Tarık’ın zihni, son günlerde gördükleriyle altüst olmuştu. Bir polis olarak hayatında nice garip olaya tanıklık etmişti ama bu… Bunun adı yoktu. İki kez görmüştü Kayra’yı; birinde bakımevinin bahçesinde köpekle, diğerinde okul bahçesinde kedilerle. Üstelik hayvanlar sanki onu gerçekten dinliyor, onunla konuşuyordu. Tarık, mantığının isyan eden sesini susturmaya çalışıyordu: Hayır, böyle bir şey olamaz. İnsanlarla hayvanların aynı dili konuşması mümkün değil. Bu saçmalığa kapılamazsın. Ama kalbinin derinlerinde bir kuşku kemirip duruyordu onu. Kayra’nın gözlerindeki ciddiyet, ses tonundaki kararlılık, hayvanların verdiği garip tepkiler… Bunların hepsi bir tesadüf müydü? Eğer öyleyse, neden içini kemiren bu ihtimalden kurtulamıyordu? Tarık, aklını susturmak için bir karar verdi. Bu gerçeği

