1. Bölüm: Kraliçe

1906 Words
Ivy Gözlerimi açtığım gibi suçun ve kötü olan her şeyin içindeydim. Sağduyusuz suç örgütü lideri bir baba, alkolik kumarbaz bir anne, vücudunda kan yerine uyuşturucu gezinen bir abla… Her zaman kötü kararlar alan, kötünün peşinden giden ve en kötü olan bir çocuk, genç kız en sonunda da yetişkin bir kadın olmuştum. Damarlarım iyiliği bünyesinde tutamıyordu. Zihnimde dolaşan birkaç tane iblisim vardı benim, şeytanın aklından firar eden fikirler ilk benim kapımı çalardı. Ne de olsa severdi iblislerim arsız fikirleri. Belki de bu yüzden iyi biri olmak, iyiyi aramak hiç cezbetmedi beni. En çaresiz insanların hayatlarıyla kumar masasına otururken onlara bir şans vererek hayatta kalmaları için son çırpınışlarını izlerdim ve bundan zevk alırdım. İnsanların korkuları, öfkeleri, üzüntüleri, acıları… Ben bunlarla beslenen bir ruh emiciydim. Beni bu zamanlara yaşadığım hayat getirdi, iyi biri olabilirdim diye zırvalayamazdım. Ben kötülük için doğmuş, nefretle dövülmüş ve şehvetle ovulmuş bir elmastım. Işığımla insanların akıllarını başlarından alırken bana çekilmelerini izler, sonrasında da onları en zevk aldıkları anda parçalara ayırırdım. Bu belki de onlara bahşettiğim bir ödüldü. Uzun zamandır hayatım istediğim gibiyken yaptığım tek bir hata beni buraya, Ostrov’a sürüklemişti. Ostrov: Rusya’nın bok çukurunu andıran dışarıya üst düzey güvenlik sistemli olarak tanıtılan ama içeride sizi neredeyse başıboş bıraktıkları karma hapishanesi… İnsanlar burada fuhuş çevirip, uyuşturu satıyor güçsüz kadınları veya adamları köleleştirerek birer seks oyuncağına çeviriyordu. Hapishanenin dışı güvenli olabilirdi ama içi, baş edilemez bir şekilde kaosun kalbiydi. Burada olan herkes kötü ve çok kötüydü, kimseye güvenemez düzgün kesintisiz bir uyku çekemezdiniz. Yeni gelenlerden biriyseniz herkes ama herkes sizi sikmeye çalışırdı, özellikle de buraya dahil olmuş son kişilerseniz. Dışarıda ilk olmak kötü olabilirdi ama bu çukurda son olmak, sisteme son katılmak keskin bir bıçakta yürümeye benzerdi çünkü herkes sizden bir parça koparabilmek için sıraya girerdi. Benim için kimse sıraya giremedi. Ben buraya düşerken namımla birlikte düştüm, içeriye girdiğim an bile yüzüme bakmaya cesaret edemeyen adamlar ve de kadınlar vardı. Bakışlarında korku, nefret ve kıskançlık mevcuttu. Kalpleri olduğum konuma karşı öfkeyle doluydu. Zehirlerle bezenmiş, Rus mafyasının gözde varisini içeride onlarla aynı sınıfta görmek çukuru ele geçirenler için tehditti. Ben bir Ruth’dum. Bir cani, cehennemden kaçmış bir zebani… Herkes beni hafife almaması gerektiğini biliyordu. Hapishane müdürü, gardiyanlar, buradaki gruplar… Hepsi. Her Rus bir Ruth’a bulaşmamanız gerektiğini bilirdi, bu nam sadece benimle alakalı da değildi. Babam, Valentino Ruth: yer altı dünyasına yön veren o korkulan adamdı ama yine de ben buradaydım. Bu onun otoritesini fazlasıyla ezen bir lekeydi. Şimdi burada, yaymış olduğum tehlikeden dolayı tek başıma olduğum odada öylece uzanarak tavana bakıyordum. Her ne kadar burada tek başıma olsam da istediğim kadar güçlü ve kendini koruyacak biri de olsam uyku o kadar da rahat değildi. Herkesin benden korktuğunu, bana bakarken iki kere düşündüklerini söylemiştim ama bu asla baş kaldırıları engelleyemezdi çünkü herkes baştakini yıkıp yerine geçme arzusuyla doluydu. Altımda olan, kendini bana adamış kişiler bile beni yıkıp yerime geçmenin hayaliyle uyuyor aksi gerçekleşerek uyandıkları her sabaha küfürler ederek tekrardan götümü yaladıkları bir döngünün içerisine giriyordu. İşte tam da bu yüzden kendimden başka kimseye güvenmiyordum. Ben her şeye bedeldim, kendi başımın çaresine bakardım. Başkaları sadece hayatımı daha rahat geçirmem için vardı. Derin bir nefes aldım, burada olduğum kaçıncı yıldı? İki, üç? Hâlâ kaçmamış olmam çoğu kişiyi şaşırtıyordu ve büyük bir planım olduğunu düşünüyorlardı. Kimse ellerim kollarım bağlı burada oturduğuma inanmıyordu ama şu an için oturuyordum. Arkamdaki güce mi güveniyordum bilmiyorum ama sadece o zamanı bekliyordum. Buradan kaçmak, benim için zor olmayacaktı buna emindim. Yine de her şey zamanla olmalıydı. Yatakta sırtımı duvara verecek şekilde döndüm, yüzüm odanın içindeki tuvalete ve bomboş duvara dönerken ne düşüneceğimi bilmiyordum. Kapıların açılmasına çok değil sadece bir saat vardı ve ben bir parça bile uyuyamamıştım bugün. Tekrar sırt üstü dönerken ihtiyaçla sızlayan kasıklarımı birbirine bastırdım. Ne zamandır bir erkeği becermiyordum emin değildim ama gerçekten uzun zaman olduğunu söyleyebilirdim. Karma hapishanenin güzel taraflarından biri sanırım buydu, bir adamla ya da bir kadınla kolayca sikişebilirdiniz ama buradan biriyle bunu yapmak ister miydiniz? Bu benim için tereddüt barındıran bir soruydu. Dışarıda da en az benim kadar suçlu adamlarla sevişmiştim ama kaçını daha sonra görmüştüm ki? Neredeyse hiçbirini. Sertçe becerilmek isteyen tarafımı zapt etmek çok zordu. Bazı günler etrafta yankılanan o seks sesini duymak bu yüzden bir cehennem oluyordu. Çok fazla düşünmedim, sağ elim göğüslerimin üzerinden kasıklarıma kadar inerken elimi siyah üniformanın ve iç çamaşırımın içerisine soktum. Üzerimdeki siyah atleti memelerim açıkta kalacak şekilde yukarı çekmişken parmaklarım çoktan sertleşmiş meme ucumu buldu ve sertçe çimdikledim. Dilim dudaklarımı ıslatırken parmaklarım ıslanmış kadınlığımın üzerinde gezindi. Parmaklarımla girişimi biraz yokladım, mememi avuçlarken klitorisimin üzerinden kendimi okşamaya başlamıştım. Sadece okşamanın yeterli olmadığı bir anda eşofmanı ve külodumu hırsla üzerimden sıyırıp köşeye fırlattım. Sırtımı yatağın demir başlığına doğru yaslarken dizlerimi kalça loplarımın altına doğru çektim, kadınlığım tamamen ortadayken bir elimi girişime doğru götürdüm, iki parmağımı yavaşça içime sokarken hafif bir tempoda kendimi becermeye başlamıştım. Diğer elim nabzımın attığı noktaya ulaştı, dairesel hareketlerle kadınlığımı ovalarken bir yandan da parmaklarım hızlı sayılabilecek bir tempoda içimde gelip gidiyordu. Başım geriye doğru düştü ve inledim. “Ah, yüce tanrım!” Parmaklarımın içimde gidip gelirken çıkarttığı o ıslak ses inlememle birlikte odamın duvarlarında yankılanırken alt dudağımı sertçe ısırdım. Şu an içimde, parmaklarımın yerine güçlü bir adamın parmaklarının olduğunu hayal ediyordum. En az benim kadar azgın bir adamın, yatakta beni altına alarak ezdiğini; kalın iki parmağıyla beni becerirken meme uçlarımı iştahla emdiğini düşünebiliyordum. Onun parmaklarının hızlanışıyla kendimi daha sert ve hızlı okşuyordum hayalimde. Bu da şu an içime soktuğum iki parmağıma bir yenisini daha eklememi sağladı. Üç parmağımla yapabildiğim kadar hızlı şekilde içime girip çıkarken klitorisimi ovalıyor, bazen sıkıştırıyordum. O kadar ıslanmıştım ki ıslak sesler çığırından çıkmış gibi kısık inleme seslerimi bastırıyordu. Sadece son birkaç darbe diye düşündüm. Boşalmaya o kadar yakındım ki bayılacak gibi hissediyordum. Hızlı birkaç darbe, son bir okşama sonrası nefesim kesildi. Bir uçurumun ucundan aşağı düşürken parmaklarımı yavaşça içime sokmaya devam ettim. Kesik inlemelerle parmaklarıma boşaldığımda nefes nefese kalmıştım. Gözlerim tamamen kararırken, ellerime baktım. Suyumla ıslanmış, aydınlanmış odamın ışığında ıslaklığımla parıldıyorlardı. Parmaklarımı deliğimden çıkardığımda akmaya devam eden sıvılarıma baktım. Tanrım, deli gibi boşalmıştım. Bir erkek benimle kendim kadar iyi ilgilenebilir miydi sanmıyordum. Becerikli parmaklara ve doğru tekniklere sahiptim. Pozisyonumdan dolayı uyuşmuş dizlerimi aşağı indirdim ve sırtım yatağa yaslıyken bacaklarımı öne doğru uzattım. Nefeslerim düzenli hâle gelip sakinleşene kadar bekledim, çarşafım suyumla ıslanmıştı. Bunu altımda hissedebiliyordum. Yataktan kalktım ve hemen odanın içindeki klozete doğru ilerledim. Her zaman güzelce temizlediğim klozete otururken bacaklarımın arasını güzelce yıkadım. Ellerini yıkamak için lavabodaki sabunla bacaklarımın etrafını sabunladım, suyu avuçlarıma doldurarak bacaklarıma çarptım. Tuvalet kâğıdıyla bacaklarımı tamamen kurulayarak klozetin içine attım ve sifonu çektim. Çarşafı çıkarıp ıslattığım yerin üzerine attım oraya biraz bastırarak kenara fırlattım. Külodumla birlikte siyah eşofmanı üzerime geçirdim atletimi düzelttim. Siyah sağ kolunda kırmızı bir şerit olan köpüşonlumu üzerime geçirdim. Yatağı da toparlayıp üzerine oturdum ve beklemeye başladım. Çok değil on beş dakika sonra kapıların açıldığına dair alarm çalmaya başlamışken bulunduğum bloğun sayımı için herkes odalarından çıkmaya başlamıştı. Odamın içerisinden çıkacaken odamın sağ ve sol duvarına yaslanmış hemen yan odamda kalan dört iri adamın sırıtan suratıyla karşılaştım. İkisi sağ, ikisi sol tarafımda duruyorlardı. Odanın lideri olduğunu bildiğim Ronald’ın yüzündeki sırıtmaysa en ahlaksızıydı. Duvara yasladığı omzunu duvardan çekerek tam önünde durdu. Sağ kolu açılan kapının üst demirini tutarken hafifçe üzerime eğildi. Esmer teni terden parlıyordu, saçları sıfır numara tıraş edilmişti. Gergin suratı, mavi gözleri ve sert çenesiyle yakışıklı olduğunu itiraf etmeliydim. “Sen bir kraliçesin, Ivy ve bir kraliçe gibi boşalmayı hak ediyorsun.” Kendimi becerdiğimi ve bundan aldığım zevkle boşaldığıma dair sesleri duyduğunu anladığımda dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Sol eli önüme düşen bir parça bukleyi parmaklarına dolayarak geriye attığında sözlerine devam etti. Mavi gözlerinden geçen parıldamaya baktım. “Sikimin üzerinde zıplayarak parmaklarından daha iyi bir iş çıkartabilirsin, tatlım.” Uzun boyu etrafımı tamamen çevrelerken gözlerinde o nabız gibi atan korkuyu yine de görebiliyordum. Ne yaparak buraya geldiğimi, kimleri ezip geçtiğimi biliyordu. Bu yüzden bana adım atmak, elini saçlarımda gezdirmek içten içe onun kendi için hissettiği bir tehditti. Bunu yapabiliyordu çünkü izin veriyordum. Bunun farkındaydı. Demiri tutan eli aşağı inerek sağ bileğimi kavradı ve bileğimden tutarak elimi yüzüne doğru kaldırarak parmaklarımı burnuna yaklaştırdı. İçime soktuğum parmakları bir köpek gibi koklarken dudakları zevkle kıvrıldı. “Bu kokunun sikimi çevrelemesini isterim.” Başka bir şey söylemek için ağzını açacağı sırada bileğimi ondan çektim ve hâlâ saçımda olan elini elimin tersiyle kendimden uzaklaştırdım. “Buranın kraliçesi benim Ronald, haklısın ama kralım sen değilsin. Bu yüzden sikin yerine parmaklarımı tercih edeceğim,” devam etmeden hemen önce ona doğru bir adım attım, “…şimdi önümden çekilsen iyi edersin, bu parmakların yapabildiği tek şey birini boşaltmak değil, bunu biliyorsun.” Gülümseyen dudakları düz bir çizgi hâlini aldı, birkaç adım geri çekilerek öfkeyle küçük bedenimi seyretti. Sadece o değil, yaverlerinin de gülümsemesi artık suratlarında değildi. Onları geride bırakıp merdivenlere yöneldiğim sırada konuştuklarını duydum. “Sürtük.” İçlerinden birinin ardımdan dediği şey beni sadece güldürdü. Sonra kafasına atılan şaplağı ve ardından Ronald’ın sözlerini duydum. “Onun hakkında düzgün konuş, şerefsiz.” Benden nefret edebilirlerdi ama çoğu bana saygısızlık etmezdi. Hemen hemen herkes sıraya girdiğinde yaverlerim yanımda çoktan bitmişti. Gardiyanların önümüze getirdiği dijital ekrana parmaklarımızı basarken kimliklerimiz sisteme işleniyor ve sayım yapılıyordu. Ben parmağımı basmışken koridordan gelen gürültüyle kafamı çevirdim. Üç gardiyan yeni bir ranzayı bloğa getirirken üst kata doğru çıktılar ve ranzayı sokmaya çalıştıkları oda benim odamdı. “Siktir!” diye sinirli bir tepki dudaklarımdan döküldüğünde hızla sıradan çıktım ve odama lanet ranzayı sokmaya çalışan gardiyanların yanında bittim. “Ne halt ediyorsununuz, Luck? Ben tek kalırım.” Luck umutsuz bir suratla bana doğru döndü ve başını iki yana doğru salladı. “Üzgünüm Queen, bu defa değil. Bunu müdürle konuşman gerekecek.” Lanet odama o lanet ranzayı sokup benim yatağımı kapıdan dışarıya çıkarmaya çalıştıklarında kapının önünde durarak onlara izin vermedim. “O yatağı oradan çıkarın, şimdi! Yoksa yemin ederim burayı sizin cehenneminiz yaparım.” Hepsi yaptığı şeyi durdururken korku dolu gözlerle bana baktılar. Bu insanların üzerindeki etkimi seviyordum. Çaresiz hissetmelerini seviyordum. Luck önüme geldi ve kollarımı sıvazladı. Aynı diğerleri gibi emri uygulayan bir kukladan ibaretti ve gözleri korku tohumlarıyla bezeliydi. “Hadi ama Ivy, bu çocuklar sadece denileni yapıyor. Gazabını al ve müdüre yönelt. Tek kaldığını bildiği hâlde emri veren o, biz sadece uyguluyoruz.” Ben olan şeyi sindirmeye çalışırken Luck beni kenara çekti, diğer çocuklar yatağımı dışarı çıkartırken Luck ranzayı az önce yatağımın olduğu noktaya çekti. Ağır, aynı zamanda da büyük ranza eski yatağımın yerinde iğreti dururken normal ranzaların bir buçuk katı kadar olması dikkatimden kaçmamıştı. Ardından yatakların üzerine yeni örtüleri ve battaniyeleri bıraktı, köşeye fırlattığım örtüleri alarak diğerleriyle birlikte bloktan ayrıldı. Bakışlarım önce odaya sonra dışarıya dönerken burada bir şeylerin değiştiğini anlayabiliyordum. Tüm gözler beni ve odayı buldu. Yıllardır buradaydım ama böyle bir şeyi hiç yaşamamıştım. Buna cesaret bile edilmemişti. Şimdi neyin değiştiğini bilmek istiyordum. İnsanların bakışları tuhaf bir hâl alırken bu durumda olmaktan nefret ettim. Yerim sarsılıyormuş gibi hissettiriyordu. “Queen eskisi kadar güçlü değil sanırım, hah!” Laura’dan çıkan ses, tüm tüylerimi diken diken etti. Benimle böyle konuşmaması gerektiğini biliyordu. Sadece başka bir siyah üniformalı adamın altına yatıyor diye dokunulmaz olduğunu düşünüyorsa yanılıyordu. O hâlâ lanet olası bir beyaz formaydı ve öyle de kalmaya devam edecekti. “Dediklerine dikkat et, Laura. Yoksa seni Martis’ten alır ve kendi oyuncağım yaparım. Benimleyken yapabileceğin tek şeyse tuvaletemi yalamak olur.” Martis Laura’nın omzuna kolunu atıp onu iyice kendine çekmişken kaslarındaki seğirmeyi görebiliyordum. Benden nefret ediyordu, beni mahvetmek istiyordu ama buna cesaret edemiyordu ve bu korkaklık onu mahvediyordu. “Önünüze dönün, burada izlenecek bir şey yok!” Sesim blokta yankılanırken herkes irkilerek önüne dönmüştü ama tabii ki kaçamak bakışlar vardı. Sertçe bir nefesi içime çektim. Yerimi ve gücümü kimse sorgulayamazdı. Ben lanet olası kraliçeydim ve bu öyle de kalacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD