•2• GARİP OLAYLAR SİLSİLESİ 3/3

1303 Words
Ne yapacaktım bu anılarla? Kadından geçmişi istemiştim ama böyle olacağını tahmin etmemiştim. Bir kez daha mavi ışık sardığında etrafımı, gerçeklikte gözlerimi açtım. Derin bir solukla, fal taşı gibi açılan gözlerim, avuç içlerim arasında ışığını yitiren taş. Beatrice'e baktım. Bu duruma alışıkmış gibi bana kıyasla tepkisizdi. Okyanusu andıran mavileri yaşların baskını altındaydı. Taştı taşacak sel olup akacaktı. Elleri ellerimde avuç içimde sönmüş taşın son ışık hüzmeleri parmaklarım arasından sıyrılarak çıktı. Taş yapmıştı bunları Beatrice'in geçmişteki anıları göstermişti. Sihirliydi, büyülü güçleri vardı. Beatrice çattığı kaşları ile ellerini geriye çekti. Oturduğumuz çardakta benden uzaklaştı. Yüzünü akan nehrin huzurlu görünüşüne çevirdi. Taş ellerimin arasında bende kaldı. Kopuk gümüş zinciri aşağıya sarkıyordu. Zinciri taşın olduğu avuç içime toplayıp yumdum. Başımı ellerimin arasına alarak önümde eğdim. "Kanıt." dedi Beatrice. "Şimdi inanmıyor musun?" "Lütfen Cla-" Unut o adı Mia. Clara hiçbir zaman olmadı. "Lütfen Beatrice, bana düşünmek için biraz zaman ver aklımı toplamam gerekiyor." Mantığım olanların hepsini reddediyordu. Düşün Mia düşün. Ne yapacaktım? Kadın benim büyükannemdi. Ama sırf aramızda kan bağı var diye ona güvenecek değildim. Annenin nasıl öldüğünü sormayacak mısın? diye sordu. Onu kulaklarıyla değil zihnimde duymuştum. Kızımın nasıl öldüğünü merak etmiyor musun? "Sus." diye yakındım başıma keskin bir acı saplandı. Parmaklarım saç tellerime dolandı. Saçlarımı yolacak kadar çektim. Yine ağlıyordum. Annemin ölüm sebebini öğrenmek sadece acıma acı katardı. "Söyle bana." diye fısıldadım "Tüm bunlar aramızda kan bağı olduğunu açıklıyor ancak dün geceki çoğu şeyle ilgili aklımda hâlâ soru işaretleri var." "Mia." diyerek elini omzuma koydu. Omzumun üzerinden Beatrice'e baktım. Yüzü ay gibi ışıl ışıldı. Bu kadın büyükannemse maalesef ben genlerinden nasibimi almamıştım. Düz pürüzsüz bir teni oval küçük bir yüzü vardı. Benim aksime, benim küçük olsa da yuvarlak ve ergenlikten kalma sivilce izlerinin olduğu bir yüzüm vardı. "Soyun dört aileye de dayanıyor. Birinci kuşaktan Ruling ve Howard ailelerine. Aria Ruling ve Darian Howard senin büyük, büyükannen ile büyük, büyükbaban. Valery Ruling'in annesi ve babası. Darian Howard öldürüldüğü için Valery annesinin soyadını aldı.” İlk yanlışı o ikisi yapmıştı anladığım kadarıyla. "Valery Ruling, benimle bir Everganden ile evlendi. Ve senin annen Rosa, Rosalyn Ruling oldu." İkinci hatayı da onlar yapmıştı. "Rosa yani kızım Valentina ailesinin soyundan gelen Peter Valentina, baban ile evlendi ve sen doğdun." Son hatayı da annem ve babam yapmıştı. Ve bilin bakalım kabak kimin başına patlamıştı? Benim. "Bunlar ne anlama geliyor hâlâ neden öldürülmek istediğimi anlamadım?" diye sordum. "Taşlar." dedi. "İmperium taşları." Gözleri elimdeki taşı işaret etti. “Altı aileydik, İmperium taşlarını koruyan altı aile. Yüz yıllarca taşlara belirli kuralların gölgesinde muhafızlık yaptık. Ta ki Ruling ailesinin ihanetine kadar. Altı ailenin birliği bozuldu. Onlar kontrol edilmesi altı aile tarafından bile zorla olan güce tek aile olarak hükmetmek istedi. Her şey ihanetle başladı. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmadı. Senin ailen Valentina ailesi kendi aile bireylerini korumak için taşlar üzerindeki haklarından vazgeçtiler ve sessizlik yemini ettiler. Howard ve Twilight aileleri birleşerek Ruling ailesine karşın savaş ilanı verdiler. Benim ailem ve Aaron aileleri ise her şeyden uzakta bir yaşam sürmeyi seçti." "Peki ben anlattığın şu efsanevi hikâyenin hangi ayrıntısıyım acaba?" diye sordum. Benim atalarım sessizlik yemini etmişti ha? "Taşlara belirli kuralların gölgesinde muhafızlık ettik demiştim. Kurallardan biri ve en önemlisi; Soyunu ve taşların sırrını koru. Diğer kurallar geçerliliğini kaybetse de bu kural hâlâ hükmünü ve geçerliliğini koruyor. Mia bu kuralı çiğniyorsun. Varlığın taşların kontrol dengelerini bozuyor ve dünyamızda olağanüstü doğa kaynaklı ya da metafiziksel kaynaklı felaketlere yol açılmasından korkuluyor." "Neden? Haberim bile olmadığım bir kuralı nasıl çiğneyebilirim ki?" diye yakardım. Çok anlamsızdı. "Söyler misin Beatrice suçum ne benim? Doğmak mı? Eğer böyleyse on sekiz yılda ne gök başımıza düştü ne de yer yarıldı." "Senin suçun yok. Suç benim." dedi dolu gözleriyle bana bakarak. "Büyükbabana aşık olmasaydım Rosa’u doğurmazdım, sende doğmazdın. Annenin ve büyükbabanın kaderine de mahkum olmazdın." "Neymiş benim kaderim?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. "Ölüm." Fısıltıyla ağıta dökülen sözleri sanki ben ölmüşümde yas tutuyormuş gibi ilişmişti kulağıma. Büyükbabamın yada annemin kaderini yaşamaya niyetim yoktu. Bir çıkış, kurtuluş yolu illa olmalıydı. Yaşamak istiyordum. Başımı hayır anlamında salladım. "Kaderime sizin kurallarınız karar veremez. Sırf geldiğim soydan dolayı beni kimse öldüremez. Bu benim seçimim değil. Bu benim suçumda değil." Ayağa kalktım. "Neden bana bunu yıllar önce anlatmadın? Mesela lisenin başında. Bana Clara gibi gözükmeden bana sahte kendini sevdirmeden yalan arkadaşlığımıza inandırmadan önce!" O zaman her şey daha kolay olurdu. Ben hazırlıklı olurdum. Ölüme yada diğer her şeye. Titrek bir soluk verdi. "Çok kez denedim. Ama sen o kadar gençtin, hayatın başındaydın ki. Sana her şeyi anlatıp hayatını mahvetmeyi göze alamadım. Ama seninle, Clara olarak geçirdiğim zamanlar asırlardır sürdürdüğüm yaşamımın en mutlu olduğum anlarıydı Mia. Ben bunu mahvetmek istemedim." Bağırdım. Boğazımın yada ses tellerimin acımasını aldırmadan bağırdım " YA ŞİMDİ HAYATIM NASIL!? Bir baksana bana hayatım nasıl!? Bilmediğim topraklarda bilmediğim insanlarla bir kaledeyim. Kadının biri bana geldiğim soydan dolayı asırlar önceden gelen bir kuralı bozduğumu ve bu yüzden ölmem gerektiğini söylüyor." "Ölmene izin vermem asla." Dedi. "Üç gün önce sana doğum gününde söyleyecektim. Ama Ruling ailesinden üyelerde verdiğim partiye gelmişti. Bana engel oldular. Ruling ailesinin en küçük oğlu Jasper Ruling seni kaçırdı ama Wolfemegalar ile seni bulmayı başardık. Twilight ailesi ve wampirlerden bazıları da oradaydı. Sana zarar vermeden seni kurtardık. Sana şimdi söyleme fırsatı buluyorum. Artık geri dönüş yok ve senin için bir anlamı olur mu bilmem ama, ben üzgünüm Mia." İçimden bir ağlama atağı geçti ama kendimi tuttum. "Sen üç gün mü dedin? Kaç gündür buradayım ben?" "Bugün dördüncü sabah, üç gündür uyuyorsun. Enerji taşı sayesinde yaptığımız yolculukta bitkin düştün. Bedeninin toparlanması üç günü buldu." dedi. Dudak büzerek göz devirdi. "Gerçekten sana onca şeyden bahsettim ve senin takıldığın konu dört gündür burada olman mı?" "Babam ve Bayan Melinda çıldırmış olmalı. Babama ne diyeceğim? Bunları anlatsam beni akıl hastanesine kapatır. Ya okulum? Okula vermem gereken ödevler vardı. Ve, ve yemek." Yemek... "Mia!" diyerek ayaklandı . Yüzümü ellerinin arasına alarak, gözlerimi kendi gözlerine sabitledi. Gergin mimiklerini esnetti. "Çalışkan bir ineksin biliyorum ve büyükannen olarak bundan gururda duyuyorum. Ama ödevler, okul ve baban sorun edeceğin son şeyler ve yemek. Burada bol bol var. Aaron iyi bir aşçıdır." "Evet, haklısın. Bayan Melinda o benim en büyük sorunum. Her şey onun öfkesinin yanında masum kalır. Yemek sorunu bile." Beatrice sırıttı. "O kadar var mıyım?" diye sorduğunda sesi aynen Bayan Melinda'nın sesi gibi çıkmıştı. "Sadece Clara değildim Bayan Melinda da bendim." Sesi geri eski aksanına döndüğünde gülmemek için dudaklarını sıktı. Bu durum ona komik mi geliyordu? Eğleniyor muydu? Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken kaşlarımı havaya kaldırdım. Resmen hayatımda değer verdiğim herkesin ta kendisiymiş. Clara, Bayan Melinda. Beatrice'i ittirdim. Adımlarımla geriledim. Kaçtım ondan. Bana kaçıncı kez şok yaşattığından haberi yoktu. Hayal kırıklığı mı duymam lazımdı şaşırmam yada öfkelenmem? Nasıl bir tepki vermeliydim? Hayatımı değiştiren bu kadından nefret mi etmeliydim yoksa? Elleri ile kendini işaret etti. “Beni dinle. Yaptığım her şey seni korumak içindi. Girdiğim kılıklar söylediğim yalanlar her biri seni korumak içindi Mia." Arkamı Beatrice'e döndüm. Gökyüzüne baktım. Rüzgar estiğinde saçlarım ve elbisem uçuştu. Elini omzunda hissettiğim de irkildim. Fısıldadı. "Her şey bitmiş gibi davranma. Tam tersine her şey daha yeni başlıyor." Yanıma geldi beraber semayı seyrettik. Başlangıç mı demişti o? Bundan sonra ki hayatımın nasıl olacağını düşündüm. Yaşamayı başarabilirsem bir hayatım olurdu elbette. Yaşamalıydım. Beatrice güvendesin diyordu ama ben öyle hissetmiyordum. Bildiğim sıradan insan dünyası sadece bir perdeden ibaretti. Perdenin ardında ise bambaşka bir dünya saklıydı. Ben bu dünyanın yabancısıydım. Tecrübesiz ve toydum. Ne yapacağıma dair en ufak fikrim yoktu. Nerden başlayacağımı dahi bilmezken Beatrice nasıl her şey daha yeni başlıyor diyebilirdi. Mavi sema düne kıyasla daha berrak ve maviydi. Uçan kuşu gördüğümde gülümsedim. İyi bir şey diye geçirdiğimde kuş yönünü bize çevirdi. Yaklaştıkça da kuşun boyu büyüdü şekli bir insanı andırdı. Kanatları dışında. Kuş sandığım şey bir insandı. Uçmuyordu da. Düşüyordu! Bize doğru, üzerimize düşüyordu. Aaron bağırdı."Uzaklaşın!" Beatrice kolumdan tuttu. "Mia!" diye bağırdı. Beni korumak için önüme siper oldu ancak o beni çekemeden ben Beatrice'i zarar görmesin diye ittirdim. İnsana benzeyen varlık üzerime doğru düşmeye devam ederken benim yapabildiğim tek şey çığlık atmak oldu. Bölüm Sonu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD