bc

İMPERİUM •GÜÇ• 1

book_age18+
243
FOLLOW
1.2K
READ
dark
escape while being pregnant
bold
superpower
like
intro-logo
Blurb

"Evet. Ne yapacaksın? Beni cehenneme mi götüreceksin? Yada iblislere yem edeceksin? Belki de beni sadistçe işkence ederek öldürmeyi tercih edersin?"

İşaret parmağını şakağıma bastırdı. "O beyninde neler dönüyor? Benim hakkımda neler düşünüyorsun? Kafanda hep böyle fanteziler mi kuruyorsun? Seni cehennem ile cezalandırmak yada sana işkence etmek mi? Bu kadar basit mi yani?" "İblislere yem etmeyi unuttun." dedim. Onu yumruklamak istiyordum. "Ve bence sen o işkenceyi seçerdin."

"Senin gözünde canavarım değil mi?"

"Seni ilk gördüğümde de bana bunu sormuştun. Ama ben seni o işey yaramaz kanatlarla gördüğümde bile düşüncelerim de sana canavar diye hitap etmemiştim." Derin bir nefes aldım. "Tabii hançeri bana fırlattıktan sonra bir şeyler değişmiş olabilir."

"Seni sınıyordum ani tehlike altında ne yapacağını görmek istemiştim." Güldü. "Sende üstesinden geldin."

"Sınama beni!" diye bağırdım. O kadar öfkeliydim ki sinirden gözlerim dolu dolu olmuştu.

"Ama ben senin dövüş eğitmeninim değil mi?" Uzun siyah kirpiklerinin gölgelediği gök mavisi gözlerini kırpıştırdı. "Bir nevi öğretmenim ve seni sınav etmek elbette hakkım."

"Yanlış. Senin benim üzerinde hiç bir hakkın yok." Başımı şiddetle iki yana salladım. "Hiçbir konuda! Hiçbir anlamda! Hiçbir zamanda!"

Çenemin altından tutup kaldırırken başımı iyice yükseltti. "İşte bu yüzden." dedi ve dudaklarını ıslattı. "Kötü olan taraf hep ben oldum. Her zaman her anlamda her ama her konuda. Hakkım olmayana göz diktim. İlk kez kötü olmaktan şikayetçi değilim."

Dudaklarıma dokunduğunda başımı geriye attım. Bu onun üzerime biraz daha eğilmesine sebep oldu. Ani bir şok dalgası tüylerimi diken diken edip her hücreme işledi. Heyecandan ilk tepki verememişken uzanıp ona karşılık verdim. Bunu yapmak isteyip istemediğimi bile bilmiyordum. Ona güvenmiyordum. Onca şeyden korkarken ondan korkmuyordum. Beni her seferinde dehşete düşürse de ondan korkamıyordum. Elini belime koyup destek verdi. Başını yana yatırdığında an derinleşti. Aklım başımdan açtığı kanatlarını çırpıp uçarak gitti. Sadece Sky'ın öpüşü zihnimdeki her düşüncenin yerini aldı. Kolumu bırakıp kalçamı kavradı. Bedenim yükselirken beni duvar ile bedeni arasına sıkıştırdı. Göğsüm Sky kendini bana tüm gücü ile bastırırken nefes aldığım anda yukarı aşağı inip çıkmakta zorluk çekiyordu. Sky'ı öptüğüme inanamıyordum. Hırıldadığında kollarının arasında sıçradım. Dudaklarımız birbirinden koptu iki eliyle yüzümü kavradığında ne yapacağımı bilemez halde gözlerim bir kaçış yolu aradı.

"Mia, gözün." dedi.

Neyi kastettiğini aklım başımda olmadığı için anlayamadım. Yeniden dudaklarıma kapandığında ona kıyasla benim gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bedeninin baskısı beni havada tutmaya yetmedi aşağı kayarken bacaklarımı beline sardım. Boştaki elim gür saçına dolandı. Saç tellerini derisinden koparma uğruna olsa da parmaklarıma dolayıp çekiştirmekten kendimi alıkoyamadım. İkinci öpüşünün ikinci yarısında dahada güç uygulamaya başlamıştı. Nefessiz kalırken dudaklarım hitap düşen bedenimle birlikte artık Sky'a karşılık veremiyordu. Bacaklarım gevşemiş beline tutunamazken saçlarına doladığım parmaklarım artık onun canını yakma uğruna olsa bile saç tellerini çekiştirmiyordu. Bitmiştim. Elleri yüzümden çekilip belimi kavradı. Ayaklarım yere bastığında kuru bir dal parçası gibi kırılarak dizlerimin üzerine düşmeme neden oldu. Sky artık geriye çekilmeyi akıl edecek kadar kendini topladığında benim gibi kendini yere atmıştı. Maalesef yüzünü görememiştim. Ki yüzüne bakmaya hazır olduğumdan bile emin değildim. Saçımı sol omzumda topladığında başını omzum ve boynum arası girintiye sakladı. Kolları belime dolanırken bana sarıldığını yeni yeni farkına varıyordum. Sıcak nefesini boynuma verdi. Avuç içim ile ağzımı örtüp ses çıkarmamak için kendimi tutmuştum. Başımı duvara yaslayıp gözyaşları ile dolan gözlerimde ki yaşların geçmesini bekledim. Yaşlar kendiliğinden geriye çekildiler. Saçını okşadığımdan haberim bile yoktu.

Bana biraz daha sokulurken üç adımı da sakin melodik bir sesle fısıltıya döktü; "Anna Maria Mia." Bu üç isim ilk kez kulağıma bu kadar hoş ve canlı gelmişti. İlk olmasa da insan olmayan başka bir varlık tarafından öpüşme deneyimimi yaşandığıma şaşırmış mıydım? Hayır, pek değil. Aslında bir insan ile öpüşseydim asıl o zaman şaşırırdım.

"İsimlerin." diye mırıldanarak devam etti. Güldüğünü dudaklarının boynumda yayılışını hissettiğimde anlamıştım. Bedeni titriyordu. Elleri kollarımı kavradı. Başını tünediği girintimden çıkarırken kahkaha atmamak için verdiği çabayı gözüme soka soka bana gösterdi. "Sence de boyuna göre sana oldukça uzun isimler vermemişler mi?"

chap-preview
Free preview
İMPERİUM
İMPERİUM •GİRİŞ• GEÇMİŞ|1700 Ailem yüzyıllarca nesiller boyu kutsal bir göreve hizmet etmişlerdi. Ailem ve diğer aileler... Ruling. Howard. Twilight. Blayke. Valentina. Son olarak da benim ailem Evergarden. Biz İmperium taşlarına hizmet ederken taşlarda bize hizmet ediyorlardı. Aile büyüklerimiz taşları koruyucu 6 aile arasında sır olarak tutmaya karar vermişlerdi. Taşların sırrı nesilden bir sonraki nesle miras olarak aktarılıyordu. Her taşın ise kendine has ve özel yetenekleri vardı .Her ailenin doğan ilk kız veya erkek çocuğu varis olarak seçilip taşların koruyucusu olurdu. Ve ben Beatrice Evergarden. Evergarden ailesinin ilk doğan kızıydım. On sekiz yaşıma kadar taşlar konusunda eğitildim. Eğitim de aile büyükleri eşliğinde taşların güçlerini kullanmayı, taşlarla ilgili yasakları ve ailelerden seçilen yeni koruyucuların ve ailelerin uyması gereken kuralları bir bir öğrenmiştim. Kuralları ve yasakları öğrenmek işin basit kısmıydı. Ama taşların güçlerini öğrendiğim halde on sekiz yaşıma kadar eğitilsem bile taşların güçlerinin her hangi bir sınırı yoktu taşlarla ilgili her gün yeni bir şeyler öğrenebilirdik. Bir taş ve taşın kendine özel gücünün sonsuz olasılığı vardı. Kulağa imkansız gibi gelse de 6 aile yüzyıllarca taşlarla yaşayıp tecrübe ederek taşların kendine has güçlerini öğrenmişti ve öğrenmeye de devam ediyordu. Eğitimim tamamlanıp koruyucu olarak seçildiğimde bir taşa karşı bağlılık yemini edecektim. Her koruyucu illa bir taşa bağlılık yemini edip bağlanırdı vs taş yanında olmasa bile taşın gücünü aralarında ki bağ aracılığı ile sınırlı olsa da kullanabilirdi. Zaman Taşı. Kanımı son taşın üzerine damlattığımda sonunda parlamıştı ve ben bağlandığımı anlamıştım. Bağlandığımı anladığımda tüm her şey daha farklı oluyordu. Sıra dışı. Yeni bir hayat görüşü yeni bir beden yeni bir ruh...Her şey aynı görünse de aynı değildi. Bunu öylece anlatamazdım. Yaşanması gerekiyordu yaşamam gerekiyordu. Bağlanmak farklı bir duyguydu birine aşık olmak gibi yada bir annenin çocuğuna duyduğu şefkat duygusu gibiydi. Bağlandığın taşta artık senin senden koparılamaz bir parçan oluyordu. Evet taşlara bu yolla bağlanıyorduk safkan bozulmamış bir damla kan ile. Aile üyeleri asla birbirleri arasında ilişki kurmazdı. Böylelikle ailenin soyu korunur ve damarlarımızda akan kan her zaman safkan olarak kalırdı. Yüzyıllarca bu ve diğer kurallarla yaşayan ailem ve aileler... Yıllarca işleyen bu düzen ne kadar yada sonsuza kadar böyle mi sürecekti? Kendime koruyucu olmak için eğitilirken ve koruyucu olduktan sonra hep bu soruyu sormuştum. Koruyucu olduktan üç yıl sonra ise sorumun cevabını büyük bir ihanetle birlikte almıştım. Taşların sınırsız güçleri ile dünyayı yönetebilme hırsı gözlerini bürüdü. Ruling ailesi diğer ailelerin taşlarının çoğunu çalarak bize ihanet etmişlerdi. İhaneti öğrenen aileler taşları geri alabilmek için Ruling ailesine karşın bir oldular. Ailem ve diğer aileler ne kadar birleşseler de bu ittifak dayanaksızdı ihanet hepsini sarstığı için kimse kimseye eskisi gibi güvenmiyordu, güvenemiyordu. Geriye kalan taşlar adına alınan karara göre koruyucuya bağlı olan taşı koruyucunun ailesi alacaktı.Bu karara kimse karşı çıkmadı.Çünkü zaten her şey olabildiğince mahvolmuştu. RuLing'le çaldıkları taşları önceki yasak ve kurallara göre kullanmayıp taşların sınırlarını zorlayarak dünyanın dengesini ve düzenini bozmuşlardı. Savaşlar, doğal felaketler, salgın hastalıklar hepsi arr arda geldi. İnsanlık çok şey kazanmak için bir çok şeyi kaybetti.Kaybetmeyede devam etti. Eski düzeni getirmek isteyen Howard ve Twilight aileleri birleşip RuLing ailesine karşı savaş açtılar.Savaş her şeyi dahad r kötüleştirdi. Valentina ailesi her zaman olduğu gibi hep barıştan yanaydı. Ellerinde bulunan taşları benim aileme emanet edip savaştan uzak durarak kendi aile üyelerini korumak için sessizlik yemini ettiler. Benim ailem Evergarden'ların eline geçen taşlarla ve Blayke ailesinin elindeki taşları koruma altına alıp saklama kararı aldılar. Sadece bizi tehdit edecek durumlarda taşları kullanacaktık. Geçen zamanla ve gelen yeni nesille birlikte Valentina ailesi hem taşların sırrını hem de ettikleri yemini unuttu. Valentinalar için her şey geçmişe unutulmuş bir sır olarak gömüldü. Twilight ve Howard ailesinin Ruling ailesi ile olan savaşı devam ediyordu. Taşların güçleri dengesizleştiği için dünyada ki uyumu bozuyordu. En büyük zararı insanlar çekiyordu. Taşlar dışında ben ailem hepimiz normal etten kemikten insanlardık. Bir yere kadar ailemin kurallarına uyup olanları yaşananları uzaktan seyretmekle yetindim. Aaron'a kadar. Blayke ailesinden, ailenin ilk d. Oda düzen bozulana kadar benim gibi bir koruyucuydu. İhanetten sonra artık ikimizde koruyucu değildik. En azından Aaron'a göre ama ben hâlâ kendimi koruyucu olarak görüyordum. Tüm hayatım boyunca belirli kurallara göre yetiştirilmiştim. Hayatımın bağlı olduğu kurallara. Kimseye güvenme. Soyunu ve taşların sırrını koru. Sakın taşların sınırlarını zorlama. Taşları büyüklerin izni olmadan kullanma. İhanet etme. Kuralların hepsini çiğnenmişti her bir kural anlamlarını yitirmişti. Tüm hayatımın o kurallara bağlamak...O kurallara göre yaşamak... Ruling ailesinin ihanetinden sonra yıkılan kurallar artık o kurallara bağlı yada kurallara göre de yaşamak zorunda değildim Bir şeyleri değiştirme vaktim gelmişti. Artık seyirci olarak kalmayacaktım. Eğer aklımdakileri aileme söylesem bana engel olurlardı hatta diğer ailenin kulağına gitse işin sonu ölümümle bile sonuçlanabilirdi. O yüzden kimseyi tehlikeye atamazdım. Güvenebileceğim tek kişi en yakın dostum Aaron Blayke'ti.İyi kalpli güvenilir şefkatli ve sonuna kadar sadakatliydi. Aklımdakileri sevgili dostuma anlattığımda yüzüne ilk önce şok olmuş bir ifade hemen ardından kızgınlık sonunda ise afallama belirmişti. “Beatrice."dedi derin bir solukla "Sen çıldırmış olmalısın!" Elimi omzuna koydum. "Aaron belki haklı olabilirsin ben çıldırdım ama sende bir şeyler yapmamız gerektiğini biliyorsun dostum." Kesinlikle bir şeyler yapmalıydık. Yapacaktık da. "Ama böyle değil. Rulingler gibi ihanet ederek değil." "Aaron? İhanet etmeyeceğiz. Bu ihanet sayılmaz. Sadece işleri yoluna koyacağız." "Yapmak istediğin şeye ihanet denir Beatrice ve, ve taşları çalmakta hırsızlığa girer." "Elbette hayır hırsızlık değil yapacağımız şeye ödünç almak denir. Ödünç almak." "Ödünç almak.” diye tekrar etti. "Aklındakileri unut Beatrice. Ben aileme ihanet edemem." "Ama." "Dediğimi duydun ben aileme ihanet edemem ve sende dediklerini unut." "Aile mi?"diye sordum inanmayan gözlerle Aaron'a bakarak "Aile diye bir şey kalmadı artık." Hastalık Aaron'dan ebeveynlerini almıştı "Annen ve baban vebadan dolayı öldü." Kalan aile üyeleri ise her biri işe yaramazdı. "Geriye sadece sana zorbalık eden amcan ve kuzenlerin kaldı. Kendini düşünen bencil halan ise her şeyi bırakıp kalan ömrünü aptal aşkıyla geçirmeye karar verdi ve hayatından gayet memnun. Büyükannen ve büyükbaban zaten öleli 100 yıldan fazla oldu. Büyük felaketten sonra." Üzgünüm Aaron. Üzgünüm dostum. "Aile, ailen diye bir şey kalmadı Aaron!" Oldukça sert konuşmuştum. Sinirlenince ağzıma gelen her şeyi söyleyiveriyordum. Şu an olduğu gibi. Buna mecburdum da Aaron artık bir şeylerin farkına varmalıydı. Daha ne kadar zaman böyle devam edinebilirdik ki? Aaron gözlerini yere düşürüp duruma zıt sakin bir sesle sordu "Dediğin gibi olsun belki benim ailem kalmadı ya senin ailen Beatrice?" diye sordu. "Senin ailene ne olacak?" Benim ailem? Annem, babam, kız kardeşim, büyük babam hâlâ hayattalardı. Normal insanlar gibi yaşıyorduk. Görünürde. Ailem konusunda acımasız olmak zorundaydım. "Onlar başlarının çaresine bakabilir." dedim. Aslında ailem konusunda için rahattı eğer aklımdaki planları gerçekleştirirsek hepsi güvende olacaktı buda bana yeterdi. Her şeyi tüm dünyayı ve insanlığı düzeltebilecekken benim ailemi terk etmem ihanet gibi görünen küçük bir fedakarlık sayılırdı. "Yapma Beatrice..." "Aaron!"diye bağırdım. "Söylesene bu düzen ne kadar devam edecek ailem daha ne kadar güvende olacak? Rulingler bizi bulmadan daha kaç gün daha yaşayacağız? Eğer bana yardım edersen belki aileme daha güvenli bir gelecek sunabilirim feda edilmesi gereken zihinlerinde ki benle ilgili anılarıysa ben fedakârlık yapmaya hazırım." Bana donuk gözlerle öylece baka kaldı. Gülümsedim. “Hem sensiz sonsuz zaman epey sıkıcı geçer. Biri illa arkamı toplayıp bana büyüklük taslamalı." Dudağı hafifçe kıvrıldı. "Ve ve zaman taşı ile bağımda var." dedim. "Zaman taşı ne işe yarar ki?" Eye sordu. "Eğer zaman taşını daha ustaca kullanmayı öğrenirsem zamanı daha ileri yada geriye sarabilirim. Her şeyi düzelttikten sonra geri kendi zamanımıza dönebiliriz." "Sen gerçekten çıldırmışsın!" Evet, ben kesinlikle çıldırmıştım. "Ve zihin taşı?" diye konuşmaya devam ettim. "Ne demek istiyorsun?" diye sordu meraklı gözlerle. "Zaman taşı ile zamanı kontrol edebiliyorum." "Sadece zamanı bir kaç dakika ileri veya geri sarabiliyorsun." Sesindeki küçümsemeyi duymazlıktan geldim. "Ustalaşabilirim. Evet bunu yapabilirim. Aaron. Zaman ve zihin taşı bize yardım edebilir. Edeceklerdir." "Açık konuş Beatrice." "Zihin taşı ile ailelerimizin bizimle olan anılarını yok edebilirim. Böylece bizi hatırlamazlar." "B-Bunu yapamayız." "Zaman taşı ile bedenlerimizi mühürledik asla yaşlanmıyoruz. Yani sonsuz zamanımız var. Kesinlikle sonsuz zaman sensiz epey sıkıcı geçer." "Taşları kullanmamız yasak." "Ah Aaron! Daha deminde beri konuşuyoruz. Yasaklar kurallar artık hiç bir şey eskisi gibi değil. İnsanlar ölüyor savaşlar salgın hastalıklar en başından beri tüm olayların canlı şahitleriyiz. Bana söyler misin Aaron, daha ne kadar olaylara seyirci kalmak istiyorsun?" Cevap vermedi. "İstemiyorsun" diye Aaron yerine cevap verdim. “Bende istemiyorum. Bana yardım et Aaron her şeyi düzeltmek için bir şansımız var. Taşları kullanarak her şeyi düzeltebiliriz." "Taşlarla bozduğumuz her şeyi taşlarla mı düzelteceğiz Beatrice?" "Yapmak zorundayız. Biz son koruyucularız." "Koruyuculardık." diye düzeltti beni. "Hâlâ da öyleyiz." Kaşları havaya kalktı. "Bu dediğine gerçekten inanıyor musun Beatrice?" "Sana inanıyorum Aaron kendime inanıyorum ve dediklerime de inanıyorum." "Ben ne yapacağımı bilmiyorum Beatrice. Bu dediklerine öylece karar veremem." "Bende buna hemen karar vermedim Aaron yıllardır düşünüyorum. Ama eğer hayır dersen bu dediklerimi tek başıma da yapabilirim. Yalnız." "Ne yani kendini seninle olan anılarımı mı silersin?" "Gerekirse evet benimle olan anılarını zihninden silerim ve sanırım gerekecek." Birden ayaklandı. Sesi yükseldi. “Buna izin vermem!" "Neye?" "Seninle ve bana ait olan anılarımı silmene izin vermem. Sen en iyi dostumsun ve ailemden kalan son kişisin." Kolunu sıvazlayıp Aaron gülümsedim "Ne olursa olsun her zaman en iyi dostum olacaksın Aaron." "Her zaman en iyi dostun olacağım. Her zaman." "Her zaman?"diye açıklama yapması için üsteledim. "Beni duydun." "Aaron?" "Güvenini boşa çıkarmayacağım Beatrice Evergarden." "Ne?" "Duydun işte.Sana yardım edeceğim." "Aaron!"diyerek boynuna atılıp sıkı sıkı sarıldım. “Beni yalnız bırakmayacağını biliyordum! Teşekkür ederim! Teşekkür ederim!" "R-Rica ederim." Kekelediğini duyduğumda Aaron'a sarılmayı bıraktım. Her zaman utangaç biri olmuştu. Her anlamda. Gözlerini etrafta dolandırıp ellerini sarı-kahve saçlarının arasında gezdirdi "İlk olarak ne yapmalıyız?" "Zihin taşını almalıyız." "Amcam onu kalede ki büyük taş odada tutuyor." "İlk zihin taşını alacağız bende büyükbabamdan zaman taşını alacağım." "Ya yakalanırsan?" Aaron! Bir kere olsun kendini düşünsen diye geçirdim içimden. Planımı Aaron'a anlattığım için pişman olmalı mıydım? Ama onsuz hiç bir şey yapamazdım. Sonsuzluk Aaron olmazsa çok sıkıcı geçerdi. "Beatrice?" Omuz silktim “Merak etme yakalanmam hem yakalanırsan zamanı geri alırım. Ve sende benimle olacaksın ilk önce zaman taşını alacağız." "Amcanın kalesine girip zihin taşını almak mı? Yoksa kendi mi diri diri kazığa oturtmak mı? Sanırım ikincisi." Sesi alaycıydı. Omzuna sertçe vurup, "Elbette yakalanmayacağız." dedim. Acıyla sızlanıp omzunu sıvazladı "Diyelim ki yakalandık?" Doğru söylüyordu. Her ihtimali düşünmeliydik. "Bir kaç dakika olsa da zamanı geri alabilirim." "Hım. Peki daha sonra?" "Zaman taşını alırız ve hem bizi tanıyan insanların aklından hemde burdan yok oluruz." "Yok oluruz?" diye soru sorarcasına tekrar etti. Aklımda her şey bir bir yerini almıştı. Aaron'a gülümseyip cevap verdim. "Evet, Aaron ikimiz insanların zihninden, anılardan ve bu zamandan hiç yaşamamış gibi yok oluruz." Ve yok olmuştuk. Anılardan... Zamandan... Zihinlerden... Sadece Aaron ile ben vardık. Ve de taşlar... Hiç bir şey kolay olmamıştı. Zorlandığım konu vedaydı. Veda etmeyi hiç sevmezdim. Hem de hiç. Tüm aile üyelerime veda etmiştim. Anne ve babama sıkı sıkı sarılmış kız kardeşimi defalarca öpmüş ve büyükbabama onu sevdiğimi büyüklerden kalan son kişi olduğu için bana her zaman ne kadar iyi bir öğretmen olduğundan bahsetmiştim. Bildiğim çoğu şeyi bana büyükbabam öğretmişti. Annemin sevgisi babamın şefkati kız kardeşimin güvenilirliği ve büyük babamın bilgisi bana çok şey öğretip kazandırmıştı. Bunlar için her birine minnettardım. Eski dünyayı ve insanlığı geri getirebilirsek onları gururlandırabilir bir Evergarden olduğumu kanıtlardım. Zihin taşını kullandığımda her şey yok olmuştu Beatrice Evergarden ve Aaron Blayke bu iki kişi artık yoktu. Biz sadece birbirimizin zihnindeydik. Eski dostum ve benim İmperium taşları ile uzun yolculuğumuz başlıyordu

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Kan Kırmızı (Türkçe)

read
4.1K
bc

ALFABETA (+18)

read
28.9K
bc

evli kadın evli adama aşık oldu

read
10.0K
bc

Ölüm Yıllıkları

read
1.1K
bc

Tutku'nun Esiri

read
23.2K
bc

ÇAPKIN +18 (365 Gün Serisi)

read
24.2K
bc

SENİ HİSSEDİYORUM ( 2 )

read
7.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook