Zırr.. Zırr...Zırr..
Allahım bu ses ne? Diye yan tarafıma dönüp komidinin üzerinden telefonumu elime aldım. Ohaaaa! Şaşkınlıktan yataktan nasıl fırladım bilmiyorum. Saar 07.30 ve benim 08.30 da okulda olmam gerekiyor. Yarım saat geç kalmışım. Nasıl duymadım ya? Ertledim mi acaba? Her neyse diyip kafamın içinde ki sesleri susturup hemen banyoya attım kendimi. Duşa girdim, diğer işlerimi hallettim ve tabi ki en önemlisi cilt bakımlarımı yaptım.
Dolabın karşısında geçirdiğim on dakikanın ardından lila triko, boğazı dökümlü dizimin hafif üzerinde elbisemi giyindim. Bugün Mor olmaya karar vermiştim. Mor kalpli etrafı gümüş detaylarla kaplı küpemi taktım. Saçımı dağınık topuz yaptım. Makyajımı da yine mor detaylı yapmıştım vee son olarak mor topuklu ayakkabımı giyindim. İşte hazırım. Kendimi nadir anlarda beğenirdim aslında ve bu an da o anlardan biriydi. Bu kadar süslenmem normalde ama işte bugün okulda yazar konuşmam vardı. Azıcık abartmakta sorun yoktu bence.
Adar’ı dünden beri arıyorum ama ulaşamıyorum bir türlü. Normalde müsait olmasa da mesaj atar ve bir süre sonra dönerdi. Dünden beri garipti,” tamam ,anladım “gibi kısa cevaplar veriyordu. Sanki, sanki beni başından savuruyor gibiydi. Neyse çıkar kokusu diyip arabamı okula doğru sürdüm. “ Hocaaaaammmmm“ arkamdan deli gibi bağıran kişiye baktım. Tabi ki benim canım öğrencim Yiğit’ti. “Öğrencimmm” diye gülerek cevap verdim. “Hocam yine yakıyorzunuz” diyip elimden dosyalarımı ve kitaplarımı aldı. Bunu yapmaması için kaç kez uyarmış olsamda asla dinlemiyordu. Bende artık sorun etmiyordum. Bir tık geç kalmıştım zaten daha fazla oyalanmadan hemen Öğretmenler odasına koştum. Kişisel eşyalarımı dolabıma bıraktım ve sınıfa doğru gittim. Sınıfa gidince çocukların her biri bir ağızdan konuşup duruyordu. Anlamıyordum ne dediklerini ama gözüm hemen Adar’ın kardeşi Berfin’e kaymıştı. Benden hiç hazetmezdi, nedenini de bir türlü anlamamıştım. Bana dik dik bakıyordu bugün. Derse başladım. Edebiyat diyince akan sular durudu benim için. 40 Dakika nasıl geçti anlamadım bile. Zil çalınca herkes sanki bir rüyadan uyanmış gibi kendine gelmişti. Bu da beni her zaman beni gururlandırırdı.
“Berfin!” dönüp ters ters baktı bana. “Sen kalır mısın iki dakika” göz devirdi ama “tamam” dedi. Hemen karşımda ki sıraya oturdu. “Sizi dinliyorum hocam” Vaaoovv resmiyet demek. Kaşlarımı havaya kaldırıp alayla dudaklarımı kıvırdım. Normalde aşırı saygısız bir kızdı ve hep senli benli konuşurdu. “Saygı sana yakışıyor.” Bunu beklemediği için afalladı ama toparladı hemen. Sonra kaşlarını çattı. Tam bir şey söyleyecekti ki elimi kaldırıp susturdum. “Normalde özel mevzuları okulda konuşmaktan pek haz etmem bilirsin. Fakat dünden beri abine ulaşamadığım için sana sormam gerektiğini düşündüm.” Omuz silkti ve “Bilmem” dedi. Yalandı tabi ki. “Berfin, Lütfen!Cidden merak ediyorum.” Pes etti ve “Evde sorunlar var hocam. Bunu abimin size anlatması daha doğru olur.” Kaşlarımı çattım, bana fazla kibar dille söylemişti. Şaşırıyordum bu hallerine ve fazla şüpheli geliyordu. Evlerinde sorunlar bitmiyordu gerçekten. Ama bu sefer ciddi demek ki. Beni daha fazla meraklandırdı bu durum.
“Ooo Çiçek hocam nerlerdesiniz bütün gün?” O kadar dalgındım ki Umayı yeni farkettim. “Off! Umay ya gerçekten çok dalgınım.” “Onu anladım canım ama ne oldu da bütün gün böyle gezdin? Bunu merak ediyorum. Kendini toparlaman gerek bir saat sonra yazar konuşman var” Hah mükemmel resmen unutmuştum. Edebiyat Öğretmeni ve yazar olmak Diyarbakırda beklemediğim bir şekilde ses getirmişti. Müdür 2 yıldır bir konuşma yapmam için yalvarıyordu resmen. Son konuşmamızda yakamdan düşmeyeceğini anlayıp artık tamam demiştim. Bugün de büyük gündü. Resmen son saatin dersleri iptal edilmişti bu konuşma için. Evet biliyorum. Kahve getirdi bana ve sandalyelere çöktük hemen.” Anlat hadi! Seni dinliyorum.” “ Adar yok dünden beri. Aklım onda.” Adar’ın adını duyunca yüzünü buruşturdu. Umaya göre sadece güzelliğimden etkilelen “Ağa” bozuntusunun tekiydi. Beni sevdiğine inanmıyordu. İlk başlarda bende inanmadım ama sonra bana olan ilgisi mi hoşuma gitmişti ya da gerçekten hoşlandım mı bilmiyordum.” Lütfen Umay ya yapma suratını şöyle!” “Ya ne yapayım? Adam sana dokunmak için fırsat kolluyor resmen. Onu geçtim daha geçen ay seninle yatmak istedi ve sen kabul etmeyince kavga ettiniz. Nasıl inanıyım?” Bu konu da bende rahatsızdım. Zaten huyluydum fazla temastan hoşlanmazdım ama Adar bunu anlamamakta ısrarcıydı. Yüzüm düşmüştü iyice. “Tatalım! Seni anlıyorum ama o yılanlarla dolu konakta her Allahın günü tuhaf olaylar oluyor. Yine öyledir. Geçen ay da böyle oldu sonra amca çocukları bir kız kaçırmıştı o da o sorunlarla uğraşıyordu hatırlarsan. Sıkma canını yine böyle bir şeydir.” Bir anda içimde ki sıkıntı hafifledi sanki. Umay her zaman beni nasıl rahatlatacağını bilirdi. Çocukluk arkadışıydık, hiç ayrılmamıştık. Üniversiteyi bile aynı okulda okumuştuk. Sonra aynı tercihi yapıp aynı okula atanmıştık. Beni çok iyi tanırdı ve hemen rahatlatırdı.
“Evet sevgili Öğrencilerim hepiniz hoşgeldiniz!” Bir alkış tufanı kopmuştu. “Bugün nasıl yazar olmaya karar verdim ve Edebiyat Öğretmeni olmam bana nasıl yarar sağladı bunları konuşacağız. Öncelikle nasıl yazar olmaya karar verdim bununla başlayalaım...”
Konuşma bitti ama bende bittim gerçekten. Saat 17.00 olmuştu bile. Sürekli gülümsemekten ve konuşmaktan yüz kaslarım artık iflas etmişti. Konuşma boyunca hep kapıya baktım. Adar’a bu konuşma için ne kadar heyecanlı olduğumu anlatıp durmuştum günlerce. O da Sevgilim! Kesinlikle orada olacağım demişti. Ama gelmedi. En azından gelemeyecekse haber vermesini bekledim ama yine ses yoktu. Arabaya bindim bu düşüncelerle Umay yine bir randevuya gitmişti. Bu kız bundan nasıl bıkmıyordu ya? Vallahi çok şaşırıyorum. En sevdiğim şarkıyı açtım yolda
Bir duru sözle gönül alana
Bir kuru dalda çiçekle gelene
Gitti gidiyor yaralı yüreğim
Gitti gidiyor kanadından tut
A benim gözleri görmeyenim
A benim kadrimi bilmeyenim
A benim hasreti dinmeyenim
Beni elinle ellere gönderme
Ah anam garip anam
Ne sarayda ne handa
Bir zalim ocağında
Sevdam ağlıyor
Ne gam ölsem uğrunda
Beni zehir zemberek
Diller dağlıyo
Bir taraftan söylüyorum bir taraftan trafiğe göz atıyorum. Kırmızı ışıkta durdum. Ellerim direksiyonda ritim tutarken etrafa bakındım. Sonra ellerim durdu birden, nefesim kesildi sanki. Gördüğüm şeyle dondum kaldım. Adar’ın bir kızla el ele bir mağazaya girdiğini izledim resmen. Korna sesleri ile kendimi toparladım. Hemen mağazanın önüne durdum. Acale ile girdim mağazaya ve hemen etrafa göz attım.
Adar!
Yanında ki kızla birlikte bana döndü. İkisi arasında gözlerim gidip geliyordu. Birden ellerine baktım. Kaşlarım çatıldı.
"Adar bu kız kim?" benim sormam gerekeni bu kız soruyordu. Bu nasıl tezatlık. "Benim de aynı soruyu sormam gerekiyor galiba değil mi?" Yanında ki kıza döndü. Hala elini bırakmayışı dikkatimden kaçmamıştı. "Sen arabaya geç Dilan. Korumalar bırarakacak." Hala nasıl bu kadar sakindim bilmiyorum ama bekledim. Bir umut bekledim. Belki mantıklı bir açıklaması vardır. Ama bir taraftan da mantıklı bir yanı olmadığını biliyordum. Bu kadar rahat olması daha da sinirlendiriyordu. Yıkıldım resmen!