı utanç içinde hafif yere eğikti, ve onu tutan adamlara direnmiyordu bile.
İçinde olduğum bu ortama gücüm yetmeyecek gibiydi. “ Getirin çocuğu ! ” Dedi aynı kalın ses, damarlarıma akın eden korkuyu, her zerremde hissetim. Mideme oturan ağırlık ile omzumun üzerinden Azir’e baktım. Ağlamak istemiyordum, güçsüz görünmek hiç istemiyordum. “ Cesedimi çiğnersin piç herif !” Diye bağırdım adama bakarak, dudakları sinsice yukarı kıvrılırken yengemlerin ve Ağaların ayıplayan kısık seslerini işittim.
Karşımdaki adam dediklerime memnun bir şekilde gülümsedi, ciddi yüzü ilk defa bu kadar fazla yumuşadı ve gözlerinin içi güldü. Tesbihini serserice sallayarak üzerime adımlamaya başladı.
" Vermem evladımı!" diye bağırdı annem, bu bağırışları işe yarıyor olsaydı çığlığım urfayı kaplamıştı şimdiye. Ve biz buranın yerlisi değildik. Ben daha on yaşındayken ankaradan buraya gelmiştik, bu husumetlilerimiz yüzündendi... Ve bu şehrin törenlerini'de yörelerini de çok iyi biliyordum. Bu yüzden bu haldeydim ya.
" Helin fazla ileri gidiyor Hakim, vuramıyor musun ağzının ortasına!" Amcamın öfke dolu sesi sinirlerimi harladı. Ve karşıma geçen adam gözleri ile çok şey anlatıyordu. " karım olacaksın Efgan" diye fısıldadı sessizce.