Ön Kesit
Yüzbaşı Kurt Demir Karakan
"Komutanım. Hedef görüş alanınızda."
"Görüyorum Hakan." nefesimi bıraktım. Yirmi sekiz saatin ardından it oğlu itler meydana çıkmıştı nihayet.
Ele başını hedef aldım. Bizden kaçıyordu ama onu canlı ele geçirmek gibi bir niyetim yoktu. Bu kadar oyun yeterdi. Bu yüzden de artık ölmeliydi. "Ateş ettiğimde atış serbest."
"Anlaşıldı."
Kılıç timi aynı anda konuştuğunda nefesimi bırakıp ateş ettim. Kod adı Havza olan terör örgütünün ele başı olan o terörist yere yığıldığında itleri de aniden dağılmaya başladı. Ama vakit kaybetmeden bizimkiler anında hepsini indirmeye başladı.
Zaten on kişilerdi ve silahlarını kullanmaya fırsatları olmadan hepsi ölmüştü. "Bu kadar mı?"
"Otuz saatimiz boşa gitti." dedi Yıldırım.
Olduğum yerden kalktım. "Bizim zamanımız boşa gitmez. Toparlanın. Dönüyoruz."
Ben Kurt Demir Karakan. Kılıç timinin komutanı, Şırnak jandarma karakolunun yüzbaşısı... Yedi tane dağ kaçkınının abisi. Hatta bazen babası bazen de dostu.
Yine bir operasyonun sonuna gelmiştik. Havza iti de diğer itler gibi cehennemin yedi kat dibine gönderilmişti. Her zamanki gibi kılıç timi bir görevi daha başarıyla yerine getirmişti.
~ ~ ~ ~ ~
İlahi Bakış Açısından Devam
Zorunlu görev yeri Şırnak çıktığında dünyası başına yıkılmıştı sanki. Daha yeni doktor olmuştu ve ilk görev yerinin Şırnak olmasını beklemiyordu. Bir de askeriye... Onlarca erkek arasında ne yapacağını düşündü. Dağın başında, bir tane bile kadın yokken tüm gün sıkılıp duracaktı. Her gün odasının kapısında bekleyeceklerdi. Çoğu rahatsız bile olmayacaktı. Erkek değiller mi, bir kadın görünce hepsi uçkurunun derdine düşecekti. İşi zordu Eylül'ün. Çok zordu.
Hele ayağındaki bu topuklu ayakkabılarla... Askeriyeye bakarken kendine küfretti. Neden topuklu ayakkabı giymişti ki? Hayır nasıl düşünemezdi bunu, işte şimdi yalpalayıp duruyordu.
Onu fark eden kişiler olmuştu haliyle. Mesela Yüzbaşı Kurt Demir Karakan. Öyle bir bakıyordu ki arkasından ona... "Manyak mı lan bu kadın? Topuklu ayakkabı mı giymiş cidden?"
En yakın arkadaşı Üsteğmen Onur Kara gülerek cevapladı onu. "Revire gelen yeni doktor o. İstanbul'dan gelmiş."
"Sosyete yani."
Onur başını salladığında Demir belindeki silahı çıkardı. "Karşılayalım o zaman onu."
"Komutanım ne yapıyorsunuz?"
"İşini kolaylaştırıyorum."
Kadının ayakkabılarının topuklarından birini hedef alıp ateş ettiğinde Eylül korkuyla bağırıp kulaklarını kapatarak eğildi. Saldırı olduğunu düşündü ama sadece topuğuna sıktıklarını fark edince ayağa kalkıp etrafına bakındı. Elinde silah olan bir asker ona yaklaştığında derin bir nefes alarak konuştu. "Sen deli misin be adam! Ne yapıyorsun!"
"Bağırma kulağımın dibinde. Yürüyemiyordun yardım ettim işte."
"Hayvan mısın be! Bir insanın ayakkabısına ateş mi edilir!"
"Bağırma dedim. Kulağımı siktin."
"Terbiyesizsin! Seni şikayet edeceğim."
"Et doktor. Beni şikayet et." Demir arkasını dönüp ilerlediğinde Eylül eğilip parçalanan topuklu ayakkabısını çıkarıp az önce ona ateş eden askere fırlattı.
"Öküz!"
Ayakkabı yüzbaşının omzuna çarpsa da istifini bozmadan ilerlemeye devam etti. Askeriyeye girdiğinde Eylül diğer ayakkabısını da çıkarıp kızgın taşlara basarak ilerledi. Bir an önce içeri girip o pisliği şikayet etmek istiyordu.
Askeriyeye girip doğrudan yüzbaşının odasına doğru ilerledi. Kapıyı çaldı ve gel komutunu beklemeden içeri girdi. Çünkü çok sinirliydi.
Fakat işler hiç beklemediği gibi gitmeye devam ediyordu. Yüzbaşının koltuğunda az önce ayakkabısına ateş eden o asker oturuyordu.
Yüzbaşı Kurt Demir Karakan.
Nefret etti. Bir kez daha şansına küfretti. İşler artık onun için çok daha zor olacaktı belli ki...