3- Sahiplik

812 Words
ROJDA Sigarasının dumanından üflerken gözleri göğüslerime doğru kaydı. Dudaklarının ucu belli belirsiz bir kıvrımla canlandı ve tek kaşı havalandı. Sanki bakışlarıyla “güzel performans” der gibiydi. Hızla doğruldum ve direkten aşağı kaydım. “Siktir…” diye mırıldandım. Ne bok yiyordum ben? Resmen herif için süslenmiş, böyle neredeyse yarı çıplak giyinip zaten az önce yaptığım seksi direk dansıyla her yerimi sergilemiştim. Adam hırlı mıydı hırsız mıydı belli değildi, üstelik sanki arkamda beni koruyacak bir ailem varmış gibi birde adama şov yapıyordum. Başıma bela olsa, içeri zorla girip bana tecavüz etse ne yapacaktım? Yaptığım salaklık karşısında şok içindeydim. Aptaldım ben! Hızla yürüdüm ve camı büyük bir gürültü ile kapatarak ona hiç bakmadan perdeyi çektim. Hatta odadaki ışığı bile kapatmıştım korkudan. Nefes alışverişlerimi sakinleştirmeye çalışırken, üzerime hızla siyah sabahlığımı geçirip önümü bağladım. Hala orada mıydı? Kimbilir hakkımda neler düşünüyordu ayrıca! Bizim buralarda böyle kızlar hoş karşılanmazdı. Hatta burada direk dansı yaptığımı duysalar, böyle giyindiğimi bilseler kimse suratıma bile bakmazdı. Hızla diğer odaya geçtim. Yavaşça cama yaklaştım ve perdenin arasından gizlice sokağa baktım. “Salak Rojda!” diye söylendim kendime. Çünkü adam hala orada, tam yanımdaki dans odama gözlerini dikmiş bakıyordu. Sigarasından son nefesini çekti ve elini uzattı. Sanki sigarayı birine uzatır gibi. Şizofren miydi bu herif? Ama cidden… Çok seksi duruyordu. Hatta fazla karizmatikti. Simsiyah kıyafetleri bembeyaz tenine yakışmıştı. Sakalları giyimi kuşamı, saçları özenliydi. Bir elini cebine daldırmıştı böylece ceketi kalkmıştı hafiften. Belindeki silahı seçebiliyordum şimdi. Belli ki babam gibi tehlikeli bir adamdı bu. Hızla bir adam belirdi yanında. Gözleri yerdeydi. Sigarayı, yabancının elinden aldı ve nazikçe elindeki bir metalde söndürdü ve bir poşete koydu. Yabancı sigarayı yere atmak yerine adamlarından birine çöpe attırmıştı. Bu davranışı bana çok tuhaf geldi birden. Aslında olması gereken buydu da, böyle bir adamdan böyle bir incelik… Fazla garipti. Diğer adam koşturdu ve arabanın sürücü kapısını açtı. Dün şoförü olduğu halde bugün kendi sürüp gelmişti demek ki… Bu yabancıya dair hiçbir şey bilmediğim için tüm ayrıntılara dikkat kesilmiştim. Yabancı arabaya binmeden hemen önce cebinden bir şey çıkardı ve bir şeyler yazdı. Diğer adam yabancının yazdığı şeyi dikkatle aldı ve yine koşarak gözden kaybolurken yabancı arabasını çalıştırdığında rahat bir nefes aldım. Araba bir süre bekledi. Görünmemek için bir adım daha geri çıktım ama kapkaranlık bu odada beni görebileceğini sanmıyordum. Yine de temkinli olmakta yarar vardı. Sonra birden gaza bastı ve gözden kayboldu. Elim istemsizce göğsüme gitti ve bir “oh” çektim. Eğer yarın gece de gelirse asla ona dans etmeyecektim. Saçmalamıştım gerçekten. Belki de bu olayı unutmalıydım. Korkacak bir şey yoktu… değil mi? Yarın gece gelirse de camın kapalı olduğunu görecek ve buradan ekmek çıkmayacağını anlayınca basıp gidecekti. Bir şey olmayacaktı. Zaten kim benim üzerimde dururdu ki? O kadar da önemli değildim… Hele bir yabancı için asla önemli olmazdım. Biraz rahatladım ve salona doğru ilerleyerek koltuğuma gömüldüm. Biraz televizyon izler, sonra uyurdum. Dans etmek, yemek yemek, duş almak dışında sadece ev ihtiyaçlarını almak için dışarı çıkardım. Acaba ailem ne yapıyorlardı? Tam gözlerimi kapatmıştım ki, kapım tıklatıldı. Hızla gözlerimi açtım. Yabancı gitmişti… Arkadaşım yoktu… Ailem ise hayatta gelmezdi… Yoksa fikir mi değiştirmişlerdi? Doğruldum ve ayağa kalkıp kapının tekrar çalmasını bekledim. Bildiğim kadarıyla zaten bu 3 dairelik kısa katlı apartmanda kimse yaşamıyordu. Yani ben bahçe katındaki daireme taşınırken kimseyi görmemiştim. Genelde iki katında ışığı yanmazdı, sadece apartman görevlisi haftada bir uğrardı. Ama yine de komşu ya da görevli olma ihtimali vardı. Kapı bir daha çalmamıştı. Belki de ben öyle duymuştum. Yine de temkinli adımlarla sokak kapısına yanaştım ve “Kim o?” diye seslendim. Hiç ses gelmeyince kapı deliğinden baktım ama ışık yanmıyordu. Bir cesaretle kapıyı açınca apartmanın otomatik sensörü devreye girdi ve ışık yandı. Kapımın önüne bir kutu bırakılmış, hatta üzerine ikiye katlanmış bir not iliştirilmişti. Kalbim sanki ağzımda atarken, korkuyla kutuya doğru uzandım ve içeri aldım. Hızla ardımdan kapıyı kapatıp kilitledim. Kutuyu elimi yakmış gibi hızla salondaki yemek masasının üzerine bıraktım. Sevimsiz, simsiyah bir kutuydu. Herhangi bir süs yoktu üzerinde. Sonunda titreyen ellerimle kapağı araladım. Kutunun içinden önce ince siyah ipek bir kumaş çıktı. Oldukça mini bir elbise... Parmaklarımı üzerinde gezdirdim, soğuk ve lüks bir dokusu vardı. Ve devamında, kutunun içinde bir çift eldiven vardı… Simsiyah, deri, dirseğe kadar uzanan kadın eldivenleri. Yanında ise kırmızı bir kurdeleye sarılı, çok şık bir maske duruyordu. Gözleri tamamen örten, ama yanak kemiklerini açıkta bırakan, zarif, kadife, kırpkırmızı bir maskeydi bu. Kutunun tabanında ise küçük bir cam şişe yer alıyordu. Bir parfüm. Hiç tanımadığım, adını bile duymadığım bir Fransız markasına ait… Şişenin üzerinde tek bir kelime yazılıydı. “Possession.” (Sahiplik.) Not kağıdını korkarak elime aldım. Beynim parçaları birleştirdi. Az önce yabancının arabanın yanında yazdığı not bu olmalıydı. Yanındaki adamın az önce kapıma gelip bunları buraya bırakmasını ve bana yaklaşmalarına düşününce ürperdim ama kağıt parçası beklenmedik bir şekilde sakinleştirdi beni. O yabancının dokunduğu bu kağıda dokunmak birden bana tuhaf hissettirdi. Yabancı beni sadece görmekle kalmamıştı, iletişim kurmak da istemişti…. Kağıdı araladım. “Yarın gece. Aynı saatte. Eğer cesaretin varsa… maskeyi tak... A.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD