1. Bölüm

1879 Words
Melisa Bozok'tan anlatım... Geçmiş; Hapis olduğum yumağın içinde hareket ettikçe kayboluyorum. Sanki bir örümcek ağına yapışmış gibiyim. Rüyalarımda bile beni yalnız bırakmayan o felaket ruhumu kendine esir kıldı. 5 Kasım; Kaderimi değiştiren o gece... Çok mutlu bir ailem vardı. Neşe ile geçen günlerimiz, kahkahalarımızın eksik olmadığı akşamlarımız ve masallar ile harmanlanan gecelerimiz. O gece, suların altına gömüldü mutluluğum. Çocukluğum balçıklara saplandı ve ben bir daha kahkaha ne demek anımsayamadım. Derin bir nefes alıp camlardan süzülen yağmur damlalarına baktım. İçimi saran huzursuzluk gözlerime yaş oluyordu. Her sene bu gece bu anı yaşamaktan yoruldum fakat unutamıyordum. Yıllarca amcam ve yengem sayesinde gördüğüm psikolojik destekler de çözüm olamadı. Veda edemiyordum geçmişteki güzel günlere. Sonrası mı? Sebebi olmadığım acının kefaleti gibi günah keçisi seçilmiştim kahramanım dediğim babam tarafından. Altı kasım sabahı gözyaşları ile sığındığımız komşumuzun evinde son kez koyun koyuna uyuduk. Bir sonraki sabah iki gece önceki felakete inat güneş doğmuştu fakat ben üşüyordum. Çocuk halimle babamın bacaklarına sarılmış ve beni bırakmaması için yalvarmıştım. Bırakmadı; ama bir daha kızım demedi. Annemin ve kardeşimin cenazelerini defin ettikten sonra babaneme bıraktı beni. Aylar sonra geri geldiğinde ise öz babamı tanıyamamıştım. Fazlasıyla kilo vermiş, sakallarını uzatmış ve berbat bir halde idi. İlk önce korkmuş dedeme sığınmıştım. Babaannem zorla babamın yanına getirip ona sarılmamı söylediğinde ise ona bakmama müsaade etmeden arkasını dönerek 'eve gidiyoruz' demişti. Onunla aynı evin içinde yaşamak ise öylesine zordu ki. Cehennemin ta kendisiydi. Leş gibi kokuyor, duş almıyor, düzgün giyinmiyor ve eve bakmıyordu. Babanem haftada iki kez gelip evi temizleyip beni yıkayıp yemekler yapsa da olmuyordu. Her gece içip 'neden biz de ölmedik?' diye sormasından ve 'sen de ölseydin' demesinden çok yorulmuştum. Bazı geceler annemi görüyordum rüyalarımda. Yanıma geliyor saçlarımı okşuyor ve bana masalar anlatıyordu. Bu psikolojik şiddetler On altı yaşıma kadar devam etti. Amcam halime dayanamayıp beni yanına aldığında babam 'baban bugün öldü' demişti. Halbuki o çok önce kabullenmişti ölmeyi. Amcamın yanına geçmem bir şeyi değiştirmedi. Maddi imkansızlıklar devam ederken rehper öğretmenim Bahar Hanımla konuşup yardım isteyerek psikolojik destek almamı sağladı. Fakat hayat yine aynı hayattı. Yengem mutlu olmam için uğraşsa da suçluydum ona karşı. Yirmi yaşıma kadar her gece altımı ıslatırdım. En son doktorum Mehmet Bey ilaç kullanmam gerektiği için başka bir doktora yönlendirdi. Üniversite öğrencisiyken altımı ıslatma huyumu bırakmıştım. Hayat, en çok babam vazgeçti benden. Ben ise onlara inat pes etmedim. Çok çalıştım amcama yengeme yük olmamak için çok mücadele ettim ve başardım. Kazandığım üniversiteyi sene kaybetmeden bitirdim ve erasmus sınavında elde ettiğim başarı sayesinde şu an yaşadığım ülkeye İspanya'ya geldim. Edindiğim burslar ile ayakta kalmaya çalışırken turist rehberliği yapmaya başladım. Küçücük bir odaya sığdırdığım dünyamı Agustin değiştirdi. Onun gösterdiği ilgi ve özenle güven duygum büyüdü. Çünkü buraya gelirken amcam 'bir daha geri dönme Melisa. Burada bir ailen yokmuş gibi yaşa hayatını amcam. Sana keder olan her şeyi arkanda bırak ve unut' demişti. Hiçbirini unutmadım. Yine de onları aramaktan vazgeçmedim. Babamı ise İspanya'ya geleceğim gün annemin ve kardeşimin mezarı başında gördüm. Tek kelime bile konuşmadım. O ise 'bal kızım, aşk kızım dediğim günlere lanet olsun' dedi içindeki öfkeye sarılarak. Onun kadar bende kaybetmiştim hayatımı. Birbirimize sarılmamız gerekiyorken o ötekileştirdi beni. Bir gece rakı kadehini düşürüp kırdım diye apartmanın ışıklığına kilitlemişti beni. Akan gözyaşlarıma mani olamıyordum. Çocuk olamamak öylesine zordu ki. Derin bir soluk alıp arkama yaslandım. Kapı sesi geldiğinde ise hemen toparlanıp yerimden kalktım. Agustin; kapı pervazına dayanıp üzgün bir ifade ile gözlerimin içine baktı. Ona doğru bir adım atıp dudaklarımı büzdüm. "Gel buraya bebeğim". Açtığı kollara sığındım yine. Başımı boynuna sokup kokusunu içime çekerken kollarını bedenime doladı. "Üşüyorum biliyor musun? Her yıl bugün ben çok üşüyorum". Durakları tenimi dolaşırken gözlerimi kapattım. "Bebeğim kendini bana bırakmayı denemelisin. Sana her şeyi unutturacak birçok zevk kaynağı biliyorum". Başımı kaldırıp gözleri içine baktım. Gerçekten bunu söylemiş miydi? Ellerini yüzüme yerleştirip "bana katıl" dedi. Şaşkınlığım hayal kırıklığına dönüştü. Bana dokunan ellerinin temasını kestim. Birkaç adım geriledim ve başımı sağa sola doğru sallayarak konuştum. "İçimdeki bu acıyı sevişerek mi unutacağım yani?". Yüzü sertleşmeye başladı. Elleri iki yanına düşüp yumruk olurken yine geriledim. Anlaşılan şiddetli bir kavga bekliyordu bizi. Hem de bu günde. Tek kelime etmeden yatak odasına doğru yürüdü. Arkasından öylece baka kalırken daha çok aktı gözyaşlarım. Bacaklarımdan çekilen gücü hissettim. Düşmemek için kendimi zorladım ve salona doğru geçip pencerenin önündeki tekli koltuğa oturdum. Yalnızdım. O burada doğup büyümüş biriydi. Ailesi ile yaşadığı hayat mükemmel seviyedeydi ve beni anlamaması normaldi. Avrupanın bir çok şehrinde çocuklar birer birey gibi yetiştiriliyor. Aslında tam da olması gerektiği gibi. Yine de beni anlamasını istiyorum. Yıllardır birlikte aynı evin içinde aynı yastığa baş koyarak yaşıyoruz hayatımızı. Beni ondan başka kim daha iyi tanır ve anlar? Dudaklarımdan kopan hıçkırık boğazımı acıtırken bacaklarımı kendime çektim ve daha çok ağladım. O an omuzlarımda ellerini hissettim. Yavaşça önüme doğru dolandı. Yüzümü avuçlayıp baş parmakları ile gözyaşlarımı sildi. "Lo siento nena (üzgünün bebeğim)". Gözlerimi kapatıp başımı salladım. "Bu gece sadece şarap içelim ne dersin?". Gözlerimi açıp büzdüğüm dudaklarımla yine başımı salladım. Ellerimden tutup ayağa kalkmama yardımcı oldu. "Ben bilmiyorum senin gibi anne baba. Üzgünüm". Derin bir nefes aldım. Benim ailemde çok güzel bir aileydi. Yine mutfak masasına geçtik. Agustin hemen şarap servisine başlarken "babam senin gibiydi. Annemle birlikte mutfağa girer ve bir sürü yemek hazırlardı. Özellikle sana içirdiğim rakıyı içerlerdi" dedim. Agustin karşı sandalyeme oturup sıkkın bir soluk aldı. "Anlamıyorum Melisa. Mantıklı gelmiyor olanlar". Bende anlayamıyordum ki. Yaşadığım halde asla zihnim kabul etmiyordu bu olanları. Ben onun aşk kızıydım, onun ilk aşkının bal akan kızı. Oflayarak kadehi sağ elime alıp bir dikişte içtim. Daha sert bir şeyler gerekiyordu. Otuz iki yaşında hala daha bu kadar acı çektiğime inanamazken içimdeki bu pislik hissi daha sert bir şeyler ile yok etmek istiyordum. Saatlerce içip sessizce oturduk. Dışarıdaki yağmur gittikçe artarken sıkkın bir soluk alıp yalpalayarak yerimden kalktım. Agustin "odamıza gidelim" diyerek yanıma gelirken kızgınlıkla baktım gözleri içine. Onun derdi bir fantezinin üzerine yenisini eklemekti. İstese de anlayamazdı beni. Elimi tutan eline baktım. Usulca kendimi ondan çekip banyoya doğru yürümeye başladım. Onun adım sesleri beni takip etse de duymazlıktan gelip banyoya girdim ve kapıyı kapatarak kilitledim. Üzerimdeki kıyafetleri yavaşça çıkartıp küvete attım yorgun bedenimi. Ilık su vücuduma istila ederken derin bir nefes aldım. Anlaşılamamak yoruyordu beni. Yıpratıyor ve daha çok üzüyordu. Yok sayamayacağım bir günümdeydim. Ve anladığım şu ki bu ilişkiyi ciddi anlamda gözden geçirmeliydim. Duşu sonlandırıp banyodan çıktığımda kapıda karşıladı beni. "Sana yetmiyorum". Dudaklarından bu sözcükler dökülürken dolan gözlerime lanet ettim. "Hayır bana yetiyorsun. Sorun bu değil Agustin. Sorun beni anlamıyor olman". Sıkkın bir soluk bırakıp basını salladı. "Dışarıda kalacağım bu gece". Ona doğru bir adım atıp öfke ile gözlerinin içine baktım. "Tek derdin sevişmek değil mi lanet herif? Git ve bir daha gelme". Ona arkamı dönerek yatak odasına girdim. Pek düşünülecek bir yanıda kalmamış bu ilişkinin. Peki altı yıldır bana rüyaları yaşatan adama ne oldu? Bir kez kahkahamı duyabilmek için dersi terk edip çalıştığım şirkete gelen o adam nereye gitti? Üzerimi kurulayıp iç çamaşırlarımı ve geceliğimi giydim. Yatağa geçerken kısık sesi ilişti kulağıma. "Odio tu llanto (ağlamandan nefret ediyorum)" Başımı hafifçe ona çevirip gözleri içine baktım. Hiçbir şey söyleme gereği duymadım. Sessizliğimi iyi bilen biriydi ve dudaklarım artık ona kapanmıştı. Çünkü beni anlamaya çalışmayarak o istedi sonunu. Düşünmeden uyumak ve beynimi uyuşturmak istiyordum. Kendi tarafıma geçip kalın pikeyi açıp yatağa girdim. Başımı yastığa koyduğumda hala daha o anların çığlığı yankılanıyordu kulaklarımda. Üzerimi sıkıca örtüp gözlerimi kapattım. Bir dilek tuttum; bu gece annemi ve kardeşimi rüyamda görmeyi istedim. Mutlu olduğum çocukluğumun son günlerinden bir anı zihnimde canlandı ve dudaklarımda tebessüm belirdi. Her gece dediğimi tekrarladım. İyi geceler cennetlerim. Geceniz iyi olsun güzel meleklerim... *** İrkilerek açtım gözlerimi. Başıma giren şiddetli ağrı ile gözlerimi yine kapattım. Bugün izinli olmama dua ettim resmen. Tekrardan gözlerimi yavaşça açıp ışığa alışmasını bekledim. Enseme çarpan ılık nefesin sahibi Agustin'den başkasın olmazdı fakat; onunla sessizlik yemini etmiştim dün gece. Beni anlamak istememesi şiddetle her gece olduğu gibi yine sevişerek unutturmak istemesi sadece onun bencilliğiydi. Yavaşça belime doladığı kolunu üzerimden aldım ve sakince yatağa bıraktım. Aynı hassasiyetle yataktan kalkarken "buenos días (günaydın)" dedi pürüzlü çıkan sesi ile. Duymazlıktan gelip giysi dolabının önüne geçtim. Üzerindeki geceliği çıkartıp uzun kazağımı elime aldım ve altına siyah kalın tayt tercih ederek çıkarttığım kıyafetleri giydim. Yatak odasından çıkarken onun sıkkın soluğunu duydum fakat artık canının sıkılıyor olmasının bir önemi yoktu. Banyoya girip günlük rutin işlerimi hallettikten sonra mutfağa attım kendimi. Başımın ağrısı sinirlerimi daha çok bozuyordu. İlk olarak sert bir kahve, ardından ağrı kesici ile günün daha sağlıklı geçebilirdi. Kendime kahve hazırlarken belime dolanan kollar ile yerimden sıçradım. Enseme kondurduğu öpücük ile gözlerimi sıkıca kapatırken o kokumu içine çekti. Susmak için zorluyordum kendimi. Susmalı ve konuşmamalıydık. Geri çekilmesini bekledim sabırla. Bir milim bile kıpırdamadı. Aksine; daha çok sarıldı bedenime. Af diliyor kendince kaybettiği ne varsa kazanmak istiyordu. Peki dün geceyi silebilir miydi zihnimden? Derin bir soluk alıp yine bekledim. Kahve kupamı elime alıp bir yudum içerek rahatlamaya çalıştım. "Seni seviyorum bebeğim. Te amo mi amor. (Seni seviyorum aşkım)" Sevgi neydi peki? Sadece s*x yaşamak, saatlerce geberene kadar sevişmek miydi? Ondan beklediğim sadece şefkatti. Kolları arasında saatlerce ağlayıp kokusu ile huzur bulmaktı. Naifçe öpmesini istedim. Kalbimi öptüğü gibi içimi ısıtsın ve beni yine benliğine bulaştırsın. Yapmadı. İsteksizliği üzüyordu beni. Aslında yaşadığımız hayatla ilgili çok farklı planlar olduğunu söylüyordu. Ben ise sona geldiğimizi görüyordum. Kollarını bedenimden ayırdığı an rahat bir nefes aldım. Kahvemi alıp mutfaktan çıkarak salona geçtim. Aç karnına sigara içmeme de sinir oluyordu ama umurumda değildi ne hissettiği. Ben ona rağmen yaşadığım yalnızlığa matem tutuyordum. Geniş koltuğa oturup kahvemi küçük sehpaya bıraktım. Hemen yanında duran tabakadan bir tane sigara alıp dudaklarımın arasına sıkıştırdım. Ucunu yakıp derince içime çektim. "Yapma şunu". Hiçbir tepki vermeden sigaramın yanına kahvemi elime aldım. Onu yok saymaya devam ederken yanıma gelip oturdu. Elimi kendi dudaklarını yaklaştırıp sigaramdan bir nefes çekti. Sıkıntıyla gözlerimi kapatırken "konuşacaksın" dedi. Buna Türkçe öğreten beynime lanet ettim. İlk zamanlar hoşuma gidiyordu çat pat konuşması. Şimdi aksanına rağmen iyi konuşuyor olması da sinirlerimi bozuyordu. Biten sigaramı kül tablasına basarak söndürdüm. Kahvemi elimden alıp beni kucağına oturttu. Kalkmaya çalıştığımda ise izin vermeyerek "dur artık. İstediğim tek şey seni üzen o günlerden kurtulman. Beni hisset, beni sev istiyorum. Bencilim biliyorum ama başkası yok. O günler yok Melisa. Bebeğim biz varız o günler geride kaldı" dedi. Olmuyordu; geride kaldı dediği günler benim kalbimin sonu. Çocukluğum, hayallerim ve gençliğim. Anne olmamama neden olan karanlığım. Halbuki ne çok severdim çocukları... Gözlerim yine yanmaya başladı. Ağlamamak için dudaklarımı ısırırken dudaklarını çeneme bastırdı. Yavaşça tenime sürttü dolgun dudaklarını ve dudaklarımda durdu. Yavaşça öperken kalbim ile mantığım arasında sıkıştım. Tutkulu inleyişi ruhumu kendine çekerken aralandı dudaklarım. Yine biz olmaya başlarken kendimi geri çekmek istedim fakat izin vermedi. Gittikçe alevlenen bu çekip her yanımı esir aldı. Karşı koyamamanın utancını yaşadım gururuma karşı. Nefes nefese birbirimizden ayrıldığımızda tebessüm ederek baktı gözlerimin içine. "Melisa, aşk kokan kadın". Dudaklarını hala daha yaş akan gözlerime bastırıp birer öpücük kondurdu. Başını boynuma sokup "hayatımızı değiştirecek bir sürprizim var. Yarın geceye hazır ol bebeğim" dedi. "Agustin yorgunum. Bu hafta sonu birlikte zaman geçirip bir de ilişkimiz için konuşsak olmaz mı?". Bunu beklemiyormuş gibi gerildi. Öyle bir hal aldı ki yüzü, ilk kez ondan kaçmak istedim. "Ayrılmak mı istiyorsun?". Başımı olumsuzca sallayıp "Hayır konuşmak ve nereye gittiğimizi birlikte görmek istiyorum" diyerek karşılık verdim. Yüzümü yüzüne yaklaştırıp çatık kaşlarla gözlerimin içine baktı. "Sakın aklından geçirme Melisa. Ayrılık yok". Neden bu kadar ağır tepki verdi anlamış değilim. Derdim ayrılmak olsaydı nasıl engel olacaktı ki? Kucağından kalkmaya çalıştığımda yine izin vermedi. "Unutma Melisa sana aşk kokan kadın dedim. Ayrılık asla yok"...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD